@verahare
|
Akşama kadar odamdan çıkmadım. Huzursuz bir kıskançlık illet gibi yakama yapışmıştı. Ben herkesin içindeyken Arslan'la el ele tutuşmaktan çekinirken Bennu hangi hakla ona sarılabiliyordu? Çekinme lütfunda bile bulunmamıştı gudubet. Kapı çalınca irkildim birden. "Kim o?"
"Yemek hazır hadi gel"
Yataktan çıkıp kapıyı açtığımda Arslan'ın hâlâ somurttuğunu gördüm. Yüzünü ellerimin arasına almak hediyesini ret ettiğim için özür dilemek istedim. Ama Bennu'nun ona sarılmasına izin vermesine içerlemiştim. Tamam kuzen olabilirlerdi ama sırf kuzeni diye sarılması mı gerekti. Irklarımız ayrı olduğu gibi örf ve adetlerimizde ayrıydı demek. Çünkü akrabamdan hiçbir erkeğin elini tutmazdım. Annem uygun olmadığını söylerdi. Evimize komşu kadınlar geldiği zaman babam ve abilerim bir hoş geldiniz deyip başka odaya geçerlerdi. Sadece komşularımız değil akrabalarımız gelse bile durum değişmezdi. Kısaca selamlaşır kadınlar ve erkekler ayrı odalarda otururduk. Bennu'nun rahat tavrını kıskanmıştım.
"Ne oldu?"
"Ben gelmesem olmaz mı? Teyzenle kuzenin benden hoşlanmadılar bence"
Arslan şaşırdı "Teyzemle kuzenim mesafeli insanlardır. Onların yapıları böyle. Bir tek sana karşı soğuk değiller yani"
Dudaklarımın kenarı hüzünlü bir gülümsemeyle kıvrıldı. Bu kadar kör olamazdı değil mi? Birdenbire alnımı öpüverdi. Sanki gönlümü almak ister gibi. Dudaklarının sıcaklığı kanıma ve kemiklerime kadar yayılmıştı. Üstümdeki etkisi büyüktü. Aramızdaki çekim sonsuza kadar mı sürecekti bilmiyordum. Elimi tutup beni kendine çekti. Belimi kavrayan elleri biraz daha aşağıya kayarken "Biri görür şimdi" dedim telaşlı sesimle. Aslında onu denemiştim. Görsünler sen benim sevdiğim kadınsın demesini bekledim. Beni sevdiğini ev halkına ilan etmesini umuyordum. Ama o beni hayal kırıklığına uğrattı. Ellerini hızla bedenimden çekti. Yemin ederim eğer güvenli bir bulsam hemen terk ederdim burayı. Gururum kırılmıştı. Onu gönderdim. Uzun bir süre sonra yemek masasına tek başıma gittim. Arslan'ın yanında Bennu vardı ilgilenmedim bile. Çünkü onun sessiz kalışı daha çok acıtmıştı beni. Eger beni sevdigini herkese açıklasaydı şimdi yanında ben otururdum. O yüzden Bennu'ya kızmadım.
"Hangi rüzgar attı sizi buralara?" Dedi Emine Cemile'ye bakıp.
"İstanbul bize göre değilmiş"
"Anlaman yıllarını almış" deyip önündeki sudan büyük bir yudum aldı Emine.
Emine Halanın sözlerine karşılık elimde olmayarak kıs kıs güldüm. Ama gerçekten elimde olmadan gülmüştüm. Hani böyle ciddi ortamlarda aniden istemsizce güleriz ya işte bende öyle gülmüştüm. Az sonra yüzümü kaldırdığımda Cemile ve Bennu'nun samiyetsiz bakan gözleriyle karşılaştım. Mahcup olarak yeniden yemeğime döndüm.
"Arslan senin kim olduğunu söyledi. Doğrusu evlenmeden başka bir adamdan hamile kalmayı kabul etmene biraz şaşırdım. Annen baban bunu nasıl karşıladılar?"
Bennu'nun bana yönlendirdiği iğneliyici sorular içimin kasılmasına sebep oldu. Arslan'ın önceden evli olduğumu söylemediğine sevindim. Ailemden kaçtığımı gizlemişti. Belliki beni düşünmüştü. "Bir ailem yok" dedim tereddüt etmeden. "Hamileliğim Arslan'la beni ilgilendiriyor sadece." Diye ekledim. Alakası olmayan bir konuya dahil olmamasını açıkça belli etmiştim.
"Tabii ama doğumdan sonra ne olacak? Burada kalman için bir nedenin olmayacak nasılsa değil mi?"
Beni resmen köşeye sıkıştırıyordu. Hışımla kalkıp onun o kırmızı saçlarını elime dolamak art arta başını masaya vurmayı delice istiyordum. Beni araç olarak görüyordu. Çocuğumun üstünde hiçbir hakkım olmadığını utanmadan çekinmeden söyleyebiliyordu. Gözlerimi onun küçük kahverengi gözlerine dikip açık bir tehditle "Hiçbir kuvvet beni çocuğumdan ayıramaz." Dedim. Dondurucu bir sessizlik oldu. "Ve kim bizi birbirimizden ayırmaya kalkışacak olursa önce kendine mezar ayırması gerekecek" diye ekledim. Masada sessizlik hüküm sürdü. Arslan'ın bir şey demesini beni desteklemesini bekledim. İçimde bir çırpınma bedenimde heyecanlı bir ürperti vardı. Nihan ablamın haksız olmasını diledim. Boşuna bekledim. Arslan suskundu. Herkesin içinde düştüğüm duruma içimden küfürler savurdum. Her kadın sevdiği adamdan destek görmek isterdi. Yerimden yavaşça kalktım. Ağlamak isteğiyle titredim "Size afiyet olsun" dedim. Bennu'nun incecik dudakları küstahça kıvrıldı. Bana zafer kazanmış bir edayla bakıyordu. Haksızda sayılmazdı. Kalktığım sandalyeyi masaya doğru iterken O an beklenmedik bir şey oldu.
"Mahru yalnızca çocuğumun annesi değil aynı zamanda kalbimi bölüştüğüm kadın. O benim mabedim" diye açıkladı Arslan. "Bebeğimizi ikimiz birlikte büyüteceğiz" Masadan kalkıp Mahru'nun yanına gidip elini tutup öptü. "Biz Mahru'yla dışarıda yiyeceğiz yemeğimizi"
İşte olmuştu. Herkese cesurca beni sevdiğini söylemişti. Mutluluk girdabının beni yutmasına izin verdim. Ne dert kalmıştı ne de tasa. Yanaklarım sıcacık olmuştu sanki bin yığın gelincik açmıştı yüzümde. Şimdi asıl zaferi ben kazanmıştım. Topuklarımı kaldırıp yüzümü Arslan'ın yanağına uzatıp bir öpücük kondurdum. Kalbimin çığlığını zor zapt etmiştim.
"Bol bol eğlenin" dedi Emine güler yüzüyle.
Başımı salladım. Bir tek Emine Hala sevinmişti bize. Arslan'la dışarı çıktığımızda hafifçe güldüm. Sanki kuşların kanatları tarafından okşanmış gibiydim. "Ben öyle konuşmasam itiraf etmeyecek miydin?" Diye sordum.
"Kör değiller ya anlarlar diye konuşmayacaktım tabii. Ama baktım Bennu saçmalıyor sende ona saldırakmış gibiydin. Ama en önemlisi kırılmış olmana dayanamadım. Seni hiç kimsenin kırmasına izin vermem"
Ama bazen sende beni kırıyorsun diyemedim. Arslan'ın ilk karısıyla yaşadıkları talihsiz olay onun belkide evlilikten kaçınmasına sebep olmuştu. Düşününce ben bile ürperiyordum. İnsan hiç benziyor diye ölen sevgilinin kardeşiyle evlenir miydi? Kadın resmen kendi mutluluğu uğruna Arslan'ı heba etmişti. İnsanların hayatlarıyla oynanmazdı hele hele kalpler bu kadar hassasken nasıl olurda bu kötülüğü bir insana yapmıştı. Hüma'nın yattığı yerde huzur bulmamasını diledim. Hüma saf kötülükten ibaretti. Serçe onu tanımadığı için çok şanslıydı bence. Çünkü o manyak yaşasaydı kızını da kendi mutsuzluğuna alet ederdi. Ben Arslan'ın çekindiğini şimdi çok daha iyi anlıyordum. Her ne yaşıyorsak mecburiyetten değil birbirimizi sevdiğimiz için yaşayacaktık.
"Gerçekten yemeğe mi götüreceksin beni." Diye takıldım ona. Ve kendimi tutamayıp yüksek sesli kahkaha attım. Oda bana eşlik etti.
Elini uzatıp "Benimle şimdi yemeğe çıkar mısın?" Diye sordu Arslan.
Muziplik edip "Tüh bilseydim ona giyinirdim" dedim. Koluna girerken "Tantuni yeriz falan. Gerçi Mersin'e özel bir sokak yemeği ama olsun" dedim keyifle sesimle. Gözlerimdeki neşeli parıltıları görmüş olacakki bana uyarak gülümsedi. Rahat ve hiç zorlanmaksızın.
"İstersen şimdi gideriz. Mersin'le aramızda yarım saat var" dedi Arslan ciddi ciddi
"Şaka yaptım be" dedim. Beni düşünmesi benim için şehir dışına çıkabileceğini söylemesi bana kendimi değerli hissettirmişti. Kalbim artık huzura ermişti.
Sahildeki seyyar tantuniciye gelmiştik. Taburelere oturduğumuzda garson yanımıza yaklaşınca Arslan bana kaç tane dürüm yiyeceğimi sordu. "Bir tane soğansız tantuni istiyorum" dedim.
"Soğansız mı? Nasıl istersen" dedi Arslan. Mahru'ya bir tane kendisine iki tane tantuni istedi.
İştahla yemiğimizi yedik. Ayranımı içip Arslan'ın şalgam bardağındaki siyah havuçlara ağzım sulanarak baktım. Şalgamı sevmiyordum ama siyah havuçlara bayılıyordum. "Havuçları yemiyeceksen ben yiyebilir miyim?" Dedim. Işıl ışıl parlayan gözlerini bana sabitledi. Dudakları bükülürken
"Havuç mu aşeriyorsun?"
"Aşermek değil bence çünkü önceden de siyah havuçları seviyordum. Şimdi yiyebilir miyim?" Deyip Arslan'ın cevap vermesini beklemeden bardağına uzanıp havuçları kükürtederek yemeye başladım.
"Daha başka yiyeceksen alırım sana ya da canın ne istiyorsa söyle"
"Çok lezizdi ellerine sağlık" dedim peçeteye uzanıp.
"Afiyet olsun"
Kalktığımızda "Tekneye binmek ister misin? Diye sordu Arslan.
"İsterim ama geç değil mi?"
"Hadi gel"
Elimden tutup beni iskeleye götürdü. Bir sürü tekne vardı. Serçe yazılı tekneyi görünce Arslan'ın teknesi olduğunu anladım. Arslan halatı sökerken "Kaptan nerede?"
"Kaptan senin sevgilin oluyor Mahru Hanım"
"Vay be ne güzel tekne kullanabilen bir sevgilim var" diye güldüm. O dümenin başına gecerken arkasına geçip kollarımı ona sardım. Onu sırtından öptüm. Baya açılmıştık. Arslan tekneyi durdurup beni içeriden çıkardı. Şimdi yıldızlara yakın hissediyordum kendimi. Etrafta sadece küçük dalgaların sesi vardı.
"Senin anne baban nasıl tanışıp evlendiler?"
Birdenbire hiç alakası olmayan soruya kaşlarımı çattım. "Annemle babam komşularmış."
"Aşk evliliği?"
Sabırsız olmasına güldüm.
"Sabret de anlatayım." Dedim yumuşak sesimle. Özür diler gibi baktı. "Annemin anne babası soba zehirlenmesinden ölmüşler. Eğer annem o gece teyzesinde kalmasaymış oda ölcekmiş. Annem ortada kalınca bazen dayısında bazende teyzesinde kalmaya başlamış. Bir gece teyzesinin kocası onun uyuduğu odaya girmiş ve bacaklarını okşamış. Annem uyanıp çığlığı basınca eniştesi ona iftira atmış. Kendisini odaya çekenin annem olduğunu söslemiş. Teyzesi tabii anneme söz hakkı vermeden onu dövüp sokağa atmış. Annem bu sefer dayısında kalmaya başlamış. Bu seferde kuzenleri onu taciz etmeye başlayınca dayanamayıp evden kaçıp köyüne gitmiş. Annem hem güzel hem küçük olduğu için babam onunla evlenmek için can atmış. Annemde bir yuvam olur başımda bir koca olursa beni rahat bırakırlar düşüncesiyle babamla evlenmeyi kabul etmiş."
Arslan rahatsızca kıpırdanıp "Annen kaç yaşındaymış babanla evlendiğinde?" Dedi.
"On dört. Babamda yirmi dokuz yaşındaymış. Yani anlayacağın babamda annemi kullandı. Sadece onunla evlenerek durumu meşrulaştırmış hale getirmiş. Birkaç ay sonra dayaklar başlamış tabii. Annemi kolundan tutup birkaç kez dışarı atmış. Gidecek hiçbiri yeri olmadığını bile bile anneme acımadan bunu yapmış. Annemde her seferinde onu içeri alması için yalvarmış. Onu içeri alması birkaç saat sürüyormus. Bir gün yine kapı dışarı etmiş annemi. Ama bu sefer onu içeri alması için yalvaran bir ses duymamış babam. Daha sonra kapıyı açtığında annemi yerde ölü gibi serilmiş bulunca korkup hastaneye yetiştirmiş. Annem babamla birlikte üç aylık hamile olduğunu öğrenmiş. Daha kendisi çocuk olduğu için hamile olduğunu anlayamamış. Çünkü annem o zamanlar regl bile olmuyormuş. Oğlu olacağını öğrenince babamın kalbi yumuşamış. Doğuma kadar anneme iyi davranmış. Sonra yine şiddet. Annem babama bebeğimi öldürmesinler diye yalvardığında bile şiddet gördü."
Nefretle "Baban adam değilmiş. Küçücük bir çocuğa nasıl o gözle bakabilmiş." Diye konuştu yumruklarını sıkıp. "Kızı yaşındaki çocukla evlenmek hangi kitaba sığar?"
İç geçirdim. "Şimdi sıra sende. Bana anne babandan bahset. Nasıl bir çocukluk geçirdin. Ama bence senin çocukluğun harika geçmiştir."
Yorgun bir tebessümle "Babamın ilk aşkını unutmak için annemle evlendiğini öğrendiğim zaman çocukluğum bitti. Her şeyi duymuştum. Annem kendini tamamen kaybetmişti. Babama lanetler savuruyordu. Gururu paramparça olmuş yıkılmıştı. Her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu öğrenince aklını yitirecekmiş gibiydi. Babamsa başı öne eğik mahcuptu. 'Denedim. Seni sevmeyi denedim ama sadece yanıldım.' Demişti. Ben yarı açık kapıdan her şeyi duymuştum. Barlas benden şanslıydı. O hiçbir şeye şahit olmadı. Emine halanın evindeydi o zaman. Keşke onu dinleyip gitseydim. Ama ben ona kıyasla anneme daha düşkündüm. Annemin dibinden ayrılmıyordum. Hatta çoğu zaman annemle uyuyordum. Barlas bazen benimle dalga geçerdi. Annemde abiler kardeşleriyle dalga geçmezler diye onu tatlılıkla uyarırdı. 'Arslan'dan sadece yarım saat önce doğdum anne' deyip gülerdi Barlas. Annemse onun yanağından makas alıp göz kırparken "İşte kendin söylüyorsun oğlum. İlk sen dünyaya geldin' sonra ikimizi alır öpücüklere boğardı. Sonra babamızla gezintiye çıktığımızda bir kadın belirmişti yanımızda. Sana yemin ederim o kadına nefesini verecek olanın oymuş gibi bakıyordu. Anneme hiç öyle bakmamıştı babam. Ben nereden bileyim babamın ilk aşkı olduğunu. Annem beni banyoda yıkarken günümüzün nasıl geçtiğini sordu. Bende o kadından bahsettim. Durdu şaşırmıştı. Yakut kırmızısı dudakları aralanmıştı. O kadının kim olduğunu öğrendiğinde ise kıyameti koparmıştı. Babam geri kalan hayatını sevgilisiyle devam ettirme kararı almıştı. Annem 'Kendi hayatını kurtarmak için benim hayatımın içine ettin' diye haykırmıştı. Babam son sözünü söyleyip çıkmıştı kapıdan. Annemin ağladığını işitince 'Annem ağlıyor baba' dedim. Babamsa 'Aldırma kadınlar göz yaşlarını silah olarak kullanırlar bazen' deyip bizi orada bırakıp gitti. Dediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Annem hâla bağırıp çağırıyor babama lanetler savuruyordu. Yanına gitmeye cesaret edemiyordum. Uzun bir süre sonra cesaretimi topladım odaya adımı atmamla silahın patlaması bir olmuştu. Annem hafifçe titriyordu kan zemine bulaşıyordu. Donmuştum. Elim ayağım buz kesilmişti. Hareket bile edemedim. O gün çiftlikte kimse yoktu. Eğer birileri olsaydı annem ölmeyecekti. Ben orada durmak yerine Emine halayı arasaydım annem ölmeyecekti."
Onu sakinleştirmeyi umarak eline yapıştım "Senin suçun değildi. İnan bana canım senin hiçbir suçun yok. Kendine yüklenme suçlama kendini" dedim telaşla. İçimden babasına ve annesine kızdım. "Sen çocukmuşsun o zamanlar. Bunu unutma olur mu? Çocuktun ve çocuklar günahsızdır."
"Babam annemin ölümünden hemen sonra evlendi o kadınla. Emine hala bizi üvey anne eline bırakmayıp kendi yanına aldı. Babamla karısı balayı dönüşünde kaza geçirip öldüler. Açıkçası hiç üzülmemiştim. Barlas tabi günlerce ağlamıştı. Eğer annemizin babamız yüzünden intihar ettiğini öğrenseydi üzülmezdi heralde"
Uzanıp yanağını öptüm. Dikkati dağılsın istiyordum. Yaşanan hiçbir şeyi geri alamıyorduk o zaman geçmişte yaşamanın hiçbir yararı yoktu. "O gün bebeğimizin kız mı yoksa erkek mi olacağı hakkında konuşmuştun benimle. Rüyana girmişti hani cinsiyeti ne sence?" Diye sordum. Arslan eğilip karnımı okşadı. Elim ayağım titredi yine. İçim kaynadı. Elbisenin üstünden karnımı öptü. Onun başını okşadım. "Bizim oğlumuz olacak" dedi. Bu sefer dudakları açlıkla boynumda gezinmeye başlamıştı. "Seni seviyorum Mahru" diye içini çekti. İçim serinledi birden. Uyluklarım titredi. Eğer şimdi evli olsaydık ona kendimi sunardım.
Bölüm sonu.
|
0% |