Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Yağız

@verahare

Gün ortasında ahşap masasında oturmuş, elindeki 'Kendine Ait Bir Oda' adlı romanı ikinci defa okuyordu Zeynep.

 

"Yine mi şiir okuyorsunuz hocam?"

 

Erkek öğrencisinin sorusuna karşılık, elindeki kitabın kapağını ona çevirdi. Kitabı kapatıp ayaklandı. "Şiir denilince aklınıza ilk ne geliyor çocuklar?" diye sordu sıraların ortasında küçük adımlarla yürüyüp. Kimseden ses çıkmayınca, az önce dalga geçermiş gibi konuşan öğrencisinin yüzüne bakıp, "Şiir denilince aklına ilk ne geliyor Enes?" dedi.

 

"Şiirden anlamam hocam. Ama bana göre şiir; kız ve erkeklerin birbirlerini etkilemekte büyük rol payı olan bir etkendir."

 

Zeynep sınıfın ortasında durup, "Hadi. Yok mu bir fikriniz?" diye sordu. Umutsuzca öğrencilerine bakıp, "Hiç mi şiir okumadınız çocuklar?" masasına gidip oturdu. Her bir çehreye uzun uzadıya bakıp iç geçirdi. Çocukların durumları içler acısıydı. Fikir üretemiyorlardı. Kendilerine ait bir düşünceleri bile yoktu. Bu çocuklar evlerine gittilermi ne yapıyorlardı bilmiyordu.

 

"Şiir karşındaki insana konuşmadan içini dökmektir hocam." diye konuştu Selvi. "Yani konuşmaktan çekindiğin şeyleri, içindeki bütün iyi düşünceleri yazıya dökmek. Muhteşem bir şey bu!"

 

"Harika!" deyip ellerini birbirine vurdu Zeynep. "Peki öyleyse sevdiğiniz şiirleri söyleyin." O sırada rengi solmuş olan kız öğrencisi çekine çekine yanına geldi. Her zaman çekingen, sessiz, içine kapanık bir kız çocuğuydu Emel. Kimsenin onunla arkadaşlık etmediğini gözlemlemişti. Onun bu hali Zeynep'in ona daha fazla ısınmasına yol açıyordu.

 

Emel Zeynep'in kulağına yaklaşıp, fısıldadı.

 

"Tabii." dedi Zeynep kısık bir sesle.

 

Emel sırasına gidip çantasından poşete sardığı pedi alıp, sınıftan çıkınca erkek öğrencilerin gülüştüklerini işitti Zeynep. Başını kaldırıp onlara baktı. Yanakları siyah seyrek kıllarla kaplı gerilmiş açık ağızlar... Hayatında ilk kez bu kadar çirkin gülüşlerin bir arada toplandığına şahit oluyordu. "Şimdi regl sancısı tutar." yine aynı gülüşmeler.

 

"Bilmenizi istediğim bir şey var delikanlılar!" diye sesini yükseltti Zeynep. Sesi sınıfta yankılandı. Öğrencileri onu ilk kez böyle görüyorlardı. "Anneleriniz de regl oluyor. Kız kardeşleriniz, teyzeleriniz, halalarınız. Etrafınızdaki bütün kadınlar regl oluyor." deyip ayaklandı. "Ve evleneceğiniz kadınlarda regl olacak." sakinliğini koruyup, "Kadınlar sizin dalga geçeceğiniz varlıklar değiller. Onlardan utanıp aşağılayamazsınız. Böyle bir hakkınız yok." diye kızdı. Az önce sırıtan öğrencilerin şaşırmış yüzlerine sertçe bakıp, "Benzer bir durumla karşılaşırsam, hepinizi disipline veririm. Anlıyor musunuz? Okulda, evde, sokakta her yerde sizler gibi kirli düşüncelere sahip erkekler var. Artık yeter. Anlıyor musunuz? Yeter... Kadına biraz saygı duyun. İnsan olun, insan!"

 

Öğrencileri Zeynep'in bu sinirli haliyle ilk kez karşılaşıyorlardı.

 

Öğrencilerinden bir erkek çocuğu,

"Hocam bugün pek bi sinirlisiniz." dedi.

 

"Sinirliyim evet. Uzay çağında yaşıyoruz. İnsanlar bilimle sanatla uğraşıyor,benim erkek öğrencilerim de sıralarında oturup regli kendilerine dalga malzemesi yapıp aklınca eğleniyorlar. Yazık size! Gerçekten çok yazık!" sinirden başına ağrılar girdi. Çantasını toplayıp, " Size magazinden, maçtan bahsedin desem ağzınızı açar daha da kapatmayı bilmezsiniz. Okuyun biraz okuyun. Ders boş. Bayram edin!" dedi sınıftan hızlıca çıkıp.

 

Koridorları aşıp avludaki banklardan birine oturdu. Bazen öğretmenliği bırakmak, denize karşı bir ev kurup ölünceye dek orada kalmak istiyordu.

 

Emel Zeynep'i görünce gidip karşısına oturdu.

 

"Çok sancın varsa hastaneye götüreyim seni."

 

"Baş edebiliyorum." diye yanıtladı Emel.

 

"Eskisinden daha durgun görünüyorsun. Neyin var?"

 

Emel korkak bakışlarını Zeynep'in yüzünde gezdirip, "Yakında bütün okul duyacak." dedi. "Büsbütün rezil olacağız."

 

Zeynep ona doğru eğilip, "Neden rezil olacaksınız Emel?" diye sordu. Emel'in etrafına göz gezdirdiğini görünce, "Ders boş. Gel rahat edebileceğimiz bir yere gidelim."

 

"Olur mu ki?"

 

"Neden olmasın? kız kıza bir yerde oturacağız sadece." diye konuşup Emel'in koluna girdi Zeynep. Okuldan kol kola çıktılar. Deniz kenarındaki banklardan birine oturdular.

 

"Anlat bakalım."

 

"Annemin pavyonda çalıştığını biliyorsunuz."

 

Zeynep "Evet." deyip onu dinlemeye devam etti.

 

"Ben karşı çıkıyorum tabii. Yani orada çalışmasını istemiyorum. Annemde şarkı söylemekten başka bir işten anlamadığını söyleyip duruyor. Onu da suçlayamıyorum tabii. Ama... Ama."

 

Zeynep Emel'in sessizce birkaç damla gözyaşı dökmesini izledi. "Biraz sakinleş." dedi çantasından suyu çıkarıp ona uzatırken.

 

"Bizim mahallede bir kız var. Ve maalesef aynı okulda okuyoruz onunla. Bütün okula annemin pavyonda şarkı söylediğini duyurmakla tehdit ediyor beni."

 

"Bundan mı korkuyorsun?"

 

"Benim yerimde siz olsaydınız korkmaz mıydınız? Mahallede kimse iyi gözle bakmıyor bize. Bir tek kız arkadaşım bile yok. Bu da yetmezmiş gibi bütün okula rezil olacam."

 

"Rezil falan olmayacaksın. Şu düşünceyi at artık aklından. Sen bana kızın ismini ver, ben konuşurum onunla."

 

"Sizi dinlemezki o. Deli gibi bir şey."

 

"İsmini söyleyecek misin?"

 

Zeynep'in kararlı olduğunu görüp, "Ceylan." dedi Emel.

 

Zeynep saatine bakıp, "Okul şimdi dağılmıştır. Beni Ceylan'ın evine götür." dedi.

 

"Onların ailesi biraz terstirler. Annesi falan... Benim yüzümden kalbinizi kırarlar."

 

"Merak etme bir şey olmaz."

 

Kol kola mahalleye kadar yürüdüler.

 

"Sizin yaptığınızı hiçbir öğretmen yapmazdı."

 

"Neyi?"

 

"İşte bunu. Hangi öğretmen öğrencisiyle bu kadar ilgilenir ki?"

 

Zeynep durup ona baktı. Bir şeyler söylemeye hazırlandı. Vazgeçti. Yürümeye devam ederlerken Emel sokağın başında görünen Ceylan'ı işaret edip,

 

"İşte Ceylan." dedi.

 

"Sen eve git." deyip Emel'in yanından ayrıldı Zeynep. Ceylan'ın yanına gitti. Onu tanıdı. Geçen yaz öğretmenin yüzüne tokadını indiren kızdı bu.

 

"Sizin burada ne işiniz var hocam?" diye güldü Ceylan Zeynep'e.

 

"Seninle konuşmaya geldim."

 

"Hayırdır ne konuşacağız?"

 

"Sokak ortasında mı konuşacağız?"

 

"Eve gidelim diyecem ama bizimkiler misafir sevmezler. Mahallenin parkına gidelim."

 

Parka geldiler.

 

"Emel'le alıp veremediğin ne senin? Annesinin pavyonda çalıştığını bütün okula söyleyince eline ne geçecek? söylesene."

 

Ceylan ağzını yayıp, "Kendisi konuşamadı sizi mi gönderdi?"

 

"İki defa disipline gittin. Üçüncüde okuldan atılacağını biliyorsun demi?"

 

"Disipline gidecek bir şey yapmadım ben."

 

"İlkinde okul avlusunda bir kızla saç başa girmiştin hatırlıyorum. İkinci defada öğretmenine tokat atmıştın. Şimdi de Emel'i tehdit ediyorsun. Bu da üç. Emel seni şikayet etse okuldan atılacağını ve bir daha oraya adım atamayacağını biliyorsundur herhalde."

 

"Yapamazsın." diye öfkelendi Ceylan. "Onun annesi doğru bir iş mi yapıyor sanki. Gelmiş onu savunuyorsun bana."

 

"Kimseyi yargılayamazsın. Aşağılayamazsın. Buna hakkın yok Ceylan."

 

"Pavyonda çalışan bir kadının nesini savunuyorsun bana?"

 

"Emel'e gidip seni okul müdürüne şikayet etmesini söyleyeceğim. Ayrıca okulun duvarından atlayıp kaçanların arasında seninde olduğunu biliyorum. Ailenin haberi yoktur herhalde."

 

"Beni okuldan atamazsınız!" diye bağırdı Ceylan boyun damarları gerilirken.

 

"Eğer o dilini kısmazsan bir daha okula alınmazsın. Emel senin oyuncağın değil anlıyor musun? O kızı sana ezdirmem."

 

Ceylan bir müddet düşündü. Öğretmene tokat atmak, sınıftan bir kızla saç başa girmek, okuldan kaçmak, Emel'i tehdit etmek. Bu sonuncuydu. Emel'e bulaşırsa bu okul hayatının sonlanması demekti. Okulu sevdiği yoktu. Evden uzaklaşmak için iyi bir yerdi okul. Bir de bütün arkadaşları oradaydı. Eğer okuldan atılırsa ailesinin onu hemen tekstile göndereceğini biliyordu.

 

"Peki tamam." dedi bıkkınca ayağa kalkıp. "Yalnız Emel'in annesinin yaptığı işi nasıl savunuyorsun hayret ediyorum."

 

"Savunduğum falan yok. Ben sadece hakkım olmayarak yargılamıyorum. Bunu da sen anlamazsın. Yaşın küçük. Büyüdükçe çevrende gelişecek. Çeşit çeşit,farklı hayatlar yaşamış insanlarla karşılaşacaksın." deyip ayaklandı Zeynep. Ceylan'ın kolunu sıvazlayıp, "Sana bir sır vereyim. İyi insanlar yargılamaz, empati kurarlar." deyip oradan uzaklaştı.

 

Ceylan başarısız bir küçük düşürme girişiminde bulunarak, "İyi ki öğretmenim değilsin. Yoksa çekemezdim bu filozofça laflarını!" diye bağırdı. Eli kolu bağlanmıştı. Kendini tokatlayası geliyordu.

 

Zeynep bir kez dönüp bakmadı bile ona. Evine gitmeye başlarken Emel birden karşısında dikildi. Yüzü kireç gibi beyazdı. Dudaklarının rengi uçmuştu.

 

"Evine gittiğini sanıyordum."

 

"Gidemedim."

 

"Ağzını sıkı tutacak merak etme. İstese de seninle ilgili konuşamayacak."

 

Emel şaşırıp Zeynep'e baktı. Ceylan'ın durdulamaz olduğunu sanıyordu.

 

Zeynep Emel'in koluna girip, "Hiçbir zaman ağzını açamayacak merak etme." dedi güven verici bir sesle. Emel'in yüzündeki ferahlama yüreğini burktu. "Her zaman yaşamında seni üzmek isteyen insanlar olacak bunu unutma Emel. Bunlarla sık karşılaşacaksın. Ama onlar istedi diye mutsuz olmayacaksın. Benden sana bir kız tavsiyesi. Hiç kimseyi takma. Seni aşağa çekmelerine izin verme. Sınıfta sürekli seninle uğraşıyorlar. Sen onları haklı çıkarıp, ezdikçe eziyorsun kendini. Git kavga et demiyorum ama biraz dişini göster. Çiçek gibi değil çelik gibi ol. Ezdirme kendini. Onları gözünde çok büyütüyorsun kızım. Sen bir cevap versen nasılda geri adım attıklarını kendin göreceksin. Hakkını korumayı öğren." dedi Zeynep. Emel'e sarıldı. "Kendine güzel bak." deyip ondan ayrılıp yürümeye devam etti.

 

Emel Zeynep'in arkasından, "Teşekkür ederim." dedi minnet dolu sesiyle. Zeynep'in bir öğretmenden çok daha fazlası olduğunu biliyordu. "Teşekkür ederim." öğütlerini dinleyeceğine dair söz verdi kendine. Arkasını dönüp evine gitmeye başladı. Bedeni rahatlamıştı. Gerilen sinirleri sakinleşmişti.

~~

Sokaktan taşan kavga ve küfür sesleriyle balkona koştular. Üç adamın yerde bir genci tekmelediğini gördüler. Herkes izliyor ama hiçbir şey yapmıyorlardı. Fidan korkup camdan çekildi. Neşe'ye bakıp,

 

"Çekil bakma!" dedi.

 

Neşe ona bakmadan, "Öldürecekler adamı!" dedi. Masanın üstündeki telefonu alıp numarayı çevirmeye başladı. Cama yaklaştığında yerdeki uzun boylu, iri yapılı adamın ayaklanıp, onu tekmeleyenlere bir kaplan gibi saldırdığını gördü. Telefonu bırakıp nefes nefese olanları izledi. Üç adamı da kendinden daha beter hale soktuğunu izledi. Dayanamayıp evden çıkmaya koyuldu.

 

"Gitme! bak erkek kavgası kötüdür. Başına bir hal gelir sonra." dedi Fidan Neşe'nin ardından.

 

Neşe sokağa çıktığında dövülen gençlerin düşe kalka gittiğini gördü. Mahalleli de yavaş yavaş oradan ayrılıyordu. En sonunda ikisinden başka kimse kalmadı sokakta.

 

Adamın toza bulanmış ve kanayan kaşına bakıp, "İyi misiniz?" diye sordu Neşe. Adamın yanına gitti. Kumral saçlarının da kan olduğunu farkedip korktu. "Başınız kanıyor!"

 

Adam, uzun kollarını başına götürüp kırılan bir yer aradı ama bulamadı. "Kanamıyor. Yüzümdeki kan saçlarıma akmış sadece." diye açıkladı nefesini düzene sokup. Kızın korku dolu yüzü onu gülümsetti.

 

"Hastaneye gidelim böyle olmaz."

 

"Bir şey olmaz."

 

"Öyleyse gelin yaralarınızı temizleyelim." deyip adamın bir şey demesine fırsat vermeden, koluna girip onu evine götürdü Neşe. Onu koltuğa oturttu. Mutfağa gitti. Fidan yanına gelip, "Delirdin mi sen. Adam resmen ben belayım diyor. Sende onu evine alıyorsun."

 

"Bizi öldürecek değil ya." deyip pamuk ve tentürdiyot alıp mutfaktan çıktı Neşe.

 

"İyiyim bir şeyim yok. Bırak gideyim."

 

"İyi değilsin." dedi Neşe adamın yanına oturup. Pamuğu koparıp, yüzünü adamınkine yaklaştırıp hafif kanayan kaşı temizlemeye başladı. Tentürdiyotu yaraya hafif baskılar yaparak sürürken yüzünü acıyla buruşturup, "Acıtırsam söyle lütfen."

 

"Hissetmiyorum." dedi adam. Yanıbaşındaki kızın kokusu sarhoş etmişti onu. İlk kez bir kız onun için telaşlanıyordu. Hemde yabancı bir kız.

 

Kanayan yarayı pansumanladıktan sonra pamuk koparıp, toza bulanmış kumral yüzü temizlemeye koyuldu.Çamur olmuş yeşil gözlerinin çevresini silmeye başladı. Sarımsı kirli sakallarındaki kanı iyice temizledi. Ellerini sargı beziyle sararken,

 

"Seni ilk kez bu mahallede görüyorum." dedi.

 

"Ben hep buradaydım. Sadece uzun bir süreliğine yoktum o kadar. Bakıyorumda ben yokken baya güzel şeyler olmuş mahallede." kızın utandığını görüp, "Adım Yağız." dedi usulca.

 

"Neşe."

 

"Her şey için sağ ol Neşe." deyip ayaklandı Yağız.

 

"Yine de bir doktora görünsen iyi olur. Yaran mikrop kapabilir." dedi Neşe.

 

"Sağ ol." deyip evden hızlı adımlarla çıktı Yağız. Pencereden Neşe'nin kendisini izlediğini gördü. Melek gibi kız diye geçirdi içinden. Evine gitmeye başladı. Neşe'nin adını her adımda içinden tekrarladı.

 

Bölüm sonu...

 

 

Loading...
0%