@verahare
|
Bir erkeğin tutkularının hedefinde olmak bir kadın için fazlasıyla gurur vericidir. Arslan'ın hedefindeki kadın bendim. Huzura ermenin rahatlığını sürdüm. Şimdi yatağımda oturmuş parmağımı süsleyen nişan yüzüğüme bakıyordum. Arslan kuyumcuya ne kadar ödeme yapmıştı acaba? Oldukça pahalı bir yüzük olduğu belliydi. Belleğim istemsizce eski hayatıma gitti. Ablalarımla çıktığımız pazar alış verişlerinde takı tezgahına merakla yanaştığımızı sahte elmas yüzükler aldığımız zamanlara.. Şimdi gerçek bir elmasım vardı. Tam anlamıyla gerçek bir erkeğe sahiptim. Ve tabii Güç, para ve tutkuya da sahiptim. Hemde fazlasıyla. Hayalimdeki erkeğin nişanlısı onun çocuğunu doğuracak olan kadındım. Artık eski hayatım yoktu. Açıkçası bugünki hayatıma hızla uyum sağlıyordum. Şimdi bana eski hayatımda neleri özlediğimi sorsanız cevabım annem ve ablalarım olurdu. Onların sonsuza dek yanımda olmalarını isterdim. Ama imkansızdı. Kızlar evlendikleri zaman ailelerine yakın olmak isterler. Hatta birçok çift bunun yüzünden kavga ederler. Ben ilk evliliğimde ailemle aynı mahallede oturmaktan nefret etmiştim. Onlara daha fazla katlanmamak için evlenmiştim. Hatta başka bir mahalleye taşınmak için Orhan'la tartıştığımız zamanlarda olmuştu. Ama şimdi durum bambaşka boyutlara ulaşmıştı. Sadece annemi ve ablalarımı yanımda istiyordum. Yan yana olsak annemi çok istediği denize götürebilsem elimizi denize sokup tuzlu suyu birbirimize fırlatmayı yoruluncaya kadar denizin içinde olmayı kahkahalarımızın göğe yükselmesini istiyordum. Zavallı annem babamın korkusundan sadece denizi izleyebilmişti. Dayanamayıp Gülay ablamı görüntülü aradım. Yüzümü değil parmağımdaki elması kameraya tuttum. Yüzümde gururlu ışıltılar olduğuna yemin edebilirim.
"One kız?"
Ablamın şaşkınlıktan çığırması beni keyiflendirmişti. Göğsüm hindi gibi kabarmıştı.
"Gerçek mi o?"
Kıkırdayıp elimi çektim. Şimdi ablamla yüz yüzeydik "Ben nişanlandım abla" dedim. Ablam o kadar sevindi ki evinin duvarları titremiştir kesin.
"Hayırlı uğurlu olsun inşallah" dedi Gülay içi mutluluktan coşup.
"Babamla abilerime söylersin. Artık yakamdan düşerler değil mi? Evleneceğiz Arslan'a."
Gülay'ın yüzü kasılıp "Annemiz bu konu hakkında konuşmuştu. 'Arslan'la evlenirse Mahru'ya zarar vermezsiniz o zaman' demişti."
Meraklanıp "Ee ne dedi peki?" Dedim.
"Artık çok geç dedi babamız. Yani evlensen de hiçbir şey değişmeyecek"
Nefretle "Neden ama?" Diye soludum.
"Sebebi onların gururlarıyla oynaman. Başkasının bebeğini rahminde taşıman. Arslan'ın evinde kalman. Sözlerini dinlememen. Senin yüzünden herkesin diline düşmemizmiş"
"Umurumda bile değil. Ama eğer bana ya da bebeğime onlar yüzünden bir zarar gelecek olursa savaş çıkar. Arslan, Orhan gibi pısırık sünepe biri değil abla. O beni ve bebeğini canı pahasına korur." Deyip telefonu kapattım. İçim hınçla dolmuştu. Zaten babam ve abilerim için önemsizdim. Öyleyse beni neden öldürmek istiyorlardı ki? Her şeyi bir kenara bırakıp yataktan kalktım. Günlerdir o kapıma geliyordu. Bu sefer ben gidecektim hemde kahvaltı tepsisiyle. Mutfağa indiğimde etrafta kimsenin olmadığını fark ettim. Canım krep ve ballı yumurta çekiyordu. Arslan sever miydi bilmiyorum ama hatırım için yiyeceğini düşünerek kollarımı sıvadım. Bir süre sonra kızgın tavanın başında durmuş kızaran krepleri çeviriyordum. Ben bunları hazırlayana kadar Arslan'ın uyanmamasını diledim.
"Günaydın"
İşime o kadar çok odaklanmıştım ki aniden çıkan ses beni irkiltmişti. Bennu'ydu.
"Seni korkutmuş olmalıyım"
"Hayır korkutmadın ben sadece biraz dalgındım" dedim ona.
"Kaç aylık oldun?"
Birdenbire hamileliğimi merak etmesine şaşırmıştım. "Bir buçuk aylık" dedim.
Bennu yüzünde gülümsemeyle "Kıyafetler almaya başladın mı yoksa?"
"Cinsiyeti belli değil daha. Ama Arslan erkek olacağını söylüyor"
Bennu içinden kinle 'Tabii doğarsa' diye geçirdi. Bir iki adım atıp sevecenlikle "Aman canım kız ya da erkek ne fark eder? Sen şimdiden alış verişe başla bence."
Birdenbire bu ilgi de nereden çıkmıştı? "Bakarız" diye geçiştirdim onu.
"Ne yapıyorsun?"
"Arslan'a kahvaltı sürprizi yapacağım."
Bennu göğsünün sıkıştığını hissetti. "Sana yardım edeyim"
"Hayır hiç gerek yok"
"Sorun değil zaten canım sıkılıyordu." Deyip tezgahın üstündeki domates ve salatalıkları yıkamaya koyuldu Bennu.
"Nasıl istersen" dedim ve tabağıma bir krep daha ekledim.
"Ailenin olmamasına üzüldüm." Dedi Bennu. "Babam öleli yıllar oldu ama bir türlü yokluğuna alışamadık. Annem benimle bende annemle teselli buluyorum. Seninse kimsen yok. Bu çok korkunç"
"Arslan var ve ben kimsesiz değilim. Bir adamın varlığıyla dolup taşmışken kimsesiz olduğumu düşünmem saçma olurdu değil mi?"
"Ah anladım. Kusura bakma."
"Kusura bakmıyorum sadece bir erkek ailemizden daha yakın olabiliyor." Dedim.
"Evleneceğinize sevindim. Bütün kadınların seni kıskanmasını sağladın"
"Peki ya sen?"
Bennu böyle bir soruyu hiç beklemediği için afallamıştı. Zorlukla yutkunup "Onunla kardeş gibiyiz" diye konuştu aceleyle. Mahru'nun zekasını hafife almakla aptallık etmiş olduğunu anladı.
"Adana'da bir eviniz var mı yoksa hep böyle Arslan'lamı yaşıyorsunuz?"
Gittikçe köşeye sıkışıyordu. Şimdi elindeki bıçağı karnına saplamak sahip olduğu piçinin gebermesini delice istiyordu.
"Konağımız var ve bugün taşınıyoruz merak etme. Arslan'da gözüm yok. Neye istersen onun üzerine yemin edebilirim" dedi çabucak.
Bugün fazlasıyla Arslan'ı sahipleniyordum. Ne yapim canım. Ömrümde ilk defa böyle bir adamın kalbinde yer edinmiştim. Ve onu dişi sineğe bile kaptırmayacaktım. Etrafında benden başka bir kadın olsun istemiyordum. Hele ona sarılan bir kadını hiç istemiyordum "Yerinde bir karar vermişsiniz." Dedim. Ve hazırladığım kahvaltı tepsisini alıp mutfaktan çıktım. Normal şartlarda misafir perver biriyimdir. Unutmayın ben eski kocamın metresini evime almış o kadınla birlikte yemek pişirmiş bir kadındım. Habersizce eski kocamın ve metresiyle birlikte aynı masada oturmuş kahveler içmiş sohbet etmiştim. Kim bilir içlerinden benim nasıl kör olduğumu söyleyip gülüşmüşlerdi? Ama bu sefer kör olmaya niyetli değildim. Arslan'ı hiç kimseyle paylaşmayacaktım o benimdi.
Arslan'ın kapısında durduğumda derin derin nefes alıp verdim. İlk kez odasına girecektim. Ya giyinik değilse ya onu uygunsuz vaziyette yakalarsam. Dudaklarım alev alev oldu. Sanki onun çıplak bedenini görmüş gibi hissettim. Kaskatı bir vücut ve aşkla kutsanmıştı. Kabul ediyorum düşüncelerim arsızlaşmıştı. "Kendine gel bir erkek neden çıplak uyusun ki? Kadınlar da çıplak uyumazlar değil mi? Yani en azından ben öyle uyumuyorum. Arslan'ın da öyle olmasını umuyorum" dedim kendi kendime. Ve tepsiyi yere bırakıp doğrulurken hazır olduğumu hissederek kapıyı tıklattım. Ses yok. Yine tıklattım. Ses yine yoktu. Aynı şeyi yine tekrarladım. Gülümsememe engel olamadım. Şans benden yanaydı. Kapıyı yavaşça açıp tepsiyi yerden alıp odaya adım attım. Arslan uyuyordu ve üstünde siyah atleti vardı. Rahatlayarak ona yöneldim. Tepsiyi komodinin üstüne bırakıp yatağın kıyısına oturup onu izledim. Parmağımın ucunu yüzünde gezdirdim. Ne kadar da yakışıklıydı. Sanki yüzüne özellikle bir şekil verilmiş gibiydi. İçim ürperirken sızlayan dudaklarımı onunkine bastırdım. Dudaklarım istekle onun dudakları üzerinde titreşirken derin bir iç çektim. Etrafı oldukça güzel genç ve zengin kadınlarla çevriliyken Arslan'ın beni sevmesi benimle evlenmek istediğini açıklaması beni öpücük girdabına boğmasını düşündükçe içim heyecanla titriyordu. Aniden bir kıpırdama oldu. Şimdi ikimizin dudakları keşfe çıkıyordu. Beni susarcasına öpüyordu.
Ayrıldıkları zaman nefes nefese kalmışlardı. "Mahru Hanım sizi burada kendi odamda görmek ne hoş bilemezsiniz" dedi Arslan. Bakışları yüz hatlarında gezinmeye başladı. Kaşlarının zarif kıvrımında, mavi gözlerinin ışıltısında oradan da az önce öpücüğüyle kızarttığı dolgun dudaklarında. Avucunu yanağına koyup nazik bir hareketle okşarken "Sen çok güzelsin" diye fısıldadı Arslan. Ve Mahru'yu belinin her iki yanından tutup yavaşça kucağına çekti. Sarı saçları çekicilik uyandıran bir hisle omuzlarından dökülüyordu.
Arslan'ın gözleri bana hükmediyordu adeta. Saçlarımı parmaklarına dolarken beni kendine yasladı. Göğüslerimiz birbirine değiyordu. Ani bir arzu dalgasıyla ona sıkı sıkı sarıldım. "İyi ki varsın adam" dedim onunla olmadığım zamanlarda ona yapmak istediğim şeyleri yapmaya başladım. Köprücük kemiğinden öptüm. Bir adamın en sevilesi yeriydi bu.
Mahru'nun saçlarını avuçlayıp onu kendinden biraz uzaklaştırıp öpücüklerinden al al olmuş yanaklarına baktı Arslan. "Sen erkeklere diz çöktürmek için yaratılmışsın." Dedi derinden gelen sesiyle. "Sen bende bir kadına duyulması gereken bütün hisleri uyandırdın. Beni mahvettin tatlı Mahru. Vücudum bana verdiğin hislerle sarsıldı. Tatlı yoğun sıcaklığınla bedenimi kutsadın sen. Kalbim senin. Bedenim senin."
Vücudumun kıvrımlarını okşarken derin derin iç çektim. Göğsümün üst dolgunluğuna bir öpücük bırakınca bayılacakmış gibi oldum. Sakalı hafifçe batıp narin tenimi kızartmıştı. Öpücüğünün etkisi fırtına kadar etkiliydi. Çenemi zarif bir biçimde öpmesi sinirlerimi uyarıyordu. Teninin ılıklığını hissetmek ne yüce bir duyguydu. Arslan parmak uçlarıyla beni oķşarken böylesine güçlü bir adamın nasıl bu kadar zarif okşamalara sahip olduğunu düşündüm. İnanılır gibi değildi. Yakışıklı yüzü sert ama bakışları alev alevdi. Sanki içimde kuru yapraklar tutuşur gibi oldu. Kolundaki pazılara tutundum. Baştan çıkarılmış bir şekilde pazılarını öptüm. Güneşte yanan bir çiçek gibiydim şimdi. Kanım ısınmış damarlarımı şişirmişti. Onun yanındayken dünyam normale dönüyordu. Birdenbire beni üstünden indirip yanına uzandırdı. Eliyle karnımı ağır ve yumuşak hareketlerle okşamaya başladı.
"Kime benzeyecek sence?" Diye sordu Arslan.
"Ben sana benzemesini isterim"
Arslan memnuniyetle gülümsedi. Başını çevirip "Kahvaltı mı hazırladın bana?"
Doğrulup "Sadece ikimiz olalım istedim." Dedim.
"İyi yapmışsın" deyip tepsiyi alıp ortalarına koydu Arslan.
"Ama bir şey daha yaptım. Belki de kızacaksın bana"
Arslan ciddi bir ifadeyle bakıp "Kızmam. Bana ne olduğunu anlat" dedi.
Sözleri beni rahatlatırken "Kahvaltıyı hazırlarken Bennu birdenbire mutfağa girdi. Ondan hoşlanmadığımı bildiği halde benimle sohbet etmeye başladı. Bende buradan gitmelerini istedim. Yanında benden başka kadın olsun istemiyorum. Hele hele Bennu'yu hiç istemiyorum. Var onda bir şeyler. Söylesene hadi kızdın mı bana?"
"İlk önce sevgilim beni kıskanmanı sevdim. Bu evin Hanımı sensin istediğini yapabilirsin. Ayrıca onları burada benimde istemediğimi bilmeni isterim. Kendileri anlarlar diye düşünüyordum ama oralı bile olmadılar. İyi yapmışsın"
Söyledikleri beni sevindirse de "Bir daha ne Bennu'nun ne de bir başka kadının sana sarılmasına izin verme sakın." Dedim. Oysa haylaz bir gülüş patlattı. Kaşlarım öfkeyle çatılırken göğsüne sertçe vurup "Hiç komik değil. Ama sana komik geliyorsa eğer kim bilir belki bende elin adamlarına sarılıp seni şimdi olduğu gibi güldürürüm belki ha?" Dedim öç alır gibi. O haylaz gülüşü aniden silindi yüzünden. Yüzü koyulaştı gözleri daha da karanlık oldu şimdi. Üst üste yutkundu.
"Bize ikimizden başka hiç kimse sarılamaz Mahru." Dedi tok bir sesle.
"Öyleyse beni sınama bir daha" dedim. "Seni kimseyle paylaşamam. Hem Bennu'nun niyeti başka. Sana o gözle bakan bir kadınla aynı alanda yaşayamam. Kıskançlıktan kalp krizi geçirebilirim çünkü."
"Allah korusun"
Sesindeki titreyişe acıdım. O an anladım. İkimizde aynı ölçüde seviyorduk birbirimizi. Uzanıp alnına bir öpücük kondurdum. Yüzünü her iki elimle kavrayıp okşarken "Senden önce ölürsem bana kızma" diye fısıldadım. Biz evlensek bile beni öldürmekten vazgeçmeyecekti ailem. Zaten ömür boyu bu korkuyla yaşayamazdım ki.
Devam edecek.
|
0% |