@verahare
|
Kalbim bir kuşun ayaklarına takılıp da uçuyormuş gibi geliyor bana. İnsan aşık olunca hiç ölmeyecekmiş gibi sanıyor kendini. İçinde mutluluğu barındıran hayallere dalıyor. Mutsuzluk diye bir kavramı yok sayıyorum. Bazen kalbimden yemeğin tencereden taşması gibi aşk taşıyor. Cihan'ı görünce başka bir insan oluyorum. Bana gördüğü bütün kadınlardan daha kadın olduğumu söyledi bir keresinde. O an tarif edilmez bir gurur yaşadım. Kadınlar kolayca sevebilir birini. Fakat pek az kadın kolayca sevilir. Ben kolayca sevilen o şanslı kadınlardan biriyim. Kendimi çiçek açan bir dal gibi hissediyorum. Aşk böyle bir şey galiba. Kollarıma sanki kelebek kanadı takılmış, ele avuca sığmıyorum. Ama bazı an geliyor çiy damlası gibi titrek, savunmasız oluyor içim. Ölümden korkmaya mı başladım, yoksa Cihan'ı bir daha göremeyeceğimin korkusu mu bilemiyorum. Onu sevdikçe ömrüm uzuyor sanki. Sevgili günlük, şimdi bu satırları sana dökerken saçlarımın uzayıp onlara her gün farklı bir şekil vereceğim günlerin olacağını umut ediyorum. Eğer hamile kalmak gibi bir şansım olsaydı bir erkek çocuğu doğurmak, onu hassas kalpli bir çocuk olarak yetiştirmeyi isterdim. Hassas kalpli insanlar zararsız olurmuş ya o yüzden. Tüm olumsuzluklara rağmen umut etmek güzel. Şimdi yorgunum sevgili günlük. Yarın yeniden yazarım sana." diye yazıp, başucundaki ışığı kapattı. Telefonun bildirim sesini duyunca sanki bunu bekliyormuş gibi çevik bir hareketle komodinin üstündeki telefonu aldı ellerine. O kadar heyecanlıydı ki telefon ellerinden kaydı. Çarpma sesi odada yankılandı. Yatağın kıyısında uyuyan Hanım, sıçrayarak uyandı. Karanlıkta parlayan gözlerine, Neşe hayranlıkla baktı bir an. "Ne müthiş bir yaratık!" diye geçirdi içinden. Yeniden telefona döndü.
"Hay aksi!" yere düşen telefonu eğilip aldı. Cihan'dan gelen mesajı okudu.
"Kadiri bulup sana getiricem."
Parmağının ucuyla mesaja dokundu. Gözlerinin içinde ışıklar yandı.
"Bulmak zorunda değilsin." diye yazdı. "Hem zaten oraya gitmeni istemiyorum. Can sıkıcı bir şeyle karşılaşırsın, yine kendini tutamazsın falan. Hiç bulaşma. Ben kendim hallederim.
"Niye bu kadar inatçısın ki. Keşke biraz uysal olsaydın."
Neşe'nin bedenini tatlı bir rahatlık sardı. Harflere zevkle dokunmaya başladı.
"Uysallık mı, o ne ola ki?" diye yazıp kıkırdadı.
"Şimdi güldüğünü biliyorum... Dudaklarının birbirinden bağımsız hareket edişini izlemek, çölde susuz kalmış gibi içmek... hep içmek isterdim onları."
Dudaklarının tadını anımsadı. Vücudunda heyecanlı titreme boy gösterdi. Belini saran kuvvetli elleri özledi. Nefesinin boynunda gezindiğini duydu. Cevap yazmadı. Yatağına kıvrılıp, mesajı defalarca okumaya koyuldu. Gözleri uykusuzluktan ağrıncaya dek mesajı okudu. Bir an sonra kirpikleri birbirlerine kavuşup, telefon elinde öylece uykuya daldı Neşe. ~~~~~~
Gecenin birinde arabasında oturmuş, sanayinin içindeki siyah hurda arabayı dikizliyordu Cihan. Yan tarafından birinin geçtiğini gördü. Bekledi. Adamın siyah arabaya girdiğini görünce arabadan indi. Hızlı adımlarla yanına gitti.
Kadir, gasp ettiği kadının çantasını fare gibi kurcalıyordu. Fotoğraf makinesi, makyaj malzemeleri, ped... İçinde cüzdan bulamayınca öfkeyle, çantayı camı olmayan pencereden fırlattı.
"Kadir sen misin?"
Kadir korkuyla titredi. Sapsarı bir yüzle Cihan'a öylece baktı. Kafasını makineleşmiş bir hareketle salladı.
Cihan onun zavallılığına baktı. Gözleri, ölmek üzere olan kol damarlarının üstünde gezindi.
"Aslan gibi adamsın lan. Yazık değil mi sana?" yerdeki çantayı işaret edip, "Milletin karısının kızının üç kuruş parasına mı göz koyuyorsun? Ayıp değil mi oğlum!" sert bir dille konuştu. "Sen şimdi kadını yerlerde sürüklemişsindirde. Belki kadın hamiledir. Belki senin yüzünden bebeğini kaybedecek."
"Anlamıyorsun. Bir kez düştün mü bu belaya, girdap gibi çekiyor içine seni."
Kadir'in yanına oturdu. Leş gibi kokuyla doldu ciğerleri. Kokunun Kadir'den mi, yoksa kirli beyaz battaniyeden mi geldiğini bilemedi. Neşe'nin arkadaşı olduğunu söyledi.
"Yaklaşma yanıma. Kokuyorum." deyip arabadan çıktı Kadir.
"Neşe senin için üzülüyor."
"O herkes için üzülür. Zavallı kız. Kendimi ona göstermekle en büyük kötülüğü yapmış oldum."
"Biraz yürüyelim."
Kadir'i alıp, arabasına bindirdi. Sahilde yürüş yaptılar.
"Hiç bırakmayı düşünmedin mi?"
"Dokuz defa!"
"Şimdi niye denemiyorsun?"
"Eskiden bir sevgilim vardı. Koruyucu meleğim gibiydi o. Yanımdaydı. Bütün olumsuzluklara rağmen hep yanımda durdu. En sonununda benden adam olmayacağını anlayınca beni bıraktı. Daha doğrusu ben onu bıraktım. Çok çabaladı benim için. Belki başka bir kız olsaydı halimi görürgörmez terk ederdi. Ama o kalıp savaştı. Her mağlup oluşumda daha güçlü sarılıp, ayağa kaldırdı beni. Tam dokuz defa yanımda durdu. En sonunda onu kendimden ve hayattan soğuttum. Çok güzel bir mesleği olmasına rağmen evinde oturuyor. Ölmeyi bekliyor sanki. Eğer... eğer beni affederse yeniden onun için denerim. O olmayacaksa ne yapayım tedaviyi ben?"
"Gidip söylemedin mi?"
"Yüzüne bakacak yüz kalmadı bende."
"Ben karşısına çıkarsam, onunla konuşur musun?"
Kadir'in yüzü aydınlandı. Cemre'nin kaldığı evi hızlı hızlı tarif etti Cihan'a. Yeniden arabaya geçtiklerinde,
"Seni hiç ziyarete gelmedi mi?" diye sordu Cihan.
"Nerde kaldığımı bilmiyor ki. Hatta yaşayıp yaşamadığımı bile bilmiyor."
Sokağın başında durdular. Geniş bahçeli evin önüne, art ardına lüks arabalar dizilmişti. Az sonra kadınlı erkekli gruplar evden çıkmaya başladıklarında Kadir ön cama doğru başını uzattı. Gözlerini kısıp onları dikkatle süzünce, üniversiteden arkadaşları olduklarını fark etti. Kendisi dışında hepsi mezun olmuşlardı. Cemre'yi görünce soluğu tıkandı.
Yine güzeldi. Hep güzeldi. Uzun ince bedeni, lila rengi bir elbiseyle kuşanmıştı. Omuzlarının üstündeki simsiyah saçlarını kıvırcık yapmıştı bu sefer. Yanındaki adam ona sarılmak için kollarını açınca, Cemre'nin sıçrar gibi geri çekildiğini gördü. Bir şeyler söyledi adama. Ne söylediğini duymayı çok istedi Kadir. Ona sarılmaya kalkışan adamın, üniversiteden arkadaşları Toygar olduğunu gördü. Cemre'ye o zamanlar deli gibi aşık olan ve aşkını tüm sınıfın içinde duyuran Toygar'dı bu. Bütün bedenini kıskançlık kapladı. Ama sadece bunu yapabildi . Kıskanmak... Eskiden olsa daha fazlasını yapabilirdi. Şimdi oturup, izlemek yerine çok daha fazlasını yapabilirdi. Kendisine karşı hiç geçmeyecekmiş gibi bir iğrenti duydu.
Zavallı, işe yaramaz, insanların korkup nefret ettiği, kendisinden iğrenen Kadir... Elinden hiçbir şey gelmeyen Kadir... Bu ne inanılmaz bir acıydı böyle.
Kapının önünde, en son bir kadın ve erkeğin kaldığını görüp, sordu Cihan.
"Bahsettiğin kız o mu?"
"Şimdi gitme yanına."
Cihan onu dinlemedi. Arabadan inip, yanlarına gitmeye başladı. Kadir nefesini tutmuş onları izliyordu. Cemre'yle hem konuşmak istiyor, bir yandan da kendisini böyle aciz durumdayken görsün istemiyordu.
"Evlenmek gibi bir niyetim yok benim. Neden anlamak istemiyorsun?" deyip ters ters Toygar'ın yüzüne baktı Cemre. "Kadınım diye illa evlenmek zorunda mıyım ben? yetti artık. Senden ve sonu gelmeyen tekliflerinden bıktım! Rahat bırak beni. Seninle evlenip kendimi sana köle etmeye hiç niyetim yok."
Adam, bu sert sözlerle karşılaşmayı beklemiyormuş gibiydi. Yüzü çarpılır gibi oldu birden. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp kıza baktı.
"Hala onu bekliyorsun değil mi?" dedi. Tiksinir gibi yüzünü buruşturdu. "Kendine bile hayrı yok."
Cemre birden hırçınlaşıp, "Defol burdan!" dedi öfkeden titrerken. "Defol!"
"Hanımefendi bakar mısınız?"
Cemre öylece Cihan'a baktı.
"Arabada görmek istediğiniz biri var." diye sokağın başında duran arabasını işaret etti Cihan.
"Sizi tanımıyorum bile."
"Arabadakini tanıyorsunuz ama. İnanın bana doğru söylüyorum."
Tanıdığı herkesi görüyordu. Bir tek Kadir'i görmemişti. Birden kafasının içinde ışık yandı. Mavi gözleri ışıl ışıl oldu. Cihan'a sorar gibi baktı.
"Kadir orada seni bekliyor."
Yabancı adamın ağzından çıkan sözleri duyar duymaz arabaya koştu. Ölmemişti...
Toygar'ın, Cemre'nin peşinden gitmeye hazırlandığını gören Cihan onu kolundan yakaladı.
"Ne yapıyorsun lan. Bırak!"
Cihan adamın arkasına geçip, kollarını yakaladı. "Bırakayımda her şeyi bk et değil mi?" dedi sinirle. Adam kendini çekiştirince, daha sert tuttu kollarını. Kulağına can alıcı sözcükleri fısıldadı. "Bak oğlum. Dünden beri içimde öfke kazanı kaynıyor zaten. Şimdi patlarım sana yazık olur."
Gözleri Kadir'le buluşunca acıyla inleyip, bir dizini büküp boynuna sarıldı. Bir annenin, çocuğunun başını okşadığı gibi başını sevgiyle okşadı. Yeniden sarıldı ona. "Yaşıyorsun. yaşıyorsun..." özlemle konuştu. Onu o kadar çok aramıştı ki.
"Sen olmazsan başaramam!" diye itirafta bulundu Kadir. "Eğer affedersen beni. Yeniden tedavi olurum."
Cemre başını hızlı hızlı salladı. Kadir'in ellerini tutup, kucağına koydu. "Aşkın gücünü gösterelim onlara!" deyip dudaklarını okşar gibi hafifçe öptü.
"Bundan sonra senin sözünden hiç çıkmayacam. Tamamen temizlenmeden hastaneden ayrılmayacam. Kafamın içi yalnızca seninle dolu olacak. "
"Ve sardunya dolu balkonumuz olacak."
"Ben zehirden arındığımda bunların hepsini yaşayacağız değil mi Cemre. Geç kalmadım değil mi?"
"I-hı. Geç kalmadın sevgilim." zor ve umut dolu günler onları bekliyordu. Hiçbir şey kolay olmayacaktı. Diğer seferlerinde de kolay olmamıştı. Şimdi onlardan çok daha zor zamanları olacaktı. Bunun bilincindeydiler.
Şimdi, hiç olmadığı kadar temizlenmek istiyordu Kadir. Her şey Cemre içindi. İçinde onun olduğu hayatı yaşamak istiyordu. Sardunya dolu balkonda oturmak ve Cemre'yi karısı olarak görmek imkansız değildi. Çevrelerinde onları tanıyan herkese, aşklarının ne kadar da güçlü olduğunu göstereceklerdi.
Bölüm sonu...
|
0% |