@verahare
|
Halide kuaföre gitmeden önce Suna'yla beraber Mühür'ün evine gittiler. Naciye Hanım ve kocası onları yüzlerinde sıcak bir gülümsemeyle karşılamışlardı.
"Rıza ailesiyle birlikte bu akşam beni istemeye gelecek. Benim tarafım olur musunuz?" Diye açıkladı Halide.
Halil memnuniyetle "Oluruz tabii neden olmayalım kızım?" Dedi.
"Teşekkür ederim"
"Asıl ben teşekkür ederim bizi kendine yakın gördüğün için."
"Seninle beraber üçüncü kızımızı bizden isteyecekler." Diye gülümsedi Naciye Hanım. "Senden sonra da Buket'le Mühür'ü isterler. Nişan kurdelenden iki küçük parça kesip bizim kızlara ver."
"Kurdeleyi ne yapacaklar?"
"Yutacaklar canım kısmetleri açılsın diye"
Halide istemsizce güldü.
Suna "Onların kısmeti çoktan açıldı bile teyzeceğim" dedi gülerken.
"Neyse biz çıkalım" deyip kardeşinin koluna girdi Halide.
Abla kardeş çıktıktan sonra "Zor durumda bırakmamak için sormadım. Ama bu kızların kimi kimsesi yok mu Naciye?" Diye sordu Halil.
"Anaları öleli yıllar olmuş babaları da yatalak. Bir abileri var onunla da görüşmüyorlar"
"Kızların ikisi de altın gibiler. Sahipsiz olmaları üzücü"
Naciye Hanım oğlunun eve girip ona gelmesi için işaret ettiğini görünce "Ben akşam için giyeceğin takımını ütüleyim"
"İyi git bakayım oğlun bu sefer ne isteyecek senden" dedi Halil. Anne oğulun sessizce işaretleştiklerini görmüştü.
Naciye Hanım sessizce çıktı salondan. Yatak odasına geçip ütü masasını kurmaya başladı. Oğlunun odaya geçtiğini gördü "Ne söyleceksin yine?" Diye soludu.
"Aysel'i iste bana"
"O pavyon sahibinin kızını isteyeceğim öyle mi?"
"Eski pavyon sahibi." Diye düzeltti Orhan.
"Oğlum senin burnun hiç yanmıyor mu?" Diye parladı Naciye Hanım.
"Seviyorum ana ne yapayım?"
"Suzanı da seviyordun. Bir halt yiyip hamile hamile kapımıza getirdin pavyondan aldığın kadını. Sonra ne oldu Suzan daha Emrah'ı doğurur doğurmaz aşığıyla kaçtı. Allah'tan kaza geçirip geberdi aşığıyla beraber. Yoksa Emrah büyüdüğü zaman açıklayamazdık bu rezilliği ona."
Orhan ütüyü prize takarken "Aysel öyle bir kız değil ama. Hem babasından bizene onu koynuma alacak değilim ya"
Oğlunun koluna iki defa sertçe vurup "Terbiyesiz mahluk" diye ateş püskürdü Naciye Hanım. "Senin böyle bir evlat olacağını bilseydim doğurur muydum ben?"
"Aysel'in aşkından geberiyorum diyorum sana"
"Bide öl istersen? Hiç boşuna çeneni yorma babanla da beni karşı karşıya getirme. Çok seviyorsan git konuş babanla olur derse gider isteriz"
Bıkkınca bakarken "Olur demeyeceğini sende biliyorsun anne"
Burnundan soluyarak "Sende olacak olanı iste oğlum" dedi.
"İlla kaçırayım mı?"
Oğluna alayla bakarken "Nerde sende o yürek? Kaçıracakmış sen anca aklını kaçırırsın"
Orhan hışımla odadan çıkarken tehdit dolu sesiyle "Aysel'i kaçırdığım zaman anlarsın niyetimin ne kadar ciddi olduğunu"
Kapı kırılır gibi çarpınca Naciye Hanım pencereye koşup "Hayırsız evlat" diye sesini yükseltti arkasından. "Kaçıracakmış daha kendi oğluna bakamıyorsun. Elin kızının karnını doyurmazsan bak bakalım kaç gün yanında durur?"
"Ne oldu yine ne istiyor bizim hayırsız?" Dedi Halil.
"Aysel'i isteyin bana diyor. İstemezsek kaçırırım diyor."
"Kafa mı buluyor bizimle bu oğlan?"
"Aman boşver saçmalıyor işte."
"Boşuna dememişler kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmaz diye"
Kocasını başıyla doğrulayıp ütüye devam etti Naciye Hanım. ~~~~~~~~~
Mühür Halide'nin saçlarını örgülü topuz modeli yapmaya başlarken aynadan ona bakıp "Damat fincanın var mı ya da aldın mı abla?" Diye sordu sevecenlikle.
Halide alık alık bakıp "Damat fincanı mı evde normal fincan var olmaz mı?" Daha önce böyle bir deneyime sahip olmamıştı.
Suna "Damat fincanı da söz tepsimizde hazır evelallah" dedi.
Halide başını kardeşine çevirip "Nasıl yani?" Dedi.
"Sipariş ettim bugün getirecekler"
"Ne gerek vardı canım? Evimde fincanda vardı tepside"
"Ay olur mu öyle şey sandığında saklarsın çocukların oldu mu onlarada gösterirsin abla" dedi Mühür.
"Fincana Rıza abiyle senin adını yazdırdım araya kalpte koydum çok hoş oldu valla. Yatak odasınıda ben alacağım şöyle seksi bir tasarım düşünüyorum"
Kardeşine göz kırparken "Onu biz kocamla beraber seçtik bile canım" dedi Halide muzipçe.
"Hangi renk abla ay Allah aşkına anlat" diye meraklandı Mühür
"Cibinlikli mi" dedi Suna.
"Sizene be aa rahat yokmu sizden canım?" Dedi Halide "Bu kadar meraklı olmak iyi değil ben söyleyim."
"Ama ne karı kocanın yatak odasından sizene" dedi Lütfiye.
"Ee aşk olsun abla ben yatak odamı göstermiştim sana ama."
"Yahu vakti geldi mi hep birlikte görürsünüz odamızı. Hem bu ne merak böyle?"
"Gösterirsin değil mi?"
"Göstereceğim yeterki susun kızım birazdan gelir onun böyle şeyleri duymasını istemem."
Akşam olduğunda Halide'nin evi insan dolmuştu. İçinden kocam beni ikinci kez isteyecek diyordu. Kendi kendine gülümsüyordu.
"Anne geldiler" dedi Ayperi mutfak camından çekilip.
"Koş Halil amcana haber ver" dedi Halide.
"Abla sakin ol"
"Her gün istemeye geliyor sanki beni. Heyecanlanmam normal değil mi"
Suna gülüp bir bardak soğuk su verdi ablasına "Hararetini alır biraz"
Halide suyu aceleyle içip mutfaktan çıktı. Halil ve karısı gelenleri güler yüzle karşılıyordu.
Halide Kader Hanımın ve annesinin elini öptükten sonra en arkalarda ona doğru gelen kocasını görünce tebessüm etti. Onu siyah takım içinde görünce kesik kesik yutkundu. Fazlasıyla çekiciydi kocası. Ona bakarken kasıklarında dürtüler oluşuyordu. Birlikte haz girdabına girmek istedi. Bu çılgınca şeyleri düşünmek artık utanç verici değildi aksine zevk veriyordu.
Kırmızı gül demetini karısına uzatırken büyülenmiş gözlerle "Bu ne güzellik karım canımı almaya mı niyetlendin?" Dedi Rıza. Karısının kızıllaşan yüzünü öpüp "Aşkınla beni yücelttin varlığınla ruhumu özümsedin"
Halide heyecanını bastırmak için elini kalbinin üstüne koydu birden. Tutkulu bir iç çekti. Kocasının etkisi bütün bedenine yayıldı. Aşk körpelik sıcaklık canlılık... bu duyguları seviyordu. Ona bu duyguları veren kocasını daha çok seviyordu.
Güllerini alırken bir eliyle kocasına sarılıp "Hoş geldin canım" deyip boynundan küçük bir öpücük aldı.
"Hayırlı olsun abi" dedi Kenan gür bir sesle Kürşat'la beraber eve girerken.
Halide birden utanıp geri çekildi.
"Sana da hayırlı olsun abla"
Aceleci bir ses tonuyla "Teşekkür ederim" deyip mutfağa geçti Halide.
Dişlerinin arasından "Senin ağzına fren takacam" dedi Rıza Kenan'a tıslarken. "Yürüyün hadi yürüyün"
"Abla tuz atacak mısın kahveye?"
"Ben Rıza'yı istiyorum ne diye tuz atayım kahvesine?" Dedi Halide kahveleri yaparken.
"Bal koy ballanırsınız" diye güldü Şerife.
Halide gülüp kahveyi yapmaya başladı.
"Anne çok güzel olmuşsun ışıl ışılsın" dedi Ayperi.
"Kız annenin evlendiğine şahit olacaksın bak gördün mü?" Dedi Perihan sevecenlikle.
"Annem mutluluk barındıran her şeyi hak ediyor" dedi Ayperi içtenlikle.
Halide kızına sarıldı. Her şey yoluna girmişti sonunda.
Elinde kahve tepsisiyle odaya giren gelinine baktı Kader Hanım. Bir kuğu kadar zarifti. Güzel ve alımlıydı. Kahvesini alırken "Ellerine sağlık kızım" dedi.
"Afiyet olsun" dedi Halide. En son kahveyi kocasına uzattı. Onunla göz göze gelince dudakları kıvrıldı birden. Sebebi ziyaret faslı açılınca kocasının yanına oturdu. Kader Hanımın onun hakkında övgüyle söz etmesi hoşuna gitmişti.
"Söz hakkı Halide'nin evet derse bize yüzükleri takmak düşer" dedi Halil.
"Halide melek gibidir üzülsün istemeyiz hep mutlu olsun yüzü gülsün istiyoruz" dedi Naciye Hanım.
"Ben oğluma kefilim" dedi Kader Hanım.
"Rıza'yla evlenmeyi ister misin kızım?" Dedi Halil.
Halide zaten evliyiz diye kahkaha atmak istedi. Kendini zor tutarken "İsterim" dedi.
Halil "Verdim kızımı" dedi.
Suna'nın getirdiği söz tepsisindeki yüzükleri aldı Kader Hanım. Yüzükleri takıp "Allah hiçbir zaman ayırmasın sizi. Yuvanız şen olsun" deyip kurdeleyi kesti. ~~~~~~~~~~
Karısını Ekrem'le yatak odalarında öpüşürlerken yakalayınca Cemil'in gözünü kan bürümüştü. "Şerefsizler" haykırıp Ekrem'e yumruk savurdu.
Ekrem yumruğu sertçe püskürttü. Cemil'in üstüne çöküp art arta tokatladı onu.
Nazan tiksintiyle "Seni değil Ekrem'i seviyorum anladın mı?" Diye bağırdı.
"Nazan sen delirdin mi kendine gelsene. Kocan yerine çulsuz bir şoförü mü tercih ediyorsun?"
Kocasının tepesinde dikilip "Hiçbir zaman tercih etmedimki seni. Sana katlanmamın tek nedeni vardı oda para"
Cemil hınçla çırpındı. Ekrem'i üstünden atmayı denedi ama nafileydi. Ekrem beton gibi çökmüştü üstüne.
"Seninle beraber olurken neden ışıkları söndürüyordum biliyor musun? Çirkin ucube yüzünü görmeye tahammül edemiyordum çünķü. Seninle olduğum her zaman Ekrem'i düşünüyordum. Ve seni kendi yatağımızda Ekrem'le binlerce kez aldattım."
"Bunu bana nasıl yaparsın? Çocuğuma hamilesin hiç mi düşünmedin bebeğimizi?"
Ekrem Cemil'in yüzüne sert bir yumruk attı. "Senin değil Nazan'la benim bebeğimiz o"
Cemil karısına döndü yalan demesini bekledi "Yalan desene" diye haykırdı.
"Senin gibi birine çocuk verecek değilim. Sevmediğim birine çocuk vermem. Ekrem'i sevdim ve çocuğumun babası o"
"Neden Nazan neden" diye çıldırdı Cemil. Tüm bunların kabus olmasını diledi. "Senin için karımı boşadım sen istemiyorsun diye kızımı artık görmüyorum"
"Boşamasaydın"
Cemil tokat yemiş gibi oldu.
Nazan para dolu çantaları işaret edip "Benimle o kadar beraber oldun bu paralarda karşılığı olsun"
"Orospu"
Ekrem çıldırmış gibi saldırdı Cemil'e. Her vurduğunda kan fışkırdı. Cemil'i yarı ölü yapana kadar durmadı.
Nazan "Uçak kalkar birazdan gidelim çabuk" dedi Ekrem'in elini tutup.
"Seninle öyle konuşunca kaybettim kendimi" dedi Ekrem.
Ve ikisi birlikte yarı ölü adama tükürdüler. Paralarla birlikte evden ayrıldılar.
Saatler sonra kendine geldi Cemil. Her yeri sızlıyordu. Yaşadıklarına inanamıyordu. Tıkırtı seslerini duyunca yerinden güçlükle kalktı. Komodindeki çekmeceden silahı aldı. Odadan çıktığında baştan aşağıya simsiyah giyinmiş bir adamı gördü. Bu Ekrem'di ya da o öyle zannetmişti. Silahı sırtına nişan alıp üç defa ateş etti. Yanına gidip yüzünü kendine çevirdiğinde onun Ekrem olmadığını görünce hayalkırıklığıyla inledi. Hırsızı öldürmüştü. Herifi yok etmeyi düşünürken diğer hırsızla göz göze geldiler.
"Katil" diye haykırdı hırsız. Evden koşarak ayrılırken "Katil" diye bağırıp duruyordu.
Cemil bu yaşananların kabus olduğunu düşündü. Halide ve Mehmet'e yaşattıkları gözlerinin önünden geçti. Kabus asıl şimdi başlıyordu.
|
0% |