Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Yaşıyorum

@verahare

Eve geldiğinde bir kadının keyifle güldüğünü işitti. Onun Zeynep olduğunu anladı. Ardından Cihan'ın kahkahası duyuldu. Ağır adımlarla ilerleyip onların yanına gitti. Zeynep masadan birkaç metre ötede, dizlerinde oturan Elif'in saçlarını tarıyordu.

 

"Gittikçe ağırlaşıyorsun Elif hanım." dedi Zeynep.

 

Elif'in bakışları Neşe'yi bulunca, "İşte geldi!" dedi heyacanla.

 

Zeynep başını kaldırıp, Neşe'ye ondan hoşlandığını belirterek gülümsedi. Saçlarını ördüğü Elif'i dizlerinden indirip kalktı.

 

"Hoşgeldin Neşe." dedi ince kollarını Neşe'nin bedenine dolarken.

 

Zeynep'in sıcak ve rahat tavrı Neşe'nin çekingenliğini üstünden atmıştı. Sanki uzun bir aradan sonra karşılaşan dostmuş gibi, "Hoşbuldum Zeynep." dedi sıcak bir sesle.

 

"Demek abimin kalbine taht kuran kadın sensin."

 

Zeynep'in sözlerinden sonra Neşe'nin yüzü utançtan yanmaya başladı. Bakışları Cihan'ı bulunca Zeynep'i unutup ona gülümsedi.

 

"Nefesim gelmiş." dedi Cihan bir kolunu Neşe'nin beline dolayıp, başının tepesini öperken. Saçlarının ne kadar da yumuşak olduklarını fark etti. Üstüne birde gül kokulu şampuanı eklenince Cihan sarhoş gibi olmuştu.

 

Beraber masaya geçtiler. Cihan'ın demlediği çayı getirdi Zeynep. Neşe'ye bakıp,

 

"Buraya yeni taşındın heralde?"

 

"Evet."

 

"Okuyor musun?"

 

"Liseyi bitirdim. Üniversiteyi düşünmüyorum."

 

"Ya. Üzüldüm şimdi."

 

"Sen okudun mu?"

 

"Edebiyat öğretmeniyim."

 

"Ne güzel!"

 

"Okul gezisine gitmeyeceksin bir daha değil mi?" diye sordu Elif Zeynep'in gömleğinin eteklerini çekiştirirken.

 

Zeynep başını eğip hafifçe güldü. Elif'in minik çenesini avucunun içine alıp, "Bu sondu bir tanem. Bir daha asla ayrılmayacağız." dedi ve uzanıp alnından öptü. Kızın zayıf elleri boynuna sıkıca dolandı. "Çok özledim seni." dedi yavaşça. Zeynep'in yüreğinden sıcacık bir şey aktı içine. "Bende." diye yanıtladı.

 

"Papucum dama atıldı." diye Elif'e takıldı Cihan. "Zeynep'i bu kadar çok özlediğini bilmiyordum."

 

"Canım niye papucun dama atılsın? Ben senide seviyorum." dedi Elif Cihan'a.

 

"Hadi gel çörekleri alalım mutfaktan." dedi Zeynep Elif'e.

 

Neşe'nin durgun olduğunu fark edip, sordu Cihan. "Neyin var, niye böyle durgunsun?"

 

"Yok bir şey."

 

"Gözlerin öyle söylemiyor ama." diye üstüne düştü Cihan.

 

Neşe sessiz kalmayı tercih edip, çayını yudumladı.

 

Akşam yemeğine Zeynep'in iki tane kız arkadaşları da gelmişti. Biri kısa boylu, kumral tenli, kına renkli saçları olan tatlı bir kadındı. İsminin Derya olduğunu öğrenmişti Neşe. Diğeri ise uzun ince bir kadındı. Yemyeşil gözleri vardı. Siyah saçlarını rastgele toplamıştı başında. Adı Leman'dı. İkisi de Elif'le ilgileniyor, arkadaşlarının hatırasına gözü gibi bakıyorlardı. Elif ise hiçbirine abla ya da teyze demiyor, annesinin arkadaşlarına seslendiği gibi "Zeyneo, Derya, Leman." diyordu onlara. Hepsini ayrı ayrı seviyordu. Ama Zeynep bambaşkaydı. Ona duyduğu sevgi annesine duyduğu sevgiyle eşdeğerdi. Geceleri başını onun göğsünü koyup uyumak, kalbinin atışını hissetmek büyük bir lütuftu onun için.

 

"Biliyor musun öğrencilerini kıskanıyorum." diye itirafta bulundu Elif.

 

Zeynep şaşkınlık içinde gülümsedi. Kıvrımlı kalın kaşları havalanıp indi. "Nedenmiş o?" dedi göz kırparken.

 

"Ee hepsi benim seni gördüğümden daha fazla görüyorlar. Daha çok konuşup gülüyorlar seninle."

 

Zeynep'in göğsü hüzünle kabardı. Kızlara baktı. Derya ile Leman tebüssüm ettiler. Zeynep yeniden Elif'e döndü. Dudakları kıvrılıp yanaklarındaki gamzeler ortaya çıktı. Elif bu gamzelerin hayranıydı.

 

"Merak etme. Hiç kimseyle seninle konuştuğum kadar konuşup gülmüyorum Elif." dedi Zeynep. Elif'in yüzündeki ferahlama ona da geçti.

~~

 

İki saat sonra Cihan Neşe'yi alıp, evden çıkmıştı. Deniz kıyısında bulunan mandalina bahçesine getirmişti onu. İki katlı evinin geniş balkonunda oturup, önlerinde sıralanmış mandalina ağaçlarına baktılar.

 

"Şimdi söyle bakalım neyin var?"

 

"Senin yanında ergen kız gibi göründüğümü söyledi bana o kadın. Buraya senin için gelmiş." deyip ayağa kalktı. Kendini işaret edip, "Ben ergen kız gibi mi görünüyorum?" diye sordu Neşe kırgın bir sesle.

 

Cihan histerik bir tavırla güldü. Neşe kaşlarını çattı.

 

"Sende onu ciddiye aldın öyle mi?" diye sordu Cihan ayağa kalkarken. Cevap beklemeden Neşe'yi göğsüne yasladı.

 

Neşe başını kaldırıp, ona baktı. "Gülme. Ben ciddiyim. Buraya senin için gelmiş o."

 

"Ya."

 

"Dalga geçme." dedi. Huysuzlanıp ondan ayrıldı. Sırtını dönüp, balkonun trabzanlarına tutundu. Karnının üstünde Cihan'ın ellerini gördü.

 

Cihan Neşe'nin kulağının arkasını öpüp, dudaklarını kulağına hafifçe bastırıp, "Kim ne derse desin. Benim senden başka bir kadına bakmam mümkün bile olamaz. Sen gördüğüm bütün kadınlardan daha kadınsın." diye fısıldadı. Kendini Neşe ile bölüşmek istiyordu. Başka bir kadınla değil.

 

Adamın soluğunu boynunda hissedince ensesindeki tüyleri diken diken oldu. Az önce söylediği sözcükler beyninde yankılandı. Kadınlık gururu okşanmıştı. Cihan'ı seviyordu. Bütün istekleri onun üstünde toplanmıştı. Kendini onun boynuna sığınmış olarak hayal ediyor, ondan başka bir şey düşünmek istemiyordu. Vücudu karıncalanıyor, tenleri birbirinkini yakıyordu. Boynunda sıcak bir öpücük hissetti. Tepki vermedi. Kıskançlık içini kavurup, yakan ateşe dönüştü. "Seni seviyorum. Senin için çıldırıyorum." sözcükler kulaklarından içeri süzülüp yankılandı. Bir an kucaklanıp, kendini adamın kucağına oturmuş olarak gördü. Yüzünün okşanıp öpülmesine kayıtsız kaldı. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Heyecandan kuruyan dudaklarını içine çekip, ıslatıp bıraktı. Ellerini adamın göğsüne yaslayıp, gözlerini yüzüne kaldırdı. Kalbinin atışlarını duyunca elinde olmaksızın heyecanlandı."Seviyor musun beni?" diye sordu mırıldanarak. Gülümseyen gözleriyle, "Çok."diye yanıtladı Cihan. Kısa bir sessizlik oldu. Neşe bir elini Cihan'ın göğsünden çekip, elini avucuna aldı. Sıkı sıkı kenetlendi elleri. Birbirlerinin dudaklarındaki ısıyı içlerine çektiler. O an yaşadığını hissetti Neşe. "Yaşıyorum." dedi Cihan'ın boynuna sıkıca sarılıp. "Yaşıyorum." diye fısıldadı. Yaşamaya açtı. Ve onu besleyecek tek kişi Cihan'dı. Yeniden, bu kez daha uzun bir süre dudaklarındaki ısıları birbirlerine alıp verdiler. Sadece nefes almak için birbirlerinden ayrıldılar. Cihan, uzanıp köprücük kemiklerini öpünce Neşe ellerini onun başına götürdü. Kalbi yerinden başka her yerdeydi. Düzensiz nefesleri havaya karışıp buhar oluyordu.

 

Gecenin 01.00'inde sandalyede uyuyup kalan sevdiği kadını yatağa taşıdı Cihan. Onu kendi yatağına bırakıp, üzerine çarşafı örttü. Bir gün bu yatakta beraber uyumayı diledi. Eğilip yüzünü öptü. Yatağın kıyısına oturup, yüzünü okşadı. Ne kadar da masum bir yüzü vardı. İsra ona ne anlatmıştı bilmiyordu ama onu bayağı üzdüğünü görmüştü bugün. En yakın zamanda onunla konuşacaktı.

 

"Çok soğuk." dedi Neşe gözleri kapalı bir halde dizlerini kendine çekmiş titriyordu. Cihan gardıroptan battaniye çıkarıp incecik bedeninin üstüne açık bir yeri kalmayacak şekilde örttü.

 

Sabah insanların sesiyle uyandı Neşe. Kalkıp perdeleri açtı. Gözüne, yarısına kadar mandalina dolu traktör çarptı. Balkona çıkıp, ağaçların tepesine çıkmış ellerindeki makasla mandalina kesen işçi kızlara baktı. Cihan'ı omzunda ağzına kadar mandalina dolu büyük bir sepeti traktöre taşırken gördü. Dün geceki halleri gözlerinin önüne gelince kalbi çarpıp, karnı alev alev yanmaya başladı. Geri adım atıp camdan çekildi. Odada bulanan banyoya geçip, lavaboda yüzünü birkaç kez yıkadı. Fidan'ı bugün hastaneye götüreceğini hatırlayıp hızla çıktı odadan. Aşağı kata geçip ayakkabılarını giyip, kapıyı açtı. Gözleri Cihan'ı aradı onu bulamayınca telefon etti.

 

"Beni eve bırakır mısın?"

 

Cihan telefonu kulağından çekmeden, "Önce kahvaltını et istersen. Sonra bırakırım seni."

 

"Öğle olmadan eve gitmem lazım ama."

 

Cihan Neşe'nin arkasında durup telefonu kulağından çekip, "Öğle olmadan eve yetiştiririm seni." dedi.

 

Neşe arkasına dönüp ona baktı.

 

"Hadi gel kahvaltı edelim." dedi Cihan Neşe'yi elinden tutup, eve gitmeye başladılar.

 

Mutfağa geçtiklerinde küçük masanın üstünü kahvaltı ile donatılmış gördü Neşe. "Otur." dedi Cihan bir sandalye çekerek. Dönüp terek raftan bir kavanoz dolusu mandalina reçelini alıp kaseye doldurdu. Sıcak somun ekmekleri ikiyi ayırıp bıçakla aralarını kesip tost makinesinde ısıtmaya başladı. Tezgahtan domates dilimlerini ve kaşar peynirini aldı.

 

"Sen benden daha beceriklisin valla." diye gülümsedi Neşe. Masada oturmuş, bir avucunu çenesine yaslamış sevdiği adamı izliyordu.

 

Hazırladığı tostları masaya koyarken, "İnsan yalnız yaşayınca öğreniyor bazı şeyleri." deyip ocaktaki çayı alıp, bardaklara doldurdu Cihan. Neşe'nin yanına otururken, "Hadi soğutma." dedi tostu işaret ederken.

 

Neşe onu duymamış gibi ayaklandı. Ellerini masanın üzerine koyup, "Seninle sabahların bir anlamı var." dedi Cihan'ın yanağını öperken.

 

Onu izlerken sarhoş gibi oluyordu Cihan. Yüzünde onun öpücüğünün sıcaklığı vardı hala. Her sabah böyle olmalarını diledi. İmkansız değildi. Önlerinde hiçbir engel yoktu.

 

Kahvaltıdan sonra evden çıktılar. "Bende toplamak istiyorum." dedi Neşe mandalinaları işaret ederken. Cihan ona mandalina makasını uzattı. Üzerlerine çiy düşmüş mandalinaları kesmeye başladı Neşe. Diğer kızlar gibi hızlı olmasa da oda önündeki büyük sepeti ağzına kadar mandalinayla doldurdu. O bir sepeti doldurana kadar öteki ağaçların tepesindeki kızlar beşinci sepetlerini doldurmuşlardı. Neşe kolları yorulunca elindeki makası sepetin üstüne bıraktı. Ağrıyan elini açtı. Beş parmağının hepside su toplamıştı.

 

"Makası o kadar sıkı tutmaman gerek." dedi Cihan.

 

"İlk defa mandalina topladım. Bir dahaki sefere makası o kadar sıkı tutmam."

 

"Bir daha makası eline almayacaksın."

 

"Alırım alırım. Ben sevdim bu işi. Bana bahçeyi gezdirsene."

 

"Gel."

 

Pırıl pırıl bir gökyüzünün altında, her iki yanı mandalina ağaçlarıyla kaplı nemli kırmızı topraklı yolda yan yana yürüyorlardı.

 

"Çok güzel. Çok büyük bir bahçe. Bayıldım."

 

"Belki ilerde burada beraber yaşa..."

 

Neşe panikle onun sözünü kesip, "Eve gitmem lazım. Fidan beni bekliyor." dedi aceleyle. Hızla geri dönüp eve gitmeye başladı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

 

Arabaya bindiklerinde" "Yanlış bir şey mi söyledim ben?" diye sordu Cihan Neşe'ye ilgiyle bakıp.

 

"Yo."

 

Cihan hiçbir şeye anlam vermeyip arabayı çalıştırdı. Mahalleye gelene kadar tek kelime etmediler. Emniyet kemerini açarken Cihan'a kısa bir an bakıp, "Ona umut vermekle hata ediyorum." diye geçirdi içinden Neşe. "Ne hakkım var buna. Umut vermek, olmayacak şeylerin hayalini kurdurmak alçakça bir davranış değil mi?"

 

"Neden böyle üzgünsün bilmiyorum. Seni üzecek bir şeye sebep olduysam özür dilerim." dedi Cihan Neşe'nin elini tutup.

 

Bağıra bağıra ağlamamak için dişlerini dudaklarına batırdı Neşe. Göğsü sıkıştı. Kendinin toparlamaya çalışıp, "Üzmedin." dedi cılız bir sesle. Arabadan indi. Arkasına bakmadan eve gitti.

 

Pencereden sokağı izleyen Fidan, Neşe'nin geldiğini görünce gidip kapıyı açtı. Neşe'nin üzgün halini fark edince,

 

"Neyin var?" diye sordu meraklanarak .

 

"İyiyim. Bir şeyim yok. Hazırsan çıkalım mı?"

 

"Hazırım ben. Seni bekliyordum."

 

Beraber özel hastaneye gittiler. Fidan hasta koltuğuna uzanmış, karnını yarısına kadar açmıştı. Yanı başında Neşe vardı. Doktor Melisa hastasının karnına jeli döküp küçük bir aleti karnında gezdirmeye başladı. Bebeğin gayet sağlıklı olduğu hakkında konuşmalar yaptı. "Cinsiyeti peki?" diye heyecanla sordu Fidan, ultrason ekranına sanki bebeğin cinsiyetini görecekmiş gibi bakıp kalırken.

 

Melisa acemi anne adayına gülümseyip, "Henüz iki haftalık hamilesiniz. Bebeğinizin cinsiyetini on altıncı haftadan sonra öğreneceksiniz." deyip Fidan'ın kan değerlerini inceledi. Reçeteye kan ve demir eksikliğine karşı ilaçlar yazıp, Fidan'a uzattı. "Gelecek aya burda olun."

 

Fidan, Doktor Melisa'nın uzattığı peçeteyle karnını silip üstünü düzeltti. Bebeğinin sağlıklı olduğunu bilmek onu huzurlu hissettirdi. Neşe ile beraber hastanenin karşındaki caddeye sıralanmış eczanelerden birine girdiler. Neşe ilaçların parasını ödeyip eczacının uzattığı ilaçları alıp Fidan'a uzattı.

 

Eczaneden çıktıklarında, "Şimdi gidip alışveriş çılgınlığı yapalım biraz." dedi kıkırdarken.

 

"İlk önce halk eğitim merkezine gidelim. Kursa bir an önce yazılmak istiyorum."

 

Neşe arabanın kapısını açarken, "Tamam." deyip koltuğa oturup, kontağı çevirdi. Yarı açık bıraktığı camdan rüzgar doldu içeri. Saç diplerinin ferahladığını hissetti.

 

"Dün gece nerede kaldın?"

 

"Cihan'ın yanındaydım. Kız kardeşi gelmiş. Onunla tanıştım. Kendisi çok tatlı bir kadın. Edebiyat öğretmeni."

 

"Onların evinde mi kaldın?"

 

"Biz Cihan'la diğer evde kaldık. Mandalina bahçesinde."

 

Fidan'ın şaşırdığını görünce,

 

"Sandığın gibi bir şey yaşamadık." diye açıkladı Neşe.

 

Halk eğitim merkezine gittiler. Fidan dikiş kursuna yazıldı. Dikiş yapacağı salona heyecanla baktı. Kaybettiği güvenini yeniden kazanmış gibi oldu. Neşe onun koluna girip ordan çıktı. Birlikte giyim mağazasına gittiler. Çeşit çeşit elbiseler aldılar kendilerine. Bebek için alışveriş yapmayı cinsiyetini öğrendikten sonraya bıraktılar.

 

"Ben çok yoruldum." dedi Fidan merdivenleri aşarken. Kapının yanında zayıf, uzun boylu bir adamı görünce korkudan bağırdı. Onun birkaç basamak gerisinde olan Neşe aniden başını kaldırdı. Beyaz yüzü çürükler içinde olan adamın, sulanmış mavi gözleriyle karşı karşıya geldi.

 

Bölüm sonu...

 

 

Loading...
0%