@verahare
|
İlk defa bir hikayemi kahraman bakış açısıyla yazacağım. Umarım becerebilirim.
"O kadar para bebek yapma uğruna verilir mi? Allah büyük bekleyin hele bir. Gün doğmadan neler doğar"
Diyen kaynanama gözlerimi devirdim. Sorunun bende olmadığını söyleyemedim bir türlü. Fakat artık bu yalanı kaldıracak gücümde kalmamıştı. Kocam sanki bunu anlamış gibi,
"Çocuğumuzdan önemli değil ya anne."
"Yine de bekleseydiniz ne bu acele anlamadım ki. O parayı yatırıma çevirebilirdiniz" diye burnundan soludu Ferhunde Hanım.
Daha fazla dayanamayıp "Bir tek oğlun çalışmış gibi konuşuyorsun anne. Orhan çalışırken bende çalıştım durdum hatta sen bileziklerini bozmaya tenezzül etmezken benim ailem bütün altınlarını bozdurup bana verdiler. Bence sen aklını fikrini kendine sakla giderayak üzmeyelim birbirimizi ha?" Dedim tek nefeste. Ve evden çıkıp kapımızın önündeki arabamıza bindim. Kocamın annesini yatıştırdığını duyar gibiydim. Kaynanam her zaman olduğu gibi benim dik başlılığımdan yakınıyordu yine. Artık umurumda değildi. Yalnızca bebeğime bir an önce kavuşmak istiyordum. Kocamın evden çıktığını görünce bir an ondan çocuk yapmakla hata mı ediyorum diye geçirdim içimden. Sıkıntıyla elimi alnıma yasladım. Kendi kendime vesvese veriyordum. Belki de iki ay önce kocamın beni dul komşumuzla aldatması yüzünden böyle düşünüyordum. Orhan kocamdı fakat artık eskisi gibi sevmiyordum onu. Sevemiyordum. Aldatıldığıma şahit olduğum zaman ne kadar saf ve kör olduğumu anlamıştım. Çünkü dul komşumuza çoğu zaman ben kendim gönderiyordum kocamı. Perdelerini takmak için bozulan musluklarını tamir etmek için.. Boşanmak istedim babam ancak kefeninle girersin bu eve demişti. Kocamdan sonra en büyük darbeyi babamdan almıştım. Halbuki babalar kız çocuklarını korumak için yaratılmıştı. Yani en azından ben öyle sanıyordum. Bütün inançlarım yıkılmıştı. Bir daha eskisi gibi sevemedim ailemi. Çünkü kocam kadar onlarda beni aldatmışlardı. Gitmek istedim parasız pulsuz yalnız kadınların başına gelenleri her gün haberlerde görünce korktum ve sustum. Susturuldum.
"Yaşlı kadın kusuruna bakma" dedi Orhan karısının yanağını öpüp.
"Kusura baksam ne olacak?" Diye sorup kocamın öptüğü yeri kazımak ister gibi sildim. "Sakın dokunma bana"
Bıkkınca "Ne zamana kadar sürecek bu? Dedi Orhan.
"Böyle olmasını sen istedin. Ben değil sen aldattın. Unuttun mu yoksa?"
Orhan ses etmedi.
Hastaneye gittiğimizde bütün ailemi orada görmek benim için büyük moral olmuştu. Anne babam her iki ablalarım iki tane abilerim ve yengelerim hepsi gelmişlerdi.
İçten bir şekilde kızını öpüp sarılırken "Mahru'm çok dua ettim inşallah tutunacak bebeğiniz sana" dedi Meryem Hanım.
"Sağ ol annem" deyip annemin kucaklamasına içtenlikle karşılık verdim. Annemde benim gibi aldatılmış bir kadındı. Benim gibi ailesi tarafından susturulmuştu. Yaramız aynıydı aynı yerden kanamıştık annemle. Fakat o hiç kanamamış gibi hayatına devam ediyordu. Bunu nasıl yapıyordu anlamıyordum.
"Stres yapma sakın"
Diyen Gülay ablama başımı onaylarcasına salladım.
"İnşallah sorunsuz geçer kardeşim" dedi Nihan.
"İnşallah ablam"
Ailemle vedalaştıktan sonra sedyeye uzandırıldım.
Orhan "Her şey sorunsuz geçecek güzelim" deyip karısının elini tuttu birden.
Elimi sertçe çektim. Aldatıldığımı öğrendiğimden beri kocamın bana dokunmasına izin vermiyordum. Tahammül edemiyordum. Ve artık bana dokunmasına izin vermeyecektim. Abartıyorsun diyenler olmuştu kocama verdiğim tepkilere. Bende kocalarımız yerine bizler onları aldatsaydık şimdiye çoktan mezardaydık diye delice savunmaya geçiyordum. Kocamla aramda korkunç uçurumlar açılmıştı. Annem, kız kardeşlerim ve yengelerim beni dayanıksız sözlerle avutuyorlardı. Bazen şımarık olmakla suçlanıyordum. İnsanın kalbinde yeni bir duygu uyanınca hep orada kalmazlar mı? Benim kalbimde aldatılmışlığın acısı vardı. Ve aptalca avuntulara ihtiyacım yoktu. Hissetiğim acı sürekliliğini koruyacak olan bir acıydı çünkü. Ölmemiştim fakat sakat kalmıştım. Duygularım sakatlanmış dudaklarımda ölülere özgü soğuk bir tebessüm kalmıştı. Kısacası ben yaşayan bir ölüydüm. Yaşadığım acıları kesmek ince bir iş istiyordu.
Anestezi yapılacakken gözlerimi yumdum. Her şeyin iyi geçmesini istedim. Birdenbire yüreğimin kökünde beliren o can yakıcı düşünce beni altüst etti. Orhan'a ait olacak bir bebeğin varlığını istemediğimi açıkça hissettim. Hâlâ bir şansım vardı. Kalkabilir buradan defolup gidebilirdim. İyi ama nereye gidecektim ki? Ancak kefenle girebileceğimi söyleyen babamın evine mi gidecektim? 'Dul kadın belalıyı mıknatıs gibi çeker' diyen abime sığınacaktım? 'Hepimiz aldatılıyoruz sen niye bu kadar tepki veriyorsun senin bizden neyin fazla' diyen ablalarıma mı sığınacaktım? Yaşayışımın gidişini ben hariç herkes yönetiyordu.
"Hazır mısın?"
Beni uyutacak olan hemşirenin sesiydi bu. Hazır mıydım? Bilmiyordum. Israrcı bir sancı göğsümü sıkıştırıyordu. Belkide her şey çok daha güzel olacaktı. Bebeğimle iyileşecektim. Kim bilir.
Güçlü bir sesle "Hazırım" dediğimi duydum. Ansızın hiç kimsenin yıkamayacağı bir umut yeşerdi içimde. Ben bebegimle iyileşecektim. Ve bunu hiç kimse sarsamayacaktı.
~~~~~~~~~
"Tüp bebeğe ne gerek vardı? Biz ikimiz kendi aramızda da halledebilirdik Arslan Bey"
İlayda'nın arsızca konuşmasına tahammül edemedi Arslan.
Şuh bir tavırla gülüp "Tamam canım öyle sert bakma bana. Şaka yaptım şaka. Sen hiç gülmez misin Arslan? Hüma'dan sonra hiç gülmediğin her yerde konuşuluyor."
Avucunun içini kadının ağzına bastırırken "Karımın adını anma bir daha." Diye soğuk bir nefretle fısıldadı Arslan. Hüma'nın adının geçmesi bile tüylerini kirpi gibi yapıyordu. Yüreği öfkeyle kabarıyor gırtlağı şişip zonkluyordu.
İlayda sertçe geri çekilip "İyi be tamam. Bir şey demedik." Diye somurttu. Ölmüş bir kadının bu kadar sevilmesine dayanamadı. Hiçbir erkek onun cazibesine dayanamazken Arslan bir kez olsun ona doğru düzgün bakmamıştı bile.
Öç alır gibi "Ne kadar seversen sev onu. Sonunda sana çocuk verecek olan benim değil mi? Koskoca Beyin veliahtını dünyaya getireceğim. Bence bu vereceğin paradan bile büyük bir şey. Sürekliliğini koruyacak olan bir şey" dedi sinir bozucu neşesiyle.
Helikopterle İzmir'e vardıklarında İlayda'nın yanında durmuştu Arslan. İlayda kıvranıp "Korkuyorum Arslan tut elimi" deyince istemeye istemeye tutmuştu elini. Her şeyin sorunsuz geçmesini istiyordu. Her şeye kızı için katlanıyordu. Yeterki o yaşasın başka hiçbir şey istemiyordu. Serçe onu ayakta tutan yegane bir varlıktı.
On beş gün sonra bebeğinin olacağını öğrendiği zaman Arslan derin bir nefes almıştı. Hastaneden döndükleri zaman İlayda'yı evine yerleştirmişti.
"Canım erik çekiyor şöyle yeşil ekşi ekşi erik olsa ne güzel olurdu." Diye sızlandı İlayda.
Aşerme zamanı olmadığını biliyordu. İlayda'nın tek istediği şeyin kendisi olduğunu biliyordu Arslan.
"Hizmetçiler elinin altında ne istiyorsan onlardan iste." Dedi sabırla. "Artık hareketlerine dikkat et İlayda. Hamilesin bunu unutma" deyip evden çıkmaya koyuldu.
"Artık iki çocuğun var Arslan." Diye baskın bir sesle konuştu İlayda Arslan'ın arkasından.
Topuğunun üstünden dönüp ona baktı "Ee?"
"Kızınla eşit haklara sahip olacak bebeğim. Belkide erkek olur kızından bile üstün olur ha? Soyunu sürdürür" Dedi İlayda. Arslan'ın üstüne zincirlerinden kurtulmuş gibi gelmesini dehşetle izledi. Kaskatı kesildi birden. İçi dondu. Bir sonraki nefesini almaya korktu.
Boyun damarları kopacakmış gibi gerilmişti Arslan'ın. İlayda'yla eşit şartlarda olsalardı onu yeryüzünden silerdi. Onun kadın olması elini kolunu bağlamıştı. "Bin tane de erkek çocuğum olsa kızımın yerini kimse alamaz. Serçe benim cennetim ve ben cennetimi yüreğime taç etmişim. Bir daha kızım hakkında konuşacağın zaman iki defa düşün. Erkek çocukmuş soyunu sürdürecekmiş falan. Senin beynin kaçıncı yüzyılda kaldı kara cahil?" Diye öyle bir kükredi ki.
İlayda Arslan'ı ilk defa böyle görmüştü. Kızı onun hassas noktasıydı. Bunu şimdi çok daha iyi anlıyordu. Bir daha kızından bahsedip Arslan'ın şiddetine maruz kalmak gibi bir niyeti yoktu.
"Özür dilerim Arslan. Affet" dedi dişleri birbirine çarpıp.
"Çocuğumu koruyacaksın İlayda. Ne yap et onu koru. Dilini de koru" deyip hışımla evden çıktı Arslan.
Bölüm sonu.
|
0% |