@verahare
|
Sabahın en erken saatinden Adana'ya varmıştık. Helikopter piste indiğinde rahat bir nefes almıştım. Ayağım yere basarken rahatlamış olarak nefes alıyordum. Arslan benden önde yürüyordu. Siyah jeep'e yaklaşıp ön kapıyı açtı bana.
"Gel hadi" deyince bu adama ne kadar güvenebileceğimi sorguladım. Ben hâlâ evli bir kadındım. Boşanmak isteyen bir kadındım. Sıkıntıyla iç geçirdim. Kendimi günahkar hissettim birden. Yanlış mı yapıyordum? Ansızın sadece benim öngördüğüm felaketin yaklaştığını hissettim. İçime doğmuştu bir kere. Arslan tanımıyordu ailemi onun açısından her şey hallolmuştu. Bebeğinin annesi yanındaydı. Fakat ben huzurlu değildim. Ailemden biriyle illaki karşılaşacaktım. Gözlerimi yumup o kara günde yalnız olmamayı diledim.
Arabaya bindiklerinde "Aç mısın Mahru bir şeyler yemek ister misin?" Diye sordu Arslan.
Bana karşı olan ilgisinin nedeni bebekti. "Açım" dedim.
"Canın ne çekiyor?"
"Özel olarak istediğim bir şey yok."
İlayda olsa isteklerini uzun uzun sıralardı. Aklından geçen bu düşünceye anlam veremedi. Her iki kadını kıyasladı birden. Mahru çocuğunu seven bir anneydi. İlayda ise çocuğunu ona para kazandıran biri olarak görüyordu. Mahru her bakımdan üstün bir kadındı.
Her iki yanında devasa palmiye ağaçları olan uzun bir yola girdik. Palmiyeler bana İzmir'i hatırlatmıştı. Uzun sürgülü demir kapının önünde durduk. Otomatik kapı ağır ağır açılınca iki katlı taştan bir evle karşı karşıya durduğumu gördüm. Arslan arabadan indiğinde ona bırakmadan kapımı kendim açtım. "Burası senin evin mi?" Diye sordum.
"Evet" dedi Arslan.
Yaşlı, tonton bir yüzü olan adam "Hoş geldiniz Beyim" dedi.
"Hoş bulduk" deyip ilerlerken arkasında kalan Mahru'ya "Gül dedeyle tanış" dedi Arslan. Madem doğuma kadar burada kalacaktı çiftlikte yaşayan insanları tanıması gerekti.
Gül dede. Gerçek adı bumuydu bilmiyordum ama. Yüzünden sevimli bir saflık okunan, mavi bahçıvan tulumunun içindeki Gül dedeyi sevmiştim nedense. "Kolay gelsin" dedim.
"Hoş geldin kızım"
"Hoş buldum" deyip Arslan'ın arkasından gittim. Yalnızca filmlerde gördüğüm evlerden bile daha güzeldi Arslan'ın evi. Otantik eşyalarla süslenmiş bir evdi. Zemin ve pencereler ahşaptı. Mobilyaların rengi beyazdı. Huzurlu hissettim kendimi.
Emine merdivenlerden inerken yeğeninin yanındaki kıza baktı. Doğrusu pek bi güzeldi. Pamuk prenses gibiydi.
"Misafirimiz olduğunu söylemedin"
Yaşlı kadını görünce çekindim biraz. Görgüsüzler gibi evi gözlerimle taramıştım resmen.
"Yola çıktığımda seni aramış her şeyi anlatmıştım ya hala. Bebeğimin annesi Mahru'yla tanış" dedi Arslan.
Emine'nin yüzü aydınlandı birden. İlayda'dan kurtulmuşlardı sonunda.
"Allah nasıl bir kader yazdı size bilmiyorum. Ama seninle tanıştığıma sevindim kızım" dedi Emine.
Hoş karşılanmayı beklemiyordum doğrusu.
Karısından sonra başka hiçbir yabancı kadını evine almayan Arslan Mahru'yu hiç düşünmeden evine almıştı. Ve Emine yeğeninin Mahru'ya karşı gizli bir yakınlık duyduğuna inandırdı kendini. Onları yalnız bırakıp "İşlerim vardı ben çıkıyorum" deyip ayrıldı oradan.
"Mutfağa geçelim" dedi Arslan.
Onu takip ettim. Midem açlıktan gurulduyordu. Arslan beni evin hizmetçileriyle tek tek tanıştırdı. Bana 'hoş geldiniz Hanımım' dediklerinden kalbim hızlı hızlı çarptı birden. Arslan'a döndüğümde bakışlarını benden kaçırdığını gördüm. Telaşlı sesimle "Ev sahibinin hanımına Hanım diye seslenilir" diye yanlışı düzelttim. "Ben sadece kısa bir süreliğine misafirim bu hanede. Bana Mahru deyin yeterli" Arslan'ın neden hizmetçileri uyarmadığını sorguladım kendi içimde. Yüzüm ısınmış yanaklarım pembeleşmişti.
Arslan yemeğin bahçeye kurulmasını istemişti. Cevizden yapılmış yuvarlak masada karşı karşıya oturmuştuk onunla. Masa leziz yemeklerle donatılmıştı. Gergin bir heyecan vardı içimde. Arslan yemeğini yiyerken ona ilk defa doğrudan baktım. İnceledim. Teni esmerin en güzel tonuydu. Dokunmasamda yapılı göğsünün semsert olduğunu düşündüm. Boyu uzundu. Üstündeki siyah pantolon ve beyaz gömleği bedenine çok yakışıyordu. Geniş çıkık alnı vardı. Kirli sakal ona çok yakışıyordu. Dudakları geniş ve hafif dolgundu. Kemerli bir buruna sahipti. Gözleri şimdiye kadar gördüğüm en kara gözlerdi. Elimde olmadan kocamla bebeğimin babasını kıyaslarlen buldum kendimi. Uyluklarım titreşti birden. Kalbimin ortasında Arslan'ın adı yankılandı. İçmemiştim ama ona bakarken sarhoş olmuştum. İçimi bir utanç dalgası kapladı birden. Ben hâlâ evliydim. Ona bakmayı kesip hızlı hızlı yedim yemeğimi.
İlayda, Arslan evden gittikten sonra odalardan birine saklanmıştı. Bahçeye çıktığında Arslan'ı ve ilk defa gördüğü kadını yemek yerlerken gördü.
"İyi akşamlar" dedi masaya yaklaşıp. "Yoksa bu bebeğinin annesi mi?"
"Evet"
İlayda öfkeden ölecekmiş gibi oldu. Hâlâ kabullenemiyordu durumu. Masa örtüsünü kaptığı gibi çekip fırlattı.
"Kendine gelsene manyak." Diye bağırdı Arslan "Senin burada ne işin var?"
"Beni başından atamazsın. Ben senden bebeğim olacağı için kabul etmiştim teklifini"
Yatıştırmayı umarak "Doktorun hatası bu." Dedi Arslan "Hiçbirimizin suçu yok. İlayda sana da bebeğine de ömrümün sonuna kadar bakacağım söz veriyorum"
İlayda fırlayıp Mahru'nun saçına yapıştı birden. Öldürme isteğiyle çekti saçlarını.
İkimizde hamileydik. Kadına vursam bebeğine bir şey olur diye korkuyordum. Güçlü ellerimle İlayda denilen kadının ellerini saçımdan çektim. "Sakın bir daha bana dokunayım deme" diye tısladım.
Arslan İlayda'yı kolundan tutup yanına çekti. "Senin bebeğinin babası Mahru'nun kocası oluyor. Kendi aranızda konuşup halledin bu meseleyi."
"Beni başından atamazsın. Babası sen değilsen bu bebeğin benim için hiçbir anlamı yok"
İlayda'nın böyle konuşmasına dayanamadım. "Babası Arslan değil diye bebeğinden nefret mi ediyorsun sen? Nasıl bir annesin sen ya?"
"Kes sesini. Benim yerimde olsan böyle konuşmazdın"
"Hatırlatırım canım ben kocamdan değil hiç görmediğim bir adamdan hamile kaldım. Ve bebeğimi öldürmek isteyenlerden kaçtım. Bebeğim benim canım ve ben canımı korurum." Dedim. "Hangimiz daha kötü durumdayız şimdi söyle bakalım? Arslan bebeğin kendinden olmadığını öğrenince seni kürtaj olmaya zorladı mı? Zina yapmakla suçlayıp senden nefret etti mi? Bebeğine piç dedi mi? Sustuğuna göre bunların hiçbirini yaşamadın sen. Ama ben buraya gelene kadar saydıklarımın hepsini yaşadım. Ailemden birileri beni buldukları zaman öldürmeye çalışacaklar ve belkide başaracaklar bunu. Ama ben o gün bile bebeğimi koruyor olacağım." Deyip eve attım kendimi. Karşımda başında çiçekli saç bonesi olan solgun yüzlü kız çocuğu vardı.
"Saçların rapunzel gibi" dedi Serçe. "Kimsin sen?"
"Şey.." ne diyecektim ben şimdi bu kıza.
"Babam bir keresinde kardeşinin annesiyle tanıştıracağım seni demişti. Sen kardeşimin annesi misin yoksa?"
Başımı salladım. Gözleri babasınınkiyle aynı renkteydi. Kirpiklerinin dökülmüş olduklarını görünce kalbim sıkıştı birden. Ağlamamı zor olsada bastırdım. Bir an önce bebeğimin doğup ablasına can olmasını istedim. Gel artık bebeğim gel ve ablanı iyileştir. "Sana sarılabilir miyim?" Dedim.
"Sarıl"
Dizlerimin üstüne oturup bu küçük hasta kızı yüreğim acıyla kabarırken sarıldım. Benim adım Serçe demişti.
"Dadım uyukluyor sen okur musun bana masal? Hadi gidelim odama" deyip Mahru'nun elini tutup merdivenlere yöneldi Serçe.
Serçe'nin odasına gittiğimizde komodinin üstündeki masal kitabını bana uzattı. Yatağın yanındaki sandalyeyi çekip oturacakken "yan yana oturalım" dedi Serçe. Ne yalan söyleyim bende yatağa uzanmak istiyordum. Yorgun ve gergindim. Yan yana oturduk Serçe'yle. Ona masallar okudum. Bir ara başı koluma değince masal okumayı bırakıp Serçe'ye baktım. Uyumuştu. Benimde uykum vardı. Yorgunca esnedim. Çarşafın altına girip gözlerimi yumdum. Artık hayatımda yeni bir sayfa açılmıştı.
Gecenin bir yarısı evine gittiğinde Mahru'yu görememiş bütün odaları aramıştı. En son kızının odasına gittiğinde görüntü içini derin bir ferahlıkla doldurdu. Yanlarına gitti. Mahru'yu izlemeye koyuldu. İnce yüzü dar bir alnı vardı. Çenesi küçük ve sivriydi. Göze çarpan elmacık kemikleri vardı. Teni beyaz ve taptazeydi. Dudakları.. Arslan iç çekti birden. Dudakları dolgun ve pembeydi.
Serçe uyurken ayağını karnına vurabilir diye önlem alıp Mahru'yu kucaklayıp kendi odasının bitişiğinde bulunan odaya götürdü Arslan. Mahru'yu yatağa uzandırıp geriye çekilip onu izledi. Onun saygı duyulması gereken bir kadın olduğunu biliyordu.
Bölüm sonu.
|
0% |