Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Asmin

@verahare

Baran kardeşinin başı bir kez daha belaya bulaşmaması için yüreği sıkışıncaya kadar koşuyordu. Sirac için kendini çok suçlamıştı Baran. Aile hepsi ona emanetti. Sirac böyle olunca, kaç defa annesinin mezarının başına gidip özür dilemişti artık hatırlamıyordu bile.

 

Turna, Sirac'ın adını duyunca Hasan'la beraber oda koşmaya başlamıştı.

 

Baran köşeyi döndüğünde mahallenin oraya döküldüğünü görmüştü. Nefes nefese kalabalığın arasından hızla geçtiğinde, kardeşini bir adamın üstüne çullanmış yüzü gözü tanınamacayak hale getirinceye kadar yumrukladığını görmüştü.

 

"Sirac!" diye kükremiş hızla Sirac'ın son yumruğunu havada yakalayıp kendine döndermişti. Sirac, Baran'a kısa bir an için bakıp abisinin elini itip yumruk atmaya çalıştığında,

 

"Yeter lan! yeter !" deyip kardeşini tek yumrukla yere sermişti. O an ölmek istemişti Baran. Ama kardeşini ancak böyle durdurabileceğini, tek yapması gerekenin bu olduğunu biliyordu.

 

Sirac abisinde gelen yumrukla yere serilmiş ağzı kan dolmuştu. Yere tükürüp, abisine baktı. Karşılık vermedi. Abiye el kalkmazdı. Hele abi, babanın yerine geçmişse taş olurdu insan.

 

Mahalleli Baran geldiği için rahatlamış yüzü gözü kana bulanmış adama ancak öyle müdahale edebilmiş adamı kaldırıp işçilerle beraber göndermişlerdi. İki kardeşe ne diyeceklerini bilememişlerdi. O yüzden iki kardeşi baş başa bırakmanın daha uygun olduğunu anlayıp ses etmeden ayrılmışlardı. Baran sıkıntılı bir nefes verip kardeşine elini uzatmış, Sirac, abisinin elini tutup kalktığında,

 

"Acıdı mı lan?"

 

Sirac alayla, "Sol yumruğunu daha iyi kullanmalısın abi." deyip abisinin elini öpmek için eğildiğinde, Baran kardeşinin elini kendisine çekip sarılmıştı. İki kardeş birbirinin sırtına vurduklarında ceketlerinin gıcırdaması sokakta uğuldamıştı.

 

Zülüf suya düşmüş olan kutuyu gözyaşıyla açıp baktığında, tuzla buz olmuş çerçeveyi eline hızla almış, küçük cam parçacıkları parmağını kestiğinde umursamadan ablasından kalan tek fotoğrafı kırık camların arasından kurtardığında ferahlamıştı. Sirac'a öfkeyle baktığında iki adamı birbirine kenetlendiğini görmüş bu görüntüden rahatsız olmuştu. Bu iki adam ona çayırlarda el ele koşan abla kardeşi hatırlatıyordu. Buna daha fazla seyirci kalmamak için koşarak babasının yeni satın aldığı eve gitmişti.

 

Turna, Hasan'la koşup köşeye vardığında, sokakta iki kardeşi mengene gibi yapışmış halde gördüler.

 

Baran, Sirac'tan ayrılıp kardeşine şöyle bir bakıp,

 

"Çakı gibi olmuş lan."

 

Sirac burukça gülümseyip, "Yok be abi senin kadar değil."

 

Baran, Sirac'la kol kola yürümeye başladığında, Turna ile Hasan'ı görmüşlerdi. Turna, Sirac'ın yanına gidip ona sarılmak için kollarını açtığında, Sirac ,Turna'nın elini tutup,

 

"Eyvallah yenge."

 

Turna, Sirac'ın böyle olmasına şaşırmamıştı. O nede olsa Baran kardeşiydi . Turna gülümseyip,

 

"Hoş geldin Sirac."

 

"Hoş buldum yenge, sağ ol."

 

Hasan, "Hoş geldin Sirac abi geçmiş olsun." deyince Sirac geçmiş olsun kelimesinin ne kadar saçma olduğunu kavradı. O kadar şey yaşıyorsun hem de bir hiç uğruna ve bunun tek karşılığı kuru bir geçmiş olsun. Bu küfür etmenin modernleşmiş haliydi Sirac için. Hasan ona sarılınca,

 

"Sağ ol Hasan, sağ ol."

 

Hasan ,Sirac'tan ayrıldığında, "Büyümüşsün ha ben gittiğimde on yaşlarındaydın." dedi Sirac.

 

Hasan sırıtıp daha yeni terlemeye başlamış bıyıklarını işaret ederek,

 

"Tabi abi bak bıyıklarım terlemiş."

 

Sirac'ın yüzü ,Hasan'ın sözleriyle düşmüş Hasan'ın en sesine hafif vurup,

 

"Biz abilerimizin yanında böyle konuşmazdık. Ayıptır oğlum."

 

Hasan, "Af buyur abi." dedi.

 

Sirac gülüp "Gel lan, gel." deyip Hasan'ı kolunun altına alıp yürümeye başlamışlardı.

 

Turna, Baran'ın elini tutup,

 

"Ailemiz yavaş yavaş büyüyor kocaman bir aile oluyoruz." dedi.

 

Sirac konağın önünde durduğunda Allah'a şükretti içinden. Tahta kapıyı bir kez öpüp avluya geçmeye başladı. Annesi ve kardeşleriyle hep beraber ektikleri dut ağacını gördü. Dut ağacıda konak kadar heybetli duruyordu. Baran'la Turna eve geldiğinde Sirac'ı dut ağacına bakarken görmüşlerdi. Baran'ın ailesi için çok önemliydi o ağaç.

 

Baran dut ağacını nasıl ektiklerini çok iyi hatırlıyordu. Zeynep'le, İpek nereye ekilmesi konusunda tartışıyor ,Sirac daha küçük. Dut fidesini elinde tutmuş ablalarıyla ,annesinin arasında şaşıp kalmış bir o yana bakıyor, bir bu yana. Baran annesinin ayağıyla yere vurduğunda işareti almış ,Ipek,Zeynep ve Sirac'ı çağırmış . Annesi,

 

"Dinleyin beni, bu ağaç öyle bir ağaç olacak ki, hem torunlarım yani sizin çocuklarınız bile bu ağacın gölgesinde bir anısı olmalı çünkü bu bizim aile ağacımızdır." deyip Baran'a işaret ettiğinde Baran derin bir çukur kazmış, herkes elleriyle fideyi tutup çukura katmış bir elleriyle de toprağı üstüne atmışlardı.

 

Sirac içeriye geçtiğinde "Hani İpek'le teyzem nerede?"

 

"Onlar pazara gitti. Ama şimdi gelirler." dedi Turna.

 

"Niye dövdün lan adamı?"

 

"Abi zaten adam olsa o hale getirmezdim."

 

"Yinede sen..."

 

Dediği anda Buke'yle, İpek ellerinde poşetlerle kapıda belirdiler. Buke önde, İpek arkasında kapının girişine poşetleri bırakıp ayakkabılarını çıkarıyorlardı. Sirac, Baran'la ,Turna'ya Hasan'a sus işareti yapmış öylece Buke'nin başını kaldırmasını beklemişti. Buke ayakkabılarını çıkarıp poşetlere uzandığında Sirac ondan önce davranıp poşetleri almıştı.

 

"Baran bu saç nedir oğlum gittiğimizde böyle değildi. Bu ne hız?"

 

Sirac başını kaldırıp Buke'ye baktığında, Buke'nin nefesi kesilmişti. Sanki ağzını açmak istiyordu. Bir şey söylemeye çabaladığında, Sirac onun elini öpüp elinden tutup koltuğa oturtmuştu. Buke'nin gözleri yaşlarla dolmuştu.

 

"Oğlum." deyip Sirac'a öyle bir sarılmıştı ki zayıf parmakları bir pençeye dönüşmüştü sanki. Sirac Buke'nin gözünden akan yaşları silip,

 

"Ee sen böyle ağlayacaksan ben geri gideyim bari."

 

Buke kaşlarını çatıp Sirac'ın kulaklarını her iki eliyle acıtarak çekmiş,

 

"Ne böyle habersiz geliyorsun ha, yüreğime mi indirecen sen benim delibaş?"

 

Turna Baran ve Hasan gülmeye başlamışlardı. İpek teyzesinin Sirac'tan ayrılmasıyla,

 

"Delibaş gelmiş ha." deyip Sirac'a sarılmıştı.

 

Sirac ayağa kalkıp, "He delibaş geldi abla." diyerek İpek'i kucaklayıp salonda bir kaç tur döndermiş İpek gözlerinden yaş gelinceye kadar gülmüş, durması için Sirac'a yalvarmıştı. Sonunda Sirac İpek'i indirince, İpek'in başının dönmesiyle Sirac ,İpek'i kolunun altına alıp başını öpüp onunla beraber koltuğa oturmuşlardı. Buke ayaklanınca, Turna,

 

"Ne oldu teyze?"

 

"Mutfağa geçiceğim. Oğlumun en sevdiği yemekleri yapacağım."

 

"Sen geç Sirac'ın yanına ben kızlarla hallederim yemek işini." deyip kapının önündeki poşetleri almaya başladığında, Baran ona yardım etmiş poşetlerin hepsini mutfağa getirdiklerinde Turna ,Baran'a dönüp "Hadi sen Sirac'ın yanında kal." deyip Çiğdem ile,Asiye'yi aramış poşetlerdeki sebzeleri yıkamaya başlamıştı. Az sonra kapı çalmış Turna mutfaktan çıkıp baktığında, Hasan kapıyı açmış Kenan'la ,Kadir salona geçip Sirac'ı görünce, Kenan kollarını açıp,

 

"Vay aslanıma bak hele!." deyip sarılmıştı.

 

Kadir ,"Oğlum o nasıl gelmektir lan? mahalle çalkalanıyor." dedi.

 

Buke, "Mahalle neyden çalkalanıyor?" dedi.

 

Sirac teyzesi üzülmesin diye,

 

"Yaw Cemo beni görünce bir kat daha delirdi. Sevinçten bağırıp mahalleye duyurdu geldiğimi. Onu diyor Kadir abi."

 

"Ee tabi bir deli daha gelmiş! o sevinmesinde kimler sevinsin?"

 

Sirac gülüp, Buke'nin yanağına sulu bir öpücük bırakınca, Buke ,Sirac'a bir kez daha sarılmıştı.

 

Turna yemekleri yapmaya başlamıştı. Çiğdem'le , Asiye'nin geldiğini camdan görünce hemen gidip kapıyı açmıştı onlara. Çiğdem'le, Asiye, Sirac'a geçmiş olsun deyip mutfağa geçmişlerdi. Çiğdem,

 

"Kız, baya değişmiş ha."

 

Asiye ,"Aynen sanki içeriden çıkmamış gibi. Onu tanımayan tatilden geldiğini zanneder herhalde?" dedi.

 

"Hadi bırakın çocuğu çekiştirmeyi de yemeklere yardım edin."

 

Turna, Asiye ve Çiğdem hep beraber birkaç çeşit yemekleri hazırladığında salona geçmişlerdi. Sirac sürekli derin nefesler alıyor, başını geriye atıp koltuğa yaslanıyordu. Baran kardeşinin daraldığını anlamış,

 

"Yemeği dut ağacının altında yiyelim bugün."

 

Kızlar hasırı dut ağacının altına serip sofraları da kurunca Buke ve İpek Sirac'ın yan tarafına oturdular. Baran'la Turna yan yana oturmuş, Kadir, Çiğdem'le karşı karşıya geçince, Asiye Kenan'ın karşısına geçmişti. Buke, Sirac'a durmadan tabaklarının hepsini bitirmesi konusunda ikazda bulunuyor, Sirac teyzesini kırmamak için tabakların hepsini bitirmeye çalışıyordu. Baran ,Turna'nın kulağına eğilip,

 

"Senin elinin değdiği her şey bu kadar mı güzel olur be kadın."

 

Turna gülümsemiş ama sonra sabahki kabusu hatırlayınca, Baran'ın elini sıkı bir şekilde kavramıştı.

 

Yemekten sonra çaylar içilince vakit epeyce geç olmuştu. Buke'yle, İpek herkese iyi geceler deyip Sirac'ın odasını hazırlamaya gitmişlerdi.

 

Elektrik aniden gitmişti.

 

"Vakit geç oldu hadi Çiğdem seni eve bırakayım." deyip Sirac'a sarılıp Çiğdem'i alıp çıkmıştı Kadir.

 

Asiye içinden "Fırsat bu, fırsat." deyip kalkmış herkesle vedalaşmaya başladığında,

 

"Bekle Asiye elektrik gelsin öyle git." dedi Kenan.

 

Asiye ufak bir kahkaha atarak ,"Bu mahallede hiç yaşamamış gibi konuşuyorsun. Sence elektrik hemen gelir mi ?" deyip yürümeye başladığında, Kenan sıkıntıyla kalkıp,

 

"Ben bunu evine bırakayım." deyip Sirac'a sarılıp evden çıktı. Asiye yürümeye başlamıştı bile. Kenan hızlı adımlarla yürüyüp ona yetişmişti.

 

"Hani o gün senden bana yar olmaz dedin ya ciğerimi yaktın Kenan." dedi Asiye acı bir sesle. "Derler ki bir anne evladını kaybettiğinde ciğeri yanarmış. Bir yanlışlık olmalı değil mi Kenan? yani bu sözde bir yanlışlık olmalı." Asiye sarhoşlar gibi nara atarak, "Uyanın lan! uyanın hayata tutunmaya çalışan küçük insanlar!"

 

Kenan bir elini Asiye'nin ağzına bastırmış onu kendisiyle beraber her iki evin duvar boşlukları arasına çekip nefes nefese, "Sus Asiye kendini de beni de rezil etme. Sonra senin için ne derler?"

 

Asiye, dudaklarını kapatan elin gevşediğini hissedince birden ısırmıştı.

 

Kenan elini acıyla çekmişti.

 

"Ne mi derler? Asiye ,Kenan'a yanıktır derler." deyip küçük ellerini yumruk yapıp ağlayarak, Kenan'ın göğsünü yumruklayıp, "Beni öldür ama bir daha o sözü söyleme. Senden bana yar olmaz deme. Benim sana olan sevdam bu mahalleyi küle çevirir."

 

Kenan, Asiye'nin ellerini tutup kendisine sarmış başını okşayıp, "Tamam Asiye demem bir daha, yeter ki ağlama."

 

Elektrik gittiği için Baran Turna'yı eve göndermemişti. Sirac müsaade isteyip odasına çekilmişti. Turna mumu yakıp yedek yatakların içinden çift kişilik battaniyeyi alıp, mutfaktaki çayı ısıtıp kupa bardaklara doldurmuş, tepsiye mumu katıp evden çıkmıştı. Baran'ı dut ağacına sırtını dayamış oturduğunu görünce ona doğru gitti. Bir elindeki battaniyeyi Baran'a uzatmış ,Baran battaniye açınca Turna çayların her ikisini Baran'a uzatıp onun yanına oturup battaniyenin içine girmişti. Baran'ın elindeki bardaklardan bir tanesini alıp başını onun göğsüne dayayıp sarılmıştı. Sonra birden gülerek,

 

"Kasım ayındayız ama sanki yazı yaşıyormuşuz gibi yemeklerimizi , çaylarımızı dut ağacının altında yedik, içtik sanırım biraz anormallik var ha?"

 

Baran gülümsemiş "Biz hayatımızı mevsimlere göre yaşamayız kehribar."

 

Turna birden ağlayarak,

 

"Sabahki kabus beni çok sarstı yani sen gidince..."

 

Baran, Turna'nın gözünden akan yaşları öpüp, ona sıkı sıkı sarılmış başının üstünü öpmüştü. Tam ağzını açacağı sırada telefonu çalınca Turna'dan ayrılmıştı. Telefona baktığında yabancı bir numaraydı . Akşamın geç vaktinde yabancı bir numaranın araması hayır değildi. Baran telefonu kaldırmış karşı tarafı dinlemeye başlamıştı. Turna, Baran'ın kaşlarını çattığında ters giden bir şey olduğunu anlamış telefonun kapanmasını beklemişti. Baran telefonu kapatmış bir şey dememişti.

 

"Kimdi?" dedi Turna.

 

"Asmin."

 

BÖLÜM SONUNA GELDİK .LÜTFEN YORUMLARINIZI, VOTELERİNİ EKSİK ETMEYİN

 

KENDİNİZE DE İYİ BAKIN

 

 

Loading...
0%