Yeni Üyelik
5.
Bölüm

🌱Hırçın🌱

@verahare

Oy vermeden ve yorum yapmadan geçmeyin lütfen.

 

 

 

Kitap kafeden sonra tuhafiyeye uğradım. Dükkanı açmayacağımızı söylemiştim Yeşim'e. Dükkana girdiğimde birkaç tane kadın müşteriler vardı. Yeşim kasada paranın üstünü veriyordu müşteriye.

"Bizim sınıftan birkaç arkadaşa ufak tefek bir takım şeyler lazım olduda. Arayıp yok diyemedim onlara. Onlar gittikten sonra işler açıldı." Diye açıklama yaptı Yeşim.

 

"İyi etmişsin canım." Deyip paketleyip poşete koyduğum örgü bebekleri toplamaya başladım.. "Matematik sınavın nasıldı?" Diye sordum. Yeşim'in küçük tatlı yüzü aydınlandı birden.

 

"Sayende çok iyi geçti. Hoca değil ama sen anlatınca kafama giriyor. Sevmeye başlıyorum matematiği." Dedi Yeşim. "Seni okuldan almasalardı çok iyi yerlere girebilirdin abla" diye iç çekti.

Boğazımın gerisinde bir yumru oluştu. Yıllar geçmişti ama bu haksızlığı unutamıyordum. Sürekli test çözüyordum. Bembeyaz kağıtlara kara kalemle iç mimarların yaptıkları çizimleri yapıyordum. Neden bilmem artık okuyamayacağımı bildiğim halde. Öğrenme gereksinimi duyuyordum. Öğrenmeye açlığım dinmiyor aksine çoğalıyordu.

Hüzünlü gözlerimi başka yöne çevirip "Boş verelim bunları.Hadi sen git bugün izinliyiz ikimizde."

 

Yeşim "Teşekkür ederim abla" dedi.

 

İkimiz birlikte çıkmaya koyulurken. Sevimsiz yengelerim dükkanıma girdiler.

 

"Öyle surat ekşitme Efide Hanım. Ped almaya geldik bir de birkaç tane yazma bakacağız kendimize." Dedi Serpil.

 

Yeşim' e dönüp "Sen çık canım bekleme beni" dedim. Yeşim bir iki adım atmışken,

"Annen nasıl Yeşim?" Diye sordu Serpil iğneleyici bir tonda.

Yengeme dudaklarımla uyarıcı hareketlerde bulundum. Yeşimin sıska omuzlarının gerildiğini gördüm. Yengeme nefretle kaş çattım. Susmayacağını biliyordum. Yeşim'e dönüp "Dinleme onu sen çık hemen Yeşim" dedim.

Serpil kavgaya susamış bir halde "Bu sefer kancayı nereye attı acaba annen?" Dedi.

"Kes şunu" diye parladım. Korktuğum şey Yeşim'in eskiden olduğu gibi zırıl zırıl ağlaması, canının yanmasıydı.

"Senin kocandan çok daha iyi birine kancayı attım annem" dedi Yeşim öç alır gibi.

İşte bunu bende beklemiyordum. Serpil yengem bir küfür savurup sıçrayıp Yeşim'i yakalamaya çalıştı ama Yeşim çoktan kapıdan fırlamıştı. Yengemden uzak bir köşeye gidip "Anneme bir daha dil uzatma" diye bağırıp koşarak oradan uzaklaştı.

 

Beni bir gülme tutmuştu. Serpil yengem Ve Meral yengem Yeşim'in annesine sövüp sayarken ben hunharca gülüyordum. Gülmekten kalp krizi geçirecektim neredeyse

Serpil elini tezgaha vurup "Ne ye gülüyorsun sen? Pavyon gülünün kızını yanında çalıştırıyorsun. Yakında seninde ahlakını bozsunda gör o zaman"

 

Gülmeyi kesip "Sen benim için değil kocan üzülüyorsun. Kemal abimin bir zamanlar Nigar'ın kapısında pineklediğini sindiremiyorsun sen."

Serpil dişlerini sıkıp "O pavyon orospusunu bana savunma"

"Nigar'ın geçmişi hiçbirimizi ilgilendirmez. Ayrıca ben Nigar'ın mahallemizdeki hiçbir erkeğin peşine takıldığını, onların evinin önünde sabahladığına şahit olmadım. Ama başta abim olmak üzere birçok erkeğin Nigar'ın kapısına dadandığını gördüm. Hemde aç köpekler gibi. Asıl orospu onlardı." Diye kızdım.

Serpil gözleri iri iri açılıp "Sen çok kötüsün" diye mırıldandı.

 

"Ben sizin duymak istemediğiniz gerçekleri çekinmeden söyleyenim sadece. Bir daha da Yeşim'e sataşayım deme. Nigar'a da tabii. Kadının önceden ne iş yaptığından bizene. Siz kim oluyorsunuz da yargılamaya kalkıyorsunuz onu."

 

"Eğer bir kocan olsaydı öyle bir pavyon kadınının mahallede olmasından sende rahatsız olurdun"

 

Elimi tezgaha bastırıp Meral'e doğru biraz uzanıp "Eğer insan olsaydın böyle konuşmazdın" diye tısladım. Meral'in yüzü kıpkırmızı kesildi birden. Burun kanatları vahşi bir hayanınki gibi açılıp kapanıyordu. Tıpkı avına saldıracakmış gibi bakıyordu bana. Ama benim av olmaya hiç niyetim yoktu. "Şimdi gidin buradan. Millet işinin gücünün peşinde, sizse evinizde oturmuş ona buna orospu diyorsunuz. Zaten sizden başka herkesin bir kusuru var" diye parladım ikisine. Her iki yengem ağızlarının içinde bir şeyler mırıldandılar. Küfür ettikleri belliydi. "Hadi gidin buradan. Alacağınızı başka yerden alın. Sizde hiç yüz yok mu sizi sevmediğim halde dükkanıma geliyorsunuz"

 

"Terbiyesiz" diye çemkirdi Meral omzunun üstünden Efide'ye tiksinerek bakıp.

 

Dudaklarım keskin ağır bir gülüşle kıvrılırken "Terbiyesizim tamam mı? Benimle daha fazla uğraşmayın yoksa sizde terbiyesiz olursunuz sonra" dedim. Bu lafım üzerine ikisi birden bana 'evde kalmış kuru kara kız' dediler. Onları umarsamadım tabii.

 

Az sonra hediyelerimle birlikte çevirdiğim taksiye binmiş yetimhanenin yolunu tutmuştum. Yüzü kızıl sakalla kaplı şoförün rahatsız edici bakışları takıldı gözlerime. Kalbim panikle dalgalandı. "Bana öyle bakmayı kes!" Dedim telaşla. Elimi kapıya götürüp "Dur hemen ineceğim"

 

Şoför "Yanlış anladın abla" diye bir şeyler geveledi.

 

Kadın kalbi anlardı. Ruhum karma karışıktı. Mideme art arta sancılar saplanıverdi. Korku düğümleri bedenimi sıkıştırdı. Her kadın gibi bende bindiğim araçta köşeye sıkıştırılmaktan zarar görmekten korkuyordum. Şans eseri yaşıyorduk resmen. Birdenbire vargücümle "Ben anlayacağımı anladım. Pis herif." Diye bağırdım.

 

"Siktir git o zaman kahpe. Sana dokunduğum için şükretmelisin"

 

Sustum. Taksi durunca elimi çantama attım. Bir yandanda kapıyı açtım. Biber gazını tutarken "Baksana hele suratıma" dedim. Şoför bir küfür daha savururken bana yüzünü yönüme çevirdi. Biber gazını hiç acımadan yüzüne püskürttüm. "Onun bunun çocuğu" diye tıslayıp, delirmiş gibi sağa sola dönen elleriyle beni yakalamaya çalışan şoförün yüzüne tükürdüm. "Aslında bana şehvetle bakan gözlerini oymam gerek" diye bağırıp uzaklaştım oradan. Ama korkudan içim kupkuru olmuştu.

 

Yetimhaneye nasıl gittim bilmiyorum. Çocukların çok istedikleri bebekleri onlara verirken elim hâlâ korkudan titriyordu. Sesim kesiliyordu istemsizce. Hademelerden biri beni fark edip yanıma gelip neyim olduğunu sordu. Gülay ablaydı. Orta yaşlı alımlı hoş bir kadındı. Sorusunu tekrarkayınca "Yok bir şeyim iyiyim" dedim.

 

"Gönüllü abla olduğunu bildiğim için söylüyorum. Dün anne babası yeni ölen bir kız çocuğu getirdiler. Sürekli ağlıyor görsen kedi yavrusu gibi savunmasız zavallıcık" dedi Gülay

 

"Nerede şimdi o?"

"Yatakhanede"

 

Daha önce anne babasını yeni kaybetmiş bir çocuk görmemiştim. Buradaki çocukların birçoğunun anne babası belli değildi çünkü. Hangisi daha zordu bilemedim. Anne babayı tanıyamadan büyümek mi yoksa onları kaybedip onlarsız nasıl yaşacağını bilememek mi? Adımlarım yatakhanenin olduğu koridora giderken boğazım acımaya başladı. Yüzünü görmedim ama kapalı kapının ardından yüreğimi sıkıştıran sesini duydum. Derin bir soluk alıp kapının kulpunu tutup indirdim. Odaya adımımı attığımda ilk başta onu göremedim. Yataklara gözgedirdiğimde. Çarşafın altına kıvrılmış dertop olmuş görüntü gözlerime ilişti. Hıçkırarak içli içli ağlamasına dayanamadım. Nasıl teselli edecektim. Çarşafı tutup yavaşça çektim. Saçları havuç kızılıydı. Lazca anne babasını istediğini söylüyor bunları söylerken beyaz saydam yüzü al al oluyordu.

 

Tam konuşacaktım ki yetimhanenin müdiresi olan Handan Hanımın sesini duydum.

"İyi ki geldin Efide. Lazca'dan başka bir dil bilmiyor bu çocuk. Sende bir Lazsın ona yardımcı ol" dedi Handan. Ve ekledi "Sende analık şefkati bolca mevcut kızım.

"Adı ne?" Diye sordum küçüğün saçlarını okşarken.

"Peri" deyip oradan ayrıldı Handan.

 

Peri'yle ana dilimizde konuşmaya başladım. Benimde onun gibi Lazca konuştuğumu görünce şaşaladı birden. Ağlaması duruldu. Ama hıçkırığı hâlâ devam ediyordu. Onun bana alık alık bakan sevimli küçük yüzünü avuçladım. Ela gözlerindeki yaslı ifade ruhuma kazındı sanki. Yetim ve öksüzdü artık. Peri'yle Lazca konuşmaya devam ettim. Sanırım anne babamın bana ögrettikleri en iyi şey Lazca öğretmekti. Ve ben küçüklüğümden sonra ilk defa biriyle lazca konuşuyordum. Aile içinde ana dilimizi konuşmaktan vazgeçeli yıllar oluyordu. Galiba Ordu'dan taşındıktan sonra ilk dilimizden vazgeçmiştik.

 

Peri'yi göğsüme bastırıp küçük bedenini kucakladım. Bana anne babasının trafik kazasında kaybettiğini açıkladı. Diyecek hiçbir şey bulamadım. Ona artık evinin burası olduğunu söylemedim bir türlü. Saatlerce yanında oturdum. Ona yemekhaneden getirdiğim yemekten yedirdim. Vakit geç olunca gitmek istedim. Ama Peri bileğime yapışıp yeniden ağlayınca vazgeçtim. Birlikte uzandık Peri yüzünü göğsüme sakladı. Uyumasını bekledim.

 

"Kalk kızım saat gece on bir" dedi Gülay Efide'yi kolundan hafifçe sarsıp.

 

Kolumu biri dürtünce sıçradım. Uykuya dalmıştım.. "Saat kaç?" Dedim telaşla.

"On bir"

 

Peri'yi uyandırmamaya çalışarak çıktım yataktan. Gülay ablaya bakıp "Keşke uyandırsaydınız beni. Vakit geç olmuş" dedim.

 

"Gittin sanıyordum ben"

Büyük seri adımlarla çıktım oradan. Telefonumu açtığımda bir sürü cevapsız aramayla karşılaştım. Hepsi de ailemdendi. Durağa kadar hızlı hızlı yürüdüm. Hayatımda ilk defa bu saatte tek başıma dışarıda kalmıştım. Ürküyordum. Tek başıma bankta otururken yolun karşısında kırmızı bir arabanın durduğunu içinden birkaç tane mini mini ciyak renk kıyafetler giyinmiş kadınların indiğini görünce midem kasıldı. Yoldan geçen arabaları durdurmaya çalışmaları korkumu daha alevlendirmişti. Bazı arabalar yanlarında duruyor kimisi de biraz ilerledikten sonra duruyordu. Her saatin fiyatı ayrıydı. Hayatımda duyduğum en utanç verici sözlere tanıklık ediyordum. Bir an önce lanet otobüsün gelmesini istedim. Aslında abilerimi arayabilirdim her birinin arabası vardı fakat onlar beni bu şekilde hele yanı başımda pazarlık yapılan bir ortamda görseler ölsem beni bir daha yetimhaneye bırakmazlardı. Sadegül'ün kocasının da arabası vardı ama kardeşiminde laf taşımak gibi bir huyu vardı. En iyisi yürümekti.

 

Baya yürümüştüm. Yoldan geçen arabalar bazen yanımda duruyor saati ne kadar diye sorunca kan beynime sıçrıyordu. "Saatini anana sor" diye lafı yapıştırıyordum. Öfkeden titrerken elimde olmadan ağlamaya başladım. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama restoranların kafelerin olduğu cadedeydim şimdi. Tanıdık bir ses duyunca etrafıma bakındım. Kadir'di. Onu gördüğüme sevineceğime hiç inanmazdım. Balık restoranında yemek masasındaydı ve karşısında çok güzel bir kadın vardı. Onunla karşılıklı konuşup gülüyordu. Beni fark edince panikleyip yoluma devam ettim.

 

Onu öyle harap görünce Kadir'in içi ezildi. Efide'yi tanıyordu o. Bu saatte dışarıda kaldığını hiç görmemişti. Birdenbire ayaklanıp ellerini silip "Güzelim sen yemeğe devam et ben birazdan geleceğim" dedi hızlı hızlı.

Leyla abisine öylece baktı. Kızı tanımıştı. Bu sabah kredi kartını almak için cüzdanını araştırmış Efide'nin vesikalık fotoğrafını görmüştü. Az öncede kızı canlı canlı görmüştü. Abisinin onun peşinden gideceğini biliyordu. Arkasına yaslanıp "Sorun değil abi hem balıklar da bitti. Ben kendi arabamla giderim merak etme beni" dedi uysallıkla.

"Sen var ya bir tanesin Leylam" dedi Kadir Leyla'yı alnından öpüp.

~~~~~~

 

"Efide?"

 

Bana seslendiği zaman durdum. Bu korkunç tekin olmayan kalabalıkta Kadir'i görmek yüreğimi ferahlatmıştı doğrusu.

Arabasından inip "İyi misin?" Diye sordu Kadir. Kızın korkudan sararan yüzünü endişeli bakan ağlamaktan kızarmış gözlerini şefkatle öpmek istedi. "Hadi gel evine bırakayım seni"

 

"İstemem ben kendim giderim." O dükkanıma girdi diye yemediğim laf kalmamıştı zaten. Bir de bu saatte onun arabasında görseler beni neler oldu sanmazlardıki?

"Sokaklar tehlikeli Efide"

Sesini biraz daha yumuşatmıştı şimdi.

Arabasına binip "Peki öyleyse sana iyi geceler Efide Hanım. Bu ayaklarla iki saat sonra eve anca varırsın sen" dedi Kadir öfkesini baskın bir dille dışavurdu. Ve yanından geçmeye başladı. Dikiz aynasından seyretti onu. Efide evine gidene kadar gizlice takip edecekti onu.

Kadir gidiyordu gerçekten. Sırf dedikodu olur diye binemiyordum arabasına. İçim buruldu birden. Sanmıştım ki yaramı sardığı gün gibi yine ben istemeden olsa da yanımda durur. Baya uzaklaşmıştı. O uzaklaştıkça kalbimin atışı da ağırlaştı birden.

 

"Sigaran var mı abla?"

Birde sarhoşumuz eksikti. Gözlerimi devirip "Yok sigara falan bende" dedim ters ters. Herifin anlayacak kafası yoktu. Bu sefer de yalan söyleme demez mi? Yürümek istediğim sırada önümü kesti birden. Elini çantama attı. "Bırak çantamı içinde bir şey yok" diye çıkıştım. Yardım ister gibi baktım. Kadir geri geri geliyordu şimdi. İçim canlanıverdi birden. Kadir dibime kadar gelip indi arabasından. Sarhoş herife kendi sigarasından verdi. Bana bakıp,

 

"Şimdi benimle geliyor musun yoksa?" Diye sordu.

 

Sesimi çıkarmadan bindim arabasına. Tek isteğim eve sağ sağlim gitmekti.

"Geceler güvenli değil Efide. Sende gece insanı değilsin. Şu haline bak korkudan renk atmışsın"

 

"O kadar belli mi sahiden?" Diye mırıldandım dikiz aynasından yüzümü inceledim. Kulaklarım korkudan zonkluyordu. Hiç bu vakte kadar dışarıda kalmamıştımki ben. Gece başka bir dünyaymış bunu da öğrenmiş oldum. Kendi kendime yeminler ettim bir daha ölsem bu saatte dışarıda kalmayacağım diye. Yol sessizlik içinde geçti. Sessizlik bir o kadar utancımı ikiye katlıyordu. Kadir sigarasını yakıp camı açtı.

"Rahatsız oluyorsan söndüreyim"

"Sorun değil bizimkilerden dolayı alışığım sigara kokusuna" dedim. Bilmiyorum neden birdenbire meraklanıp "Sen aslen nerelisin?" Dedim. O anda pişman oldum sorduğuma. Ama artık sormuştum geri dönüşü yoktu.

"Ne yapacaksın nereli olduğumu?"

Yüzüm asıldı "Sadece sordum. Hem ne bu gizem havaları falan?" Dedim.

 

Kadir istemeden kısa bir gülüş koptu ağzından. "İstanbul'luyum ben. Yani öyle aslen başka bir şehirli olup İstanbul'da doğma değilim. Halis muhlis İstanbul'luyum."

 

"O zaman gerçek bir İstanbul'luyla karşı karşıyayım desene" diye tebessüm ettim.

"Sen nerelisin?" Cevabı bildiği halde sordu Kadir.

"Ordu. Bizikimler Taşı toprağı altın şehir sözüne kanıp memleketi terk edip buraya taşındılar. Ama bana kalsaydı Ordu da çay toplamak en iyisiydi. İnsanlar geçim telaşına düştümü özünden kopuyor. Huyu suyu değişiyor farkında olmadan. Bir zamanlar olduğu insana yabancı oluyor. Keşke hiç terk etmeseydik şehrimizi. Burada kazandığımız tek şey dert. Başka bir şey değil"

 

Sesinin hüzünlü tınısına üzülsede. Efide'nin İstanbul'da olmasına kalbi sevinmişti. Birçok şehir gezmesine rağmen İstanbul'u bir başka seviyordu Kadir. Çünkü içinde Efide vardı.

 

Mahallenin girişine geldiğimizde "Burada dur" dedim.

"Neden?"

Arabadan inerken elimi kapının kenarına dayayıp "Biri beni senin arabanda görse rezil olurum da ondan. Seninle anılmak istemem. Zaten aklı başında hiçbir kız seninle anılmak istemez"

 

Kadir apışıp kaldı. "Kadın değil baş belasısın sen. Damarlarında dolaşan kan seni hırçınlaştırıyor haberin olsun." Dedi.

 

Ona cevap vermedim. Onun yüzünden olmadık azarlar işitmiştim. Yine kendimi tutamamıştım. Kısaca teşekkür edebilirdim. Anlamıyorum onunla her karşılaştığımda hırçınlığım tutuyordu. Onu her gördüğümde yüregimin kökünde bir sızı zuhur ediyordu. Ve bu yalnızca Kadir'e karşı oluyordu. Böyle hissettiğim için kendime kızıyordum. Mümkün olmayan her şeyi mümkün kılıyordu bu adam. Bazı geceler okuduğum romanlarda yakın temasa geçen karekterleri düşünüyordum. Elim refleksle dudaklarıma gidiyor bir öpücüğün verdiği hissi şiddetle tanımlamak arzusuna düşüyordum. O duygu kesmekeşinin ortasında Kadir'in adı ruhumda yankılanıyordu. İşte buna kızıyordum. Elimde olmayan sebeplerden dolayı utanıyordum. Az önce de bana böyle hissettirdiği için kaba davrandım.

 

Bölüm sonu.

Loading...
0%