Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Balerinim ben

@verahare

Güzel oldum mu teyze?" dedi Fırat, Buke'nin etrafında dönerken.

 

"Çok güzel olmuşsun." dedi Buke kendi işlediği siyah eldiveni Fırat'ın eline giydirmeye başladı.

 

"Aynı nenemin işledikleri gibi." dedi Fırat hayranlıkla eldivenlerine bakmayı sürdürdü.

 

"Derslerinden çok geri kaldı." dedi Zeynep kahvaltıyı İpek'le hazırlarken.

 

"Bir şey olmaz Zeynep. Hep beraber yardım ederiz." dedi İpek "Çok akıllı. İnan bana sınıf birincisi bile olur."

 

"Çok heyecanlı. Formasını giymiş bile." dedi Zeynep sofrayı alıp mutfaktan çıktı.

 

"Bak anne." dedi Fırat iki elini teslim olurcasına kaldırırken.

 

Oğlunun küçük ellerini öptü Zeynep "Çok güzeller."

 

"Okul yolu ters gider. Okul yolu ters gider. Çocuklar hep bayram eder." şarkısını söylüyordu Fırat ,ahşap merdivenlere çıkarken.

 

"Düz gider oğlum." dedi Baran elleri arkada merdivenin başında durmuş gülümsüyorken.

 

"Hep şaşırıyorum orayı."

 

"Gel dayına." deyip Fırat'ı kucakladı Baran.

 

"Yengede gelecek mi okula?"

 

"Leyla'da gelecek." deyip gülümsedi Baran.

 

~~

 

Zülüf gözlerini açmadan önce gerindi. "Bk gibi kokuyor ağzım." dedi. Gözlerini ovuşturup, ayaklarını koltuktan aşırttı. Ağzını esnetirken, öylece kalakalmıştı. Karşıda Sirac ona kaşlarını çatmış bakıyordu.

 

"Ne yapıyorsun?"

 

"Emel kim?"

 

Zülüf'ün kaşları havalandı. "Ne?"

 

"Sabaha kadar Emel diyordun gözyaşları içinde."

 

Zülüf ses etmedi. Odadan çıkmaya başladı.

 

"Ayağın çok iyi görünüyor."

 

Zülüf durdu. Dudaklarını ısırdı. "Balerinim ben. Acıya dayanıklıyımdır."

 

Sirac evden çıkarken,

 

"Nereye gidiyorsun?" dedi Zülüf Sirac'ın ardından.

 

"Ne yapacaksın?"

 

"Hep böyle ters mi konuşursun sen?"

 

Sirac ses etmedi. Kapı eşiğinden geçiyorken,

 

"Babam seni çağırmıştı."

 

"Geldiğimizde yoktu."

 

"Daha erken gelseydin görürdün." diye çıkıştı Zülüf. "Yemekten sonra fotoğraflara bakmasaydınız Canan'la beraber görürdün." Suçlayıcı bir ses tonuyla konuşmuştu.

 

Sirac ağzını açacağı sırada,

 

"Geldin mi?" dedi Garip, kapıdan Azrak'la beraber geçerken.

 

"Akşam geldiğimde yoktun."

 

"Kahvaltı edelim."

 

"Hazırlarım birazdan." diyerek mutfağa geçmeye başladı Zülüf.

 

"Dışarıda edelim kahvaltımızı."

 

~~

 

"Kadir hangisini seçsek acaba?" dedi Çiğdem önündeki sehpanın üzerinde olan düğün davetiyesi kataloğunun sayfalarını çevirirken.

 

"Sen hangisini istersen onu." dedi Kadir Çiğdem'in elini öperken.

 

Pudra renkli, her iki yanları siyah dantel işlemeli olan davetiye modeline baktı Çiğdem. "Bu olsun o zaman."

 

"Olsun." dedi Kadir Çiğdem'in alnından öperken. Çiğdem'in elinden kataloğu alıp dükkan sahibine gösterdi, "Bu olacak."

 

"Kıyafet alacağım daha." dedi Çiğdem dükkandan Kadir'le el ele çıkarken.

 

"Alalım o zaman."

 

"Ben senle almam." dedi Çiğdem kesin bir dille.

 

"Neden?" deyip durdu Kadir.

 

Çiğdem'in yanakları kızardı, esmer olması bile kızarıklığı yok edemedi. İç giyim alırken Kadir'in görmesini istemiyordu.

 

"Almam işte." deyip kestirip attı.

 

"Tamam esmerim."

 

Çiğdem birden katıla katıla gülmeye başladı. Aklına Sultan'la kavga ederken Kadir için söylediği söz gelmişti. "Sarışın manken gibi adam." demişti. İyi de Kadir sarışın değildi ki. Beyaz tenli, uzun boylu, kumral saçlıydı o kadar.

 

"Ne oldu kız?" dedi Kadir gülerken.

 

"Sen sarışın değilsin ki." deyip gülmeye devam etti Çiğdem.

 

"Ha o mesele." dedi Kadir yürümeye devam ederken, "Kavga etmeyeceksin bir daha Sultan'la."

 

"O başlatıyor hep."

 

"Senin de işine geliyor. Dövmene bahane oluyor."

 

"Çok korktum Kadir."

 

"Neden?"

 

"Elini tutarken sandım ki..." Çiğdem durdu gözyaşlarını sildi, "Sende gidersin diye korktum."

 

"Esmerim." dedi Kadir iç geçirirken "Bunu daha kaç kez konuşmamız gerekiyor?"

 

"Tamam, tamam." dedi Çiğdem, Kadir'e sarıldı. Öyle mahalleye kadar yürümeye devam ettiler.

 

Kadir'in içi pişmanlıkla doldu. Hasan'ın söylediği sözü anımsadı, Çiğdem ablaya benzeyen çocuğun olsa sözü. Kendisinin "Tövbe de lan." deyişini.

 

"İnşallah ikiz olur.İnşallah sana benzerler." diyerek Çiğdem'in başını öptü.

 

"Ne ikizi? Ne benzemesi Kadir?"

 

"İkiz bebeklerimiz olur inşallah diyorum Çiğdem."

 

"Hayırlısı. Ama eğer ikiz olursa gece sen bakacaksın onlara." diyerek gülümsedi Çiğdem.

 

"Senden gelen başım üstünedir." dedi Kadir, Çiğdem'i çarşının ortasında kucağına alıp etrafında hızla döndü.

 

~~

 

"Galiba herkes hazır." dedi Turna, Baran'a Zeynep'e ve İpek'e gülümserken. "Araban nerede Baran?"

 

"Bakıma verdim."

 

"Hava bugün yağmurlu gibi görünüyor." dedi İpek.

 

Hep beraber okula gitmeye başladılar. Leyla Fırat'a hayranlıkla bakıyordu. Onun formasına, spor ayakkabılarına, pantolonuna, sırtındaki yeşil çantaya. Onları kendi üzerinde hayal etmeye başlamıştı.

 

"Sende böyle olacaksın Leyla." dedi Turna.

 

"Evet." diyerek güldü Leyla.

 

"Nereye gidiyorsunuz?" dedi Kadir, Çiğdem'le el ele iken.

 

"Okula." dedi Fırat.

 

Çiğdem Zeynep'in kulağına yaklaştı, "Ben sizde olacağım. Hemen gelirsiniz değil mi?"

 

"He, he hemen geliriz."

 

Turna eskiden okuduğu liseye uzunca bir baktı. Kendi sınıfı caddeye bakan taraftaydı. Ve onun sırası arkada, cam tarafındaydı. Hep bakardı acaba Baran geldi mi diye.

 

"Ne oldu?" dedi Baran.

 

"Beni ne çok beklemiştin öyle." diyerek sarıldı Baran'a.

 

Zeynep'le İpek, Fırat Leyla hepsi kıkırdadılar.

 

"Biz gidelim." dedi Zeynep, lisenin karşısındaki ilkokulun kapısından geçerken.

 

Fırat'ın sınıfı birinci kattaydı. Öğretmeni kadındı. İnce beline kadar uzanan siyah örgülü saçları, orta boylu, beyaz tenliydi. Üst dudağının hemen köşesinde açık kahverengi etten bir beni vardı. Güler yüzlüydü Ayfer öğretmen. O yüzden Fırat ona bahçedeki küçük saksının içinde ekili bir reyhan götürmüştü.

 

Ayfer öğretmen geldi "Merhaba Fırat." diyerek yeni gelen öğrencisinin başını okşadı.

 

"Merhaba." dedi Fırat sıradan kalkıp, masanın üstünden reyhan çiçeğini Ayfer öğretmene uzattı.

 

"Benim için mi?"

 

Fırat başıyla onayladı.

 

"Reyhan en sevdiğim çiçek. Teşekkür ederim. Hep masamda olacak." dedi Ayfer öğretmen reyhan çiçeğini koklayıp, Fırat'ı öptü.

 

Zil çalınca öğrenciler sınıflara son sürat koşmaya başladılar.

 

"Ben kalsam olmaz mı?" dedi Leyla sınıftan çıkarken.

 

"Ama daha önceden de konuşmuştuk bunları Leyla." dedi Turna.

 

"Bende öğrenmek istiyorum."

 

"Ben sana öğreteceğim." dedi Baran,kucağına Leyla'yı alırken.

 

"Gerçeten mi dayı?"

 

"Evet."

 

Leyla Fırat'a el salladı, "Dayım bana da öğretecek."

 

"Kızartma patates. Kızartma patates." diyordu Leyla. Canı bir şey istediğinde şarkıymış gibi söylemeye başlamıştı artık. Bunu Fırat'tan öğrenmişti.

 

Turna güldü. "Canım patates kızartması çekti. Eve gidince hemen yapalım."

 

Leyla gülümsedi.

 

~~

 

Garip'in kendi restaurantında, sert dalgaların kıyıya vuran sesi eşiliğinde kahvaltılarını ediyorlardı. Sirac hiç bu kadar bol menülü kahvaltıyı bir arada görmemişti. Hangisinden başlayacağını bilemiyordu. Şaşırtmıştı onu bol menülü kahvaltı.

 

"Bak Azrak kocaman bir yük gemisi." dedi Zülüf kalkıp dışarıdan izlemeye gitti Azrak'la beraber.

 

"Neden yemiyorsun?" dedi Garip.

 

"Aç değilim."

 

"İşin nasıl gidiyor?"

 

"Bıraktım."

 

"İsabet olmuş. Benimde seninle konuşacaklarım vardı."

 

"Ne söyleyeceğini merak ediyorum."

 

Garip güldü, "Merak insanın içini kemirir. Benden sana bir baba nasihati çok merak etme." diyerek ağzını sildi, genzini temizledi "Benim salonun başında senin durmanı istiyorum."

 

"Ben ne anlarım?" deyip güldü Sirac.

 

"Yani ben sana bir şey öğretememiş miyim?" dedi Garip.

 

"Yok baba öyle değil..." diyerek kendini toparladı Sirac.

 

"Ne o zaman?"

 

"Ben kendi babamdan çok sana baba dedim. Sen olmasaydın eğer hala içerideydim. Sürekli hücre cezası yiyordum..."

 

"Neden diyorum?" dedi Garip kesin bir dille. İnsanlara yaptığı bazı iyiliklerin yüzüne konuşulmasından haz etmiyordu nedense.

 

"Yapamam." dedi Sirac. Bu ona göre çöreklenmekti. Bunu istemiyordu.

 

"İyi ama neden?" dedi Garip oturduğu sandalyeye gergince yaslanırken.

 

Sirac ses etmedi.

 

~~

 

"Kız nereye gidiyorsun?" dedi Zeynep, İpek'le beraber tahta kapıdan geçerlerken.

 

"Kızartma yapacağım." dedi Turna.

 

"Bize de yaparsın."

 

"Mandolin de yeriz değil mi?" dedi Leyla.

 

"Yeriz." dedi Turna.

 

Evde Ayşe teyze, Çiğdem ve Asiye vardı. Buke'yle beraber konuşup gülüyorlardı.

 

"Ne tatlı kız ." dedi Ayşe teyze elini öpen Leyla'ya. "Zeynep ana tarafından mı, yoksa baba tarafından mı akrabanız oluyor Leyla?"

 

Herkes birbirine baktı. Çiğdem'le Asiye'den, Kenan'la Kadir'den başka hiç kimse bilmiyordu Leyla'nın kim olduğunu.

 

"Ana tarafından oluyor." dedi Zeynep.

 

"Belli zaten. Saçları aynı Keje'nin ki gibi sapsarı." dedi Ayşe teyze.

 

"Ee hadi anlat." dedi Zeynep, Çiğdem'e bakarken.

 

"Sonra anlatırım." dedi Çiğdem. Hesapta Ayşe teyzenin eve gelmesi yoktu.

 

"Bak hele şuna. Kız bizim gizlimiz saklımız mı var?" dedi Ayşe.

 

Çiğdem Zeynep'in kulağına eğildi.

 

"Ha" dedi Zeynep gülerken. "Tamam canım."

 

Çiğdem odadan çıktı. Salondan kahkaha sesleri yükseldi.

 

"Kız bizden mi çekiniyon? Allah seni bildiği gibi yapsın emi." dedi Ayşe teyze kahkahasını bastırmaya çalışarak.

 

Kızların hepsi evden çıkmış, kol kola girmiş çarşının yolunu tutmuşlardı.

 

"İpek sen evlenmeyecek misin?" diyerek koluna girmiş İpek'i dürtü Çiğdem.

 

"Ne evlenmesi kızım? Okuyorum ben."

 

"He doğru. Ablam mezun olduktan sonra evlenecek eniştemle." dedi Zeynep kahkaha atarak.

 

İpek başını öne doğru eğip, Asiye'yle Turna'nın ortasında yürüyen Zeynep'e baktı. "Tabi evleneceğim. Ama senin şu enişte deyip durduğun adamla değil." diyerek sırıttı İpek.

 

Hepsi beraber gülmeye başladı.

 

~~

 

"Annem hamileymiş." diyerek bahçe kapısından geçen Zülüf'e doğru koştu Mert.

 

"Ne?"

 

"Duydun işte. Hadi gidelim kardeşime bakalım." diyerek Zülüf'ün elinden tutup mutfağa geçtiler. Gülsüm ve kocası İsmail birbirine sarılmış vaziyetteydiler. Seyran'la Salih kız olursa Oya isimlerini koyacaklarını söylüyorlardı.

 

"Zülüf." dedi Gülsüm. Kocasından ayrılıp Zülüf'e sarıldı.

 

"Ne oluyor? Nedir bu tantana?" diyerek yüzünü ekşitti Ebru.

 

Küt kıvırcık siyah saçları, düz kısa kaşları, ince yapılı, orta boylu bir kadındı Ebru. Yüzü sevmediği insanlara karşı hep ekşi olurdu, şimdi de olduğu gibi. Beş aylık hamileydi Ebru.

 

"Gülsüm hamile." dedi Seyran.

 

"Ee bunun için mi bu kadar tantana yaptınız yani?" deyip siyah gözlerini devirip mutfaktan çıktı.

 

"Manyak mı bu kadın?" dedi Zülüf.

 

"Öcü öcü." deyip güldü Mert.

 

"Hayırlı olsun." dedi Zülüf İsmail'e bakarken.

 

"Sağ ol kardeşim." diyerek mutfaktan çıktı İsmail.

 

Zülüf yukarı, Zümrüt hanımın odasına çıktı. Kapıyı çalmadan odaya geçti. Zümrüt hanım boy aynasının karşında, yurt dışından getirtiği parfümü boynuna doğru püskürtüyordu. Yaşına rağmen çok diri bir kadındı. Adını gözlerinden almıştı. Bembeyaz saçları hep bukleliydi. Güzelliği hemen göze çarpan bir kadındı. O hep zarif bir kadın olmuştu. Girdiği her cemiyette, saygın ve sevilen kişiydi. Eşi tarafından aldatılmış bir kadındı. Bunu bir Zülüf, birde Seyran biliyordu.

 

"Bana sarılmayacak mısın?"

 

Zülüf hemen gidip sarıldı ona.

 

"Nasılsın anneanne?"

 

"Nasıl mıyım? Seni görmeyince ölü gibiyim."

 

"Bunu daha öncede konuşmuştuk." dedi Zülüf. Hemen Zümrüt hanımdan ayrıldı.

 

"Seni el bebek gül bebek büyüttüm. Şimdi o fare deliği kadar küçük mahallede yaşıyor olman beni kahrediyor."

 

"Babamla mutluyum." dedi Zülüf keskin bir dille.

 

"Burayı,bu hayatı hiç bir zaman sevdiğin, hatta nefret ettiğini hiç bir zaman saklamadın." Zümrüt hanım durdu, göğüs geçirdi. "Neden bunu yapıyorsun?"

 

"Buraya ilk geldiğim gün ne dedim hatırlıyor musun?"

 

Zümrüt hanım sustu, ses etmedi

 

"Ne dedim?" dedi Zülüf baskın bir dille.

 

"Babam çıkar çıkmaz, gideceğim dedin."

 

"O zaman bir daha lütfen bu konuyu açmayalım." diyerek odadan çıkmaya koyuldu Zülüf.

 

"Tek varisim sen olacaksın."

 

"Bunu istemiyorum ki"

 

"Gitme Zülüf." koşar adım torununu kolundan yakalayıp, yalvarırcasına baktı "Gitme. Sensiz hiç bir şeyin anlamı yok."

 

"Anneanne." dedi Zülüf. Çileden çıkmak üzereydi artık. "Bak iki tane daha torunun var. Üçüncüsü yolda. Yani onları da sevebilirsin."

 

"Tüm sevgimi sana verdim ben. Diğerleri umurumda sanki? Hepsi ölmem için gün sayıyorlar."

 

Zümrüt hanım bir çocuk gibi olmuştu Zülüf'ün karşısında. O güçlü, katı yürekli kadın gitmiş, yerine çocuk gibi sızlayan yaşlı bir kadın geçmişti.

 

"Bu akşam burada kalırsın değil mi?"

 

"Sadece bu akşam." dedi Zülüf. Zümrüt hanımın etkisi altında yıllarca yaşamıştı. Ona balerin olmayı Zümrüt hanım önermişti. Zülüf bir kaç saat olsa bile, onu görmemek için kabul etmişti. Bir süre sonra balerin olmayı sevmişti. Zümrüt hanıma ancak şunun için hep hayranlık duymuştu. Hastanede yattığı süre içinde bir saniye bile yanından ayrılmamıştı.

 

"Bunlar senin." diyerek yatağın üzerinden aldığı kırmızı hediyelik çantayı Zülüf'e uzattı.

 

"En sevdiğim parfümler." dedi Zülüf paketti parfümlere sırasıyla bakarken.

 

"Çok güzel ve zarifsin."

 

"Sizin kadar olmasa da." deyip gülümsedi Zülüf.

 

"Eskidendi o dediğin." diyerek odadan çıktı Zümrüt hanım.

 

"Hala peşinde dolanıyorlar ama. Bunu görmüyor muyum sanki?" diyerek kahkaha attı Zülüf.

 

"Annem hamile. Annem hamile." diyerek odadan odaya koşuyordu Mert.

 

"Doğrumu bu?" dedi Zümrüt hanım.

 

"Evet."

 

Zümrüt hanım içten gülümsedi. "Ne güzel."

 

Beraber kahvaltıya geçtiler.

 

"Zülüf'üm." dedi Tarık yeğenini öpüp, aksayarak masaya geçti. "Hoş geldin bir tanem."

 

Zülüf kayıtsızca, "Hoş buldum." dedi.

 

"Aa Zülüf buz gibisin sende. İnsan bir nasılsın der dayısına." dedi Ebru kınayıcı bakışlarla.

 

"Herkese hak ettiği gibi davranıyorum o kadar." diyerek portakal suyunu içti Zülüf.

 

"Ne demek bu şimdi? Ne terbiyesizsin."

 

"Otur hayatım." dedi Tarık.

 

"Sen kimsin ki bana terbiyeden bahsediyorsun?" diyerek kahkaha attı Zülüf.

 

"Şımarığın tekisin!"

 

"Sende fırsatçısın. Aç gözlüsün ve daha sayamadığım birçok şeysin" dedi Zülüf. Seyran'ın uyaran bakışlarına rağmen konuşmuştu.

 

"Anne bir şey söylemeyecek misin?"

 

"Sus Ebru." diyerek kahvesini yudumladı Zümrüt hanım.

 

Ebru sustu. Zülüf'ün sözlerinden sonra kocasının onu savunmayışına deli oluyordu.

 

Zil çalınca, Zülüf kalkıp kapıyı açmaya gitti. Karşında çam yarması gibi yaşlı bir adam vardı ve yanında da genç bir kadın. Yanlarında da küçük erkek çocuk. Yaşlı adam, fırlak göbekli, uzun boylu, kanca burunlu, gür kaşlı, bembeyaz saçlı bir adamdı. Sesli soluk alıp veriyordu. Yanındaki kadın ise, kendisi gibi gençti. Koyu mavi gözlü, siyah saçlı, alımlı bir kadındı. Baba kız gibi görünüyorlardı. Yanlarındaki küçük erkek çocuğu, yaşlı adamın torunu sandı.

 

"Merhaba!" dedi genç kadın.

 

"Merhaba." diyerek eliyle içeriye buyur etti Zülüf.

 

"Kız ben sana kaç defa diyom açmayacaksın kapıyı diye" dedi Seyran.

 

"Kim bunlar?"

 

"Kız tanımadın mı?"

 

"Nereden tanıyacağım ki?"

 

"Bunlar yan komşu. Bahçede öpüşen çiftler işte."

 

"Oha!" diyerek mutfağa yöneldi Zülüf.

 

"Ne yapıyorsun?" dedi Gülsüm masaya geçmiş kahvaltı eden Zülüf'e.

 

"Kahvaltı ediyorum."

 

"Olmaz öyle. Kırma Hanımımı." dedi Seyran.

 

"Peki, peki."

 

"Yoksa bu güzel hanım sizin torununuz mu?" dedi yaşlı adam.

 

"Merhaba." diyerek masaya geçti Zülüf.

 

"Evet torunum."

 

"Güzelliğini sizden almış. Ben Numan." dedi yaşlı adam elini Zülüf'e doğru uzatırken.

 

"Zülüf." diyerek uzatılan elini istemese de tuttu Zülüf.

 

"Adınızda sizin kadar güzel." diyerek el sıkıştı Zülüf'le genç kadın. "Hülya ben."

 

"Memnun oldum." diye yalan kıvırdı Zülüf.

 

"Bir çok kez geldik buraya. Ama sizinle tanışamamıştık bir türlü." dedi Hülya.

 

Zülüf yani der gibi Hülya'ya baktı. Hülya bu bakışlardan sonra gergince gülümsedi.

 

"Zülüf fotoğrafımı çekersin değil mi?" dedi Mert.

 

"Çekerim tatlım." diyerek masadan kalktı Zülüf.

 

Elini annesini karnına doğru götürdü Mert. "Kardeşimle ilk fotoğrafımız." diyerek güldü Zülüf fotoğrafı çekerken.

 

"Hayırlı olsun kızım." dedi Zümrüt hanım mutfak kapısındayken.

 

"Sağ olun Hanımım."

 

"Kardeşin geliyor demek ha Mert?"

 

"Evet." diyerek Zümrüt hanıma doğru koştu Mert.

 

"Kumbarana koy." dedi Zümrüt hanım. Elini Mert'in cebinden çıkardı.

 

"Ama olmaz ki."

 

"Neden olmazmış?"

 

"Sonra aldım diye, babamla annem, dedemle nenem kızıyorlar bana."

 

"Kızmazlar merak etme."

 

"Sağ olun Hanımım." dedi Gülsüm Zümrüt hanımın ardından.

 

Boş ver dercesine elini salladı Zümrüt hanım.

 

"Ben bu misafirleri hiç sevmedim." dedi Zülüf.

 

"Yengen çok seviyor ama." diyerek güldü Gülsüm.

 

"Bunlar kim?" dedi Mert. Zülüf'ün siyah sırt çantasına koyduğu fotoğrafları tek tek bakıyordu.

 

"Oturduğum yerdeki bazı insanlar."

 

"Bu abi kim?"

 

"Bakim hangisi?" dedi Zülüf.

 

Sirac'ı işaret ederek "İşte bu. Kaşı çok güzel değil mi?" dedi Mert.

 

"Aha zil çaldı. Yasemin'dir kesin. Kaval çalan bir çoban yaptım demişti. Kesin onu getirdi." dedi Gülsüm.

 

"Yasemin." deyip kalktı Zülüf.

 

"Bunları Salih amcanın." deyip, kaval çalan küçük çoban heykelini Gülsüm'e doğru uzattı Yasemin. Mutfaktan çıkmaya koyulunca,

 

"Ne yani küsecek misin ergenler gibi?" deyip göz devirdi Zülüf.

 

"Sadece ergenler küsmüyor. Sen buz gibi olduğun için anlayamazsın."

 

"Yaseminciğim ama küs insan küstüğüyle konuşmaz ki." diyerek Yasemin'e sarıldı Zülüf.

 

"Ben bu kadarını becerebiliyorum."

 

"Özür dilerim canım."

 

"Bir daha ki sefere sende geleceksin tamam mı?"

 

"Tamam." dedi Zülüf.

 

"Hadi söylemedin kim olduğunu?" dedi Mert fotoğrafı işaret ederken.

 

Yasemin fotoğrafa baktı. "Hangisi canım?"

 

"Şu işte." diyerek Sirac'ı işaret etti Mert.

 

"Ha o mu? Zülüf ablanın erkek arkadaşı oluyor."

 

"Manyak ne diyorsun sen?" diye çığırdı Zülüf.

 

"Sevgilin mi kız?" dedi Gülsüm. "Ver bakim." Gülsüm fotoğrafı ileriye doğru uzattı. Bir Zülüf'e baktı, birde Sirac'a "Vallahi yakışıyorsunuz."

 

"Değil mi ama?" diyerek kahkaha attı Yasemin.

 

"İnandın mı ona Gülsüm?" diyerek göz devirdi Zülüf.

 

"Ne oluyor kız gene? Yasemin hoş geldin." dedi Seyran.

 

"Zülüf ablanın sevgilisi varmış babaanne." dedi Mert.

 

"Ne diyon oğlum?"

 

"Vallahi babaanne bak." dedi Mert Sirac'ı işaret ederken.

 

"Oğlum normal arkadaştır o." dedi Seyran. Zülüf'ün erkek arkadaşı olması, rüyada bile olmazdı.

 

"Vallahi Seyran." dedi Yasemin.

 

"Seni döverim" diyerek Yasemin'e doğru yürüdü Zülüf.

 

Yasemin hemen Gülsüm'ün arkasına geçti.

 

"Çık oradan" dedi Zülüf.

 

"Yalan mı yani?" dedi Yasemin Gülsümü kendine siper ederken. "Nasıl baktığını herkes görüyor."

 

Zülüf'ün kaşları çatıldı. "Nasıl bakıyor muşum?"

 

"Aşık gibi bakıyorsun, öylesin de zaten."

 

"Doğru mu kız?" dedi Seyran. Bunun doğru olmasını o kadar çok istiyordu ki.

 

"Hadi buyur." diyerek ellerini saçlarından geçirdi Zülüf. "Hobi olarak fotoğraf çekiyorum. Bunun gibi bir sürü erkeklerinde fotoğraflarını gördünüz. Şimdi neden bunu sevgilim olarak algılıyorsunuz?"

 

"Yalan Seyran, vallahi yalan. Nasıl bakıyor çocuğa bir görsen. Bide kıskanmıyor mu çocuğu." dedi Yasemin Gülsüm'ün arkasından kafasını çıkartırken.

 

"Sen delirmişsin! Niye kıskanayım ki? Hiçbir şeyim değil ki o benim. Sadece aynı mahallede oturuyoruz o kadar."

 

" O yüzden mi kendine yere attın şaşkın." Ne oldu dermiş gibi baktı Yasemin.

 

Zülüf'ün ağzı şaşkınca açıldı. "Ne yere atması?"

 

"Kızım biz her şeyi pencereden gördük. İstediğin kadar inkar et. Ama helal olsun sana. İyi oynadın oyununu."

 

"Hepiniz mi gördünüz?" diye mırıldandı Zülüf.

 

Yasemin Zülüf'e aldırmadı. "Ah Seyran görmeliydiniz. Nasıl kendini yere attı. Ödü koptu o kızlarla gidecek diye."

 

"Kızlar kim, kız?" dedi Gülsüm.

 

"Vallahi tanımıyorum. Ama zaten evdeki hiç kimse onların gelmelerinden hoşlanmamıştı."

 

"Evlerinde ne işiniz vardı?" dedi Seyran.

 

"Sonra anlatırım Seyran'ım. Ama keşke görseydiniz Zülüf'ün oynadığı ayak burkma oyununu."

 

"Sonra ne oldu?" dedi Gülsüm.

 

"Ne olacak? Çocuk bunu kucağına almak isteyince, tutturmuş babam gelsin. Ama Sirac dinlemedi bunu. Kucağına aldığı gibi eve götürdü."

 

"Zümrüt hanıma da göstereceğim." diyerek mutfaktan koşarak çıktı Mert.

 

"Hayır!" dedi Zülüf Mert'in arkasından koşmaya başlamıştı.

 

"Bak bu adam Zülüf ablanın sevgilisiymiş. Yasemin öyle dedi." diyerek fotoğrafı Zümrüt hanıma uzattı Mert.

 

"Hangisi? Burada dört tane adam var." dedi Zümrüt hanım. Kenan'la Asiye'nin sözünde çekilmiş bir fotoğraftı. Kadir, Baran, Kenan Sirac vardı.

 

"Kaşı çizik olan. Bende onun gibi yapacağım kaşımı."

 

Zümrüt hanımla yan yana oturan Hülya, fotoğrafa doğru eğildi. Beyaz yüzü, daha da beyazlaştı.

 

"Doğrumu bu?" dedi Zümrüt hanım.

 

Zülüf herkese şaşkınca baktı.

 

"Adı da Sirac. Yasemin öyle dedi." dedi Mert.

 

"O mahallede mi oturuyorsun?" dedi Hülya donuk bakan gözleriyle.

 

"Hangi mahallede oturduğumdan size ne" dedi Zülüf ters ters Hülya'ya bakarken.

 

Ebru iğrenç derecede bir kahkaha attı. "Ee Zülüf bula bula bu varoşu mu buldun?" hala kahkaha atıyordu.

 

"Varoş Sıdıka! Eski adın daha güzeldi be yenge. Varoşun ta dibinden gelen Sıdıka!"

 

"Haddini bil!" dedi Tarık.

 

"Bu arada babamın selamı var dayı."

 

Tarık hışımla kalktığı sandalyeye, uysal bir çocuk gibi çöktü.

 

Ebru Zülüf'e baktı. Onu şu an öldürmek istiyordu.

 

"Biriyle dalga geçmeden önce, kendine bakacaksın." dedi Zülüf. O sırada Yasemin'le, Seyran, Gülsüm'de salona geçmişlerdi.

 

"Siz körpe bir genç kızsınız." dedi Numan öğüt verici sesiyle. "Paranızın peşinde oluyor olabilir..."

 

"Genç karınız gibi mi?!"

 

"Yeter Zülüf!" dedi Zümrüt hanım.

 

Hülya ses etmeden fotoğrafa bakıyordu. Kendisinden bahsedildiğini duymuyordu bile.

 

"Ben o varoşa geberiyorum." Anlık bir duraklama oldu. "Ölüyorum ben onun için." dedi Zülüf.

 

Zümrüt hanım, Zülüf'ün kolundan tutup sarsarak "Sevgilin mi yani?"

 

Herkes Zülüf'e bakıyordu.

 

"Sevgilim." kolunu sertçe çekti Zülüf.

 

Hülya o an Zülüf'e baktı. Oğlunun ağladığını bile duymuyordu.

 

"Gelmeyeceğim bir daha buraya." diyerek evden çıktı Zülüf. Kapıda Ebru'nun babası, Salih'e ufak bir paket veriyordu.

 

"Çok selamımı söyle ona." dedi Ebru'nun babası.

 

"Seni sevmeyen, görmek dahi istemeyen birini niye bu kadar seviyorsun?" dedi Zülüf sinirden titrerken.

 

"Kızım o benim."

 

"İyi ama seni görmek bile istemiyor ki." dedi Zülüf.

 

"Babayım ben. O beni istemese de ben onu istiyorum."

 

Zülüf için çok büyük bir haksızlıktı bu. Sadece iki haftada bir, iki saatlik bir görüşte görüyordu Garip'i. Şimdi ise yaşlı adamın böyle konuşması, Zülüf'ün deli gibi ağlamasına sebep oluyordu. Ses etmeden kapıya çıktı, yirmi adım kadar ilerledi. Arabasının kapısını açarken yaşlı adama baktı.

 

"Size sarılabilir miyim?"

 

Yaşlı adam başıyla onayladı.

 

Zülüf koştuğu gibi ona sarıldı. Gözyaşları yaşlı adamın çökmüş omuzlarına damlıyordu.

 

"İyi misin Zülüf?" dedi Yasemin.

 

Ağlamak Zülüf'e çok iyi gelmişti. Yaşlı adamdan ayrılıp, burnunu çekip, "Çok iyiyim."

 

Yasemin Zülüf'ün koluna girdi "Caddede şarkı söyleyelim mi?"

 

"Ben dinlerim." dedi Zülüf Yasemin'e arabanın anahtarını uzatırken.

 

"Bu kadar kötü olacağını tahmin edemedim."

 

"Kötü mü?" diyerek kahkaha attı Zülüf. "İçimi boşalttım ben."

 

"O yaşlıya iyi cevap verdin ama." diyerek kahkaha attı Yasemin.

 

"Pislik herif. Aynı çam yarması gibi."

 

"Hepsine hak ettikleri cevabı verdin."

 

"Gerçekten hepiniz gördünüz mü?"

 

"Neyi?"

 

"Kendi mi yere attığımı."

 

"Yok be manyak. Sadece ben gördüm. Seni öyle üzgün görünce dayanamadım. Pencereden seyrettim sizi."

 

"Başka kimse görmedi yani?"

 

"Sadece ben."

 

"Oh " deyip camı açtı Zülüf.

 

"İyi oyundu ama."

 

"İyi oynadım mı?" diyerek güldü Zülüf.

 

"Bence sen tiyatrocu olmasın." diyerek güldü Yasemin. "Seviyorsun onu. Yalnız kendine söyleyemiyorsun. Kaparlar elinden sonra."

 

Zülüf konuşacağı sırada, Yasemin onu susturdu. "Bir şey söyleme. Yalnızca anı yaşamaya bak."

 

"Ebru manyağını gördün mü? Varoş diyor bide. Sanki nereden geldiğini bilmiyoruz."

 

"Para çekmem lazım." diyerek arabayı durdurdu Yasemin.

 

"Yine mi Yasemin?"

 

"Erkek arkadaşım o benim. Dara düştüğünde yardım etmeliyim."

 

"Yasemin..."

 

"Yine seni kandırıyor diyeceksin."

 

"Kandırmıyor mu yani?" diye çıkıştı Zülüf. "Ben senin üzülmenden, kırılmandan korkuyorum."

 

"Ne üzüleceğim, nede kırılacağım." diyerek Zülüf'ün elini sıktı Yasemin. Sonra arabadan indi.

 

"Şu uyuzun gerçek yüzünü bir görsen Yasemin." diye iç geçirdi Zülüf.

 

~~

 

"Kız hepsi güzeldi değil mi?" dedi Çiğdem.

 

"Güzel güzel." dedi Zeynep. "Geç kalmadan hemen gidelim, daha oğlumu okuldan alacağım."

 

"Yaa ne güzel şarkı söylüyorlar yine." diyerek sesin geldiği yöne doğru koştu İpek.

 

Hepsi beraber İpek'in koştuğu yöne doğru yürüdüler.

 

"Sen burada şarkı mı söylüyorsun?" dedi İpek Yasemin'e bakarken.

 

"Yok biz sadece arkadaşlara eşlik ediyoruz." diyerek genç kız ve erkekleri işaret etti Yasemin.

 

"Merhaba." dedi İpek.

 

Genç kız ve erkekler gülümseyen bir bakışla selam verdiler.

 

"Hadi abla gidelim." dedi Zeynep.

 

"Dur be kızım. Arkadaşları biraz dinleyelim, sonra gideriz eve."

 

Zeynep köşede oturmuş, Zülüf'e baktı. "Kız senin yüzün niye böyle asık?"

 

Zülüf gülümsedi "Öyle."

 

Zeynep'in telefonu çaldı. "Efendim teyze bir şey mi oldu?" diyerek kaşlarını çattı.

 

"Ne oldu?" dedi Turna.

 

"Hemen gel diyor." diyerek hızlı adımlarla yürüdü Zeynep.

 

Kızların hepsi ona yetişmeye çalışıyorlardı.

 

"Otobüs geç gelebilir. Ben bırakırım sizi." dedi Zülüf.

 

"Söylesene ne olduğunu?" dedi İpek Zeynep'in kolunu kavrarken.

 

"Bilmiyorum ki. Kötü bir şey olmamıştır dimi abla?" diyerek otobüs durağına doğru koştu Zeynep.

 

"Kötü bir şey olsa söylerdi." dedi İpek serin kanlılığını koruyarak. Zeynep kadar oda korkuyordu. Ama bunu dışarıya yansıtmıyordu.

 

"Hadi gelin." dedi Yasemin arabanın camını kapatırken.

 

"Fırat'a mı bir şey oldu acaba?" dedi Zeynep bilmem kaçıncı gözyaşlarını silerken.

 

"Yeter Zeynep! Yemin ederim artık tokatlacağım seni!" dedi İpek Zeynep'i sarsarak. "Kendine gel. Hemen her şeyde en kötü şeyi düşünüyorsun."

 

"Ne oldu teyze?" diyerek salona koştu Zeynep. "Fırat'a mı bir şey oldu yoksa?

 

"Gel buraya." diyerek Zeynep'i kulaklarından yakaladı Buke.

 

"Teyze ne yapıyon yaw?"

 

"Kaynanan aradı."

 

"Kaynanam mı?" diyerek kulağına kurtarmaya çalıştı Zeynep. "Ne olmuş ki onlara?"

 

"Görümcenin kolunu kırmışsın"

 

"O başlattı. Yemin ederim teyze."

 

"Manyak mısın kızım sen?" dedi İpek.

 

"Ya ne yapsaydım? Anneme laf etti. durup öyle dinlese miydim yani?"

 

Buke Zeynep'i rahat bıraktı. Koltuğa oturdu. "Bu ilk değil ki. Onların her zaman yaptıkları şey."

 

Turna hariç, kızların hepsi evden çıkmaya koyulunca,

 

"Nereye gidiyorsunuz?" dedi Buke.

 

Kızların hepsi bakıştılar.

 

"Zeynep çay koy." dedi Buke.

 

"Aynen Zeynep çay koy." dedi İpek. "İyi demle ha."

 

"Leyla nerede teyze?" dedi Turna.

 

"Baran'ın odasında uyuyor."

 

Turna Baran'ın odasına çıktı. Leyla'nın yanına uzandı. Küçük ellerini öptü. "Ne güzel kokuyorsun." deyip Leyla'yı öptü. Akşama kadar uyudular.

 

Baran odasına geldiğinde gördüğü manzara gülümsetti onu. Turna'nın saçları yüzünü örtmüştü. Yavaşça yüzünden çekti saçları. Yere çömelip, Turna'yı seyretti. "Gidişin beni ne öldürdü, nede yaşattı." kalkıp Turan'ın saçlarını kokladı. Küçük burnunu öptü. "Allah seni bir daha benden ayırmasın."

 

~~

 

"Hala aynı değil mi anne?" dedi Alaz Turna'nın vesikalık fotoğrafını yaşlı annesine doğru uzatırken.

 

Hissetmediği dizlerine başını dayamış oğluna kayıtsızca baktı yaşlı kadın.

 

"Öldürüyor bu acı beni" dedi Alaz eli yüreğinin üstündeyken.

 

Yaşlı kadının gözlerindeki yaşlar su gibi aktı. Zayıf, güçsüz eliyle oğlunun başını okşadı.

 

"Neden onu seçti ki?" dedi Alaz. "Neden konuşmuyorsun anne, seni buraya bıraktığım için değil mi? Benim kendime bile hayrım yok ki, sana olsun."

 

Yaşlı kadın ses etmedi. Tekerlekli sandalyeye elini atınca,

 

"Gitme anne." diyerek tekerlekli sandalyeyi tuttu Alaz.

 

"Ne istiyorsun benden?" dedi yaşlı kadın bezgince.

 

"Konuş benimle anne. Turna senin olacak de bana."

 

Yaşlı kadın, oğlunun bu hasta ruhundan öyle korkuyordu ki.

 

"Hadi anne, Turna senin olacak de." diye yalvardı.

 

"Olmayacak." dedi Yaşlı kadın.

 

"Baran olmasaydı olurdu ama." dedi Alaz deli gibi bakan gözleriyle. Sanki aklına hiç gelmeyen bir şey gelmiş gibi oldu birden. İnsanı ürperten bir gülüş sergiledi.

 

"Beni korkutuyorsun oğlum."

 

"Söyle bana anne. Baran olmasaydı sever miydi?" hevesle konuşmuştu. Derdine deva bulmuş gibiydi sanki. "Baran olmasaydı severdi tabi." diye çığırdı birden. Sevinçten havalara uçuyor gibiydi. Sonra birden durgunlaştı. Alaz'ın sevinci çok kısa sürdü. "Ama Turna dayanamaz ki Baran'ın yokluğuna. Yine gider. Turna kuşları gibi göç eder." diyerek başını annesinin dizlerine dayayıp, "Yine gider." diye sayıklayıp durdu ta ki uyuyana kadar.

 

Yaşlı kadın, oğlunun sonunu nasıl biteceğini gördü. Başta irkildi, içi üşüdü doksan yıllık ömründe, ilk defa böyle bir soğukla tanışmıştı. O soğuğun bir dili vardı. Dört harf, bir kelime. Ama öyle bir şeydi ki. Dile getiremiyordu bir türlü. Oğlunun başını okşadı. Tıpkı eskiden o küçük, uysal tatlı oğluydu karşısında ki adam. Zararsız, sevgi dolu, söz dinleyen küçük bir çocuktu o.

 

BÖLÜM SONU.

 

 

Loading...
0%