Yeni Üyelik
22.
Bölüm
@verahare

 

 

Evine gittiğinde Şule'yi çamaşır makinesinin dibinde oturmuş durgun bir ifadeyle şarkı mırıldandığını gördü. Yoldayken annesi aramış Şule'nin kendisini kovduğunu onu eve geri almasını istemişti. 'Artık boşanmış bir kadınım söyle Şule'ye beni bu yaştan sonra geçim derdiyle uğraştırmasın ikna et kızımı' demişti Cavidan emreder gibi.

 

Elindeki soğuk biraları tezgaha indirip elini cebine atıp çakmağını çıkardı. Çakmağın altıyla biranın kapağını açıp Şule'ye uzattı.Kendi birasını da açıp yanına oturdu. Yan yana bacaklarını uzatmış biralarını tokuşturup içmeye başladılar. Telefondan Asu Maralman'ın Bağrı yanık dostlara merhaba şarkısını açtı. Birlikte mırıldanarak eşlik etmeye başladılar şarkıya.

 

"Ne oldu anlatacak mısın Şule?"

 

 

Nefretle "Seni aradı değil mi? Aradı tabii. Kendini acındırdı sende kandın ona" dedi Şule dişlerini sıkıp.

 

"Kimseye kandığım falan yok. Sadece ne olduğunu merak ettim. Annen aradı konuştu. Bir şeyler anlattı. Sadece dinledim Şule. Ama inanmadım. Sormadım ne olduğunu.." burada elini tutup bacağının üstüne koydu "Ben bir tek seni dinlerim sana inanırım"

 

 

 

Şule elinde olmadan gözyaşını akıttı. "Derdi ben değilim. Onun tek derdi zengin bir yaşam. Buraya gelmesinin nedeni buydu. Dayanamadım kovdum."

 

 

"Onu kovduğun için böyle değilsin başka bir şey oldu"

 

 

Yutkunmak istercesine sustu. Sakin alçak bir sesle "Eski bir bağımlı olduğumu haykırdı yüzüme. Biliyorum ne yaparsam yapayım bu hiç değişmeyecek."

 

 

"Ee ne olmuş yani eski bir bağımlıysan? Kimene bundan. Yaşıyorsun Şule zehirden arınmış bir şekilde yaşıyorsun hemde. Bundan daha güzel bir şey olamaz. Sen kalkmış önemsiz insanların sözlerini mi dert ediyorsun kendine?"

 

"Çocuğum olmazmış benim öyle dedi.Rahmim kurumuş falan. Sözleri ruhumu kanattı.Tamam mükemmel bir evlat değilim olmak niyetinde degilim zaten. Ama ben anneme ne kötülük ettimde bana bunları söyledi?"

 

 

Koray Şule'yi kucağına çekip onunla birlikte ayaklandı. Şule'yi çamaşır makinesinin üstüne oturtup "Biz korunuyoruz diyemedin mi?" dedi. Elini mini eteğinin altına götürüp avuçladı. "Ah" Şule'nin ağzından kopan iniltisine karşılık dudaklarını usulca öptü. Şule'nin elleri şimdi onun ensesindeydi. Ayrılıp "İstesek çocuğumuz olur diyemedin mi?" dedi hırlayarak.

 

 

Hazla inleyip sarsılırken "Daha fazlasını dedim. Etrafımda narsist bir anne istemem. Bu yüzden kovdum onu."

 

 

"İşte benim kadınım"

 

Şule kendini tutamayıp güldü. Koray elini çekip burnunun ucunu öptü birden. "Bir daha başkalarını umursama. Sana iyi gelmeyen ne varsa alakanı kes." deyip atletini başından çekti. Göğsünde Şule'nin adı ve kalp ritmi dövmesi vardı. Şule bunu her gördüğünde tebessüm ediyordu. "Bende adını kasığıma yazdırmak istedim ama gittiğim dövmecilerin hepsi erkek olunca vazgeçtim." dedi Şule Koray'ın buz gibi ifadesini görünce kahkahasını saldı.Koray'ın isteğinin kabardığını görünce elini kemerine götürüp "Neyse artık kadın dövmeci bulursam adını yazdırırım kasığıma" dedi. Koray'ın dudaklarını çarpık bir ifadeyle kıvırdığını gördü. Ve kendilerini arzuların girdabına bıraktılar

 

~~~~~~~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arslan'ın annesine ait olan köşkteydik şimdi. İki katlı ahşaptan devasa bir köşktü bu. Arslan anahtarı kilit gözüne sokup çevirdiği sırada "Ahuşan Hanım Bey kızı mıydı yoksa?" diye sordum keyifle. "Her kadının köşkü olmaz da o yüzden dedim" sırıtarak. Gözucuyla ona baktım. Arslan başını sallayıp gülümserken,

 

 

 

"Babasının düğün hediyesiydi." diye açıkladı.

 

Kapı açılınca ferah bir koku aldım. Temiz hava esintisi tedirginliğimi silip atmıştı. Arslan annesinin evinde kalacağımızı açıkladığı zaman yıllardır ayak basılmamış toz dolu havasız bir evde kalacağımızı düşünüp sıkılmıştım. Anlaşılan o ki Beyimiz evi önceden temizletmişti. Kendi kendime gülümsedim. Bu ev hayatımda gördüğüm en temiz evdi. Sofadan geçtiğimizde gözlerime koyu yeşil zümrüt koltuk takımı çarptı. Perdeler de koltukla aynı renkteydiler. Salonun ortasında dokuma halı vardı ve üstünde de geniş yuvarlak ceviz ağacından yapılmış masa duruyordu. Masanın üzerinde fotoğraf çerçeveleri vardı. Biraz yaklaşıp fotoğraflara baktım. Arslan'ın ve Barlas'ın denizde kumdan kaleler yaparken çekilmiş fotoğrafı gülümsetti beni. Diğer çerçevede hemşire forması içindeki güzel kömür karası gözleri olan kadına bakınca istemsizce ürperdim. Yakut kırmızısı dudakları, bembeyaz yüzüne tezatlık oluşturan al yanakları, hokka burnu, sivri elmacık kemikleri, biçimli kavisli kaşları ve yuvarlak alın... Enfes yüz hatlarına sahipti. Adının hakkını vermişti Ahuşan Hanım. "Çok güzel bir kadınmış annen" dedim hayranlıkla.

 

 

Arslan valizleri sofaya bırakırken yavaşça gülümseyip "Öyleydi." dedi. "istanbul'dan sonra Adana'da güzelliği başa bela olmuş."

 

 

Gülümsedim. "Annenin hemşire olduğunu bilmiyordum" dedim.

 

 

"Hemşireydi ilk görev yeri Adana'ya çıkınca ailesi karşı çıkmış. Adana'da yapamayacağını söylemişler

Annem tabii dinlememiş ailesini. 'Sanki başka gezegene gidiyorum. Niye yapamayacakmışım oralarda? Bal gibi de yaparım efendim' deyip Adana'ya doğru yola çıkmış. Babamla tanışmaları da böylelikle başlamış."

 

 

"Nasıl tanışmışlar peki?" diye sordum. Arslan'ın yüzü tuhaf bir ifadeye büründü. Sebebi hikayenin mutsuz son oluşuydu belkide. Yanına gidip ellerini tuttum "boş ver anlatma" dedim.

 

 

"Barda tanışmışlar. Herifin biri anneme askıntı olup onu rahatsız etmeye başlamış. Yan tarafındaki masada oturan babam dayanamayıp masadan fırlayıp herifi doğduğuna pişman etmiş. Annem çok şaşırmış buna hiçbir şeyi değilken babamın bu kadar sert tepki vermesine. Ama aslında babamın annemi kurtarmak için değil, sevgilisi tarafından terk edildiği için bir yerlere saldırma kavga çıkarma ihtiyacı olduğu için o herife saldırmış. Annem nereden bilsinki? Kim olsa böyle bir şey aklından geçmez bile. Sevgilisinden umut kalmayınca annemi elinin altında tutmaya başlamış babam"

 

 

Huzursuzca "Bu kadarını nereden biliyorsun sen Arslan?" dedim.

 

 

Arslan çenesini kasarak yavaşça nefesini bıraktı. "Babamın günlüğünden biliyorum. Yıllar sonra sevgilisi dönüp pişman olduğunu söyleyince babam annemi hiç düşünmeden aldatmaya başladı. Sonra annemin her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu öğrenip gururuna yediremeyip intihar etmesi vardı tabii"

 

 

Sımsıkı sarıldım ona. İyileştirmek ister gibi sarıldım. Arslan annelerinin onları hiç düşünmeden intihar etmesine içerlemişti. Bembeyaz kesilen yüzünü avuçlarımın içine alıp gözlerine baktım. Nefesim durucak gibi oldu. Arslan'ın böyle olmasına alışık değildim. Bu sefer o teselli bulmak istiyordu. Elinden tutup koltuğa yöneldim. Birlikte oturduğumuzda Arslan başını göğsüme indirdi. Başını okşadım. "Bana göre herkesin çocukluğu yaralı." dedim sakinlikle. "Kaderimizle barışmamız gerek." diye ekleyip göğsümdeki başını kaldırıp bana bakmasını sağladım. "Kendine acı çektirme. Ben seni böyle görmeye alışık değilim Arslan. Alışmakta istemiyorum." yüzüne yaklaşıp dilimi boynuna sürdüm. Nabzının dilimin altında attığını duyunca elim ayağım birbirine dolandı. Elimi kalbine bastırıp avuçladım. "Beni baştan çıkarıyorsun biliyor musun? Zihnimi ahlaksız şeylerle dolduruyorsun. Ve ben bir zamanlar evliyken bile böyle şeyleri arzulamamıştım Arslan." saçlarımı kökünden avuçlayınca inledim. Saçlarımı avuçlamasına dayanamıyordum. Yan dönüp dudaklarına uzandım. Arslan'ın diğer eli kalçamı sıktı. Ağzının içine inleyince daha da sıktı. Bu anı seviyordum. Beni tüketmek ister gibi öpüyordu. Şimdiyse elleri yer değiştirmiş her iki göğsümü hoyratça avuçluyordu. Tek bir varlık haline gelmiştik şimdi. Dayanamayıp Arslan'ın tişörtünü tutup çektim başından. Göğsümdeki yumruyu serbest bıraktım. Sesli nefesler alıp verirken "Oha!" dedim gözlerimi kocaman açıp. Göğsünü elledim. Mermer gibiydi. Çelik gibi kaslarına gitti ellerim. Tam altı taneydi kasları. Bunun dışında adonis kaslara da sahipti. "Adam sen bu kasları ne ara yaptın?" dedim büyülenmişçesine. Gururla gülümsedi bana.

 

 

"Sen nişanlını askerde patates soğan soydu sandın herhalde Mahru Hanım?" dedi Arslan.

 

 

Seslice güldüm. "Öyle olmadığı kesin. Peki ne olarak yaptın?"

 

 

"Komando"

 

 

"Yaa"

 

 

Tebessüm edip "Öyle işte. Göreceğini gördün. Şimdi ver tişörtümü de giyineyim" Dedi Arslan Mahru'nun elindeki tişörtü almaya çalışıp.

 

 

 

Tişörtü tutan elimi ondan uzaklaştırıp kaşımı havalandırıp "Manzarayı seyretmek istiyorum." dedim davetkâr dudaklarımı içime çekip ıslattım. Hasretle iç çektim. Parmaklarımın uçlarıyla kaslara dokundum. Aldığım hissi tanımlayamazdım. Arslan benim keşif dokunuşlarımdan oldukça memnundu. Gözlerini yumması burun kanatlarının genişleyip açılması, göğsünün gürüldemesi, her yanını ter basması... O uzun bir süredir bir kadınla birlikte olmamıştı. Bende bir erkekle olmamıştım. Ama şimdi değil. Eğilip kaslarına dilimi sürdüm. Teninin yakıcılığını hissettim.

 

 

Mahru'nun dudaklarını kaslarının üzerinde baştan çıkarılmışçasına gezindiğini görmek Arslan'ı mutlu ediyordu. Öpücüğü öyle yumuşak öyle tatlıydı ki o an hiçbir şey düşünemedi Arslan. Mahru'nun saçları karnına dökülünce gıdıklandı birden. Dişlerini sıktı. Başını kaldırdığı vakit göğüsleri gözüktü. Bu Arslan için kırılma noktası olmuştu. Bileklerinden tutup kucağına çekip başını göğüslerinin arasına koyup soluğunu bıraktı. "Dur artık. Yoksa ben duramayacağım Mahru." dedi sertçe. "Hamilesin seni incitmek istemiyorum. Beni daha fazla baştan çıkarma ay yüzlüm" dedi derinden gelen sesiyle.

 

 

Onu dinlemedim. Ellerimi omuzlarından kaydırıp biraz öne doğru eğilip omzunu ısırdım. Tırnaklarımı sırtından sertçe kaydırdım. Kanı tırnaklarımın altındaydı şimdi. "Mahru" bir kez daha uyardı beni. Bu sefer yalvarıyordu. Geri çekilip ona bakarken uslu uslu salladım başımı. Başını tutup alnına bir öpücük kondurdum. Tişörtü uzatıp "Ben acıktım" dedim Arslan'ın kucağından inip.

 

 

"Erzak aldırmıştım"

 

 

"Uzun makarna var mıdır sence?" diye sordum. Canım birden salçalı uzun makarna çekmişti. Yanında da salata olsa ne güzel olurdu.

 

Muzipçe gülüp "Spagetti olmasın o?" dedi Arslan.

 

 

 

Israrcı bir biçimde "Hayır canım uzun makarna. Kime sorsan uzun makarna der" diye güldüm. "Mutfak nerede? Ama ondan önce üzerime rahat bir şey giymem gerek"

 

 

 

Az sonra mutfakta ben haşlamaya başlayan uzun makarnanın başında duruyordum. Arslan yanımda salata malzemelerini doğruyordu. Altında siyah eşofmanı vardı üstü çıplaktı.

 

 

Makarnayı karıştıran Mahru'ya gözucuyla baktı. Üstünde ince askılı buz mavisi atlet altında gri mini şort vardı. Bacakları sütun gibiydi. Saçlarını başının üstünde toplayıp topuz yapmıştı. Ona bakarken içinde sıcacık bir şey akıyordu. Bütün damarları şişiyordu. Her şey mümkündü o zaman. "Mahru senden tam beş tane çocuğum olsun istiyorum" dedi birdenbire

 

 

Duyduğum sözlerle tökezler gibi oldum. Makarnanın suyunu süzerken az kalsın kendimi yakıyordum. Tencereyi tezgaha indirip "Çüş beş çocuğu ne yapacaksın Arslan?"

 

 

"Niye canım hem sen çok güzel doğurursun"

 

 

Gözlerimi devirip "Daha halvet olmamışız sen çocuktan bahsediyorsun"

 

 

Çapkınca göz kırpıp "Doğru halvet olmadık ama sen benden hamile kaldın"

 

 

"İyi gözün aydın olsun"

 

 

Arslan "Hamileyken hamile kalan kadınlardan haberin var mı senin? Belki biz evlendiğimizde sen bir kez daha hamile kalırsın vahşi çiçeğim"

 

 

Kahkahalarla gülmesine dayanamayıp bir demet maydonuzu kapıp fırlattım ona. Gözlerim kısıldı "Üreme makinesi miyim ben?" diye çıkıştım.

 

 

İstifini bozmadan "Tek başına yapmayacaksın ya bende kendimi feda edeceğim. Hemde seve seve." dedi Arslan. Ve ekledi "Vücudum bozulur o kadar çocuktan sonra diye düşünme sakın. Sende bu seksapelik varken hiçbir şey seni gölgede bırakamaz"

 

 

Ağzımı çık çıklayıp "Arsız" dedim ona. Birden dibimde bitip o güzel çarpık gülümsemesiyle baktı bana. Bakışları yumuşacıktı. Boynuma eğilip.

 

"Kokun kafamı bulandırıyor vahşi çiçek" dedi hasretle.

 

 

"Bana niye öyle sesleniyorsun?"

 

 

"İçimden öyle geliyor vahşi çiçek"

 

 

Mutfaktaki masaya kurduk soframızı.Arslan masaya oturmadan önce çok sevdiği radyo kanalını açtı.Karşıma oturduğu zaman ayaklarımı kaldırıp onun dizlerine indirdim. Çatalımı uzun makarnaya daldırdım. Arslan'ın yaptığı sirkeli salatanın hepsini bitirdim. Salatanın suyuna ekmeğimi banınca Arslan'ın bana şaşkınca baktığını görünce "Ne oldu hiç salatanın suyuna ekmek bananı görmedin mi Arslan Bey?" dedim.

 

 

"Ben ona şaşırmıyorum ki. İki tabak makarna yedin Mahru. Kendi salatanı bitirip benim tabağıma dadandın şimdi"

 

 

Somurtup ona baktım. Ekşi bir yüz ifadesiyle "Gözün mü var?" dedim. Oysa güldü.

 

 

"Bu kadar fazla yeme acillik olursun yoksa"

 

 

"Bir şey olmaz bana. Buzdolabında tatlı vardı getirde beraber yiyelim."

 

 

Arslan bir kez daha şaşırıp "Mahru bence sen rahminde yavru kurt taşıyorsun." dedi.

 

İstemeden güldüm. Omzuna şaka yollu vurup "Şaka yaptım" dedim tabakları masadan alıp.

 

"Valla öyle iştahlı söyledinki kim olsa inanırdı" dedi Arslan masadan kalkıp sofrayı kaldırmaya yardım ederken.

 

"Bu şehir hiç uyumaz mı Arslan? Hep böyle yüksek ses mi olur bu insanların evleri onları bekleyenleri yok mu? Bu İstanbul ürküttü beni. Ben Adana'yı özledim"

 

 

Arslan tebessüm edip "Dünyanın her yerinden gelen insanlar var burada. İş imkanı da çok her yerden göç almış bir şehir burası"

 

 

Radyodan Cheri Cheri Lady şarkısı çalmaya başlayınca Arslan eviyeye götürdüğüm ellerimi birden tuttu.

 

"Gel dans edelim seninle" dedi.

 

"Ben öyle disko danslarını bilmem"

 

"Yahu adımlarını bana uydur yeter" dedi Arslan mutlu sesiyle.

 

 

Ellerim onun ellerinin içindeyken ona ayak uydurdum. Birbirimize yaklaşıp uzaklaşıyorduk. Her yaklaştığımızda Arslan yüzüme bir öpücük konduruyordu. Uzaklaştığımızda ise bana gülüp göz kırpıyordu. Canlıydık mutluyduk yan yanaydık. Şarkı bittiğinde yorgun düşüp yere uzandım. Arslan tepemdeyken ona ellerimi uzattım. Yanıma uzanınca elini tutup göğsüme götürdüm "Bu kalp atışını iyi dinle Karadağ. Unutma. Hiç kimse senin kadar kalbimi mutlu etmedi. Edemezlerde. Gözlerimin içine kadar güldürdün beni." dedim ve ekledim "Bizim beş değil altı tane çocuğumuz olsun" dedim.Birlikte saldık kahkahalarımızı.

 

 

"Delisin sen biliyorsun değil mi?"

 

 

"En az senin kadar deliyim"

 

 

Bölüm

Loading...
0%