@verahare
|
İki hafta sonra...
"Sadece Hüma'dan bahsetti diye mi bu yaygara?" Diye sordu Emine yeğenine kınarcasına bakıp. "O kadın çocuğunun annesi Arslan. Sadece soru sorduğu için tersliyemezsin onu."
Sıkıntıyla nefesini verip "Böyle daha iyi değil mi hala? Mahru'da bende rahatım"
"Hadi ordan yalancı. Mahru'nun burada olmasını gözünün önünde durmasını her şeyden çok istiyorsun"
Çaresizce "Zorla getiremem ya hala. Gelmek istemiyor işte"
Ateş gibi parlayıp "Sebebi senin hayvanlığın." Diye soludu Emine. "Git çocuğunun annesini buraya getir hemen."
"O hâlâ evli bir kadın burada kalması yaķışıksız olur"
"İyi ya Mahru geldiğinde sen evi terk etmiş olursun?"
Şaşırmış yüzünü halasına kaldırıp "Mahru'nun yeri burası değil. İnan bana hepimiz için en iyi olan şey bu."
"Kim bu Mahru?" Diye sordu Koray sevgilisinin beline sarılmış vaziyette onlara doğru gelirken.
Hala yeğen en son iki yıl önce gördükleri Koray'a öylece baktılar. Çalışmayı sevmeyen tembel kızlardan ve motor yarışlarından başka hiçbir şeyi bilmeyen Koray'dı bu.
Sevgilisinin dudağına kısa bir öpücük kondurup "Bak güzelim bunlar benim ailem. Halam ve amca oğlu Arslan. Bir de küçük bir kızı var sahi nerede o?"
Şule "Öpeyim efendim" dedi Emine'nin elini öpmek için bir hareket yaptı.
Emine hemen elini çekti. Ağzını kınayarak çarpıtıp "Kızım senin anan baban yok mu? Ne bu haller böyle?"
"İşte tipik bir anadolu kadını" diye abartılı sesiyle güldü Şule.
"Anadolu kadınıyım tabii. Hem ne bu tavırlar avrupadan gelmiş gibi örfümüzü adetimizi bilmiyormuş gibi hallere girme kızım."
Şule muzipçe Emine'nin yanağına bir öpücük kondurdu. "Öptüm işte. Nedir bu stres sinir canım? Bak tansiyonun şekerin fırlar düzelemezsin sonra"
Emine afallamış bir yüzle kına renkli saçları olan Şule'ye baktı.
"Eminem canım halam" deyip kollarını halasına sardı Koray.
Yeğeninin kollarına vurup "Sarılma bana edepsiz" diye azarladı Emine.
"Hâlâ mı kırgınsın bana? Giderken veda etmedim diye mi bu sitem? Ee söylemiştim sana vedaları sevmediğimi. Ama için rahat olsun bir daha gitmeyeceğim"
"Gitsen daha hayırlı olur"
Koray bir gülüş patlattı. Sulu bir öpücük kondurdu halasının yanağına.
"Hoş geldiniz" dedi Arslan.
"Hoş bulduk. Ben ve Şule Serçe için kök hücre bağışında bulunmak istiyoruz belki dokularımız uyuşur?"
Arslan Koray'ın omzunu dostane bir tavırla sıkıp "Sağ olun" dedi.
"Galiba bugün karınızın ölüm yıldönümü Koray her sene mevlit verdiğinizi söylemişti. O yüzden birkaç gün önce geldik"
"Siz oturun benim işlerim var" deyip oradan uzaklaştı Arslan.
Yıllar önce karısıyla beraber paylaştıkları odaya geçti. Tam beş yıl olmuştu. Hâlâ kızgındı Hüma'ya. Yatağın kıyısına oturup komodinin çekmecesinin anahtarını cebinden çıkarıp komodinin kilit gözüne sokup üç kez çevirdi anahtarı. Çekmeceyi açtığında ölü kadının günlüğü yazılı olan defteri eline aldı. Kalbi yine aynı öfkeyle sıkıştı. Hüma'nın Arslan yerine abisini sevdiği gerçeğini okuyunca yine aynı nefreti duydu. Günlük şöyle devam ediyordu.
Hüma'dan
"Seneler boyunca evlenmek için beklediğim adamın beklenmedik ölümüyle sarsılmıştım. Barlas'ın bir ikizinin olduğunu bilmiyordum ki. Antep'ten sırf onun mezarını ziyaret etmek için Adana'ya gitmiştim. Barlas'ın mezarını benden önce birisi ziyaret etmişti. Yüzünü bana çevirdiğinde Barlas'ı görmüştüm. Gözüm kararmış Barlas'ın kollarında bayılmıştım. Kendime geldiğimde Arslan 'Siz abimin üniversiteden arkadaşısınız heralde? Çünkü beni ilk gördüklerinde Barlas abim sanıp fenalaşıyorlar. Burada herkes bizim ikiz olduğumuzu bilir' demişti. Aman Yarabbi bu nasıl bir benzerlikti böyle? Sesleri bile aynıydı. Yüreğim dehşetle çarpıyordu. Gözlerim Arslan'ın gözlerine denk geldi. Barlas'ın gözleriydi bu. Elektrik akımını tutulmuş gibiydim. Bu siyah gözler içime işliyordu. Ruhumun derinliklerine kadar titredim. Bir şeyler sezdirmemeye çalıştım. Barlas'la kavga etmiştik. Ve o sinirle yola çıkmıştı. Ölümü benim yüzümdendi. Ben eğer onunla kavga etmeseydim onu çileden çıkarmasaydım Barlas Adana'ya gitmeyecekti. Sevdiğim adamı kaybetmiştim. Neyseki onun benzeriyle avunabilecektim. Artık Arslan'ı Barlas olarak kabul etmiştim. Bu ihanetti. Hem sevdiğim adama hemde Arslan'a ihanet etmiştim. Ama başka türlü yapamazdım ki. Zavallı Arslan'a hiçbir şey söylemedim. Onu Barlas olarak kabul etmiş benimsemiştim. Aylar geçmişti ve evlenmeden onunla beraber olmuştum. Hamileliğim duyulmadan evlenmiştik. Fakat zaman geçtikçe nasıl bir felakete yol açtığımı daha iyi anlıyordum. Tip olarak benzer olabilirlerdi fakat karekter açısından ikisi de bambaşkaydı. Ve ben hâlâ ölü olana aşıktım. Arslan'ı sevebilirim sandım. Ama sevemedim. O bana karşı hep iyi olmuştu. Sürekli gergindim. Perdeleri kapatıyor kimseyi görmek istememediğimi söylüyor günlerce yatak odasından çıkmıyordum. Yaptığım hatayı düşünüyor çıldıracakmış gibi oluyordum. Yol açtığım felaket beni vicdan azabına boğuyordu. Arslan beni anlamak için çaba gösterdi. Sorun neyse beraber çözelim dedi. Ani değişen ruh halimin sebebini hamilelikten sandı. Onu bazen laptopun başında hamile kadınların değişen ruh hallerini anlatan makaleler okuyunca buluyordum. Öyle anlarda haykırarak çektiğim acıları anlatmak istiyordum. Arslan'ın beni sevmesi saygı duyması içimi dağlıyordu. Ben onun sevgisini hak etmiyordum. O yüzden benden uzak durması için ona yalvarıyor günlerdir kendimi tıkadığım odada vicdanımla başbaşa kalıp gözyaşlarımla işlediğim günahı hafifletmek istiyordum. Erdemli bir kadın olup Barlas'ın yasını tutabilirdim. Bunun yerine her zamanki gibi bencilik edip sevdiğim adamın kardeşiyle evlenmiştim. İki kez ihanet etmiştim. Arslan buhranlı geçen günlerimde yatağımın yanında dizlerinin üstüne çöker ellerimi avuçlarının içine alır öperdi. Onun gözlerine her rastladığımda parça parça olup sürükleniyordum. Kocamın sorularını yanıtsız bırakıyor başımı diğer tarafa çevirip bıkkınca beni yalnız bırakmasını istiyordum. Arslan yılmayıp doktor doktor gezdirdi beni. Hiç kimse bir şey anlamadı. Aylar böyle sürdü geçti. Sonra Serçe doğdu. İlk başlarda çok mutluydum. Barlas'ın hayaleti yakamı bırakmıştı. Kızımız Arslan'la bana çok iyi gelmişti. Arslan bendeki olumlu değişikliği görünce gözyaşlarına boğulmuştu. Günlerce hayır yemeği dağıtmıştı. Herkes Beylerinin mutluğunu kutlamıştı. Arslan adaletli bir insan olduğu için sevilen biriydi. Onun sayesinde tarlalarında çalışan insanlar yardımda bulunduğu herkes beni de sevmişlerdi. Mutluluğum çok sürmedi. Sürekli öksürüyordum. Göğsüm çatlayacakmış gibi oluyordu. Bir ara öksürdüğümde ağzıma tuttuğum peçetede kan görmüştüm. Arslan telaşa kapılıp hastaneye götürdü beni. Tahlil sonuçları beklediğim gibi olmuştu. Verem olmuştum. O gün Barlas'ı ne de çok özlediğimi ayrımsadım. Yan yana olmanın vakti gelmişti. Bu süreyi uzatmak gibi bir niyetim yoktu. Kızımla avunurum sandım. Ama aslında kendimi kandırıyordum. Arslan'ı alıp uzak bir yere götürdüm. Her şeyi olduğu gibi anlattım. İtiraflarım onu kahretmişti. O kadar güçlü bir adamı itiraflarımla mağlup etmiştim. Yüzü ölülerinki gibi olmuştu. Donuk ve gri. Tek kelime etmedi. Upuzun bir zaman geçti. Arslan çatlak bir sesle bana 'Zavallısın' dedi. 'Hiç mi utanma duygusu yok sende? Abimi benimle aldattın. Beni de abimle aldattın. Sende vicdan yok. Arsız kadın' demişti. Arslan beni içinde öldürmüştü. Kendimi aklayacak hiçbir söz bulamıyordum. Günler geçti Arslan eve uğramaz olmuştu. Artık dayanamıyordum. Sadece bir an önce Barlas'ın yanına gitmek istiyordum. Barlas'a ait olduğunu ögrendiğim tabanca şu an elimde. Ruhuma elem verici bir ağırlık çökmüştü. Pişmandım ama neye yarardı bu? Artık yazmak istemiyorum. Arslan'a bir çocuk vermiştim hatalarımın kefareti olarak. Umarım kızımızın hatırına beni affeder..."
Ve Barlas'ın mezarına gidip "Seni çok özledim" deyip kararlılıkla silahı şakağına dayayıp Barlas'a kavuşmanın tebessümüyle silahı tetiklemişti.
Tiksintiyle defteri kapatıp aniden her şeye karar verdi Arslan. Hüma'nın eşyalarını hırsla toplamaya başladı. Büyük bir çarşafın içine tıktı eşyalarını. Odadan çıktığında evin hizmetçisi olan Kader'i görünce "Geldiğimde oda bomboş olacak. Eşyaları ya atın ya da fakirlere dağıtın yeterki boşaltın hemen"
Kader kekeledi başta sonra sözleri düzgün söyleyip "Tamam Beyim" dedi hızlı hızlı. Koşup Emine'ye anlattı her şeyi.
Emine yüzünde hoşnutlukla dinledi Kader'i. Yerinden sevinçle kalkıp "Arslan'ımın gönlünü avlayan biri de çıktı sonunda" diye havalara uçtu.
Karısından geriye kalanları denizin dibindeki uçuruma getirdi Arslan. Artık ona karşı hiçbir şey hissetmediğini anladı. Hüma'dan geriye kalanların üstüne birkaç damla benzin döktü. Cebinden çıkardığı çakmağı ateşleyip elbiselerin üstüne fırlattı. Alevler her yeri sardı birden. Ruhuna hayatına ızdırap veren kötü hatıralardan kurtulması gerekti. Hüma yalnızca Arslan'ın kalbine pençe atmıştı. İnsanın içini kemiren kötü bir kurt gibi Arslan'ın içini kemirmişti. Alevler havaya yükselirken günlüğü arabadan aldı. Tiksintiyle "Ölü kadının günlüğü" dedi ve hınçla alevlerin içine attı günlüğü. O kadar yıl geçmişti. Hüma'nın ihaneti Arslan'ın ruhunda beyninde olağanüstü izler bırakmıştı. Alevlere bakarken "Seni içimde öldürdüm" dedi. Hüma tamamen ölmüştü. Bir daha dirilmemek üzere ölmüştü.
Şimdi kalbini uyaran tek bir şey vardı. Mahru. ~~~~~
Bebeğim tam bir aylık olmuştu. Hücrelerden oluşan küçücük bir top şeklindeydi şimdilik. Doğrusu beni yoruyordu. Her sabah karnımda regl sancısına benzer kraplarla uyanıyordum. Göğüslerim şişmiş belirgin bir hassasiyete uğramıştı. Yorgundum. Bulantı ve kusmalar da buna dahildi. Sonunda bebeğimi kucağıma alacağımı düşündükçe çektiğim acıya değer diyordum kendi kendime. Haftalardır annem burnumda tütüyordu. Gülay ablamla benim ortak arkadaşımız vardı. Adı Vahide'ydi. Onu arayıp ablamı telefona çağırmasını istedim. Vahide 'babanla abilerin seni buldukları zaman öldüreceklerini söylüyor.' Demişti. Şaşırmamıştım. ondan kimseye çaktırmadan ablamı çağırmasını istemiştim. Beş on dakika sonra annemin sesini duydum. Şansıma annem ve Nihan Gülay ablama gitmişlerdi. Uzun bir aradan sonra hepsinin seslerini duymuştum. Annem güvende olmadığıma inanıyordu. Telefonu kapatıp bu sefer görüntülü aradım onları. Onları ekranda görünce tutamadım kendimi. Sebep olduğum tahribata şahit olunca yüreğim sızladı. Onlardan özür diledim. Benim gibi şiddetli olmasada onlarda ağlıyordu. Annem zayıfladığımı söyleyince kız kardeşlerim onu desteklediler. Onlara hamile olduğumu hatırlattım. İçleri rahat olsun diye kaldığım evin bütün odalarını gösterdim. Annem 'O adamla aynı evde mi yaşıyorsun yoksa?' Diye sorunca utançtan yüzüm yandı. Arslan'ın evli olup olmadığını eğer evliyse karısının ne tepki verdiklerini sordular. Evli olmadığını söylediğimde hepsinin yüzlerindeki ferahlamaya anlam veremedim. Nihan ablam 'İlerdeki karısı sen olursun belki?' Diye gülünce ne yapacağımı şaşırdım. 'Sonra görüşürüz' deyip telefonu kapatmıştım.
İki hafta boyunca evden dışarı adım atmamıştım. Arslan evin hizmetçileriyle yiyecekler içecekler sebzeler göndermişti bana. Bir kez olsun bile aramamıştı. Bu daha iyiydi. Sadece bir kez mesaj atmıştı bana. 'Çok acil bir şey olursa bana bu numaradan ulaş' diye yazmıştı. Cevap yazmamıştım. Uzak olmak daha iyiydi.
Bir gün dolan çöpü kapıcıya verirken kızlı erkekli gruplar halinde karşı eve insanların girdiğini görünce açık açık tedirgin olmuştum. Birçok erkeğin üstümde dolaşan pis gözleri beni korkutmuştu doğrusu. Yüreğim çarpmıştı. "Hiç mi insan görmediniz?" Diye terslemiştim onları. İkinci çöpü verdiğim zaman üst ve alt komşular karşımda oturan komşumdan nefretle söz ediyorlardı. 'Sahi kim oturuyor burada? Giren çıkanın haddi hesabı yok' dedim kapıcıya. Kapıcı Feyyaz çöpleri alırken 'Sana akıl vermek istemem ama kızım hemen terk et burayı' deyince meraklanıp nedenini sordum. 'Ne olacak fuhuş yapıyorlar' deyince iliklerime kadar korktum. Kapıcı Feyyaz 'millet şikayetçi oldu birkaç kez karakolluk oldular ama işte görüyorsunya utanmadan devam ediyorlar. Namussuz ev sahibi de çıkarmıyor bunları yüksek miktarda kira ödüyorlar diye. Senin kimin kimsen yok başına kötü bir hal gelir çık kızım buradan.' Deyince midem korkudan düğümlendi. Arslan'ın bu olanlardan haberi yokmuydu? Gururum onu aramaya izin vermiyordu. Yanıbaşımda olanları yok saymaya çalışıyordum.
Gece yarısında can sıkıntısıyla televizyon karşısında oturmuş elimde kumandayla öylesine kanalları dolaşıyordum. Birdenbire kapı çalınca gergince kalktım. Kapı gözünden baktığımda Arslan'ı görünce bütün vücudumu kaplayan heyecana anlam veremedim. Kapıyı açıp ona öylece baktım.
Yüreğinde bir eksikliğin duygusuyla Mahru'ya bakarken "Özür dilerim" diye mırıldandı Arslan. "Sen haklıydın ve ben sana karşı haddimi aştım. Affet"
Dilim tutulmuş gibi oldu. Yutkunup ona baktım.
"Lütfen benimle gel. Seni burada yalnız bırakmak doğru gelmiyor bana. Hem Serçe'de seni özledi."
Birdenbire apartmanın merdivenleri karşı komşumun ahlaksız misafirleriyle doldu taştı. Şimdi hepsi bulunduğumuz kata çıkmışlardı. İçlerinden biri sarhoştu. Bana bakıp
"Hadi sende katıl bize canım" dedi.
Bana yaklaşmak için hamle yaptı. Arslan herifi yakalarından tutuğu gibi merdivenlere doğru fırlattı. Bana dil uzattığı için herifi doğduğuna pişman etti. Sonra tabii bütün apartman ayaklanıp Arslan'dan cesaret alarak rezil insanlara saldırdılar. Artık nasıl dellendilerse evi bile yaktılar.
Karakolluk olmuştuk. Hepimizin ifadelerini aldılar. Sonra bıraktılar bizi. Arslan'ın arabasına bindiğimde herifi yumruklamaktan incinen elini avuçlarıma alıp "Çok kötü olmuş" dedim.
"Ben sana acil bir şey olursa yaz dedim neden yazmadın?"
"Haberin vardır sandım ne bileyim?"
İnanamayarak bakıp "Sen dalga mı geçiyorsun Mahru. Ben o apartmana yıllardır uğramıyorum. Bilsem seni oraya bırakır mıydım? Gözünde bunları yapabilecek bir adam mıyım ben?"
"Kusura bakma. Aklım karıştı işte."
"Geleceksin değil mi?"
Beklenti dolu gözlerine bakıp "Geleceğim" dedim. Ve bu sabah aldığım mesajdan bahsetme kararı verdim "Orhan bana mesaj attı. Boşanmak istiyor tabii bende istiyorum. Belki tuzak kuruyor diye korkuyorum o yüzden senden güvenli bir yer belirlemeni istiyorum. Yanımda olmanı istiyorum" dedim. Arslan'ın nasıl da ferahladığını görebiliyordum. Can gelmişti yüzüne.
Mahru'ya artık başka bir gözle bakabilirdi. Sanki alevler içinde kavruluyordu. Yaşamak onunla yaşamak şimdi ne güzeldi.
Bölüm sonu.
|
0% |