@verahare
|
Senden önce ölürsem bana kızma demişti.
Arslan bir an yanlış duyduğunu düşünerek Mahru'ya baktı. Oysa ciddi gözlerle ona bakıyordu. İçi kasılırken "Ne demek istiyorsun? Ölmeyi de nereden çıkardın?" Kaybetme korkusu ve sitem iç içe girmişti.
Sesindeki titreyiş gözlerinin korkuyla büyümesine karşılık "Neden bu kadar şaşırdın ki? Bilmediğin bir şey değildi sonuçta. Beni ilk gördüğünde ailemin benim için ne tasarladıklarını sana açıklamıştım. Ve sen bana sitemle 'evlenelim mi yani' demiştin unuttun mu?" Dedim.
Arslan kekeledi. "Ben.."
Şaka yollu omzuna vurdum. "Hadi rahatla biraz sevmediğin bir kadınla sırf ölmesin diye evlenmek istememen suç değil" dedim yüzümde gülümsemeyle. Ama içim kan ağlıyordu. Belki hızlı davranıp evlenseydik ailem beni öldürmekten vazgeçerdi. Bundan emindim. Ya da kendimi kandırıyordum.
"Ölüm bir yolculuktur Mahru Hanım ve bensiz bir yolculuğa çıkmana izin verecek değilim" dedi Arslan. "Seni sevdiğimi söylemekten çok göstermeyi yeğlerim. Ailenle konuşmam gerekiyorsa gider konuşurum. Biraz saçma olacak ama seni onlardan ister izinlerini alırım. Ne yapmamı istiyorsan söylemen yeterli varlığım emrine amade."
Arslan'a duyduğum sevgi dolu hüsran duygusu içimi kavurup kurutmuştu. "Belki daha erken davransaydık bu huzursuzluğu yaşamazdık" diye mırıldandım. Onu suçlamıyordum. İnsan bir anlık heyecanla değil gerçekten severek evlenmeliydi tabiiki. Birini sevdiğinizi anlamak bazen upuzun bir zaman alabiliyordu. Arslan'la ben ilk eşlerimiz yerine daha önceden karşılaşaydık birbirimize ilk görüşte aşık olurduk kesin. Birbirimizin ilk ve son eşleri olurduk. Üzüntüyle göğüs geçirdim. Birbirimizi bulmuştuk önemli olan buydu değil mi? İkimizinde yaraları vardı ikimizde kızgındık. Bebeğimizin ablasına oldugu gibi bizede can vermesini istiyordum.
Arslan içerleyip "Baban ve abilerinin barbarlardan farkı yok. Bizler hayvan değiliz Mahru. Sadece çiftleşmekten başka hiçbir şeye yaramayan yaratıklar değiliz. Biz insanız. Birbirimizi sevebiliriz, sarılabiliriz, öpüşebiliriz, birlikte yemek yiyebiliriz, ve kalplerimiz birbirine denk geldiğinde evlenebiliriz değil mi?" Diye soludu.
Dilim doğru kelimeleri bir türlü bulamıyordu. Gözlerindeki soğuk asabiyete tanık olunca hemen başka yöne baktım. Sanki buzdan iğneler batırıyordu bedenime. Aileme karşı hınçla dolmuştum. Arslan haklıydı. İnsanlar tanışır sohbet eder bir iki kez buluşur ve o anlarda birbirlerine benzer yanlarının ne kadar çok ya da ne kadar az olduğunu ayırt etme zamanları bulurlardı. Arslan'a bu konuyu açıklamakla kendi ayağıma sıkmıştım. Yavaşca kalktım. Tepsiyi aramızdan alıp ona bakmadan "Haklısın" diye mırıldandım sesim kısılıp yok olurken. Ve söylemek istediğim kelimeleri yuttum. Kırgın bir gülümsemeyle "Bu konuşmayı hiç yapmadık sayalım olur mu?" Dedim. Oysa aniden bileğimi tutup beni durdurdu. Ona sorarcasına baktım. Arslan ayağa kalkıp tepsiyi ellerimden alıp komodine bıraktı. Kollarımı güven verircesine sıkarken dudaklarını alnıma bastırdı.
"Ben ölmeden sana ölmek yok Mahru Hanım. Benim canıma kast etmek o kadar kolay değil" dedi Arslan.
Onun için önemliydim. Hiç olmadığım kadar değerliydim. Dudaklarımın titremesine engel olamadım. Birdenbire elllerimi tutup öpüverdi. Biraz daha yaklaşınca bedeninden yayılan sıcaklığı duydum. Yumuşak bir iç çekip durdum. Dudakları kulağımın üstündeyken göğsüm hızlı hızlı inip kalktı. Nefes nefese kalmıştı. Varlığı bedenimi ve kalbimi feth ediyordu. "Varlığın benim için yaşamsal önem taşıyor" dedi sıcacık sesiyle Arslan. Gözlerimi kapattım. Sözcüklerinin tadının keyfini sürdüm. "Sen benim önemimsin" dediği an zaman durdu benim için. Omzumun üstüne bir öpücük kondurdu. Dudaklarının ılıklığını duyunca yutkundum. Arzularım bedenimi titretmişti. Onun ten kokusunu alabiliyordum. Bir erkeğin bu kadar güzel ferahlatıcı bir ten kokusuna sahip olmasına şaşırmıştım. Halbuki eski kocamla yan yana uyduğumuz zamanlarda ondan bunaltıcı ter kokusu alır yüzümü buruşturarak yataktan çıkar kaptığım dedorantı Orhan'a uzatır gözlerimde tiksinç bir ifadeyle leş gibi koktuğunu söyler onu azarlardım. Koltuk altındaki sarımsı ter çizgilerini görmeye hiç katlanamazdım. Halbuki yatak huzur vereven bir alandı ama ben onunlayken hiç huzurlu uyuduğumu hatırlamıyorum. Bu eziyete tam bir buçuk yıl katlanmıştım. Şimdi düşünüyorumda pasaklı ve her bakımdan yetersiz bir kocayla yaşadığım halde nasıl delirmemişim hayret ettim. Orhan ne kadar pis ve bakımsızsa ben o kadar temiz ve bakımlıydım. Güzelliğimi kıskanır her gün fırçaladığım dişlerime 'her gün inci gibi beyazlatmana ne gerek var' derdi. Her gün yaptığım banyoya kızar su faturasının benim yüzümden kabardığını söylerdi. Markete gittiğimizde ilk önce bakım ürünlerinin olduğu reyona girmeme içerler 'önce karnını doyur akılsız diye solurdu. Bende inadına daha çok bakım ürünlerini alırdım. Kasaya yaklaştığımızda Orhan soğuk gözlerini üstüme dikerken hiç bozulmadan ona göz kırpar 'Metreslerin kadar masraflı değilim' derdim. Poşetlerimi alır onu beklemeden arabaya binerdim. Altta kalmazdım yani. Ama Arslan öyle değildi. Bembeyaz dişleri vardı. Saçları tertemizdi. İki üç güne kirli sakalını kırpardı. Tırnakları bakımlı ve törpülüydü. Derince bir iç çektim Arslan baştan aşağıya bakımlıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse bendende bakımlıydı.
Birdenbire yüzümü yanağıma sürtünce kendime geldim. Islak dudakları kuru yanağımı nemlendirmeye başlamıştı bile. Sıcaklık ayak tabanlarıma kadar yayılmıştı.
"Seni benden almalarına izin vereceğimi düşünmüyorsun değil mi?"
Duygularım hüzünle kabararak başımı iki yana salladım. Ellerimi onun göğsünün üstüne bastırıp atletinin açıkta bıraktığı tarafa dudaklarımı bastırdım. Başım onun omuzlarının altındaydı. Siyah seyrek kılları şimdi dudaklarımın temasıyla nemlenmişlerdi. Tenini hissetmek güzeldi. Birkaç kez öpüp parıldayan gözlerimi ona dikip göğsünü okşarken "Sen çok güzel kokuyorsun" dedim tutkudan boğuk çıkan sesimle. "Limon kadar ferahlatıcı bir kokuya sahipsin" dedim. Oysa başımın tepesini öptü. Söylediklerimden hoşnuttu.
"Birlikte alış verişe çıkalım mı benim yüzümden yarım kalmıştı" dedi Arslan. "Sahildeki restoranda yer ayırttım. Bu akşam baş başa yiyelim istedim"
Alış veriş fikrini sevmiştim. Muzipçe "Öyleyse makyaj malzemeleri de almam gerekecek" dedim.
Arslan dudaklarını büzüp "Makyaj güzelliğini gizlemek için mi?"
Hafifçe gülümseyip "Makyaj genelde güzel görünmek için yapılır" dedim.
"Olağan dışı bir güzelliğe sahipken makyaj yapmak niye?"
Güzel olduğumu söylemesi gururumu okşamıştı "Yine de makyaj yapmak istiyorum" dedim mutlu sesimle. Ve odadan çıktım.
Serçe'nin odasına gittiğimde onu sulu boyaya fırçasını önündeki küçük su kabına koyduğunu gördüm. "Benim kızım resim mi yapıyor?" Diye seslendim.
Serçe küçük başını kaldırıp "Evet" dedi.
Normalde beni görünce yüzü gülerdi Serçe'nin. Onu biraz durgun ve üzgün görünce merakla yanına gidip "Bir şey var sende"
Serçe sulu boya fırçasını bırakıp "Nişanlısı Perihan'ı aldatmış" dedi.
"Ne? Ama daha nişanlanalı bir ay bile olmadı" dedim hayretle.
"Aldatmanın zamanı mı var?" Diye sordu Serçe. "Zavallı Perihan sümüklerini akıtarak ağlıyor. Nişan yüzüğünü tuvalete atmış biliyor musun? Heralde herkesin dışkısı bulaşsın diye yapmış bunu? Nişanlısının annesi yüzüğümüzü ver demiş Perihan'da 'lağımda git al' demiş"
"Serçe sen bunları nereden biliyorsun? Yoksa Perihan sana mı anlattı?"
"Yok canım. Ben mutfağa girecekken Perihan'ın ağlayıp Emine halaya ve Cemile teyzeye içini döktügünü duydum. Hiçbiri beni fark etmediler. Emine hala 'yüzügü tuvalete atmakla iyi etmişsin keşke üstüne sıçsaydın dedi' Buna karşılık Cemile teyze 'yüzüğü satıp parasını yeseydinya kızım' dedi. Emine hala parlayarak 'Sen o kadar anlarsın işte. Kız aldatılmış sen yüzüğü satıp parasını yeseydin diyorsun' dedi sitemle ve böylelikle ikiside ağız dalaşına girdi. Perihan'ı unuttular."
Yanına oturup başını şefkatle okşayıp "Kapı dinlemek iyi bir şey değil hatta yanlış kızım" dedim.
"Ama anne merak duygusu yaradılışımızda yok mu?"
"Var tabii ama insanların özeline saygı duyman gerek. Perihan isteyseydi sana anlatırdı zaten. Ama anlatmamakla doğru yapmış" dedim. Serçe bir çocuğa göre fazla zekiydi. Büyümüşte küçülmüş gibiydi.
"Ama bence yüzüğü tuvalete atmakla iyi yapmış Perihan" dedi.
İstemsizce gülüp "Bencede iyi yapmış" dedim. Ve kendimizi tutamayarak yüksek sesle güldük. Gülmekten iki büklüm olmuştuk ikimizde. Yatağa uzanıp ellerimiz karnımızda kahkahlarımızı bastırmak istiyormuş gibi yapıyorduk ama bir öncekinden daha şiddetli gülüyorduk. Sizlere yemin ederim çocukluğumda bile bu kadar çok gülmemiştim. Az da olsa kendime gelince Serçe'yi yanaklarından öpüp kahvaltıya gelmeseni söylereyek odasından çıkıp kendi odama geçtim. Odamda heybetli bir bey görmeyi hiç ummuyordum. Arslan elinde bambu dişli saç fırçasıyla duruyordu.
"Gel buraya da saçlarını tarayayım" dedi Arslan. Saçlarının dolgunluğuna ve ipeksi katlarına dokunmak istiyordu.
Şaşkın ifadeyle "Nereden çıktı bu?" Dedim yüzüm sıcacık olup dudaklarım kıvrılırken. Cevap vermeden elimi tutup beni aynanın karşısındaki puf sandalyeye oturttu.
Ellerini Mahru'nun kırılgan dar omuzlarına indirip "Bu seni özel kılar." Deyip ensesinin kökünü öpüp dilini kulağının arkasına sürtüp Mahru'nun pembe dudaklarından kopan iniltisine sebep olmanın Nasıl da güzel bir his olduğunu kavradı. Dudaklarını gizemli bir tebessümle kıvırdı. Elleri omuzlarındayken aynadan kendilerine bakarken tahrik edici bir ses tonuyla "Tıpkı bir kadının banyoda kocasının başını köpürtüp ona masaj yapması gibi" dedi.
Sesi kasıklarımı gıdıklandırırken "Bugün sözlerinle beni baştan çıkarmaya mı niyetlisin Arslan?" Dedim. Tarağın dişleri saç derime temas edince rahatlayarak nefesimi verdim. Taramaktan çok masaj yapıyor gibiydi. Kan dolaşımım hızlanmıştı.
"Ortada baştan çıkaran biri varsa oda sensin Mahru Hanım"
Kaşlarımın birini kaldırıp "Yalancı" dedim ona. "Gece odama gelip uyuduğumu sandığın zamanlarda beni öpücüklere boğan sendin Arslan" diye çığırdım.
Dudakları yaramaz ifadeyle bükülüp "Hoşuna gitmiş olacakki seni öpmeme izin vermişsin."
"Konudan sapma. Beni baştan çıkaran sendin. Zaten hangi kadın karşında baştan çıkmaz ki" Odayı dolduran gülüşüne kaşlarımı çattım.
"İçin rahat olsun gözüm senden başkasını görmüyor"
"Hele bir görsün" dedim hiddetle. Yüzünde hınzır bir ifadeyle
"Ne yaparsın?" Dedi.
Beni kışkırtıyordu. Göğsüm atmaya başlarken "Ne yapacağımı o zaman görürsün" Dedim tehditle.
"Çapkın heriflerden kadınların silahtan daha tehlikeli olduğunu öğrendim. Ve tabii erkeklerini canı pahasına dişilerden koruduklarına da" diye ekledi Arslan.
"Öyleyse beni sınama beyefendi. Zaten hamilelik hormonlarım tavan yapmış." Diye soludum. Gönlümü almak ister gibi bakıp omuzlarımı öptü.
Yumuşak dudaklarının yuvarlak dolgunluğuna işaret parmağını hafifçe sürtüp "Bir elmasım varken gümüşü kim ne yapsınki?" Dedi Arslan.
Kalbimin atışını duyacak kadar göğsüme sokuldu. Güçlü sıcak parmaklarını tenimin üstünde hissettim. Dudağımı ısırmama engel olamadım. Birdenbire ayaklandım. Hava alev topu gibi sımsıcaktı. "Odamdan çıkta giyineyim" dedim hızlı hızlı. Bir erkeğin varlığının beni bu kadar heyecanladırmasına alışık değildim. Alışmakta istemiyordum. Hergün bu heyecanı yaşamak istiyordum.
Giyinip aşağıya indiğimde Bennu'yu ve annesini ellerinde valizlerle gördüm. Cemile bana işgalciymişim gibi bakıyordu. Umurumda bile değildi.
"Senin bu yaptığına dağdan gelip bağdakini kovmak denir" dedi Cemile nefretini çekinmeden gösterip.
"Kendi evinizde rahatça yaşayacaksınız. Bundan daha güzel bir şey olamaz diye düşünüyorum" dedim çekinmeden.
"Bizi düşünmek sana mı kaldı ha? Sen kimsin. Soyun sopun bile belli değil. Burası benim rahmetli ablamın evi."
"Soyumdan sizene. Ayrıca bu evin Hanımı benim siz değil. Ben nasıl istersem öyle olacak."
"Hadsiz" diye çemkirdi Cemile. Yeğeninin merdivenlerden indiğini görünce "Evleneceğin kadın bizi kovuyor ve sen kılını bile kıpırdatmıyorsun"
Teyzesinin suçlayıcı sözlerini alttan alıp "Kapım her zaman açık size. Ama Mahru'nun rahatı benim için herkesten daha önemli teyze. Hem dışarıda değil kendi evinizde kalacaksınız. Sanki sizi sokağa atmışım gibi davranıyorsun"
Kınayarak "Sen çok degişmişsin" dedi Cemile. "Bu kadın gözlerini kör etmiş senin"
Dayanamayıp "Burada kalmak için neden bu kadar uğraşıyorsunuz acaba?" Dedim.
Emine Mahru'dan yana olup "Haklı kız" dedi onun yanında durup.
"Aman sen eksik olma. Hem bu kadar büyütme bu kızı. Bugün bizi gönderen yarın senide kapının önüne atar"
Arslan "Sahip olduğum her şeyi halama borçluyum teyze." Dedi. "Annem ve babam öldüğünde sırf kocan istemiyor diye Barlas'la beni yanına almadın. Ama Emine hala evlendikleri zaman nişanlısının bizi yanında istemediğini öğrenince evlenmekten vazgeçti. Bizim için kendi mutluluğunu feda etti. Peki ya sen ne yaptın yalnızca okullar tatil oldugu zaman ayaküstü bizi ziyaret ettin. Şimdi ne hakla Emine halaya dil uzatabiliyorsun?"
Cemile dondu kaldı.
Bennu'nun içi intikam hırsıyla dolup taşarken "Gidelim anne" dedi.
Onlar evi terk ettikleri zaman Arslan sinirle homurdanıp bahçedeki kahvaltı masasına gitti. Emine halanın koluna girip yanağını öptüm. "Her kadımln senin yaptığını yapmazdı" dedim.
"Çocukları sevmeyen adamdan ne koca olur ne de baba."
"Anladım peki başka erkekler olmadı mı?"
"Başka erkeklerin olmasına izin vermedim. Gençken katı ve soğuktum. Arkamdan buzdan kraliçe dediklerini bile duyuyordum." Dedi Emine.
Şule "Oha bu nasıl özveri böyle Emine Hala. Şimdi anne babalar bile evlatlarını aşk uğruna ikinci plana atıyorlar. Valla sen gerçek bir anadolu kadınısın" deyip sulu öpücükler kondurdu Emine'nin yanaklarına.
"Nerden çıktın kızım sen?" Diye söylendi Emine.
"Aslında hizmetçilerle birlikte hazırladık kahvaltıyı. Sesleri duyunca mutfaktan çıkıp sizi dinledim" dedi Şule. "Koray boşuna sevmiyor seni. Tabii bende seviyorum"
Emine belli etmese de Şule'ye ısınmıştı. Enerji dolu çıtı pıtı bir kızdı. "Kız sen nerelisin hakket?"
"Kilis'liyim." Dedi Şule "Koray'la üniversitede tanıştık."
"Anne baban yaşıyorlar mı yoksa?"
"Bilmem en son gördüğümde yaşıyorlardı. Aman neyse boş verin kızartma yaptım soğumadan yiyelim" dedi Şule bahçeye gidip.
Hep birlikte masaya oturduk. Ben Arslan'ın yanındaydım. Ve masanın altındaki ellerimiz birbirine kenetlenmişti. Toktuk aslında ama yanımızdaki ailemizin hatırına bozuntuya vermeden kahvaltımızı atıştırmaya başladık. Serçe Perihan hemşireyi masamıza davet etmişti. Zavallı Perihan avurtları çökmüş göz altları ağlamaktan koyulaşmıştı.
Emine "Kız sen bey karısı olmaya layıksın Seni aldatan herife degil. Çukurovada Bey biter mi hiç? Sana şöyle heybetli bir bey bulacağım" dedi. "Hatta buldum bile. Kartal Beye ne dersin?"
Perihan burukça güldü. "Uzun bir süre evlilik lafını duymak istemiyorum. Lütfen annemle bir olup çöpçatanlığa başlamayın"
Serçe "Zaten Kartal Bey evlenmek istemiyormuş. Kader teyze onların çiftliğine gidip arkadaşlarıyla görüştüğü zaman onlardan lafı alıyor. Dediğine göre Kartal Bey babası gibiymiş."
Arslan sabırla "Serçe ben daha ne kadar başkalarını dinleme diye seni uyaracağım kızım. Kapı dinlemek iyi bir şey değil"
Emine Serçe'ye göz kırpıp "Bence Kader Kartal Bey onun yeğenine yüz vermiyor diye ona çamur atıyor" diye güldü.
"Hala Allah aşkına bari sen yapma." Dedi Arslan.
Masada kahkahalar yülseldi birden.
Arslan'ın kulağına yaklaşıp "Bu Kartal Bey senden daha mı yakışıklı yoksa?" Dedim. Buz gibi donup yutkundu birden. Dayanamayıp "Korkma canım gözlerim senden başka erkeğe kördür benim." Dedim. Rahatlayan yüz ifadesi beni gülümsetirken "Bir daha odamızda başka bir kadının adını anmazsın umarım" dedim. "Bir daha beni kışkırtmazsın değil mi?"
Arslan "Sen beni çok seviyorsun" diye mırıldandı. Bennu'nun ona sarılmasına baya içerlemişti anlaşılan.
"Sana olan aşkımın değerini hiçbir şeyle ölçemem." Dedim. "Seni yeni bulmuşken kaybetmek istemiyorum. Hadi kahvaltımızı yapıp alış verişe çıkalım" dedim. Bana içtenlikle gülümsedi. Güneş şimdi ikimize doğmuştu. Birdenbire dudağını kulağıma yapıştırıp
"Bir daha başka bir erkeğin adını bu şekilde anarsan Mahru Hanım. Seni öyle bir öperimki günlerce odandan çıkamazsın" dedi Arslan.
Bölüm sonu.
|
0% |