Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Sevgisizlik öldürür

@verahare

Neşe, köpeklerden beter durumda olan kuzenine içi kıyılarak baktı. Burnunun içi yanıp, kanatları titreyip genişlemeye başladı. Adamın sıska bacaklarına sarılı siyah pantolonun ön kısmındaki ıslaklığı fark edince gözyaşları ondan bağımsız olarak akmaya başlamıştı. Uyuşturucunun insanı nasıl aciz bir biçime soktuğuna şahit oldu. O pırıl pırıl,çevresine örnek bir gençti. Şimdiyse kötü arkadaş kurbanı olup, insanların korktuğu, içten içe nefret ettiği birine dönüşmüştü.

 

"Sana ne olmuş böyle?" diye merdivenleri ikişer ikişer çıkıp, Kadir'in yanına geldi Neşe. Tüm gücüyle adama sarıldı. Onun cansız ellerini sırtında hissetti.

 

"Çok açım Neşe. Bana biraz yemek ver. Seni bir daha rahatsız etmiyecem." dedi Kadir yalavararak. İki gündür yemek yememişti. Hastaneden kaçıp, sokaklara düştüğünden beri doğru düzgün bir şey yememişti. Hırsızlık yaparak, elde ettiği paralarla karnını doyurmayı düşünecek kadar aklı kalmamıştı. Onun aklı bir tek uyuşturucuyla doluydu.

 

İçeriye geçtiklerinde, Neşe dolapta ne var ne yoksa tepsiye doldurmuş, çorbacıyı arayıp acilen bol tavuk çorbası istemişti. Çorba geldiğinde hızlı bir şekilde sofrayı salona serdi. Ama Kadir durumunun farkına geçte olsa vararak,

 

"Üstüm içeride oturmaya müsait değil . Yemeği balkonda yiyeyim." dedi utanarak ve içinden ölmeyi dileyerek.

 

Neşe balkondaki masaya kurdu sofrayı. Kadir, önündeki iki kase çorbayı hızlı hızlı içti. Sonra kahvaltılıklara geçti. Neşe onun ne kadar da aç olduğunu görünce gözyaşları yeniden akmaya başladı. Ne yapıyordu, nerede yaşıyordu? İncecik kollarındaki jilet ve iğne izlerine korkudan büyüyen gözleriyle baktı.

 

"Ne yapmışsın kendine!"

 

Kadir elindeki ekmek lokmasını bırakıp, gözü yaşlı kuzenine dalgın dalgın bakıp, "Beceremedim." diye çaresizce mırıldandı.

 

Neşe diretti. "Yeniden dene."

 

"Tam dokuz kez denedim." kendini işaret edip, "Sonuç ortada." dedi. "Yapamıyorum, olmuyor."

 

"İyi bir sonuç alana kadar dene." adamın kirli ellerini tertemiz pak ellerinin içine alıp sıktı. "Seni kaybetmek istemiyorum." diye fısıldadı göğsü sıkışırken.

 

"İçerde de gizlice satıyorlar bu zehri. Bir ay önce ben hala orada tedavi olurken, kızın biri yüksek dozdan öldü." Durdu... önündeki suyu boşta kalan titrek eliyle içti. "Seni bir daha rahatsız etmiyecem."

 

"Nerede kalıyorsun?" diye sordu Neşe. Kadir'in kalacak bir yeri olmadığını biliyordu. Anne babasından kalan tüm mal varlığı zehire harcadığınıda biliyordu.

 

"Sanayide siyah renkli, hurda bir arabanın içinde kalıyorum. Ama yalnız değilim.Bir tane yavru köpeğim var. Yeni doğmuş. Annesini araba ezdi." deyip ayaklandı. Yarım somun ekmeğin içine, tabakta kalan zeytin ve domates dilimlerini doldurdu. "Beni evine kabul ettiğin için sağol."

 

Neşe birden onun kolunu tuttu. "Gidemezsin. Yeniden dene diyorum sana." sıkıca sarıldı adama. Sonra ayrılıp kollarını işaret edip, "Ne yapmışsın kendine. Her gün yavaş yavaş ölüyorsun Kadir abi."

 

Kadir de onun gibi ağlıyordu. Uyuşturucu ondan her şeyini almıştı. Çok sevdiği sevgilisini, üniversitesini, dostlarını, ruhunu,beynini... Tüm bunların hepsini kaybetmişti. Karşılığında hiçbir şey almamıştı. 'İstediğim zaman bırakırım. Ben bağımlı değilim.' diyerek kendi kendini kandırmıştı. Uyuşturucu sinsice onu elegeçirmişti. Beynininde, kalbininde sahibi değildi artık.

 

Adamın küçülmüş gözbebeklerinin ta içine bakıp, "Yeniden dene." dedi Neşe. Burnunu çekip, telefonu çantasından çıkardı. "Başka bir hastaneye yatırıcam seni. Hergün ziyaretine gelicem."

 

"Benim için değmez."

 

"Ne demek değmez. Yaşamak diğer insanların olduğu gibi seninde hakkın."

 

Önemsendiğini bilmek, çürükler içindeki soluk yüzünde ufak bir tebessüm oluşturmuştu. Herkes ona bulaşıcı bir hastalık gibi bakıp uzaklaşırken, karşısındaki kız onu normal bir şekilde karşılamıştı. Ne bir korku ne de iğrenme. Diğer insanların ona yaptığı hiçbir şeyi yapmamış, aksine evinin kapısını açıp onu yeniden hayata tutunmasını isteyip, elindeki tüm imkanları cömertçe önüne seriyordu.

 

"Bana bir tane daha ekmek verir misin?"

 

Neşe hızlı adımlarla mutfağa seğirtti.

Kadir sessiz adımlarla arkasından gitti. Kapıyı yavaşça açıp, ayakkabılarını giyip koşarak indi merdivenleri. Neşe döndüğünde onu bulamadı.

 

"Beni kandırdı." diye fısıldadı Neşe sandalyeye yığılıp kalırken.

 

O ana kadar odasından çıkmayan Fidan , Kadir'in gittiğini umut ederek çıktı. Balkonda oturan Neşe'nin yanına gitti.

 

"Kimdi o?"

 

"Teyzemin oğlu."

 

"Korkunç bir hali vardı. Biraz ürpertici de."

 

Fidan'ın çekinmeden, Kadir'i daha tanımadan hakkında kesin bir karara varması Neşe'yi içten içe öfkelendirmişti. Dünyanın en iyi insanı da olsan eğer dış görünüşün kötüyse insalar içinin nasıl olduğuyla ilgilenmez. Birçok insan dış görünüşe önem verir. İyi bir elbisenin içinde olup, temiz bir yüze sahip olduktan sonra nasıl biri olduğunla kimse ilgilenmez. Ama eğer aksi durumdaysanız aynı durum sizin için geçerli değildir.

 

"O dünyada tanıdığım en zararsız erkek. Evet madde bağımlısı. Ama kötü bir insan değil. Eğer bir kötülüğü varsa o da kendine yaptığı kötülüktür. Başkalarına değil." diye çıkıştı Neşe. "Yeterki dış görünüşü kötü olsun. Bu sen ve senin gibiler için yeterli değil mi? Eğer dış görünüşü kötüyse onu istediğiniz sıfata koyabilirsiniz. Söylesene kim veriyor bu hakkı size?" Fidan'a soğuk bir biçimde baktı. "Çocuğun doğduğunda onu kendin gibi ön yargılı yetiştirme tamam mı? Yargılamak yerine empati kurmayı öğret."

 

Neşe'nin ağzından çıkan her sözcük Fidan'ın beynine çakılıyordu. Olduğu yerde taş kesilirken,

 

"Demek istediğim, kötü görünüyordu. Bunu sende gördün Neşe. Kuzenin yerine başka bir adam olsaydı korkmayacak mıydın? Madde bağımlısı olan insanlar bazen kendini kaybediyorlar. Bunu komşumuzun oğlundan biliyorum. Uyuşturucu parası bulamayınca babasını bıçaklamıştı." sözlerini bitirip Neşe'nin ellerini tutup yüzüne baktı. "Lütfen bana korktuğum için de kızma. Olur mu?"

 

Neşe'nin sinirden gerilen soluk yüzü, Fidan'ın sözlerinden sonra yumuşamaya başladı. Ellerini yavaşça çekip, ona bir şey demeden evden çıktı.

 

Sokakta dağılmış bir vaziyette yürürken, Kadir'i düşündü yine. Yaşlar gözlerine hücum etti. Çocuklar gibi hüngür hüngür ağladı. Yanından geçen insanlar fısıldaşmaya başladılar. Ama biri de çıkıp ne olduğunu sormaya yanaşmadı. Kendi kafalarından senaryo uydurmakla yetindiler. Acaba Cihan onu terk mi etmişti?

 

Cihan köşeyi dönünce Neşe'yi ağlarken gördü. Onu böyle görmek kalbini sıkıştırıyordu.

 

Gidip kollarından tutup, kendine çevirdi. "Ne oldu sana?"

 

Neşe alık alık Cihan'a baktı.

 

"İyi misin?"

 

Başını iki yana sallayıp, "Değilim." diye hıçkırdı Neşe başını Cihan'ın omzuna yaslarken.

 

Cihan'ın arabasında oturmuş, terleyen yüzünü siliyordu Neşe. "Sanayide hurda bir arabanın içinde kaldığını söyledi."

 

"Hangi sanayi olduğunu söylemedi mi?"

 

"Ne o söyledi ne de ben sordum." dedi Neşe. "Buluruz değil mi?" söylemek istemediği cümleyi, korka korka söylemeye başladı. "Kötü bir şey olmadan yetişir miyiz?"

 

Cihan boşta kalan eliyle Neşe'nin çenesini tutup, kendine çevirdi. "Yetişeceğiz." dedi kendine güvenerek. Arabayı biraz daha hızlı sürmeye başladı.

 

Sanayiye geldiklerinde ufak bir arsanın içinde sıra sıra dizilmiş hurda arabaları gözleriyle taradılar. Siyah renkli arabaların içine, Kadir'i bulma umuduyla tek tek baktı Neşe. En sonki arabanın yanına gelirken, onun içinde olması için dua etti. Arabanın kapısına, "Sevgisizlik öldürür." yazısı kazınmıştı. "Kadir mi yazmış acaba?" diye içinden konuştu Neşe. Arabanın içine baktı. Maalesef onda da yoktu. Arka koltukta, battaniyenin içinden çıkan siyah tüylü yavru köpeği görünce neredeyse sevinç çığlığı atacaktı Neşe.

 

"Bu arabada kalıyor. Yavru bir köpek beslediğini söylemişti bana. Bekliyelim. Şimdi gelir belki."

 

Saatlerce beklediler. Kadir dışında bir sürü genç adamlar geldi. Onların da Kadir gibi bağımlı olduklarını anladı Neşe.

 

"Hadi gidiyoruz." dedi Cihan. Bulundukları ortamın bir kadın için uygun olmadığını ta başından beri biliyordu.

 

"Nereye gidiyoruz. Kadir abi birazdan gelir."

 

"Kaç saatten beri burdayız. Kadir senin buraya geleceğini sezdiği için gelmedi bence."

 

"Sen git. Ben bekliyecem."

 

O sırada genç adamlar, gülüşüp cinsiyetçi küfürlere başladılar. Neşe'nin yüzünde ateş yanıyormuş gibi oldu birden.

 

"Bozma ağzını it!" diye çıkıştı Cihan adama.

 

"Ne getirmişsin oros... buraya?"

 

Cihan'ın kanı, benzin dökülmüş gibi birden alevlendi. Etrafındaki her şey kapkaranlık oldu. Adam hedef noktası gibi karşısında duruyordu. Beyninde uğultucu sesler yankılanıyor, şakakları zonkluyordu. O sevdiğini kırmamak için sözcükleri özenle seçip kullanırken, başka biri çıkıp dünyanın en çirkin sözcükleri sevdiğine çekinmeden söyleyebiliyordu. Kendini kaybetmiş gibi adamın boynuna yapıştı. Elleri adamın kanıyla boyandı. Yüzüne demir gibi yumruklar indiriyor, vurduğu yerde kanlar fışkırıyordu. "Dilini keserim!" adamın başını ellerinin arasında kıstırıp, başını onunkine sertçe gömdü.

 

"Dur artık yeter!" Neşe dehşet içinde Cihan'ı adamdan ayırmaya çalışıyordu. Fakat Cihan mengene gibi yapışıp kalmıştı. Gözlerindeki öldürücü soğukluğu gördü Neşe. "Onu öldürecek." diye geçirdi içinden. Boğazı yırtılır gibi, "Yeter!" diye çığlık çığlığa bağırdı. Etraflarında toplanan insanlar, dövülmekten bayılan adamı Cihan'ın elinden zor bela kurtardılar.

 

"Aslında bunun gibi gençleri zehirleyen şerefsizlere az bile." dedi yaşlı adamın biri Cihan'a bakıp, "Sokma başını belaya evladım. Kendini düşünmüyorsan yanındaki kızı düşün. Yazık değil mi ona?" dedi Neşe'ye dönüp, "Kocanı da alıp, gidin buradan kızım."

 

Yanlışlığı düzeltmek istedi Neşe. Ama sonra, "kocan" sözcüğü içinde bulundukları ortamı ona unutturdu. Mutluluk bütün yüzünü kapladı. Cihan'a döndü.

 

"Gidelim buradan." deyip kolundan çekip arabaya soktu onu.

 

"Şerefsiz... şerefsiz..." kendi kendine konuşup dişlerini gıcırdatıyordu Cihan. Yumruğunu diğer avucuna vuruyor, hıncını elinden çıkarıyordu.

 

Neşe ıslak mendili alıp, kana bulanmış elleri birden kapıp silmeye koyuldu. "Niye girdin ki araya, ben hallederdim."

 

"Bir daha gitmeyeceksin oraya."

 

"Senden izin aldığımı kim söyledi? İstediğim zaman giderim."

 

"Bilerek mi yapıyorsun? ortamı görmedin galiba."

 

Neşe aksice bir yüz ifadesiyle ona baktı. "İsterse cehennemin dibi olsun. Yine de gidicem. Kadir benim kuzenim. Bırakayım da ölsün mü?" içinde yükselen öfkeyle, "Senin için hava hoş tabii. Sonuçta Kadir senin hiçbir şeyin. Ona bir şey olsa canın ne kadar acır ki?" diye terslendi.

 

Cihan donakaldı. Elleri direksiyonun üzerinde kilitlendi. Eklem yerleri bembeyaz kesildi. "Bir dahaki sefere geldiğimizde..." dedi önüne bakarken, "Aynı durumla karşılaşırsak katil olurum." soğuk bir biçimde konuştu. "Sende cezaevine çamaşır getirmekle meşgul olursun artık."

 

Sanki normal bir şeyden bahsediyormuş gibi tehditkar konuşması Neşe'yi ürpertmişti. Vücudundaki bütün tüylerin diken gibi dikleşip, havada asılı kaldığını hissetti bir anda.

 

"Durdurur musun arabayı, inicem." dedi. Arabanın hala hareket halinde olmasına sinirlenip, elini cama vurdu. "Durdur şunu artık!" diye bağırdı.

 

Arabayı yolun kenarına çekti. Neşe'nin kapıya uzanan elini, birden bire ellerinin içine aldı.

 

"Bırak!"

 

Yatıştırıcı bir sesle, "Bırakmam." deyip, onu göğsüne sıkıca bastırdı Cihan. Bebek sallar gibi kolarında hafifçe salladı onu. Kızın inip kalkan göğsü, kendi göğüslerinin üstündeydi. Ilık boynuna, küçük küçük öpücükler kondurdu. Ayrılıp, kırgın masum yüzünü nasırlı avuçlarının içinde tutup, "Ben sağ olduğum sürece, bırakmam seni."

 

Bölüm sonu...

 

 

Loading...
0%