@verahare
|
İki hafta sonra...
Dersin ortasında zihnine Rıza'nın görüntüsü düştü birden. Ilık bir ürperti ensesini yaladı. Ona karşı duyguları yoğun bir hal alıyordu. Belki edebsizceydi ama Halide yatağındayken Rıza'nın yüzünü öpücük yağmuruna tuttuğunu onun ellerini beline dolandığını hayal ediyordu. Göbek çukurunda alevlenmeler meydana çıkıyor alevler hızla bütün bedenini sarıyordu. Kasıklarında sızlanmalar zuhur ediyor benliği utanç dalgalarıyla boğuşuyordu o an. Sanki birileri onu gözetliyormuş gibi şimşek hızıyla çarşafı kafasının üstüne çekiyordu. Fakat yine de yüzünü Rıza'nın kucağına koyduğunu onun parmaklarıyla saçlarını tararken hayal etmeden duramıyordu. Böyle anlarda ruhunu derin sarsılmaz bir neşe, sonsuz, kötü gözlerin bile erişemeyeceği bir huzur doluyordu içine. Fakat hayatının acısı olmuş kaygılar bir türlü yakasını bırakmıyordu. Bazen kendi içinde uzun süren çatışmalar meydana çıkıyordu. Ayperi sonra da Mehmet bu ikisi onun Rıza'ya olan duygularını bir günahmış gibi hissettiriyordu. Öyle anlarda Halide aynadaki aksine bakıyor görüntü midesini bulandırıyor kendi suratına kusmamak için büyük çaba sarf ediyordu. Kalbine aynı anda binlerce iğne batıyormuş gibi oluyordu. Niye olmuyordu. Kime ne kötülük etmişti ki bütün bu uğursuz hayatı yaşamak zorunda kalmıştı. Her şeye Ayperi için katlanmıştı fakat bu hiçbir işe yaramamıştı ki. Ayperi onu annesi olarak değil düşman biliyordu kendine. Ayperi'nin ona sarf ettiği sözleri Halide'ye kendini menfur kötü bir kadın gibi hissettirmişti. Aşk tohumları henüz filizlenme aşamasına geçmeden kökünden çürümeye başlamıştı bile. Halide yenilmişti. Kalbinin özü bozulmuş gibiydi. Bazı şeyleri kendi içinde yaşaması herkesin yararına olacaktı. En azından o öyle inanıyordu.
Yorucu bir dersten sonra denize gidip babetlerini çıkarıp sıcacık kumsalda yürüdü Halide. Yorulunca insanlardan biraz uzak yere gidip oturdu. Yüzen insanları, çocukların coşkunca gülüp suyu birbirlerine fırlatmalarını izledi. Bir zamanlar Ayperi küçük bir çocukken birlikte denize girdikleri an gözlerinin önünden geçti. Bir an kızının hiç büyümemesini diledi. Keşke hep o küçük kız olarak kalsaydı. Ne tuhaftı kendinden olan parçası ondan nefret ediyordu.
Rıza'nın ona doğru geldiğini görünce gözlerini yere dikti. Niye vazgeçmiyordu anlamıyordu. Yeterince açık konuşmuştu. Rıza sanki sağırmış gibiydi.
Gün kadar güzel, gökyüzü kadar temizdi Halide.
"İncindiğin yerden öpeceğim seni."
Adamın ona sarf ettiği sözleri göbek çukurunda alevlenmelere yol açtı. Kendini on sekiz yaşındaki kızlara benzetti. Umutlu, heyecanlı, cesur... Birdenbire hissettiği duygular terk etti onu. Otuzunda yeni boşanmış bir anneydi o. Karşısındaki adamsa bekar ve çocuksuzdu. İmkansızdı.
Rıza Halide'ye tutkulu bir kararlılıkla baktı. Eğer onu gerçekten sevmediğini bilse bırak onu görmemeyi rahatsız olmasın diye şehri terk ederdi. Halide'nin korkularını, çekincelerini görebiliyordu. Ama bir yandan da iliklerine kadar onu istediğini biliyordu.
"Bundan sonra kimsenin seni üzmesine izin vermeyeceğim Halide. Seni bütün evrende sevebileceğim bir yüreğe sahibim."
"Ben..."
"İzin verde ben konuşayım. Beklerim Halide ne kadar beklenmesi gerekiyorsa beklerim ve bundan usanmam aksine daha sıkı bağlanırım sana. Şartlar ne olursa olsun seni sevmekten bir adım bile geriye atmam. Başını koyduğun yastığın yerinde olmak için her şeyi feda edebilirim. Yeterki beni kendinden uzaklaştırma. Ben senin yanındayken güzel neşeli bir hayatın sel gibi aktığını giderek bir girdaba dönüştüğünü bu coşkun mutluluğun damarlarıma dolduğunu hissediyorum Halide. Peki ben senin yanındayken sen ne hissediyorsun? Söyle bana lütfen"
Israrcı bir sancı göğsünü sıkıştırdı. Kalbindeki bütün sırları gözlerine yansımıştı. Kaçış yoktu. Konuşsa sesinden anlaşılacaktı. Rıza'ya baksa gözleri onu ele verecekti. Kalbi tutkuyla yanıyordu. Dudaklarında kararsız ve şaşkın bir tebessüm belirdi. Sönmek üzere olan hayat ışığı Rıza tarafından korunmuştu. Rıza onu yeniden ayağa kaldırmak istiyordu.
"Neden vazgeçmiyorsun?"
"Niye korkuyorsun?"
"Sence ikimizin ihtimali var mı?"
Çarpık bir tebessüm belirdi yüzünde. "Burası dünya ve her şeyin mümkün olacağı bir yer öğretmen Hanım." Canlılığını öteki tarafta bile değiştirmeyecek bir aşkla baktı ona. Halide'de bir sır vardı. Onu sevdiğini itiraf etmesine engel olan bir takım rahatsız edici durumların olduğunu biliyordu. "O gün mezarını ziyaret ettiğin adam mı yoksa kızın mı engel beni sevmene?"
Hüzünle baktı "Benim için değer mi? Sevebileceğin başka bir kadın bulabilirsin" gergince büzüldü birden.
Halide'nin kendisi hakkında olumsuzca konuşması Rıza'nın içini sıkıntıyla doldurdu. Birdenbire ellerini omuzlarına indirip gözlerinin içine bakıp "Kendini niye değersiz görüyorsun? Bunu aklına sok sen değerlisin. Hemde çok değerlisin. Bırak inatçılığı artık izin ver kendine. Senin kadar kendine zarar veren bir kadın görmedim ben. Eskiden ve hatta belkide şimdi bile sevdiğin adamın mezarda olması ve ona karşı kendini sorumlu tutmanı anlarım. Kızın benden nefret ediyor diye benden kaçmanı da anlarım. Benim tek istediğim senin düşüncelerini öğrenmek. Anlat bana hislerini seni istemiyorum de"
Kalbi çarparak "Düşünmem lazım. Beni zorlama" deyip oradan resmen kaçtı Halide. Bir genç kız gibi kalbi ağzında atıyordu adeta. Rıza'nın söylediklerinde haklılık payı çoktu. Halide'nin aşması gereken şey ruhunu donatan tuhaf suçluluk duygusuydu. Artık bu ıstırap ve utançtan kurtulup ileriye bakmalı kendi hayatını Rıza'yla birlikte sevgiyle aşkla yeniden inşa etmesi gerekti. Öte yandan kendine itiraf etmekten çekindiği bir şey daha vardı. Mehmet'i iyi bir insan olarak hâlâ seviyordu. Rıza'yı ise bir erkek olarak seviyordu. Rıza kalbini feth eden adamdı. Mehmet'se iyi bir arkadaştı. Mehmet'de onun mutlu olmasını isterdi ömür boyu yas tutmasını değil.
Halide özgürlüğü tatmak istiyordu. Rıza'yı tanıyınca bu zamana kadar çektiği ıstırabın bu denli şiddetli olduğunu bilmiyordu. Yeni bir yaşama dürtüsüyle tir tir titredi. Kadınlığın kalbinden kopup dudaklarına yerleşen tebessüme engel olamadı. Uzun süredir solgun olan yanaklarının ısınıp kızardığını hissetti. Dişiliğinin ve güzelliğinin yeniden doğduğunu hissediyordu. Genç kızlık umutları kalbinden taşıyordu. Aşk her zaman güneşli bir hal alıp kasvetli ortamı aydınlatırdı.
Evine gittiğinde kızını göremeyince telefona sarıldı hemen "Neredesin Ayperi?"
"Kendi evimdeyim."
"Baban daha dönmedi yalıda yalnız kalamazsın."
Ayperi panikledi "Babam bu akşam dönüyor" diye yalan söyledi.
"İyi öyleyse onu görüp konuşmalıyım"
"Hayır gelme buraya" deyip telefonu üstüne kapattı. Panikle etrafına bakındı.
"Ne oldu canım?"
"Annem buraya geliyor"
Doğan bir küfür mırıldandı "Gelsin hem tanışmış oluruz. Şarap mı hazırladın bize?"
"Evet sen salona geç ben getiriyorum şarapları"
"Sen git bize bir film aç ben getiririm bunları"
"Olur" deyip salona gitmeye başladı Ayperi. Rastgele bir film açıp Doğan'ı bekledi.
"Geldim" deyip Ayperi'nin yanına oturdu Doğan. Şarap kadehini uzattı kıza. Boynuna sokulup "Teninin kokusu müthiş" dedi.
Doğan'ın bu kadar yakın olmasından rahatsız olup geri çekildi Ayperi. Hızlıca şaraptan bir yudum aldı. Birkaç dakika sonra başı ağrımaya başladı. Etrafındaki her şey top gibi dönüyordu. "Başım çok ağrıyor" diye sızlandı. "Midem de bulanıyor"
Doğan zalimce gülümsedi. Şarabın içine koyduğu ilaç Ayperi'yi bayıltmıştı. Yavaşça kucağına alıp onu kendi odasına götürmeye başladı. Ona dokunmayacaktı fakat "Önüne gelen her adama güvenirsen işte böyle s.... seni" dedi tiksintiyle. Diğer kızlara ne yaptıysa aynısı Ayperi'ye de yapacaktı.
Halide bindiği taksinin ücretini ödeyip hızlıca yalının avlusundan geçti evin kapısını açık görünce bir şeylerin ters gittiğini anladı. Seri adımlarla kapıyı açıp salona geçti. Şarap şişesini ve iki tane bardağı görünce "Ayperi!"diye seslenip evin içini gezmeye başladı hararetle. Merdivenlerin basamağında Ayperi'nin ayakkabısının tekini görünce yukarıya koştu. Kızının odasının kapısını açınca gözleri dehşetle büyüdü. Kemikleri bıçak olup kalbine saplanıyorlardı sanki. Herifin biri ölü gibi yatan kızının üstünü çıkarmaya başlıyordu. Gördükleri deliye çevirmişti onu . Kaplan gibi herifin üstüne atlayıp "Çek ellerini kızımın üstünden!" diye çığlık attı. Bir süre boğuştu herifle. Tırnaklarını yüzüne sapladı.
Doğan Halide'yi saçlarından tutup duvara fırlattı "Önce kızın sonra sen tamam mı?" Dedi nefretle. Kollarından tutup onu sürükleyip odalardan birine götürüp kapıyı üstüne kilitledi.
Halide'nin ağzından kanlar süzülüyordu. Ayperi'nin ona ihtiyacı vardı. Bu düşünce acısını unuturdu ona. Güçlükle ayağa kalkıp etrafına bakındı. Bu eskiden Cemil'le paylaştığı odaydı. Aklına gelen düşünceyle gardıropa yöneldi. Cemil'in av için aldığı hatta bazen onu öldürmekle tehdit ettiği otomatik pompalı tüfeği gizli bölmeden çıkardı. Kurşunları çevik bir hareketle yerine yerleştirdi. Elleri hâlâ titriyordu. Kapının kilit gözüne nişan alıp tetiğe bastı. Delirmiş gibiydi. Buz gibi donmuştu kızının odasına gidip "Sana kızımı rahat bırak dedim" devinmeye başladı. Bir insan öldürmek onu korkutuyordu. "Kızımı ve beni rahat bırak"
Doğan aldırış etmedi "Senin gibi sürtükleri iyi bilirim ben. Boş yerine tehdit etmeye kalkma beni. Önce kızın sonra da sen altımdan geçeceksiniz. Bırak o tüfeği hayatında birini öldürdün mü hiç sen?" Diye bağırıp üstüne gitti.
Halide eğer tüfeği bırakırsa Doğan'ın kızının hayatını cehenneme çevireceğini biliyordu. İşte bu yüzden hiç tereddüt etmeden tetiğe basıp üstüne doğru gelen herifi başından vurup cehennemin kuyularına gönderdi. Zemin kana bulanmıştı. Halide donuk gözleriyle öldürdüğü herife baktı. Bir an olsun acımadı içi. Hiç kimse onun evladına zarar veremezdi. Kızının yanına gidip birkaç düğmesi açık olan gömleğinin düğmelerini ilikledi. Geç kalmamıştı. Buna sevindi. Kendisine ne olacağını bile aklının ucundan geçmedi. Bir anneyi evladıyla sınamaya kalkışmak kendi mezarını hazırlamak demekti.
Bölüm sonu. |
0% |