@verahare
|
Oy vermeyi ihmal etmeyin.
Zihnimin koridorları bizimkilerin evlilik bahsiyle dolup tıkanmıştı. O gün Arslan'ı ilk gördüğümde ailemin benim için ne tasarladıklarını açıkça anlattım yılgın bir şekilde. 'Evlenelim mi yani?' Demişti. İçimde anlamdıramadığım sıkışıklık beni boğacak gibiydi. Gerçek şimdi tokat gibi çarpıyordu yüzüme. Arslan ailemin beni yakaladıkları zaman öldüreceklerini biliyordu. Eğer evlenirsek beni öldürmekten vazgeçeceklerini de biliyordu. Kaskatı kesildim. Yutkunamadım. Arslan'ın önemsediği tek şey rahmimdeki bebekti. Ötesi yoktu. Sanki ruhum çatlıyor çatlaklardan kanlar süzülüyordu. Kendi içimde ona o kadar kırgındım ki. Ben onun gözünde bir araçtım sadece. Çocuğunu doğuracak olan bir araç. Bir gün önce hissettiğim mutluluklar bugün bana yara olarak dönüyordu. Niye böyle oluyordu? Görüşümü bulandıran gözyaşlarımdan kurtulmak için gözlerimi kırpıştırıp elimin tersiyle ıslak yanağımı sildim. Bütün yaşamım boyunca dile getirilmemiş öfkeyle doluydum. Babama öfkeyledim abilerime öfkeliydim eski kocama öfkeleydim. Ama en çokta Arslan'a öfkeliydim. O yerinden yurdundan olmamıştı. Düzeni bozulmamıştı. Kimse ondan nefret etmemişti. Bir çocuğu olacak ablasını yaşatacaktı. Peki ya ben ne olacaktım? Ona kızgındım çünkü o beni etkiliyordu. O tecrübeliydi bense tecrübesiz. Benim gibi hatta benden çok daha güzel kadınlarla tanışmış konuşmuştu ama hiçbirinin etkisinde kalmadığı kesindi. Peki ya ben tecrübesizliğim yüzümden dilim tutuklu olmuştu. Beceriksizdim işte. Bize erkekten saklanmayı öğretmişlerdi. Daha küçük bir çocukken bile annem katı bir dille erkeklerle oynamamam gerektiğini söylerdi. Benim ailemin dışında kimse bunu sorun etmiyordu. O yüzden ben komşularımızın kız çocuklarıyla oynamak istediğimde onlarda doğal olarak yaşıtlarımız olan erkek çocuklarında oyuna dahil olmalarını istiyorlardı. Ben erkeklerle oynamayacağımı annemin kızdığını açıklamıştım. Ne yalan söyleyim beni tercih edeceklerini düşünmüştüm. Kızlarsa acımasızca beni tersleyip erkeklerin yanına gidip yakar top oynamışlardı. Bense avlumuzun duvarının dibine siner oyun oynayan çocukları izler iç çekerdim. O yaz mahallede kuran kursuna yazılmıştım. Sınıftaki öğrenciler sadece kızlardan oluşuyordu. Hocamız gelene kadar kızlarla doyunca oynuyordum. Sonra yetişkin bir kız olduğumda evimize erkek misafir geldiğinde sanki düşmandan saklanır gibi oturduğum odanın kapısını üstüme kapatırdı abim. Misafir gidene kadar da ortalıkta görünmemi söylerdi. Bir gün anneme isyan etmiştim. "Kızların erkeklerle görüşmesi ayıpsa Ahmet abimin eve getirdiği saatlerce odaya tıktığı kadın kim anne?" Diye isyan etmiştim. Annem abilerimden biri duyar da beni dövmesinler diye hışımla elini ağzıma bastırmıştı. 'Sus' demişti ve Bahar yani Ahmet abimin karısı hamile olarak evimize gelmişti. Kimseler anlamasın diye düğünü apar topar yapmıştık. Evlenmeden ilişki yaşayanlar onlardı ama namussuz olan bendim. Sırf bebeğimi doğurmak istiyorum diye namussuz olmuştum onların gözünde. Bu haksızlıktı.
Oflayıp yerimden kalktım. Vakit daha erken olduğu için herkes uyuyordu. Odamdan çıkıp koridoru yürüdüm. Ev saray gibiydi. Bu kadar oda kimler için yapılmıştı merak ettim. Hiçbir odanın kapısını açmak niyetinde değildim. Yalnızca bir kapı dikkatimi çekmişti. Üstünde kütüphane yazılı olan kapıyı görünce dayanamayıp kapının kulpunu tutup indirdim. Upuzun raflar tavana kadar uzanıyordu. Kendimi odanın içine attım birden. Burası kitaplardan oluşan bir dünyaydı. O kadar mutlu olmuştum ki huzurlu bir nefes alabilmiştim sonunda. Odama tıkanmak yerine burada kalıp kitap okuyabilirdim. Birdenbire kapı açılınca sıçradım.
"Ben yürüyüşe çıkacağım sende benimle gelir misin? Sürekli evdesin biraz temiz hava al" dedi Arslan.
"Ama ben açım sen git istersen"
"Seni beklerim"
Bensiz gitmeyecekti anlaşılan. "Bu odayı çok sevdim. Buraya gelip kitap okumamın bir sakıncası olmaz değil mi?" Dedim. Öylece yüzüme baktı.
"İstediğini yap"
Beraber mutfağa girdiğimizde raflarda çeşit çeşit reçeller gördüm. Gülerek "Patlıcan reçelini ilk kez gördüm" dedim.
"Tadı çok güzel beğeneceğini umuyorum" dedi Arslan raftan patlıcan reçeli kavanozunu alırken.
"Peki sen hangisini çok seviyorsun?" Dedim.
"Turunç kabuğundan yapılan reçeli" diye yanıtlayıp reçeli tabağa koymaya başladı Arslan.
Kahvaltıyı hazırlamak için kollarımı sıvazladım. Arslan mani oldu bana. Sadece oturmamı istedi benden. Hep hizmet ettiğim için alışık değildim birinin bana kahvaltı hazırlamasına. Arslan dengemi sarsıyordu bilinçli yada bilinçsiz. İlk defa bir erkek bana kahvaltı hazırlıyordu. O kadar alıştırılmıştımki babama abilerime eski kocama hizmet etmeye. Şimdi Arslan'ın bu hareketi beni hüzünlendirmişti. Bir süre sonra onun hazırladığı kahvaltıyı yemeğe başladık. Reçellere bayılmıştım. Birlikte evden çıktığımızda etrafın ne kadar da sakin olduğunu mırıldandım.
"Bir romanda okumuştum sessizlik sinirleri sakinleştirir"
Başımla onu doğruladım. Bir yanı buğday diğer yanı pamuk tarlası olan yolda yürüyorduk Arslan'la. Gözlerimi pamuk tarlasından alamıyordum. "Acaba bir dal pamuk koparsam kızarlar mı?" Dedim. Bana öyle baktı ki bakışları beni alıp olmayacak hayallere sürekledi bile.
İfadesini bozmadan "Kızmam" dedi Arslan.
Ufak bir şaşkınlık yaşadım. Ona baktığımda dudaklarının hafifçe sola doğru yükselip çarpık bir ifade aldığını gördüm. Tarlaya doğru yürüdüğümde elimi yakaladı Arslan. Ona sorarcasına baktım. "Çiğ düşmüş toprak kaygan düşersin" dedi. Sessiz kaldım. Beni yoruyordu. Elimi tutuyor beni kendisine bağlıyordu. Ona bağlanıyordum. Beni en canlı tutan şeyde buydu işte. Bağlanmak. Bir iki tane en güzelinden pamuk dalı koparıp bana uzattı. Yani bir gül demeti alsam bu kadar tebessüm etmezdim. Ama tabiki bu da gecti. Aniden değişen bir hava gibi. İçim daralıyordu. Sıkıntı ruhumu çepeçevre sarmıştı. Kalbim ufalanmaya başlamıştı bile. Tarladan çıkıp yürüyüşe devam ettik. Yanımızda işçileri taşıyan traktörler geçmeye başlamıştı.
O yanındayken Arslan'ın kalbinde sıcacık bir duygu ortaya çıkıveriyordu. Daha önce hiçbir kadının varlığı onu bu kadar etkilememişti. Gözlerinin denizini kaşlarının zarif kavisini sonsuza dek izleyebilirdi. Etkisi büyüktü. Mahru ondaki bütün istekleri uyandırıyordu. İlk başlarda kalbinin arzularına direnmek istedi her direndiğinde ona daha da yaklaştı. Gizlice odasına gitmiş onu uyurken uzun uzun izlemiş avucunu dolgun yumuşacık yanağına götürüp okşamıştı. Binbir istekler uyanmıştı içinde. Neden yan yana uyuyamadıklarını sorgulamıştı. Ama birdenbire korkmuş soluğunu tutarak odasından çıkmıştı. Hüma Barlas'ın acısını unutmak için onu araç olarak kullanmıştı. Belki Mahru'da sırf bebeğinin babası o olduğu için yanında duracak ona ettiği evlilik teklifini kabul edecekti. İşte Arslan'ın korktuğu şey buydu. Mecburiyetten değil kendi iradesiyle yanında olsun istiyordu. Yazgılarının onlara mutluluk bağışlamasını diledi.
"Ben hayatına girmeseydim kocandan boşanmayacak mıydın?"
Birdenbire bana yönelttiği soruya şaşırdım. Dudaklarım bükülüverdi "Boşanamazdım. Yani boşanmayı çok istedim. Eski kocam bir değil birçok kez aldatmıştı beni. Babamın evine dönmek istediğim anca kefeninle girersin bu eve dediler. Katlanamadığım bir acıydı. Uzaklara gitmek istedim parasız pulsuz kadınların başlarına gelen korkunç şeyleri duyunca elim kolum bağlandı. İstemeye istemeye geri döndüm eve. Ama ondan sonra ayrı uyuduk onunla. Sonra bir bebeğin bana iyi geleceğini söyledi annemle ablalarım. Bana dokunmasına tahammül edemezken ondan çocuk yapmak mantıksızdı. Baskı giderek arttı tabii. Onunla tüp bebek yapmaktan başka çare yoktu. Çünkü evliliğim ilk başlarında çocuk sahibi olmayı istiyordum ama bir türlü olmuyordu. Sonra birlikte doktora gittiğimizde sorunun kocamdan kaynaklı olduğunu öğrendim"
Arslan'ın kalbi kıskançlıkla sıkışırken "Eski kocan" dedi yüzünü ekşitip.
Yüzündeki ekşiliğe anlam veremedim. Başımı sallayıp "Eski kocam" diye düzelttim sözümü. Arslan'ın yüz ifadesi şimdi yumuşamış hoşnuttu. "O tabi erkekliğine yediremedi bunu. Aptalca bir gurur sergiledi. Hastaneden eve gelirken bir eli direksiyonda diğer eli telefona sarılmış sorunun benden kahnaklandığını söylemişti babama. O kadar sinirlenmiştim ki dayanamayıp tokat atmıştım ona. İşte benim hayatım bundan ibaret." Dedim yorgunca. "Bana hiç kimse birini sevmek için fırsat vermedi Arslan. Baskıyla büyüdüm damarlarımda kandan çok korku vardı benim. Ama eğer bana fırsat verselerdi ben en çok okulumu severdim ve Orhan pisliğine de hiç bulaşmazdım" bana acıyla bakan gözlerine dayanamadım. Ellerim karnıma koyup okşarken "Ama şimdi en çok sevdiğim şey bebeğim. Şimdi sen anlat Hüma'dan sonra ne olduğunu ya da öncesini. Hiçbir kadına aşık oldun mu?"
"Hüma zehirli bir sarmaşıktı sadece. Yıllarca aldatıldım. Ve Hüma bunu itiraf ettiğinde dünyam karardı. Yıllar geçti öfkem dinmedi ona karşı."
"Peki aşkın dindi mi?"
Arslan ona bakarken şimdi dudaklarına ne kadar da ihtiyaç duyduğunu anladı. Ona bir sonraki nefesini verecek olanın Mahru olmasını istiyordu. En mahrem isteklerini kamçılıyanın o olduğunu söylese kaçar mıydı? Bunu söylediğini hayal edince Mahru'nun sanki bu anı bekliyormuş gibi yüzünün aydınlanışını dudaklarının onunkilerine bastırdığını duydu. Ona itiraf edip etmeme konusunda kıvrandı.
"Ben ona hiç aşık olmadığımı anladım." Ve ekledi "Hiç kimseye"
İtirafı içime su serpmişti. Hava şimdi yumuşak ve ılıktı. Birlikte eve doğru yürümeye başladık. Sessizce. Ellerimiz istemsizce sürtündü. Güçlü yaşam dolu elini hissetmek güzeldi. Direncimi kırıyordu. Yüreğimin çırpınışını duyacak diye korkuyordum. Ruhumun derinliklerine kadar titredim. Hayatım sana bağlı diyemedim.
Devam edecek.
|
0% |