Yeni Üyelik
55.
Bölüm

Uçurtma

@verahare

Güney Emel'den ders notlarını almak için evine gitmeye başladı. Bahçede oturmuş eti şişe geçiren babasını görünce geri döndü. Eskiden okuduğu lisede kız arkadaşından ders notunu almak için evine gitmiş kızın, babası ve abileri onu terslemiş geldiğine bin pişman etmişlerdi. Emel'in babası nasıl biriydi bilmiyordu.

 

"Delikanlı bakar mısın?"

 

Güney arkasına baktı "Buyurun."

 

"Bir şey mi diyecektin?"

 

"Emel'den ders notlarını isteyecektim de." diye açıkladı Güney alnında terler belirirken.

 

"Beni görünce niye döndün peki?"

 

"Şey.."

 

"Neyse gel otur. Emel birazdan iner aşağıya."

 

Güney avluya geçti "Kolay gelsin"

 

"Sağ ol. Seni daha önceden görmüştüm caddedeki spor salonunda."

 

"Orası bizim. Ablam işletiyor. Salonun üstündeki evimizde otuyoruz ablamla beraber."

 

"Annen baban?"

 

"Onlar ben küçükken soba zehirlenmesinden ölmüşler. Ablam büyüttü beni."

 

Ali üzgünce "Başın sağ olsun." diye mırıldandı.

 

Güney ses etmedi. Emel'i evden çıkarken görünce tebessüm yerleşti dudaklarının köşesine.

 

Babasının varlığından çekindi Emel. Anlamsız bir korku yerleşti içine. Babasını tanımayışına içerledi. Nasıl bir tepki vereceğinden korkuyordu. Hoşlandığı çocuk karşısındaydı ve o ne yapacağını bilmez bir halde ona bakıyordu.

 

Kızının kendisinden çekindiğini gözlerinden anladı Ali. Sebebi katil olması mıydı yoksa kızının onu tanımayışı mıydı bilemedi.

 

"Ders notlarını isteyecektim senden." dedi Güney.

 

"Bir dakika bekle getireyim." deyip eve döndü Emel.

 

"Kızım sofraya bir tabak daha indir." dedi Ali.

 

Dönüp babasına baktı. Şaşkın gözleri kırpıştı. Babasının anlayışla gülümsemesi yüreğini ferahlattı. Aynı anda babasını tanıyamaması yüreğini burktu. Gidip ders notlarını ve yiyecekleri yemekler için tabak çatal ve bardakları tepsiye dizip getirdi.

 

"Zahmet vermek istemem." dedi Güney ders notunu alırken "Gideyim ben."

 

Emel konuşmayı unutmuş gibi ona baktı.

 

"Kal kal" dedi Ali.

 

"Bence de kalmalısın kocam çok güzel kebap yapar kaçırma bunu." dedi Çiçek ekmekleri sofraya dizip. "Adın Güney'di değil mi?"

 

"Evet"

 

"Biz adını öğrendik ama kendi adımızı söylemedik. Ali ben bu da karım Çiçek."

 

Ailesinin Güney'e sıcak bakmaları Emel'in rahatlamasına sebep oldu. Birlikte yemek yediler Güney sofrayı kaldırmalarına yardım etti.

 

Akşam babasına Türk kahvesi yaptı Emel.

 

"Sen mi yaptın?" diye sordu Ali fincanı alırken.

 

"Ne sandın ya?"

 

Çiçek "Ali kızımız çok hamarat." dedi çamaşırları işaret edip "Ben bunları serip geliyorum" deyip balkona çıktı.

 

"Bende ders çalışayım" deyip odasına gitti Emel.

 

Ali arkasından gitti. Kapıyı çaldı. "Müsait misin kızım?"

 

"Girebilirsin baba." dedi Emel.

 

Odaya girip kızının ellerini avuçlarının içine alıp öptü Ali. Başını şefkatle okşayıp "Kızlar babalarından korkmamalı." dedi "Sen benim gözümün nurusun. Benden hiçbir zaman çekinme tamam mı?"

 

Emel ne diyeceğini bilemedi "Ne demek istiyorsun baba?"

 

Ali anlayışla gülümsedi "Bir erkeğe aşık olabilirsin. Aşık olman dünyanın en doğal şeyi. Benden annenden korkma bunun için. Sana bizden bir şey sakladığın zaman kırılırım. Elbet sevgilin olacak bu ayıp bir şey değil ki."

 

Emel'in yüzü kıpkırmızı kesildi. Aynı anda içinin ferahladığını hissetti. Babasının geri kafalı babalardan olmadığını görmek onu mutlu etmişti. Annesi haklıydı. Babası bu dünyadaki en iyi insandı. Anlayışlı, düşünceli, sevgili dolu bir baba. Şanslı kızlardan birisi olduğunu anladı.

 

"Annenle ben her zaman yanındayız." dedi Ali başını yarı açık bıraktığı kapıya çevirip "Öyle değil mi Çiçek?"

 

Çiçek orda durmayı kesip gülümseyerek odaya girdi yatağın köşesine oturdu. "Sen en değerlimizsin kızım." dedi kızına sarılıp. "Bizden hiçbir zaman çekinme baban ve ben her zaman arkanda olacağız."

 

"Biz bir aileyiz." dedi Ali kızının başını okşayıp öperken.

 

"Sizi seviyorum." dedi Emel anne babasının yanaklarını öperken.

 

Çiçek ve Ali, çocuklarına sürekli baskı uygulayıp onlardan korkmalarını sağlayan birçok ebeveyn tanıyorlardı. Kız çocuklarına sevgilin olamaz deyip erkek çocuklarına aslan oğlum vay çapkın seni diye büyüten, kız çocuğunu hor görüp erkek çocuğunu yücelten ebeveynler tanıyorlardı. Ve maalesef kız çocukları anne babalarından göremediği sevgiyi ilgiyi dışarıda arıyor geri dönülmez hatalar yapıyorlardı. erkek çocukları ise büyüdüklerinde kızları hor görüp onları aşağılamaya başlıyorlardı.

 

~~~~

 

"Sana hiç bir şey hazırlama gelmen yeter demiştim"

 

Zeynep bir elinde telefon, diğer eliyle piknik sepetini doldururken "Ne kadar marifetli olduğumu görmen lazım" diye kıkırdadı "Elmalı turta yaptım. Geceden yaprak sarması bile sardım sen seversin diye"

 

"Ben en çok seni seviyorum. Ayıptır söylemesi seni bazen yemek bile istiyorum sevgilim"

 

Zeynep gelincik gibi kızardı "Görüşürüz" deyip telefonu kapattı. Kalbi hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Piknik sepetini kırmızı ekoseli sofra beziyle örtüp yatak odasına geçip gardıroptan gül kurusu renkli elbisesini alıp üstünü değiştirmeye başladı. Dizlerinin üstünde olan elbiseyi giyip saçlarını taradı. Hafif makyaj yaptı yüzüne.

 

"Ne güzel olmuşsun Zeynep." dedi Fidan.

 

"Teşekkür ederim" deyip avluya çıktı Zeynep Sidar'ı beklemeye başladı. Korna sesini duyunca başını kaldırıp baktığında Sidar'ı arabadan inerken gördü.

 

"Harikasın." deyip Zeynep'i yanaklarından öptü Sidar.

 

Arabaya geçtiklerinde "Hani kızlar nerede?" diye sordu Zeynep.

 

"Onları önceden bıraktım." dedi Sidar Zeynep'e yaklaşıp elini avuçlarının içine alıp öptü. "Baş başa yolculuk edelim istedim"

 

Sidar'ın dudaklarını kendi dudaklarının üzerinde gezindiğini hayal edince garip bir duyguya kapıldı. "Geç kalıyoruz"

 

~~~~

 

Kayık yaka, fırfırlı dizlerinin üstünde olan beyaz elbisenin içinde aynanın karşısında durmuş kendini inceliyordu Emel. Geçen hafta sonu annesiyle çıktığı alışverişte almışlardı bu elbiseyi.

 

"Melek gibi olmuşsun kızım." dedi Ali kızına sarılıp.

 

"Bende öyle söyledim ama kızımız bu elbisenin içinde çekiniyor galiba." dedi Çiçek.

 

"Pantolon ve tişörte alışınca elbise giymek tuhafıma kaçıyor." dedi Emel. "Olmamış sanki ha?"

 

Ali kızına gülümsedi "Harikasın kızım."

 

"Gel saçına fön çekeyim" dedi Çiçek fön makinesini prize takıp kızının saçlarına fön çekmeye başladı. Bittiğinde makyaj kutusunu çıkardı.

 

"Makyajda mı yapacaksın bana?"

 

"İstemezsen yapmam."

 

"Yani biliyorsun hayatımda hiç makyaj yapmadım. Ama allık ve ruj sürmeni isterim anne. Hafif sür olur mu?"

 

"Merak etme" deyip kırmızı ruju Emel'in dudaklarına hafifçe sürdü. Allığı da sürüp "Şimdi bak bakalım kendine." dedi Çiçek gülümseyip.

 

Emel şaşkınca kıkırdadı "Çok güzel olmuşum." Dışardan korna sesi geldi. Telefonu çalınca Güney olduğunu anladı.

 

"Kendine dikkat et olur mu?" dedi Ali kızının başını okşayıp.

 

"Ederim baba."

 

"Eğlencenin tadını çıkarın." dedi Çiçek.

 

"Bir gün sadece üçümüz pikniğe gidelim." dedi Emel. "Güzel anılarımız neredeyse hiç yok."

 

Kızının sözleri Ali'nin kalbini yaralamıştı. Bir anlık öfkesine yenilmeseydi cezaevine girmeyecek ne karısından ne de kızından ayrı düşmeyecekti. "Her gün güzel anılarımız olacak, kızım" dedi buruk bir tebessümle.

 

Güney Emel'i görünce kalbi çarpmaya başladı "Çok güzelsin." diye itirafta bulundu.

 

"Teşekkür ederim." dedi Emel motora binerken "Yavaş sür olur mu?"

 

"Merak etme." deyip motoru çalıştırdı Güney.

 

Taze çimlerin üzerine örtü serip arabadan piknik malzemelerini çıkarmaya başladılar. Sidar Zeynep'le birlikte domates ve salatalık doğradı. Lavin ekmekleri keserken, Dicle ve Emel sofrayı serip tabakları dizmeye başladılar. Güney bagajdan ızgarayı ve öğlen yemeği için yapacakları köfte malzemelerini aldı.

 

Kahvaltılarını ederlerken Güney'in yanına oturması Emel'in hoşuna gitti. Ani duygu değişikliğine sebep oluyordu bu. Karnındaki sıcaklık, sanki bin yığın kuş içinde kanatlanıyordu.

 

"Kahvaltıdan sonra uçurtma uçuralım mı?" diye sordu Güney Emel'e.

 

"Uçuralım."

 

Kahvaltıdan sonra Güney ve Sidar ellerine ipi alıp sallamaya başladılar. Kızlar sırasıyla ipin üstünden atlamaya başlamışlardı. En son Zeynep atlamaya başlamıştı yorulunca, "Sidar yeter" nefes nefese kalmış bir halde ellerini Sidar'ın göğsüne yasladı.

 

Başının tepesini öpüp "Yoruldun mu sen?" diye sordu Sidar Zeynep'e gülüp.

 

"Yoruldum ya."

 

Birlikte etrafı gezdiler. Bol bol fotoğraf çektirdiler. Yakar top oynadılar. Gülüşmeler kahkahalar havada uçuşuyordu..

 

Kuyruklu mavi uçurtmayı, Güney'in yardımıyla uçuruyordu Emel. Şen bir sesle "Sen mi yaptın uçurtmayı?" diye sordu.

 

"Evet."

 

"Çok güzel baksana ufacık görünüyor." diye güldü Emel.

 

"Emel?"

 

Emel Güney'e bakmadan "Hıım?" diye mırıldandı.

 

"Seni seviyorum."

 

Sözlerini duyunca uçurtmanın ipi ellerinden kayıp gitti. Heykel gibi yerinde dikildi. Güney'in ellerini tutmasına kayıtsız kaldı.

 

"Eğer istemiyorsan seni bir daha rahatsız etmem."

 

Güney'in yanında olmasını istiyordu. Okulda, sokakta, otobüste gördüğü erkeklerden farklıydı o. Hiç küfür ettiğini duymamış, kızları rahatsız edecek hiçbir davranışta bulanmamıştı.

 

Emel'in sessiz kaldığını görünce "Rahatsız ettim kusura bakma." dedi Güney hayal kırıklığıyla yanından ayrılırken.

 

Emel çabucak "Beni sevmenden rahatsız olmadım." diye açıkladı.

 

Bölüm sonu.

 

 

Loading...
0%