@verahare
|
Kıskançlık demir atmıştı kalbine. Kadının güzelliği her erkeği etkileyebilecek ölçüdeydi. Koyu sarı saçları sırtını perde gibi örtmüştü. Kırmızı dudakların uçları ona baktıkça kıvrılıyor, genişleyip özlem dolu bir gülümseme oluyordu. Fakat Cihan, kadına bakmak bir yana dursun onun varlığından haberi yokmuş gibiydi. Başını diğer yana çevirmiş, masadaki deftere bir şeyler karalıyordu. Sonunda ilgisizce, "Neden geldin?" dedi başını kaldırmadan. Kadının yüz hatları değişti. Böyle bir soruyla karşılaşacağını hiç ummuyor gibiydi.
"Buraya taşındım."
"Ahh!" bacağındaki yakıcı acıyla inledi Neşe. Her iki başın kendisine yöneldiğini gördü. Onları unutup bacağına baktı. Küçük bir arı bacağına konmuştu. İğnesini bıraktıktan sonra yeniden uçmaya başladı.
"Ne oldu?"
Başını kaldırdı. Cihan'ı yanı başında görünce kıskançlıktan mı, acıdan mı ağladığını bilemedi.
"Acıyor!" dedi gözyaşları çenesinden düşerken. "Arı soktu."
"Gel buraya." Neşe'yi kucaklayıp masaya doğru ilerledi Cihan. Kulağına "Orda o kadar beklemeseydin arının saldırısına maruz kalmazdın."
"Gördün mü?"
Arının iğnesini dikkatli bir şekilde çıkardı Cihan. Bahçedeki topraktan çamur yapıp arının soktuğu yere yavaşça sürmeye başladı.
"Birazdan acısını alır." dedi Cihan Neşe'nin yanına otururken.
"Bu kız kim Cihan?" diye sordu İsra sabırsızca.
Neşe onun zümrüt gözlerinde öldürücü bir nefretin parladığını gördü.
Cihan Neşe'ye bakıp, elini kavradı. Ona şimdiye dek duymadığı sözcükleri söyledi. "Sevdiğim kadın..." dedi gururla gözlerinin içinde kaybolurken.
Öylece baktı adama. Ondan önce davranmış, sevdiğini söylemişti. Yavaş yavaş ölen hücreleri canlanıyordu sanki. Dudaklarına ufak titrek bir gülümseme oturdu. Sevgisi, toprağa karışıp yeşeren tohum gibiydi. Karşılarındaki kadına aldırmayıp bir elini Cihan'ın çenesinin altına getirip kulağına yaklaştı. "Seni seviyorum. Senin için çıldırıyorum." dedi sıcak bir sesle. Yanağını öpüp sonsuz bir aşkla gülümsedi ona.
Tahammülsüzce baktı kıza. Geç kalmıştı. Onun için geldiğini söyleyecek, af dileyecekti. Yanlış bir evlilikten sonra eskiden onu sevdiğini söylediği adamın hala ona karşı sevgi beslediğini ummuştu İsra. Cihan'ın ona bir yabancı gibi bakmasına dayanamıyordu. İki insan ona fazlalık olduğunu susarak anlatıyordu. Buna katlanamayıp hızla ayaklandı.
"İyi akşamlar Cihan." dedi ve bekledi.
"İyi akşamlar." dedi Cihan soğuk, ilgisiz bir sesle.
İsra, Cihan'ın onu eve kadar bırakacağını düşündü. Eskiden olduğu gibi. Ama adam ona bakmıyordu bile. Topuklarını sinirle yere vurup, sırtını dönüp yürüdü. Üst dudağı sinirden seğiriyordu. Kıza nasıl baktığı gözlerinin önüne geldi. Hiçbir zaman ona öyle bakmamıştı Cihan.
"Hala ağrıyor mu bacağın?"
"Eskisi kadar değil." dedi Neşe çekinerek. Cihan'ın nefesi yüzüne çarpıyordu. Başını çiçeklere çevirip, "Kimdi o kadın?" dedi kıskançlık sesini kısarken.
"Beş yıl önce ona evlenme teklifinde bulunmuştum. O ise başka bir adamın evlenme teklifini kabul edip buralardan gitti." dedi Cihan. Neşe'nin çenesini tutup, hafifçe kendine çevirdi. "Ondan duyacağına benden duy istedim." dedi. Ellerini tutup öptü. "Eskide kaldı. Ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum."
"İnsan eskiden evlenmek istediği kadına karşı hiç mi bir şeyler hissetmez?"
"Yanlış bir kadını sevmişse, hissetmez."
"Neden ret etti seni?"
"Bırakalım şimdi bunları. Hem bizene elin kadınından." eğilip öptü çenesini. Kızın gülümsediğini görünce yüreği ferahladı. "Sadece sen varsın. Allah aşkına şimdi o kadından bahsedip boş yere zamanımıza yazık etmeyelim."
"İyi ki ret etmiş seni. Yoksa seni sevemezdim." diye itirafta bulundu Neşe.
"Sana sarılan çocuk kimdi?"
Neşe hafifçe güldü.
"Gel de gör kim olduğunu." deyip ayaklandı.
Elif'i de alıp birlikte çıktılar evden. Yan yana yürüyorlardı. Kolları, elleri birbirlerinkine sürtüyordu. Cihan dayanamayıp elinden tuttu.
"Kendisine sarı çiyan dediğim için o kız bana kızmaz değil mi?" dedi Elif başını Neşe'ye kaldırırken.
"Bir daha demezsen kızmaz."
"Kapıyı yüzüme kapattığı için öyle dedim. Ama bir daha demem."
Eve girdiklerinde Neşe kapıya vurdu. Fidan kapıyı açtığında her ikisini el ele görünce, önce bir şaşırdı sonra gülümsedi. Kendini toparlayıp,
"Nerede kaldınız, yemekleri iki defa ısıtmak zorunda kaldım." dedi.
Balkona geçtiler. Neşe Cihan'ın koluna girip Batu'yu işaret edip,
"Tanıştırayım, manevi kardeşim Batu." dedi.
"Hoşgeldiniz." dedi Batu Cihan'ın elini sıkarken.
"Hoşbuldum."
"Batu, bu da sevgilim Cihan." dedi Neşe utanırken. Hızlı hızlı nefes alıp verdi. Fidan gelince Cihan'ın kolundan çıkıp, elini Fidan'ın omzuna koydu. "Fidan benim tek dostum." Derin bir nefes verdi. "Şimdi yemeğe geçelim. Ben çok açım."
Neşe'nin gelmesini beklerken, balığın yanına patates kızartması yapmıştı Fidan. Neşe mutfaktan iki tane tabak, bardak ve çatalı getirip Cihan'ın yanına oturup, Fidan'ın doldurduğu tabakları sofraya dizdi. Elif balığı es geçip patates kızartmasına çatalını daldırdı. Cihan kendi tabağındaki balığın kılçıklarını ayırıp, yarım somun ekmeğin içine dizdiği yeşilliğin üstüne koydu. Üzerine limon sıkıp, çatal ve bıçakla balığı ayıran Neşe'ye,
"Balık öyle yenmez. Al bunu." dedi Cihan Neşe'ye yaptığı ekmek arası balığı verirken.
Yüzüne sıcacık bir gülümseme yayıldı. Ekmeği alırken, "Teşekkür ederim." dedi Neşe. Sonra kulağına yaklaşıp, "Yemekten sonra biraz yürüyelim mi?" diye sordu.
"Sen iste dünyanın sonuna kadar yürürüm seninle..."
Yemekten sonra sofrayı acele bir şekilde Fidan'la beraber topladı Neşe. Ellerini yıkayıp, odasına koştu. Gardıropun kapağını açıp, yeni bir elbise baktı kendine. Buz mavisi kısa kot ceketini çıkardı. Sonrada zemini beyaz, üzerinde minik mavi çiçekleri olan dizlerinin üstündeki elbiseyi alıp, askısını çıkarıp attı yatağın üstüne. Giyinirken Fidan girdi odaya.
"Onu sevdiğini söylemeye gittin. Onunla beraber döndün." diye gülümsedi Fidan.
"Gitim ama ne ile karşılaştım bir bilsen."
"Ne oldu ki?"
"Gittiğimde eskiden sevdiği kadın oradaydı."
"Gerçekten mi?"
Neşe devam etti. "Beş yıl önceymiş. Evlenme teklifi etmiş. Kadın onu ret edip, başka bir adamla evlenmiş."
"Ee şimdi niye gelmiş peki?"
Neşe omuzlarını indirip kaldırdı. Dudaklarını büzüp, "Bilmem ki." dedi. "Ama benden hiç hoşlanmadı. Yeşil gözlerinde kıyamet ateşi vardı sanki. Elinden gelse beni yok ederdi herhalde."
"Üff boşver onu sen."
"Hangimizi daha çok sevdi acaba?" dedi Neşe dalgınca. "Kadını keşke görseydin. Çirkinlik namına hiçbir şey bulamazsın onda. Sırtındaki saçları Rapunzel gibiydi."
"Sen kendini çok hafife alıyorsun. Sende ki şu gece gibi gözler olduktan sonra hangi erkek kapılmaz ki sana!"
"Abartıyorsun."
"Hayır abartmıyorum. Sen kendini çirkin diğer tüm kadınları ise güzel buluyorsun. Bu ne saçmalıktır yahu! Sen güzel bir kadınsın bunu gör artık. Elalemin kadınını da bırak artık. Cihan için sen varsın artık tamam mı?"
Neşe başını salladı. "Tamam."
"Ha şöyle."
Neşe'yi gördüğünde içi kıpır kıpır oldu Cihan'ın. Yanına gittiğinde teninin kokusuyla doldu ciğerleri. Neşe onun koluna girdi. Evden öyle çıktılar. Mahallede Cihan'la Neşe'yi kol kola gören kadın ve erkekler fısıldaşmaya başlamışlardı bile.
"Neden uzaylı görmüş gibi bakıyorlar bize?"
"Yanımda ilk defa bir kadın görüyorlar da ondan."
"İlk defa mı?"
Cihan hafifçe gülümsedi. "Yok. Ben her akşam başka bir kadınla mahalleyi böyle turlarım."
"Dalga geçiyorsun." diye kaşlarını çattı Neşe. Kolundan yavaşça çıkıp yürümeye devam etti.
Cihan Neşe'nin incecik belinden tutup, kendine çekip sarıldı. "Gel buraya gel." başının tepesini öptü. Sahile kadar yürüdüler. Cihan Neşe'yi bici bici satan bir yere götürdü. Tabureye oturduklarında,
"Karsambaç mı yoksa bici bici mi yersin?"
"Ben her ikisini de yemedim. Sana bırakıyorum."
"Aslında her ikisi de güzel. Ama ben en çok karsambaçı seviyorum." dedi Cihan ayaklanırken.
"Nereye?"
"Karsambaç getiricem."
"Garsonlar varya onlar getirir."
"Onlar bizim mahalleden çocuklar. Ayağıma çağıramam."
Şerbetli, ballı ve buz karışımlı tabağa baktı Neşe.
"Karıştırıp karıştırıp ye." dedi Cihan. Tatlı kaşığıyla önündeki tabağı karıştırıp, karsambaçtan bir kaşık yemeğe başladı.
Neşe'de tabağını karıştırdı. Karsambaçtan bir kaşık yedi. Tüm vücudu ürperdi bir anda. Yemeğe devam etti. Hafiften üşüdü de. Ama karsambaçı beğenmişti. Tabağının hepsini bitirdi.
"Nasıl beğendin mi?"
"Çok güzeldi. Bici bicinin tadı da karsambaça benziyor mu?"
"Onu da dene." dedi Cihan ayağa kalkarken. Az sonra elinde bici bici ile döndü.
Buzlu, gül suyu şerbetli muz ve kara üzümle süslenmiş üzerine pudra şekeri serpiştirilmiş olan bici biciden yedi Neşe.
"Her ikisi de güzel. Ama karsambaçı daha çok beğendim ben." dedi Neşe dişleri takırdarken. "Hava çok soğuk oldu sanki."
Cihan güldü. Dişlerinin ne kadar güzel olduklarını fark etti Neşe. Çiy damlaları gibi kusursuzca sıralanmışlardı ağzında. Birden eğilip, boynunu öptü. Sıcak bir yuva gibiydi. Oraya sığınmak istiyordu.
Kalkıp yürümeye devam ettiler. Karşılarına pamuk şeker satan genç bir adam çıktı. Cihan pamuk şekeri işaret edip,
"Pamuk şeker sever misin?" diye sordu.
"Pamuk şekeri kim sevmez ki?" diye güldü Neşe. Cihan'ın aldığı pamuk şekeri ince parmaklarıyla koparıp yiyordu. Birden elindeki pamuk şekeri Cihan'ın ağzına uzattı.
"Sevmiyorum."
Neşe nazlı bir edayla, "Lütfen." dedi boynunu bükerek. Cihan dayanamayıp pamuk şekeri yedi. Neşe'nin güldüğünü görünce,
"Gülüşüne kuş konmuş gibi." dedi Cihan.
Yine güldü kız.
Büyülenmişçesine kıza baktı adam. Geceyi andıran gözleri kuyu gibi derindi. Baktıkça kendini kaybediyordu onlarda. Bir an ellerini onun avucunda olduğunu fark etti. Boşta kalan elini ince yüzüne getirip, parmaklarının boğumuyla okşamaya başladı.
"Sen iyi ki geldin hayatıma. Seni tanıdığıma çok mutlu oldum."
Bölüm sonu...
|
0% |