Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Yüzün çiçekleri andırıyor

@verahare

Deste deste papatyaları kucağına doldururken heyecandan titreyen elleriyle sepetin altında ince bir dala sarılmış mandalinalar gözüne çarptı. Dudaklarının köşesi kıvrılırken elinde olmaksızın sol gözünden bir damla yaşın süzülüp çiçeklerinin üstüne düştüğünü gördü. Elinin tersiyle yanağını silip genzini temizledi. Çiçekleri yatağın üstüne yaprakları dökülmeyecek bir hafiflikle koydu. Kalbi sıkışıyordu. Notu yine okudu. Bu sefer daha fazla heyecanlandı. Saç diplerine kadar kızarmıştı. Sırtından soğuk terler boşandı. Bir an üşümeye başladı. Kalkıp perdeleri kapatıp üstünü değişmeye koyuldu. Elini çıplak göğsünün üstüne getirdi. Kalbinin attığı yere... Ayak uçlarına kadar titrediğini fark etti. Kalbi avucunda atıyormuş gibi geldi ona.

 

"Ne göndermiş söylesene!" dedi Fidan kapıyı açan Neşe'ye. Başını onun omzunun üstünden odaya uzattı . Yatağın üzerindeki çiçekleri görünce ıslık çalmaya başladı.

"Sana abayı yakmış. Artık ne yaptıysan adama." diye güldü Fidan.

 

Fidan'ı duymamazlıktan gelip, "Çiçekler için vazo bulayım." dedi Neşe.

 

"Bence duvara assan daha iyi olur. Kurudukları zamanda sandıkta saklarsın onları."

 

"Saklarım değil mi?" diye mırıldandı Neşe. Fidan'ın dediğini yaptı. Yatak başlığının olduğu duvara astı çiçekleri. Gözleri tavana değil çiçeklere bakacaktı artık.

 

"Çok zevkli."

 

"Bunlar bahçesindeki çiçekler." dedi.

Kapı gürültüyle çalınca, "Kim bu münasebetsiz!" deyip kapıya gitti Neşe. Yine o küçük kız. Ufacık tatlı beyaz yüzü, saçları gibi kıpkırmızı olmuştu.

 

"Niye yüzüme kapattın kapıyı?" dedi Neşe'nin arkasında duran Fidan'a ters ters bakarken. "Daha bunu verecektim." dedi başını eğip, elini mavi keten pantolonunun cebine koydu. Bir not kağıdı daha çıkartıp Neşe'ye uzattı. "Bir daha gelmeyeceğim evinize." diye kızdı merdivenleri koşarak inerken. Kapının yanına gelince dönüp eliyle nanik yaptı. "Sarı çiyan." deyip dilini çıkartıp koşarak evden çıktı.

 

Fidan'ın yüzündeki ince damarlar öfkeyle kabardı. "Bak şu bücüre." dedi kaşları yay gibi gerilirken. "Görüşürüz küçük hanım."

 

Neşe Fidan'ı bırakıp odasına gitti. Avucundaki notu açtı. Mavi mürekkeple yazılmış rakamları görünce göğsündeki kan kaynamaya başlamıştı. O, karşısındaymış gibi kızardı. Bakışları odada hızla gezindi. Telefonu komodinin üstünde görünce neredeyse sevinç çığlığı atacaktı. Bir an bile tereddüt etmeden numarayı çevirdi. İlk çalışında telefon kaldırıldı.

 

"Çiçekleri aldın mı?" dedi Cihan.

 

Neşe'nin eli birden titredi. Telefonu kulağına sabitleyebilmek için diğer elini de elinin altına koymak zorunda kaldı. Soluğunu duyabiliyordu. Göğsünden sıcak bir şeyin aktığını hissetti onu dinlerken. Kanının dalgalandığını hissetti... neredeyse uçacakmış gibi hafiflemişti.

 

"Orda mısın?"

 

"Duyuyorum." dedi Neşe kendine gelerek. "Çiçekler.. Çiçeklerden bahsediyordun değil mi?" Ayakta duramayacak kadar heyecanlanmıştı. Birden kendini yatağa attı. Yaylar onun mutluluğuyla gıcırdadı. "Aldım, hepsi çok güzeller. Mandalinalarda öyle. Birazdan yemeğe başlarım."

 

"İsterdim çiçeklerden bir tanesini kulağının arkasına koymayı." dedi Cihan sıcak bir sesle.

 

Neşe kızardı. Nefesi titredi bir an.

 

"Yine gel olur mu?"

 

"Her şeyi elime yüzüme bulaştırıyorum. Sakarın tekiyim. Bu sefer geldim mi herhalde mutfağında sağlam tabak bırakmam."

 

"Toplarız." dedi Cihan kararlı bir sesle.

 

"Emin misin?"

 

"Sesini duymak iyi geliyor." diye itirafta bulundu Cihan.

 

"Sen bide şarkı söylerken duysan." diye içinden konuştu Neşe.

 

"Gelecek misin?"

 

"Geliyorum." diye ayaklandı Neşe. Cevap beklemeden telefonu kapattı. Gardıroptan beyaz straplez elbisesini çıkardı. Elbiseyi üstüne tuttu. Son taciz olayından sonra dizlerinin biraz üstünde olan elbiseyi giyip giymeme konusunda kararsız kaldı. "Kapalı da olsam yine bakarlar." dedi kendi kendine sinirlenip konuşurken. Erkeklerin kadınları taciz etmesindeki nedenin kılık kıyafetle ya da başın kapalı ve açık olmasıyla hiçbir alakası olmadığını bilecek kadar olgun bir kadındı Neşe. Bu tamamen zihniyetle alakalıydı. Ve bazı erkeklerin zihinlerinin bir gübreden farksız olduğu aşikardı.

 

"Ne yemek yapayım?" diye seslendi Fidan kapının arkasından.

 

Neşe onu duymadı. Yeniden üstünü değişti. Yüzüne makyaj yapmadı. Saçlarını korka korka taradı. Tarakta tek bir saç teli bile görmek istemiyordu artık.

 

"Ne yemek yapayım?" diye ikinci kez sordu Fidan.

 

Neşe kapıyı açtı. "Canın ne çekiyorsa onu yap. Beni de bekleme ." dedi Fidan'a.

 

"Nereye gidiyorsun?"

 

"Öyle, dışarı."

 

"Yalan söylemeyi beceremiyorsun." dedi Fidan ince kollarını göğüslerinin üstüne dolarken.

 

Neşe spor ayakkabılarını giyerken başını kaldırdı. Fidan'ın dudak büzüşüne güldü. "Kapıdan çıktım mı dışarısı olmuyor mu?"

 

"Gittiğin yere bağlı o." diye güldü Fidan.

 

"Sende gelsene." dedi Neşe Fidan'ın gelmesini istemeyerek.

 

Fidan damağını şaklatıp, "Fazlalık yapmak istemem." dedi göz kırparak. Neşe'yi ardında bırakıp mutfağa yöneldi.

 

"Dışardan istediğin bir şey var mı?"

 

"Turşu suyu bulabilir misin?" dedi Fidan mutfaktan hızlı adımlarla çıkarken. Dün geceden beri canı turşu suyu çekiyordu. Cebinde tek kuruşu olmadığından nefsini susturmaya çalışıyordu. Şimdi Neşe'nin "istediğin bir şey var mı?" sorusuna gözleri parlayarak, "Hayatımda ilk kez canım turşu suyu çekti." dedi ağzı sulana sulana konuşurken.

 

Neşe kaygılarından emin oldu. Fidan artık iki kişiydi. Ve bundan haberi yoktu.

 

"Alırım." deyip kapıyı açtı. Aklına yeni bir şey gelmiş gibi hemen başını çevirdi. "Fidan!" diye seslendi.

 

"Ne oldu?"

 

"Ağır bir şey kaldırma olur mu. İş falan da yapma." dedi heyecanla.

 

Fidan başta Neşe'yi anlamadı.

 

"Duydun mu beni Fidan?"

 

"Duydum."

 

Gönül rahatlığıyla evden çıktı Neşe. Sokakları arşınladı. Onu Cihan'a götüren bu sokakları bile sevmeye başladı. İçi kıpır kıpırdı. Ayakları adım atmak için kalktığında balon gibi havalandığını sanıyor bir an önce çiçek dolu bahçede oturup onun gözlerini seyretmek, gerçekleşmeyeceğini bile bile beynine inat hayal kurmak istiyordu. Sabırsızdı. Bir adam nasıl sevilirdi bilmiyordu. Daha doğrusu sevdiğini bile bilmiyordu. Cihan yavaş yavaş içinde yer ediniyordu.

 

Eve varınca durup elbisesini düzeltti. Kuru dudaklarını içine çekip dileyle ıslattı. Genzini temizledi. Yüzü ateş gibi yanıyordu. Avlu kapısından geçti. Gördüğü manzara karşısında yüzüne tebessüm yayılmıştı.

 

"Saçların savaştan çıkmış gibi." dedi Cihan Neşe'ye çiçekleri getiren kızın saçlarını taramaya koyulurken. Başını kaldırıp Neşe'yi gördüğünde gözleri çelik gibi parladı birden. Dudaklarının etli uçları kıvrıldı. Göğsü sevinçle doldu. Nefesi gelmişti.

 

"Hoşgeldin."

 

Masanın karşısına otururken "Hoşbuldum." dedi Neşe gözlerine doğrudan bakıp gülümsedi.

 

"Elif'le tanıştırayım seni." dedi kızı işaret ederken.

 

Neşe Elif'e baktı. "Neşe ben." dedi dudaklarında gülümsemeyle.

 

"Memnun oldum." diye mırıldandı Elif. Sonra Cihan'ın dizine hafiften vurup, "Tarayacaksan tara artık saçlarımı. Herkes sokakta oynuyor." diye sitem etti.

 

Yeniden saçları taramaya başlayıp, "Bitiyor az kaldı." dedi Cihan. "Pervanenin önüne geçip dağıtmasan saçlarını daha erken biterdi."

 

Kızın onu duyduğu yoktu. Cihan'ın bitti dediğini duyunca fırladı birden. "Teşekkür ederim." dedi coşkun bir sesle avludan çıkarken.

 

"Akraban mı?"

 

"Zeynep'in arkadaşının kızı."

 

"Annesi nerede?"

 

Cihan'ın canı sıkıldı. "Boşanmak istediği kocası tarafından öldürüldü. Zeynep'te Elif'i yanına aldı." dedi bir çırpıda.

 

"Bana öyle geliyor ki bu gidişle dünyada tek bir kadın kalmayacak." Ölen kendi kızı, kendi ablası, annesi olmadıktan sonra kimse kılını bile kıpırdatmıyor. Sadece göstermelik bir tepki gösteriyorlar o kadar. Kadınlar öldüğüyle kalıyor. Bir iki gün ölüm haberi konuşuluyor sonra öldürülen diğer kadınlar gibi o da unutulup gidiyor. Yazık... belki bütün erkekler değil ama çoğu erkek öldürme kapasitesine sahip. Düşünsene küçük erkek çocuğun eline oyuncak silah veriliyor çocuk daha o yaştan şiddete eğilimli yetişiyor. Önüne gelen herkes ebeveyn olmamalı."

 

Cihan'ı bırakıp sokakta çocuklarla oynayan Elif'i izlemeye başladı Neşe. Annesinin ölümünü görmüş müydü acaba. Görmemesini diledi. Cihan'ın yanına geldiğini görünce gözlerini Elif'ten çekmeden,

 

"Annesini gördü mü?" dedi korkarak.

 

"Eskiye göre daha iyi durumda." dedi Cihan Elif'e bakarken.

 

Bir an nefes almakta zorlandı Neşe. Kollarını göğsünde birleştirip, "Keşke sadece ana baba olmayı hak edenler ebeveyn olsaydı."

 

"Keşke."

 

"Durumu nasıl peki?"

 

"Zeynep'le arkadaşları onu sürekli doktora götürdüler. Elbette yaşamı boyunca unutmayacak o anı. Daha kötü olmaması için gayret ediyoruz."

 

Fısıldar gibi bir sesle, "Henüz çok küçük." dedi Neşe gözleri buğulanırken.

 

"Elif'ten daha kötü durumda olanlar var." dedi Cihan bahçeye yönelirken. Arkasında kalan Neşe'ye, "Hadi gel oturalım. Elif kendisini izlediğini fark ederse huzursuzlanır, oynamaz bir daha."

 

Uzun bir kavak ağacının altında oturmuş, ağaç dallarında öten kuşları izliyordu Neşe. Yaprakların arasından sızan güneş ışığı solgun yüzünü aydınlatıyordu. Gözlerini indirip karşıda çiçekleri sulayan Cihan'ı izledi. En sonki çiçeği suladıktan sonra çömelip, beyaz papatyadan bir tanesini koparıp ayaklandı. Ona doğru yürümeye başladığında Neşe'nin kalbi alev alan bir ateş gibi oynamaya başladı. Cihan'ın yanına oturup izin ister gibi bakmasına gözlerini kapatarak cevap verdi. Cihan'da kulağının arkasına koydu papatyayı.

 

"Yüzün çiçekleri andırıyor."

 

Neşe kulaklarına kadar kızardı. Dudaklarını içten içe ısırırken kalbinin çarpıntısı onu yordu. Tatlı huzurlu bir yorgunluktu bu. Sanki kalbinde bin yığın kuş kanatlanmış gibiydi. Ölmek şimdi çok uzaktı. Birdenbire nazlanır gibi bir sesle,

 

"Solgun çiçek." diye mırıldandı. Cihan'ın kaşlarını çattığını görünce omuzlarını indirip kaldırdı.

 

Akşam yemeğini Elif'in isteği üzerine televizyon odasına kurdukları yer sofrasında yemeğe başladılar. Yemek yerken Neşe ayaklarını nereye koyacağını bilmez bir haldeydi. Yerde yemeğe alışık olmadığından yorulan ayağını kalçasının altından çıkarıp, diğer ayağını koyuyordu. Bu durumu sık sık tekrarlayınca Cihan, "İstersen masada yiyelim." demek zorunda kaldı. Çorbasını yudumlayıp, "Teşekkür ederim. Ama idare ediyorum böyle."dedi Neşe.

 

Tavuk butunu iştahla yerken, "Kibarlıktan kırılacak neredeyse." diye güldü Elif. Birden kalkıp yağlı ellerini unutarak Neşe'nin saçlarını elleyip, "Zeynep geldiğinde saçlarımı seninki gibi kestirmek istediğimi söyleyeceğim ona. Çok özgürce bir hareket." dedi saçlara ilgiyle dokunurken. Cihan Elif'in yerinde olmayı tüm kalbiyle istedi. Saçlara dokunup okşamayı. Dudaklarının saçlar üzerinde gezinmesini öpüp ciğerlerini kokusuyla doldurmayı ne çok isterdi.

 

"Bunlar ailen mi?" dedi Neşe duvarda asılı olan çadır önünde çekilmiş kadınlı, çocuklu, erkekli eski bir fotoğrafa bakarken.

 

"Evet."

 

"Şimdi nerdeler?"

 

"O zamanlar mevsimlik işçiydik. Amasya'ya elma toplamak için gittik. Birkaç ay sonra işler bitti. Dönüş yolunda kaza oldu. Zeynep dışında ailemin hepsini kaybettim."

 

"Bazı insanların hikayeleri yolda biter." dedi Neşe üzüntüyle mırıldanırken.

 

"Ya senin ailen? Sağlar mı?"

 

"Biz tatile gitmiştik. Dönüş yolunda sarhoş bir çifte denk geldik. Tek hatırladığım annemin sıkı bir şekilde bana sarıldığıydı." deyip düşünceli gözlerini cama çevirdi Neşe. Ceviz ağacına kurulmuş salıncakta coşkunca sallanan Elif'e daldı. Küçük yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Ne güzel gülüyordu. Zeynep'i tanımıyordu ama onun Elif'in gülümsemesini iyileştirdiğine şahit oluyordu.

 

"Başın sağ olsun."

 

"Seninde." dedi Neşe Cihan'a bakmadan. Anne babasının ölümüne üzülüyordu. Ama öldüğüne şahit olmayacakları için de seviniyordu. Anne baba için çocuklarının öldüğüne şahit olmanın nedenli korkunç bir şey olduğunu tahmin edebiliyordu.

 

Cihan konuyu değiştirmek için "Buraya ne zaman taşındın?" diye sordu.

 

Neşe toparlanarak, "Taşınalı iki hafta oluyor. Arkadaşımla beraber yaşıyoruz." dedi. "Seni de bekliyorum evime. Hep ben geliyorum olmaz böyle."

 

"Gelirim."

 

"Bekliyorum." diye ayaklandı Neşe. "Her şey için teşekkür ederim." Cihan'ın elleri birdenbire başına uzanınca hafif bir ürperti içini kapladı. Kulağının arkasından çıkan papatyayı tekrardan yerine koydu Cihan. Ellerinin sıcaklığını duyabiliyordu Neşe.

 

"Seni ben bırakayım..."

 

Neşe sanki onu her gün Cihan evine bırakıyormuş gibi "Tamam." dedi. "Bildiğin turşu satan bir yer var mı?"

 

"Var."

 

"Beni oraya götürür müsün?" diye sordu Neşe.

 

Cihan'a gün doğmuştu. Alnı birden aydınlanmış yüzündeki gülümseme genişlerken "Götürürüm." dedi sevinci sesine yansırken.

 

Üçü beraber yarım saat sonra kavanoz dolusu turşuların içinde oturmuş, turşu suyu içiyorlardı.

 

"İnsanın içtikçe içesi geliyor." dedi Neşe boşalan üçüncü bardağını masaya koyup arkaya doğru kaykılırken.

 

"Anlaşılan ilk defa geliyorsun böyle yerlere."

 

"Doğru." dedi Neşe. Birden Fidan'ı hatırladı. Kim bilir canı ne kadar çok çekiyordu turşu suyunu. "Artık kalksak." deyip turşu ve turşu suyu dolu kavanozları kucağına alıp ayaklandı.

 

Akşam karanlığında sarı sokak lambasının ışığınında beraber yürüyorlardı. Bazı kadın ve erkeklerin rahatsız edici bakışlarına denk geliyorlardı. Umarsamıyordu ama içi huzursuzlanıyordu.

 

"Bize neden öyle bakıyorlar?"

 

"Sende onlara bak." dedi Cihan. İnsanları zerre takmadığını burdan anladı Neşe.

 

Evin önüne geldiklerinde, "Gel beraber kahve içelim ." dedi Neşe.

 

"Başka zaman gelirim."

 

"O zaman sonra görüşürüz." dedi yanakları hafiften yukarı kalkarken. Dönüp avlu kapısını açtı. Cihan'ın gitmediğini görünce, "Neden gitmiyorsun?" diye sordu Neşe.

 

"İçeri girmeni bekliyorum."

 

Ses etmeden dönüp yürümeye başladı Neşe. Kapının yanına geldiğinde başını hafifçe çevirip ona baktı. Sabahtan beri yapmayı planladığı şeyi yaptı. Hiç olmadığı kadar hızlı koştu. Avlu kapısını açıp adamın gömleğinin yakalarından kavrayıp içinden geleni yaptı. Dudakları özgürce sakallı yanağında gezindi. Ateşin içine düşmüş gibi ona bakmadan, bir elini papatya olan kulağına yapıştırıp, uzaklaştı ordan.

 

Loading...
0%