Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Hazzın tınısı

@verahare

Gece vakti evimize gelip arabamızdan indiğimiz zaman Arslan'ın koluna girip ona yaslandım. Yorgun ve uykuluydum.

 

"Bakıyorum pek bi yorgunsun Ay yüzlüm"

 

"Hı hı yorgunum uykuluyum." Diye mırıldandım.

 

"Gel öyleyse." Dedi Arslan Mahru'yu kucaklayıp.

 

Şaşkınca güldüm. Beni kucağına alacağını tahmin etmemiştim. Kollarımı Arslan'ın boynuna doladım. Ellerimin altında omuzlarının gergin ve kasılmış derisini hissetmek avuçlarımı gıdıklamıştı. İç geçirdim. Yüzümü boynuna gömüp ıslak dilimi tenine sürttüm usulca. Tuz ve misk tadını aldım. "Her şey çok güzeldi" diye fısıldadım ona. Kasıklarım sızlıyordu artık. Arslan'ı istiyordum. Benim olanı istiyordum. Onunla göz gözeyken o anda utanç verici bir şey oldu. Dişil vadim nemlenmişti. Yutkunup gözlerimi ondan kaçırdım. Acaba Arslan'da şimdi olduğu gibi benim onu arzuladığım gibi arzuluyor muydu? Elimi zavallı kalbimin üstüne götürdüm. Yavaşlamasını umuyordum. Beni yatağımın üstüne bırakana kadar taşıdı kucağında. Çarşaflar hışırdadı. Huzurla gerindim. Arslan'ın eli yanağımı okşarken dayanamayıp elini tutup dudaklarıma götürüp öptüm avuç içini. Yaramazlık edip dilimi sürttüm avcuna. Onun inlediğini duymak güzeldi. Gözlerine baktığımda şehvetten bir perde çekilmişti sanki. Boğazım tıkandı birden. Saçlarımı avuçlayıp burnuva yaklaştırıp "Vanilya kokuyorsun" dedi.

 

"Restorana gitmeden önce parfümü püskürtmüştüm de. Galiba ayarı biraz kaçırmışım" dedim.

 

"Aksine tamda ayarında."

 

Hissettiğim o tanıdık duygu rahatlattı beni. Onun erkeksiliği beni mıknatıs gibi çekiyordu kendine. Parmak uçlarımla yeni kırpılmış sakalına dokundum. Sıcak ve capcanlıydı. Baştan çıkarılmıştım. Hırsla gömleğinin yakalarını tutup kendime çektim onu. "Öp beni" dedim ve nefesimi bıraktım. Arslan dilini araştırırcasına dudaklarımın uçine itti. Onun canlılığın birer parçasını hissetmek yaşamak beni ölümsüzüm gibi yapıyordu. Beni öperken aynı anda saçlarımı avuçlamasına dayanamıyordum. İlkel dürtülerim çılgın boyutlara ulaşıyordu.

 

Arslan ciğerlerindeki nefesinin tükendiğini hissedene kadar bırakmadı Mahru'yu. Ayrıldıkları zaman Mahru'nun pembe dilini çıkarıp dudaklarını yaladığını görünce sertçe yutkundu. Bu kadın canını almaya yemin mi etmişti? O dilini altdudağında gezdirdikçe Arslan'ın göğsü geriliyordu. Yakıcı kanı uzvunu sızlatıyordu. Yavaşça kucağına çekti Mahru'yu. Onu ne hale getirdiğini görsün istiyordu. Altdudağına dişlerinin arasına alıp hazlı bir acıyla çekip bıraktı. Derin bir iç çekerek yüzünü ellerinin arasına alıp okşarken "Biliyor musun sen ateşin ta kendisisin" dedi zorlukla nefes alıp.

 

"Bu iyi bir şey mi yoksa?" Dedim kuşkuyla.

 

"Yakarsın ama yanmazsın diyorum. Beni yaktın vahşi çiçek"

 

Duyduklarım göğsümü kabartmıştı. Arslan'ın ağzı dudaklarımın üstünde acelesizce hareket etti. Aramızdaki kıvılcım tekrardan parlayıverdi. Tenim heyecanla geriliyordu. Daha karısı değildim. Beynime şimşek gibi çakılan düşünceyle ürperdim. Sırtımdan süzülen terler üşümeme yol açtı. Geri çekilip "Karnımı okşa bebeğimizi hisset" dedim uzanıp başımı yastığa indirdim. Annem, evlenmeden Arslan'la bu kadar yakın olduğumu öğrense benden utanır mıydı? Utançtan yandı yüzüm. Tabii ki utanırdı. Bir suçluluk dalgası beni sarstı. Ama Arslan herhangi bir adam değildi ki o bebeğimin babasıydı. Beni sevip korumaktan çekinmeyen adamdı o. Ben onu öpmüşüm çok mu?

 

"İkinizi de seviyorum."

 

Dudaklarının arasından tapar gibi çıkmıştı sözleri. Doğrulup muazzam genişlikte olan beline sarıldım. "İyi ki bebeğimin babası sensin. Ne kadar şanslı bir bebek haberi yok" diye mırıldandım. Beni kendinden uzaklaştırıp yüzüme mütevazi bir ifadeyle baktı. "Asıl şanslı olan benim." Dedi Arslan. Uzanıp burnumun ucunu öptü. Koyu gür kirpiklerinin çevrelediği kara gözlerine bakakaldım. Yüzünün hatları enfesti. Fazlasıyla erkeksiydi. Bu hayatta hiç kimse Arslan kadar bana değer vermemişti. Değerli olmak. Hele hele baba evinde ve koca evinde hep değersiz olmuşken birdenbire bir adamın size değer vermesi aslında size nefes vermek kadar eşdeğerdir. Arslan benim nefesimdi. Benim korkumsa nefesimin kesilmesiydi.

 

"Biletleri aldım yarın sabah erkenden havalanına gideriz." Dedi Arslan.

 

Yüzüm kasılırken "İstanbul'a gitme fikrini sevdim. Ama otelde kalmak başkalarının kullandığı yatağı ve banyoyu kullanacağımı düşündükçe midem bulanıyor Arslan." Dedim sıkıntıyla. Belimi tutan eli sırtımı sıvazlamaya başladı.

 

"Annemin evinde kalacağız" dedi Arslan. "Annem İstanbul'luydu da. "

 

"Bir kadının kendine ait evinin olması ne güzel." Dedim.

 

Mahru'nun başının yanını öpüp "Uyu dinlen" deyip odadan çıktı Arslan.

 

O gittikten sonra çarşafın altına girdim. Gözlerimi yumdum İstanbul'a gidecektik. Bu düşünceyle uyumak ne mümkün. Galata kulesine ve kız kulesine gidecektik. Ve daha bir sürü yere. Eski bir komşumuz İstanbul için oturulacak yer değil gezilecek yerdir derdi. Sebebi galiba şehrin çok kalabalık olmasıydı.

 

 

 

Sabah ılık banyomu yapıp gardıroptan siyah, kruvaze yaka, kemerli tulumu aldım. Giyindiğimde aynanın karşısına oturup incili küpemi taktım kulağıma. Makyaj malzemesinden sadece bir tanesini seçtim. Kırmızı rujumu sürerken dudaklarıma bir an Arslan'ın dudaklarının benimkilerin üzerinde olduğunu duyar gibi oldum. Boynumun sıcacık oluşuna iç geçirdim. Nefesimizin birbirine karıştığını duyar gibi oldum. Bu hazzın tınısı hiç bitmesin istedim.

 

Aşağıya indiğimde Arslan valizlerimizi arabanın bagajına koyuyordu. Serçe ve Emine hala kahvaltı masasında oturuyorlardı. Serçe'yi bırakmak doğru gelmiyordu bana. Onun da bizimle gelmesini isterdim.

 

"Mahru kahvaltını yap birazdan yola çıkacağız" dedi Arslan.

 

"Sen yapmayacak mısın?" Dedim masaya ilerleyip.

 

"Aç değilim ben"

 

Masaya oturduğumda "Günaydın. Şule'yle Koray gelmiyorlar mı kahvaltıya?" Dedim. Emine hala yüzü asıldı birden.

 

"Şule'nin annesi geldi dün gece."

 

"Yaa? Onlar görüşmüyorlar diye biliyordum"

 

"Kadın kocasından mı boşanmış ne. Çocukların huzurunu kaçıracak bu belli. Boşanmış olabilirsin ama ne diye yıllarca görmediğin kızının yanına taşınıyon kadın. Hiç mi yüzün kızarmıyor yaa"

 

Emine halanın sözlerinden sonra Şule'yi sevdiğini anladım. Sessiz kalıp bir şeyler atıştırdım. Serçe'te sımsıkı sarıldım. Bizimle gelmesini istedim. Ama boşunaydı. Serçe burada kalmak istediğini açıkladı. Suçlar gibi değildi olgun ve anlayışlıydı. Ben Serçe kadar güzel bir çocuk görmemiştim. Emine halayla da vedalaşıp Şule'nin evine gittim. İstanbul'dan istediği bir şey var mı diye soracaktım ama annesi olan kadının sözleri durmamı sağladı. Mutfak penceresinin tam dibindeydim. Tül perdeden Şule'nin kirli bulaşıkları sudan geçirip bulaşık makinesine yerleştirdiğini gördüm. Annesi de masada oturmuş bir elinde yelpazeyi yüzüne sallayıp duruyordu.

 

"Koray'ın bu kadar zengin olduğunu bilmiyordum. Benim bildiğim barlarda gitar çalan bir motorcuydu." Dedi Cavidan.

 

Şule bezgince annesine dönüp "Bizene Koray'ın zenginliğinden anne" dedi.

 

Cavidan parlayıp "Ne demek bizene. Onca mal mülke ortak olacaksın."

 

Duyduğum şeyler beni şaşırtmıştı. Şule'yi en kötü zamanında yanlız bırakan annesi şimdi parası için onun yanındaydı.

 

Şule öfkeden kıpkırmızı kesilip "Ben Koray'ın hiçbir şeyine ortak falan değilim. Banane malından mülkünden hatta sanane anne"

 

"Yatağına ortaksın ama değil mi Şule hanım?"

 

Şule dondu kaldı. Bu kadar yüzsüzlük karşısında ne yapacağını bilemedi.

 

"Cevap ver bana. Onun odasından çıktın gördüm"

 

"Bunu saklamıyorum ki. Sen bana hesap soramazsın."

 

Cavidan "Seni sevdiğini söylüyorsun. Ee yatağınızda ortak. Seven adam evlenme teklifi eder. Ama buna engel olan bir şey vardır belki de?" Dedi gaddarca.

 

Şule istemsizce huzursuzlanıp "Ne gibi engel?" Diye sordu.

 

"Rahmin kurudu belkide. Tabii o kadar madde kullandın. Vurdun zehirli iğneleri bileklerine. İçini kuruttun. Rahmin çorak oldu gitti. Çocuk doğuramayacak olman Koray'ın evlenme teklifine engel bence."

 

Şule inanamayarak baktı. Yutkunma gücü bulamadı. Annesinin kalbi taşlaşmıştı. Zamanında yaptığı hataları acımadan yüzüne vuruyordu. Eski bir bağımlı olduğunu suçlarcasına tokat gibi vurmuştu yüzüne.

 

"Merak etme rahmim sağlıklı. Bebek sahibi olmam için hiçbir engelim yok. Şimdi geldiğin gibi gidiyorsun anne."

 

Cavidan afalladı birden "Kovuyor musun?"

 

"Evet kovuyorum"

 

"Nankör evlat."

 

"Sende nankör bir annesin. Geldiğinden beri Koray'ın sahip olduğu mala mülke taptın resmen. Bir kez olsun kızım sen bu adamla mutlu musun demedin bana? Sen anne olmaması gereken kadınlardansın."

 

"Beni sokağa mı atıyorsun?"

 

"Hayır seni kendi evine yolluyorum sadece. Babamla boşandınız sana iki tane ev kaldı. Ee emekli maaşında var diğer evi de kiraya verdin mi neyine yetmez?"

 

"Şule..."

 

"Bak ben sadece sevgilimle başbaşa yaşamak istiyorum tamam mı? Sen benim huzurumu kaçırıyorsun bana nefes alacak alan bırakmıyorsun. Koray'a ne kadar arazisi olduğunu sordun. Hangi hakla bunu yaptın ha? Daha ben bile böyle bir şeyi sormak istemezken sen nasıl sorabildin? Beni küçük düşürdün. Koray'a ne kadar arazisi olduğunu soracağına beni ne kadar sevdiğini soracaktın."

 

Şule'nin ağlayarak konuşmasına dayanamayıp terk ettim orayı. İyi ki beni fark etmemişti yoksa utancı ikiye katlanırdı. Annesini kovmasına hak verdim. Kızının yüzüne eski bir bağımlı olduğunu zalimce söylemişti. Cavidan'ın tek derdi paraydı. Keşke önüne gelen herkes anne baba olmasıydı.

 

Devam edecek...

 

 

Loading...
0%