Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Restoran

@verahare

Sevmekte yetmiyormuş bazen. Arslan'ın Mahru'yu sevmesi onun geçmişini öğrenmesine engel değildi elbet. Ama zaman gerekti. Onu tanıyalı iki ay bile olmamıştı. Bu zamana kadar ne yaşamıştı Allah bilir. Arslan'ın içini yiyip bitirende buydu işte. Mahru'yu tanımıyordu. Neden lunaparktan kaçmak istediğini bilmiyordu. Ona yakındı ama bir o kadarda uzaktı. Gücüne gidiyordu ona yabancı olmak. Bilseydi eğer lunaparkın yanından bile geçirmezdi onu.

 

Mahru'nun koluna girip arabaya binmesine yardım etti. Klimayı açtı hemen. Direksiyona geçip "Anlat bana ne olduğunu anlatki yardım edebileyim"

 

"Ama bu imkansız. Ne ben senin çocukluk yaranı iyileştirebilirim ne de sen benim." Dedim yorgunca.

 

Arslan'ın kaşları çatılıp "Ne demek istiyorsun?"

 

"Lunapark bana babamla metresini hatırlattı. Babamın metresinin kızına hediye alıp sıra bana geldi mi sanki çok pahalıymış gibi istediğim kar küresini almaktan vazgeçişini hatırlattı tamam mı? O metres bizim komşumuzdu. Evimize geliyor anneme abla diye sesleniyordu Arslan. Ne o kadının kocasının ne de annemin haberleri yoktu bundan. Sadece benim ve o metresin kızının haberi vardı bundan." Diye soludum. Arslan'ın tıslayarak babama bir küfür savurduğunu işittim. Kaşlarının sert ve koyu çizgileri derinleşmişti şimdi. Dudaklarıysa acımasız bir hal almıştı.

 

"Yani seni o kadının kızını oyalamak için kullandı öyle mi?" Sesi kısılarak yok oldu.

 

Öfkesi o kadar büyüktü ki elimi tutan ellerinin eklem yerleri beyaza kesilmişti. Derin ve sert nefesler veriyordu. Dudakları gerilmişti. Alnı kırış kırış olmuştu. Onu böyle görünce boğazıma yükselen acı safrayı yutmak zorunda kaldım. Arslan'ın boyun damarları kabarmıştı. Şimdi şu anda babamı görse onu öldürmesi kaçınılmaz olurdu kesin.

 

"Bir daha lunaparka götürme beni. Çocuğumuz olduğunda bile bensiz gidin olur mu?" Dedim yorgunca. "Ben senin gibi güçlü değilim" diye ekledim. "Annen gözlerinin önünde intihar etti. Baban metresiyle evlendi. Karın abine benziyorsun diye evlendi seninle. Ama sen yıkılmadın. Bunların hiçbiri seni yıkamadı. Ama ben öyle değilim Arslan. Güçlü değilim senin gibi." Dedim bitkince.

 

"Ama sen olmazsan yıkılırım."

 

"Daha iki ay bile tanımadığın kadının yokluğuyla mı yıkılacaksın? Kalbindeki yerim o kadar derin mi sahiden?" Diye sordum. Gerçekten ben olmazsam yıkılır mıydı? Belki birbirimizin çekiciliğinden etkileniyorduk kim bilir? Böyle düşündüğüm için Arslan'la böyle konuştuğum için pişman olmuştum bile. Bana ne oluyordu anlamadım. Hamilelik hormanlarından mı yoksa öldürülecek olmanın korkusundan mı böyle olmuştum. Psikolojim mi bozuluyordu yoksa? Sanki bir girdaptı bunlar ve ben o girdapta amansızca boğuluyordum.

 

Birdenbire başımı Arslan'ın göğsüne sokulmuş bir halde buldum.

 

"Sen eski hayatının esiri olmuşsun güzelim."

 

Arslan'ın sesine karşılık ürperdim. Sanki ıslak bir yün kazak giymişim gibi acıdı tenim.

 

"Sende bulduğumu başka hiçbir kadında bulamam. Bulmakta istemem zaten."

 

"Her şey o kadar yordu ki beni." Diye inledim umutsuzca. Başımı iki ellerinin arasına aldı. Beni gözlerimden öptü.

 

"İlişkimiz hakkında umutsuzca konuşmanı duymaktansa ölmeyi yeğlerim Mahru. Oysa ben senin gözlerindeki gökyüzünü hep görmek istiyorum kadınım. Yürüyüş biçimini, kulaklarımı dolduran o güzel sesini seviyorum."

 

Arslan'ın yakınarak bana içini dökmesi beni içim buruk bırakmıştı. Başım top güllesi gibi ağırlaşmıştı. Beni yatıştırmak ister gibi öptü dudaklarımdan. Nefesim kesilmişti. Onun tenime temas etmesiyle vücudum canlanıveriyordu. Kendimi tutamayarak dudaklarımı nabzının attığı noktaya bastırdım. Arslan'ın inildeyerek saçlarımı avuçladığını hissettim. Nabzının güçlü ve istikrarlı bir şekilde attığını görmek uyluklarımın kasılmasına sebep olmuştu. Yüzümü onunkine kaldırdım. Mahzun bakışlarını görünce kalbim sıkıştı. "Özür dilerim" dedim gözlerimi ondan kaçırarak. Ellerimi öpüverdi birden.

 

"Ortada özür dilenecek bir şey yok. Hadi gel vesikalık fotoğraf çektirelim düğün için"

 

Şaşkınca gülümsedim. Arslan kontağı çevirdi. "Seni İstanbul'a götüreceğim" dedi.

 

Bir kez daha şaşırdım. "Bu da nereden çıktı?" Diye sordum. Omuzlarını silkti.

 

"İçimden geldi"

 

"Ama Serçe'yi yalnız bırakamayız" diye karşı çıktım.

 

"Kızımla konuştum o da kabul etti. Hem zaten iki gün kalacağız"

 

"Demek önceden planladın?"

 

Muzipçe gülümsedi "Evet"

 

İçim kıpır kıpır olmuştu. İstanbul'a gidecektik. Arslan ve ben başbaşa olacaktık.

 

Fotoğrafçıya gittiğimizde saçlarıma çeki düzen verdim. İlk benim fotoğrafım çekilmişti sonra da Arslan'ın. Biraz bekledikten sonra vesikalık fotoğraflarımızı aldık. Arslan elini cebine atıp cüzdanını çıkarıp benim fotoğrafımı içine koydu. Cüzdanı her açtığında ilk beni görecekti. Ne bileyim işte bu yaptığı çok hoşuma gitmişti. "Dur bende fotoğrafını cüzdanıma koyayım." Dedim ona. Dudaklarında memnuniyet ifadesi belirdi. Dudaklarını kulağıma bastırıp "Buna sevindim. Ama en çokta beni içinde taşımana sevindim. Hem biliyor musun sen beni daha çok içinde taşıyacaksın"

 

Yani ikinci çocuğumuzda olacaktı. Göğsüm kabarırken "Böyle şeyler sokak ortasında konuşulmaz" dedim.

 

Çapkınlıkla "Doğru böyle şeyler yatak odasında konuşulmalı değil mi Ay yüzlüm?"

 

Yüzüm ısınırken koluna vurup "Sussana adam biraz sen" dedim. Benimle eğleniyordu. Burun kıvırdım. Ne yalan söyleyim Arslan'ın söyledikleri içime sevinçli bir heyecan dalgasının yayılmasına sebep oldu. Arslan bana yoğunlaşıyordu. Birdenbire belime sarılıp elimi yüzüne sürüp,

 

"Senin bu ipeksi ellerini seviyorum" dedi Arslan. Mahru derin nefesler alınca elbisesinin dekoltesi esnedi ve Arslan gözlerini ondan alamadı. Dikkatini dağıtmıştı. İç geçirdi. Biraz daha ona bakarsa duygularını dizginleyemezdi.

 

"Hadi gidelim evimize" dedim. Birlikte arabamızı park ettiğimiz yere doğru yürümeye başladık. İçimden acaba dedim Arslan bu akşamki yemekte mi evlilik teklifini yapacaktı. Bu akşam çok güzel olmalıydım. Benim ona güvenmemin ne kadar da önemli olduğunu kavramıştı belkide? Kendi kendime gülümsedim birden. Bir aşkın çatısı altında yeniden doğacak çoğalacaktım. Arslan'ın bana can veren kollarında sabahlayacaktım. Aşkla birleşmenin oluşturduğu girdapta hafifçe süzülecektik.

 

Arabaya bindiğimizde başımı sağ tarafıma çevirmemle köşe başında bizi izleyen bir silüet gördüm. Erkek silüetiydi bu. İçim korkudan donmuştu. Aniden kapıyı açıp indim arabadan. Arslan'ın ne oldu dediğini duydum. Arkamdan geliyordu. Bense köşe başına doğru hızla yürüyordum. Silüeti gördüğüm sokak bomboştu şimdi. Halüsinasyon mu görmüştüm yoksa.

 

"Ne oldu Mahru?"

 

Arslan'ın endişeli sesi beni kendime getirdi. "Sanki herifin bizi gözetliyormuş gibi geldi. Babamdı"

 

"Moralin bozuldu senin gel gidelim gördüğün gibi burada hiç kimse yok güzelim"

 

Bir kez daha etrafımıza bakındım. Babamdı eminim. İçime doğmuştu bir kere. Arslan koluma girip beni yatıştırdı. Bende üstelemedim.

 

Eve gittiğimizde Arslan hizmetçilere dönüp alış veriş çantalarımı odama götürmelerini söyledi. O bir kolunu bagajın kapısına koymuş yukarı kaldırınca biçimli kasları gözlerime çarptı. Çok havalıydı. Damarım içimdeki kanı gürlemişti. Ateş üstünde kaynayan su gibiydim. Kaynadıkça buhar oluyor içim. Kendimi hiç bu kadar taze, tasasız ve güzel hissetmemiştim. Arslan birden belime sarılıp yüzünü yüzüme sürtüp derin ve dolgun bir sesle "Güzelim dudaklarını bu şekilde hele hele erkek işçilerinin olduğu yerde ısırmazsan iyi edersin" dedi. Karnım istemsizce kasılıp titredi. Bahsettiği işçilerin arkaları bize dönük ve işleriyle meşgullerdi. Arslan beni bıraktığında hafifçe sendeledim. Kontrolümü yitirmeme sebep olan ağır bir gülüş yaptı bana. Yüzüm yanmıştı. Sarhoş gibi onun yanından ayrıldım. Mutfağa geçip buzdolabından bir iki tane soğuk içecekleri alıp kucağıma koyup tezgaha yaklaşıp kristal bardağımı da alıp mutfaktan çıkıp merdivenleri hızlı hızlı çıktım. Banyoya geçtimde tenim terden yapış yapıştı. Terim iğne gibi olmuş tenime batıyordu resmen. Hizmetçilerin kapımı çaldıklarını içeri geçmek için izin aldıklarını işitince "Girebilirsiniz" diye seslendim onlara. Banyodan çıktığımda hizmetçiler paketlerimi odamın ortasına koymakla meşgullerdi. Eşyalarımı yerleştirmeme yardım etmelerini isteyip istemediğimi sorduklarında tekliflerini kibarca ret ettim. Paketlerin üstüne eğilip sandal ağacı kokulu duş jelini ve banyo zeminine koymak için aldığım minik mumları çıkardım. Banyo süngerini ve şampuanımı alıp banyoya geçtim. Duş jelini alıp bir miktar küvete döküp ılık suyu açtım. Ve kurutulmuş papatyaları küvete boşalttım. Minik mumları yakıp küvete yakın olan yerlere dizip üstümü çıkarıp küvete girdim. Soğuk şerbeti kadehe koydum. Kendimi ayrıcalıklı hissettim. Eskiden banyo kovalarına su doldurup yıkanır çıkardım hemen. Ne küvet ne mum ne de kurutulmuş çiçekler hiçbiri olmazdı. Gözlerimi kapayıp başımı yaslayıp anın tadını çıkardım. Karnımı okşarken "Annen bugün çok heyecanlı bebeğim. Baban belkide bu akşam evlilik teklifi yapacak" diye fıdıldadım. Bebeğimin kime benzeyeceğini cinsiyetinin ne olacağını merak ettim. Tüp bebekler genellikle ikiz oluyordu. Acaba benimde ikizlerim mi olacaktı? Arslan çifte sevinç yaşardı o zaman. İki kez baba olurdu tabii bende anne. Uzun bir süre küvette kaldım rahatlamış hafiflemiştim. Saat kaçtı bilmiyordum. Daha da kalmaya niyetliydim ama üst üste çalan telefon buna mani oldu. Oflayarak kalkıp bornozuma sarındım. Banyodan çıktığımda yatağımın üstünde çalan telefona baktım. Nihan ablamdı. Ona hâlâ kırgındım şeytan diyorduki açma telefonu ama sesini o kadar çok özlemiştim ki dayanamayıp kaldırdım. "Alo?"

 

"Nasılsın kardeşim?"

 

"İyiyim" diye somurttum. Hâlâ da kırgındım "Abla ben müsait değilim sonra konuşsak?"

 

"Hayırlı olsun nişanlanmışsın" dedi Nihan. Kardeşinin ona kırgın olduğunu biliyordu.

 

"Demekki neymiş Arslan beni kullanmıyormuş değil mi? Ben senin sandığın gibi hayalperest değilmişim değil mi abla?" Dedim soluk soluğa. Haklı olduğum için o kadar huzurluydum ki.

 

"Senin kötülüğüne mi konuştum sanki? Ama Arslan'a helal olsun beni utandırdı. Hakkında düşündüğüm olumsuzlukları sildi süpürdü adam"

 

Göğsüm gururla kabarırken "Tabii ya ne sandın?" Dedim. "Arslan sürekli beni mutlu edecek şeyler icat ediyor. Hiç bu kadar mutlu bu kadar özgür olmamıştım abla." Dedim. Ablamın sohbeti uzatacağını bildiğim için küvete tekrardan girdim.

 

"İyi o zaman bende sana güzel bir haber vereyim. Orhan.."

 

"Ay bana o mikroptan o virüs kılıklı heriften bahsetme ne olur ablacım"

 

"Ama duydukların seni sevindirebilir"

 

Kaşlarım hafifçe çatılıp "Orhan'la ilgili olan bir şey beni ancak tiksindirir"

 

"Evet öyle tabii ama."

 

"Ee?"

 

"Orhan, Arslan'ın ona seni boşamasının karşılığında verdiği fidyeyi mülteci fuhuş çetesine kaptırmış haberin var mı?"

 

"Hadi be!"

 

Nihan güldü "Şimdi keyfin yerine geldi mi bakalım?" Dedi.

 

"Orhan'ın parayı yiyemeyecek olmasına sevindim tabii. Ama o para Arslan'ındı onun emeğiydi abla. Keşke o parayı geri alabilme şansımız olsaydı. Üç milyon abla. O para bizim gibiler için ulaşılmaz bir servet. Arslan için önemli değil tabii. Ben sadece onun emeği olan paranın ne Orhan da ne de fuhuş çetesinde olmasını istemezdim. Ama Orhan o parayı yiyemeyecek ya işte en çok bu beni sevindiriyor teselli ediyor."

 

"Geri zekalı yüzünü bile estetik yaptırmadı biliyor musun? Pavyonlardan çıkmıyordu. Uçkurunun peşine düşerse olacağı buydu işte. Aman iyi oldu."

 

Kendimi tutamayıp güldüm "Hemde çok iyi oldu. Bana çektirdiklerinin yanında az bile bu yaşadıkları."

 

"Kurtuldun şükür"

 

"Sence kurtuldum mu?"

 

Nihan iç çekti. "Bence sen Arslan'la ve bebeğinle sağlıklı ve upuzun bir ömür geçireceksin kardeşim."

 

"İnşallah" dedim.

 

"Enişten geldi seninle konuştuğumu bilmiyor da"

 

"O da mı beni zina yapan bir kadın olarak görüyor yoksa?"

 

"Sana öyle dil uzatmasına izin verir miyim sence? Hem o önce kendi kız kardeşine baksın. Evli kadının kocasını elinden alan onun kardeşi sen değilsin"

 

"Sonra görüşürüz" deyip telefonu kapattım.

 

Akşam olduğunda giyinmeye başladım. Elbisem nefis bir şeydi. Puf sandalyeye oturup taradığım saçlarımı dağınık topuz yapmaya başladım. Tel tokaları saçlarıma sabitlemeye başladım. Makyajımı yaparken ilk defa tereddüt ettim. Halbuki saçlarıma kolaylıkla şekil verebiliyordum. Yıllardır makyaj yaptığım için zorlanmıyordum. Ama şimdi Arslan beğenmez belki abartılı bulur diye tereddüt ettim. Vesveseleri bırakıp işime geri döndüm. En son kristal taşlı sandaletlerimi çektim ayaklarıma. Vanilya kokulu parfümü alıp ilk önce boynuna sonrada üstüme püskürttüm. Makyaj masasının üstündeki siyah deri cüzdanımı aldım. Merdivenlerden inerken Arslan'ın nefessiz bir şekilde beni izlediğini gördüm. Tamamen siyahlara bürünmüştü. Fazlasıyla erkeksiydi. O an adem elmasını delice öpmek istedim. Serçe yanında belirdi birden. Beni görünce ıslık çaldı. Utandım.

 

"Nefissin" dedi Arslan ışıl ışıl parlayan Mahru'ya. Kolunu biraz açtı.

 

Arslan'ın koluna girdim. "Serçe sende bizimle gelsene" dedim.

 

Serçe başını iki yana sallayıp "Uykum var siz gidin" dedi.

 

Aslında uykusunun olmadığını sezmiştim. Benim kızım çok düşünceliydi. Eğilip küçük çenesini avuçlayıp yanaklarını öptüm. "İyi ki varsın kızım. İyi ki"

 

Sahildeki balık restoranına gelmiştik. Şık bir mekandı. Yerimize geçerken masalarda oturan genç hanım ve erkeklerin Arslan'la selamlaştıklarını gördüm. Arslan'da beni gösterip "Nişanlım Mahru" demişti. Yerimize geçtiğimizde masamızın zengin bir menüyle donatılmış olduğunu gördüm. Yeşillikler, salatalar, mercimek çorbaları, ızgarada kızartılmış lüfer balığı, ve önümdeki kırmızı havuç.. hepsi iştah açıcıydı. Çatal ve bıçağa bakınca istemsizce gerildim. Ben hiç çatal ve bıçağı aynı anda kullanmamıştım ki. Şimdi birden öğrenemezdim de. Etrafımdaki kadınlara bakınca çatal ve bıçakları ustalıkla kullandıklarını görünce utandım birden.

 

"Neden başlamıyorsun beğenmedin mi yoksa?"

 

Arslan'ın ilgi dolu sesini duydum. Masanın üstünden biraz eğilip "Ben bunları kullanmayı bilmiyorum. Keşke ucuz bir lokantaya gitseydik." Dedim sıkıntıyla. Kendi içimde Arslan'la selamlaşan gençlerin beni izlediklerini düşündüm. Hatta gördüm. İlerde oturan kızın beni açık açık süzdüğünü görmüştüm. Sanki Arslan'a layık mıyım yoksa değil miyim gibi bakıyordu bana. Ve ben daha çatal ve bıçak nasıl kulanılır bilmiyordum. Yüzüm kızarmıştı.

 

Mahru'nun sıkıntısını anlamıştı Arslan. Ses etmeden gömleğinin kollarını dirseklerine doğru kıvırdı. Balığın üstüne limon sıkıp elle yemeye başladı. Mahru'nun şaşırmış yüzüne bakıp "Hadi canım soğutmadan ye" dedi yumuşak sesiyle.

 

Arslan'ın balığı bazen elle yemesi bazende balığı yeşillik ve kara lahanayla birlikte lavaş ekmeğe sarıp yemesi beni rahatlatmıştı doğrusu. Üstümden büyük bir yük kalkmıştı. Biliyordum tüm bunlar benim içindi. İştahım yeniden açılmıştı. Gençleri umursamadan yemeğe döndüm. Her şey o kadar güzeldiki. Tıka basa yemiştim üstüme bir ağırlık çökmüştü. Hamilelikten midir nedir yemeye doymuyordum bir türlü. İçerisinin ne kadarda havasız olduğunu mırıldandım. Birkaç tane klima çalıştığı halde. Arslan "Gel biraz hava alalım" deyip koluma girip beni çıkardı. Kendi kendime güldüm. Her şey rüya gibiydi. Sarhoş gibiydim. Durup ellerimi Arslan'ın boynuna doladım. Bakışlarıyla beni okşayan siyah gözlerini sevdim. "Ben hiç şarkı söyledim mi sana Arslan Bey?" Dedim. Başını iki yana salladı. "Dur bak sana Aşık Veysel'in çok sevdiğim şarkısını söyleceğim. Hem benim sesim pek bi güzeldir." Arslan kaşlarını kaldırdı. Elini tutup yürümeye devam ettik. Sesimin güzel olmadığını düşünmüştü kesin. Yoksa o kaş kaldırma neydi.

 

Bir seher vaktinde, gençlik çağımda

Sevdası, kalbime geldi gizlendi

Bir seher vaktinde, gençlik çağımda

Sevdası, kalbime geldi gizlendi

 

Boynun eğrilseme, sarhoş gezerken

Aklımı başımdan aldı gizlendi, aldı gizlendi

Boynun eğrilseme, sarhoş gezerken

Aklımı başımdan aldı gizlendi, aldı gizlendi yar oy

 

Bu sevda başından gitmez dedi

Aşkın deryaları durulmaz dedi

Bu sevda başından gitmez dedi

Aşkın deryaları durulmaz dedi

 

Her güzele, meyil verilmez dedi

Bir baktı yüzüme, güldü gizlendi

Güldü gizlendi, güldü gizlendi

 

Her güzele, meyil verilmez dedi

Bir baktı yüzüme, güldü gizlendi

Güldü gizlendi, güldü gizlendi

 

Hayal midir, rüya mıdır, ben şaştım?

Çok aradım köşe, köşe dolaştım

Hayal midir, rüya mıdır, ben şaştım?

Çok aradım köşe bucak dolaştım

 

Sevda derler, bir sahil de ulaştım

Aşkın deryasına, daldı gizlendi

Daldı gizlendi, daldı gizlendi

 

Sevda derler, bir sahil de ulaştım

Aşkın deryasına, daldı gizlendi

Daldı gizlendi, daldı gizlendi yar oy

 

Huri midir, peri midir, melek midir?

Güzele benzerdi durumu

Dedi "faş eyleme, Veysel sırrımı"

Gitti ummanların ardına

Aşkın deryasına daldı gizlendi

N'oldu, n'oldu

 

Mahru'nun sesinin bu kadar güzel olacağını hiç düşünmemişti Arslan. Şaşkınlığını gizleyemeden "Sesin su gibi berrak valla." Dedi.

 

Gülüp göz kırptım ona "Ben daha neler söyleceğim sana Arslan."

 

"Bebeğimize ninni söylerkenki halini düşünüyorum. Bu eşsiz sesinle bebeğimizle birlikte benide uyutursun sen"

 

Güldüm. Oysa kollarını bana sardı. Onun varlığına şükrettim. Bir adam girdi hayatıma ve değişmez dediğim hayatımı kökünden değiştirdi. Güzel bir anlamda değiştirmişti hayatımı.

 

Bölüm sonu.

 

 

Loading...
0%