Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Haykıran yürek

@verahare

Bölümle ilgili düşüncelerinizi paylaşın lütfen.

 

 

 

İki farklı insandık iki farklı hayat yaşıyorduk Arslan'la. Aramızda şehirler vardı. Irklarımız bile farklıydı. Ama ikimizi bir araya getiren şey içimde can bulan Gelecekti. Bu hata değildi. Bundan emindim. Bunun adı kaderdi. İlk başta karışıklık beni ürkütüp korkutmuştu. Ama şimdi kime ait olduğunu bilmediğim yatakta hiç olmadığım kadar kendimi güvende hissediyor iki elimle karnımı okşuyordum. Anne olacaktım. Bundan daha güzel bir şey olamazdı.

 

Kapı çalındı.

 

"Müsait misin Mahru?"

 

Arslan'ın sesiydi bu. "Müsaitim" diye seslendim. O içeri geçtiğinde kaburgalarımın kalbimi sıkıştırdığını duydum. İçimde ona bakmamak için dehşetli savaş sürdürüyordum. Kocasını aldatan kadınlardan olmak istemiyordum. Bakışmak bile tehlikeliydi zaten. Hangi cesaretle dünkü yemekte onu süzmüştüm ki zaten. Özsaygımı yitirmek istemiyordum. Pekiya yabancı bir kadınla yabancı bir erkek yan yanalarsa hele biri bekar öteki boşanmak üzereyse? Yüzümü ateş basmıştı. Neler düşünüyordum böyle?

 

Elimle yüzümü yelpazeledim. Sırtımdan ince bir ter süzülmüştü. Yüzüm alev alevdi.

 

Arslan Mahru'nun gelincik gibi kızaran yüzüne baktı "İyi misin Mahru?"

 

"Bilmiyorum" dedim ona. Aklım karışıktı.

 

"Kocanın seni bulduğunda öldüreceğini söylüyordun. Seni öldürmek isteyen bir adamla hâlâ evli kalmak istemiyorsundur heralde? Demek istediğim boşanmana yardım edebilirim iyi bir avukat tutarım en kısa sürede boşanmanı sağlarım"

 

"Ben imam nikahlıyım sadece resmi bir evliliğim yok" dedim Arslan'a. Yüzünün rahatlamış olduğunu gördüm. Apaçık hiç çekinmesizdi. Cevabım onu memnun etmişti. Orhan resmi nikahtan yana olmamıştı hiçbir zaman. Evliliğimiz sıkı ve sağlam bir ilişkiyle sürmüyordu zaten. Ben baba evindeki basķıdan dolayı evlenmiştim. Orhan'da benim dış güzelliğime vurulmuş kısaca hevesini almak için evlenmişti benimle.

 

Konuyu değiştirip "Bebeğimizin sağlık durumunu öğrenelim mi? Günlerdir stres içindesin." Dedi Arslan.

 

"Olur"

 

"Sana kıyafetler almalıyız ve evimizde birkaç tane banyo olduğunu hatırlatırım"

 

Ateş gibi parlayan gözlerimi Arslan'a diktim "Sen bana pis mi demek istiyorsun?" Diye öfkeyle soludum. Ve utandım da biraz. "Günlerdir ne yaşıyorum ben biliyor musun? Ben canımın derdine düşmüşüm sen kalkmış bana pis diyorsun bay ukala!" Ve Arslan'ı haşlamaya devam ettim. Doğrusu gözüm pekti. Ona çocuğunu ölümlerden kurtaran bir anne olduğumu hatırlattım. Hemde defalarca. Biz ikimiz bebeğimizi benimsemiştik. Fakat benim evli olmam ve Arslan'dan hamile kalmam hikayemi öğrenenler için tam bir rezaletti. Rahmimde başka bir adamın bebeğini taşıyorum diye rezil bir kadındım artık. Bebeğimin varlığı bütün kuralları yıkmıştı. Arslan'a ateş püskürdükten sonra ona asıl pis olanın kendisi olduğunu söyledim. Buysa Arslan'ı güldürmüştü. Kaşlarım çatılmış yüzüm gerilmişti. Derin ve fiziksel bir acı çekiyordum

 

Ona bakarken yanağındaki bir kası seğirdi birden "Beni iyi dinle vahşi çiçek" dedi Arslan. Gönlünü almak ister gibi bakıp "Ama bir yerden başlamak lazım öyle değil mi? Sonsuza kadar bu kıyafetleri de giyemezsin Mahru. Şimdi gel bizimle güzel bir kahvaltı yap."

 

Ters ters bakıp "Bana vahşi çiçek deme" dedim.

 

Arslan gittikten sonra saçlarımı üstümdeki kıyafetleri kokladım. Ve ona hak verdim. Berbattım.

 

Aşağıya indiğimde mutfağa seğirttim. Evin aşçısı olan Perihan'dan bahçede kahvaltının hazır olduğunu ve beni beklediklerini öğrendim.

 

"Rahat uyudun mu kızım?" Diye sordu Emine onlara yaklaşan Mahru'ya.

 

Bana gösterilen ilgi yüzümde küçük bir gülümseye yol açtı. "Günler sonra ilk kez rahat uyudum" dedim Arslan'dan en uzak olan sandalyeye otururken.

 

Babasının elinden küçük lokmalar yiyerken "Yine masal okuyacak mısın bana? Bugün kemoterapi seansım olacak sende yanımda durur musun babamla beraber?"

 

Babasından ve hemşirelerden başka kimsenin yanında olup onu izlemelerine acıyarak bakmalarına katlanamayan Serçe, Arslan'ı şaşırtmıştı. Ne değişmişti bilmiyordu. Bir baba olarak kızını kendinden ve herkesten üstün tutuyor yüreği onun yaşaması için atıyordu. Ama işte anne sevgisi bir başkaydı. Hiçbir şeye benzemeyen kutsal bir duyguydu bu. Kızı bu sevgiden mahrum bırakılmıştı. Kardeşinin annesi olacağı için Mahru'nun da ona annelik yapmasını mı istiyordu Serçe? Bebeğine vereceği sevgiye ortak olmak istiyordu belli ki.

 

Dudaklarımın uçları hüzünle sızlarken "Sen istediğin sürece yanında olurum" deyip Serçe'yi rahatlattım. Bu kızın annesi neredeydi? Ölü müydü yoksa diri miydi? Eğer hayattaysa kızının yanında olmaması insanın yüreğini yakardı.

 

Kahvaltıdan sonra çiftlikten çıkmıştık. Arslan'ın yanında oturmuştum.

 

"Sence cinsiyeti ne olur?"

 

Arslan'a baktım. "Bilmem ki. Sen hangisini istersin?" Diye sordum.

 

"Hiç mi bir şey hissetmiyorsun? Mesela ben kızım olacağını hissetmiştim."

 

"Çocuğu taşıyan karındı ve sen babası olarak kızın olacağını hissettin öyle mi?"

 

Arslan başını çevirip Mahru'ya baktı. Yutkundu. Ona bakarken yıllardır sakladığı istekler gün yüzüne çıkıyordu. "Hem kız olacağını hissetmiştim hem de rüyama girmişti" dedi. "Ve bebeğimiz de rüyama girdi" diye ekleyip Mahru'nun tepkisini ölçmeye çalıştı.

 

Olanca hüznümle "Sonuç her ne olursa olsun yeterki ablasını yaşatsın" dedim.

 

"Dokuzuncu haftaya girdiğimizde babalık testi yaptıracağım. Bebeğin benden olduğuna inanıyorum ama inanmak yetmez. Eğer bebek benden değilse Serçe için kötü olur bu. Yeniden bir kardeş arayışına gireceğiz ve belkide geç kalacağız."

 

"Testi yapacağız elbette. Boş yerine endişelenme bebeğimin babası sensin."

 

"Nereden biliyorsun ikinci kez hata yapmış olamazlar mı?"

 

"Biz bebeklerin babalarının karıştığını öğrendiğimizde kocam deliye dönmüştü. Rahmi Beyin kafasına silah dayayıp ona gerçeği anlatmasını söyledi. Ölümle yüz yüze gelen biri yalan söylemez. Rahmi Bey babaların karıştığını itiraf etmişti. Birde sanki normalmiş gibi istediğiniz bebek değil miydi babaları farklı olsa ne olur gibi şeyler zırvaladı" dedim.

 

Huzursuzca "Bebeğin babasının kocan olmadığını öğrendiğinde hiç üzüldün mü?"diye sordu Arslan Kalbi kıskançlık çitleriyle sarılırken.

 

"Bu fazlasıyla özel biri soru değil mi?" Dedim. Çocuğuma kinle utancın ürünü oluduğunu söyleyen bir kocadan bebeğim olmadığı için neşeliydim doğrusu. Fakat hislerimi Arslan'a açıklamak niyetinde değildim. "Ama madem sen sordun bende sorayım karın yerine başka bir kadının sana bebek vermesini istediğinde karına ihanet ettiğini düşündün mü hiç?" Soruya soruyla karşılık verdim. Şimdi onunla göz gözeydik. Arslan'ın gözleri içimi dondurmuştu. Sorduğuma pişman olmuştum bile ama artık çok geçti.

 

İhanet.

 

Ahlaki ve psikolojik bir çatışma türü.

 

Güvenin bozulması.

 

İhanet biz insanları dibine kadar sarsan en güçlü bir duyguydu.

 

İnsanın kalbini zayıflatan bir çöküştü ihanet.

 

Çok önceden yaşanmış bir anın acısını yeniden duyunca kalbi iğnelenmiş gibi oldu. Bir sancı göğsünü sıkıştırıverdi. İhanet okları saplandıkları yeri yeniden kanatmıştı.

 

"Sanane!"

 

Birdenbire patlayan sesinden korkup irkildim. Bu kadar öfkeleneceğini tahmin edememiştim. Arslan'ın öfkesi yüreğinden kopuyordu. Ailemden kocamdan şiddet görmeye alışmıştım. Alıştırılmıştım. Ama bu yabancı adamın öfkesine alışık değildim alışmakta istemiyordum. Sustum öyle sanıyorum ki Arslan benim konuşmamı ona aynı şekilde karşılık vermemi istiyordu. Gırtlağımı tıkayan ruhsal acıdan dolayı yutkunamıyordum. Hangi hakla bana soru sorabiliyordu? Aynı şey ona yapıldığında nasılda gözü kararıveriyordu. Soru sormak bir tek onun hakkıymış gibi davranıyordu. Benim de incinen bir yüreğim olduğunu görmüyor muydu bu adam? O kadar öfkelenmiştim ki haykıran yürek oluvermiştim birden. Ruhsal şiddet fiziksel şiddetten daha ağırdı. Her şey geçiyordu fakat o ruhumuzu kasıp kavuran şiddet geçmiyordu işte. Arslan'ın az önceki sesi bakışı elimi kolumu bağlamıştı.

 

Giyim mağazalarından birine geçtiğimizde çıraklar yığınca elbiseler gösterdiler bana. Onlara sadece bedenimin ölçüsünü söyledim. Doğru düzgün bakmadan üç beş parça bir şeyler aldım aceleyle. Üstümde denememi söylediler dudaklarımı açsam haykırarak ağlayacaktım. Ses etmeden kasanın yanında oturmuş Arslan'a doğru yürüdüm.

 

"Sadece bunları mı alıyorsun? Bu kadar mı?" Diye şaşırdı Arslan Mahru'nun kucağındaki elbiselere bakıp.

 

Başımı sallayıp kasanın üstüne bıraktım elbiseleri. Arslan ödemeyi yaptı. Arabaya geçtiğimizde "Ben senden ayrı bir evde yaşamak istiyorum" dedim. Arslan konuşmak için dudakları araladığında "Eğer kabul etmezsen sığınma evine gideceğim. Bana da verecek bir yatakları vardır heralde? Ya ayrı eve çıkaracaksın beni ya da sığınma evine giderim. Şunu da aklına yaz ben seninle aynı evde yaşamam. Çünkü ben hâlâ evliyim. Senin açından bakınca her şey güzel. Bir bebeğin olacak. Düzenin sarsılmadı bir kere. Kimse senden nefret etmedi."

 

Arabada olanlar yüzünden böyle konuşuyordu "Özür dilerim." Dedi Arslan sesini yumuşatarak. Çoktan pişman olmuştu.

 

"Özür dilemek yerine böyle konuşmasan daha iyiydi."

 

"Sen kararlısın"

 

"Şimdi sen söyle bakalım hangi eve götüreceksin beni?" Diye sorup Arslan'ı sıkıştırdım. Sessiz kalıp arabayı sürdü. Yola çıktığımızda çiftlik evine gitmediğimizi görünce ferahladım. Apartman sitelerine geldiğimizde arabadan indik.

 

Altı katlı apartmanın beşinci katına geldik asansörle. Arslan elini cebine atıp evin anahtarını çıkardı.

 

Kapıyı açıp anahtarı çekip Mahru'ya uzatırken "Bugün hastaneye gidecektik" diye mırıldandı.

 

İçeri doğru adım atıp kolumun birini kapıya yaslayıp "Merak etme bebeğin güvende" diye sitem ettim. Ona baktığımda pişman olduğunu görebiliyordum. Artık kimsenin bana bağırmasını istemiyordum. Katlanamıyordum bir kere.

 

"Sana bağırmamalıydım"

 

Derin bir nefes alıp "Sen kızına nasıl bir adamın bağırmasını istemiyorsan benim annemde kızına bir adamın bağırmasını istemez." Titrek sesimle konuştum. Gözyaşlarım bana ihanet edercesine boşanıyordu gözlerimden. Onun karşısında ağlamak istemiyordum. "Bir ihanete uğrayan sen değilsin. Dünya senin etrafında dönmüyor. Kendine yönetilmesini istemediğin soruları niye bana yöneltiyorsun Arslan? Ben kadınım sen erkeksin diye mi yoksa? Sakın bir daha seni ilgilendirmeyen konulara girme." Deyip kapıyı yüzüne çarptım. Dizlerimin bağı çözülmüş kapattığım kapıya sırtımı dayamış hüngür hüngür ağlıyordum. Kalbime geri döndürülemez acılar bırakmıştı bu adam. Göğsüm yarılmışçasına acı çekiyordum. İstediğim tek şey annemdi. Yüreğim yüreğine değecek şekilde sarılmak istiyordum anneme. Ama nasıl özlemden boğuluyordum içim nasıl kasılıyordu bir ben biliyordum.

 

Bölüm sonu.

 

 

 

 

Loading...
0%