Yeni Üyelik
48.
Bölüm

Çeyiz

@verahare

Leyla sandalyeye çıkmış, mini mini ellerini buğulu soğuk cama dayayıp elektrik tellerinde öten kuşları kocaman gözleriyle seyrediyordu. Öten kuşları gülerek taklit ediyordu. Birden coşarak yatağında uyuyan Turna'ya doğru koştu.

 

"Günaydın ,gülüşü güneşten de sıcak kadın." deyip Turna'nın üzerinden yorganı çekip yatakta çekirge gibi zıplamaya başladı. Aynı sözleri Turna yataktan sıçrayıp ona kulak kesilinceye kadar sürdürdü.

 

Turna refleks olarak kaşlarını çattı. Uykulu gözleri kapağı açık sandığa kaydı. Kitaplar, renkleri solmuş not kağıtları, fotoğraflar hepsi birbirine karışmıştı. Leyla Baran'ın Turna'ya yazdıklarını mı okuyordu?

 

"Leyla sen neler söylüyorsun?" diye şaşkınca gülümsedi Turna ince ayaklarını yataktan aşırtırken.

 

Leyla nar renkli dudaklarını büzüp, kaşlarını yukarı kaldırdı. "Bir keresinde dayım sana öyle demişti ya." dedi.

 

Turna, Leyla'nın ayaklarını yerden kesip, merhametli kollarıyla ona sarıldı. "Beni şaşırtıyorsun. Bir an okuma yazmayı ne ara öğrendi bu kız dedim kendime." diye güldü.

 

"Dayım harfleri öğretiyor. Dediğine göre hızlı öğreniyormuşum. Yakında hem okuyup hem yazacağım." deyip başını Turna'nın göğsüne yasladı Leyla. "Boyum ne kadar uzamış bakalım mı?" diye ekledi beraber yapıp boyadıkları tepesinde kocaman papatyası olan boy cetvelini gösterirken.

 

"Memnuniyetle küçük hanım." dedi Turna, Leyla'yı kucağından indirirken, "Kilonu da tartarız."

 

Leyla altın sarısı örgülü saçlarını ellerine alarak, "Saçlarımın boyunu da ölçeriz değil mi?" diye sordu iç ısıtan bakışlarıyla.

 

Turna ilk önce Leyla'nın boyunu ölçtü. Leyla santim santim uzuyordu. Şimdiden uzun boylu bir genç kız olacağını belli ediyordu. Eskiden omuzlarının üstünde biten saçları şimdi kaburgalarına kadar uzanıyordu. Zayıf kuru bedeninden eser kalmamıştı. Turna onu eskisi gibi rahatlıkla kucaklayamıyordu. Beyaz yüzündeki pespembe yanaklar gayet sağlıklı olduğunun göstergesiydi.

 

"Bugün dayımın evine bir sürü adamlar geldi." dedi Leyla. "Kim onlar tanıyor musun sen?"

 

"Dayının kuzenleri onlar."

~~

Bir oda dolusu çeyize bakıp bakıp içini çekiyordu Seyran. Zülüf'ün bir erkeği sevip evlenmesi "ay" ile "güneşin" bir araya gelmesi kadar imkansız gelirdi ona. Dudakları kapalıydı. Ama yüreğinden ona sağlıklı ve huzurlu bir evliliği olması için Allah'a yakararak dua etti. Arka odadan Zülüf'le Yasemin'in tatlı atışmaları kulaklarını doldurunca gözlerini yumdu, ılık gözyaşı çenesinde çiğ damlası gibi asılı kaldı.

 

"Siyah olmaz delirdin mi sen?" diye çemkirdi Yasemin, siyah elbiseyi Zülüf'ün elinden kaparak. "Seyran bir şey söyle şuna." diye ekledi yüksek sesle.

 

Seyran çabucak gözlerini silip arkasına dönerek, "Yine ne var?" dedi.

 

"Ne olmuş yani siyahsa?" dedi Zülüf dik dik Yasemin'e bakarken. "Ver şunu." deyip uzun kollarıyla elbiseyi Yasemin'den almaya çalıştı.

 

"Kızım siyah olmaz." dedi Seyran Zülüf'ün ellerini tutarak ."Cenaze mi bu tövbe tövbe."

 

"Ne alakası var ya."

 

Yasemin hınzırca gülümseyerek "Siyahlara bürünüyorsun, resmen ben Sirac'ı istemiyorum diyorsun hanımefendi." dedi.

 

Seyran Yasemin'i doğrular gibi başının ağır ağır salladı. "Haklı kız." deyip Zülüf'ün dolabından buz mavisi kot pantolonu çıkardı. "Şunu giy bakim." deyip pantolonu Zülüf'e uzattı. Zülüf somurtarak pantolonu alırken,

 

"Peki üstüme ne giyeceğim ha?" diye homurdandı.

 

"Kırmızı kazağını."

 

Zülüf Seyran'ın verdiklerini giydi. Saçlarını at kuyruğu yaptı. Yüzüne tek bir makyaj bile sürmedi.

 

"Şimdi oldu işte." dedi Yasemin hoşnut bir tavırla.

 

Sokaktan gelen davul ve zurna sesini duyduklarında Mert koşarak mavi çeyiz sandığının üstüne oturdu. Amine'yle Seyran'ın yürekleri mutluluğu ve hüznü bir arada yaşıyordu. Yasemin, Mehmet ve Gülsüm onlara bakıp bakıp sırıtıyorlardı. Zülüf hepsine alık alık bakıyordu. Zılgıt sesleri alkışlara karışıyordu. Zülüf'ün gözleri deli gibi babasını arıyordu. Onu görürse anlamdıramadığı iç sıkıntısından kurtulacaktı. Leyla ona çarpıp çeyiz odasına koşunca kendini toparladı.

 

"Leyla sen oturmayacaksın sandığa." dedi Turna Leyla'nın peşine takılırken.

 

"İn oradan." dedi Leyla elleri belinde, topuklarını yere sertçe vururken. Mert omuzlarını silkince daha da çıldırdı. "Sana in dedim." diye dişlerini gıcırdatıp tombul ayakları çekiştirmeye başladı. Odadaki herkes gülmeye başladı.

 

"Leyla biz damat tarafıyız, gelin tarafı değil." dedi Turna gülerek.

 

Leyla Turna'nın sözlerinden hiçbir şey anlamayarak, "Bende oturmak istiyorum." diye sızlandı dudaklarını büzerken.

 

"Kız bunun için üzülür mü?" dedi Seyran Leyla'yı koltuk atlarından tutup sandığa oturturken.

 

Leyla güldü. Bacak bacak üstüne atıp ellerini dizlerinin üstünde birleştirirken Mert'e zafer kazanmış bir edayla baktı. Bir kez daha gülümsedi.

 

"Birdi iki oldular." dedi İpek Mert'le Leyla'ya sandıktan kalkmaları için para veren Baran'a bakıp gülerken.

 

Çeyiz Şemle teyzenin ağzından çıkan türküler eşliğinde kapıda bekleyen kamyona taşınıyordu. Zülüf Sirac'ın kuzenleriyle İpek'in aracılığıyla utangaç gözlerini yere dikmiş tek tek tanışıyordu.

 

"Bu genç adam Karaca'nın kardeşi, Diyar." dedi İpek simsiyah küt saçları olan beyaz tenli orta boylu adamı gösterirken.

 

"Merhaba yenge." dedi Diyar kucağındaki yeğenini severken.

 

İkisi esmer, yeşil gözleri olan genç adamlara gülümseyerek baktı İpek. "Şemle teyzemin oğulları, Cihan ve Azat."

 

"Memnun oldum." dedi Zülüf gözleri yere bakan Cihan'la Azat'a.

 

"Bu da Ciwan'ın kardeşi Çınar." dedi İpek güleç yüzlü, siyah saçları omuzlarına dökülmüş, başının tepesinde oval gözlüğü olan ince uzun boylu adama tebessüm ederken.

 

"Merhaba ." dedi Çınar başı dik gözleri yerdeyken.

 

Zülüf kuru bir sesle, "Merhaba." deyiverdi.

 

Çeyiz taşınmaya devam ederken Zeynep'i elinde tabak, kaşık ve bardakla zılgıt atarak mutfaktan çıktığını gördü Zülüf. Sonradan bunun bir adet olduğunu öğrenecekti. Kendi odasındaki pencereden dışarıya bakınca babasını Sirac'ın dayılarıyla beraber konuşurken gördü. Ilık ellerini buğulu soğuk cama yapıştırdı. İçinde bir şeylerin burkulduğunu hissediyordu. Bir anda koşup babasına sarılmak istedi. Evden eşyalar eksildikçe üşümeye başladı. Kızlar söylendiğine göre evlenene kadar babalarının evinde misafir miydi gerçekten? Bu düşünce onu yaprak gibi titretti. Biraz hiddetlendi de. İnsan hiç evinde misafir olur muydu? "Zülüf KARA" gülerek söylenen bu söz kimin ağzından çıktı bilmiyordu ama bir şeylerin değişeceğini iyi biliyordu. Sirac'ın soyadını almak çok şeyi değiştirecekti. Evli bir kadın, belki sonra anne. Sakinlik içinde uzayıp giden huzurlu bir yaşam. Her gece Sirac'ın boynuna yüzünü gömerek uyumak sabah aynı vaziyette uyanmak, nefesinin ruhuna kadar okşaması neleri değiştirmezdi ki?

 

"Ay sen ağlıyor musun?" dedi Karaca Zülüf'e sarılırken.

 

Zülüf öyle derin dalmıştı ki ağladığının bile farkına varamamıştı.

 

"Ağlama ağlama." dedi Karaca dostane bir tavırla, "Bende senin gibiydim çeyizim gittiğinde. Rahmetli babam 'ağlayacaksan ne diye evleniyorsun?' demişti." diye güldü o günü hatırlayıp gözleri doldu baba özlemiyle. Zülüf'ü güldürmek için Zeynep'i işaret ederek, "Ama bu çeyizi gittiği gün ağzı kulaklarındaydı." diye gülmeye başladı.

 

Zeynep kaşlarını çattı. "Bir kere aklıma bir şey gelmişti ona gülmüştüm." diye itiraz etti.

 

Karaca inanmayarak, "Yaw he he." diye geçiştirdi Zeynep'i. Kızların hepsi gülmeye başladı.

~~

 

Canan sokağa bakan pecereden izliyordu kamyondan indirilen çeyizi. Kıskançlık meyveye düşen kurt gibi kemiriyordu içini.

 

"Gelin şu kırmızı kazaklı olan mı?" dedi annesi pencerenin diğer kanadından bakarken.

 

"Üff bize ne anne." dedi Canan sertçe pencereden çekilirken. Annesinin şaşkın bakışlarına aldırmadan pencereyi kapatıp perdeyi sertçe çekti. "Davulla zurnanın sesi kulaklarımı sağır etti." diye söylendi koltuğa oturup bacak bacak üstüne atarken.

 

"Sen niye giyinmedin?" dedi Funda Sultan'a baygın baygın bakarken.

 

"Yeni elbisem yok."

 

Funda bezgince nefesini verdi. "Nasıl yok. Daha geçen hafta almadın mı?"

 

"Malı özürlü çıktı."

 

"Diğer elbiselerinden bir tanesini giy gel."

 

"İstersen şalvarla çıksın anne." diye gözlerini devirdi Canan ayaklanırken.

 

"Devirme anneye gözlerini."

 

"Hadi gidelim Sultan'ım." dedi Canan Sultan'ın koluna girerken.

 

"Kız nereye gidiyorsunuz?" dedi Funda telaşla.

 

"Elbise almaya." dedi Canan ardında bıraktığı annesine el sallarken.

 

"Dur üzerime para alayım." dedi Sultan.

 

"Yahu ben alacağım sana. Kuaföre de gideriz."

 

"Annemden sonra beni en çok düşünen kadınsın sen. Biliyorsun değil mi?"

 

"E bir tane halamız var, olsun o kadar değil mi?" diye gülüp, ince kolunu Sultan'ın omzuna doladı Canan. "Çok şükür. Bitti çeyiz merasimi." diye ekledi Sirac'ın evine gözlerini devirirken.

 

"Çıkma daha oğlanın karşısına. Zülüf'ü de başına musallat etme. Deli gibi bir şey zaten."

 

"Kim takar o çilliyi." dedi Canan omuzlarını silkerken "Evli bir adamın peşine düşecek kadar bayağı değilim. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse beni sevmesini isterdim, sadece sevmesini..." birden kahkaha attı. Sultan'ın allık sürülmüş gibi duran yanaklarını öpüp, "Çok da zorlamamak lazım öyle değil mi?" deyip göz kırptı dudaklarındaki sahte gülümsemeyle.

~~

Alt katta çeyiz dizilirken, üç kız kardeş iki yeğenini karşılarına oturtmuş konuşuyorlardı.

 

"Onlar bu evin gelinleri değil, kızları." dedi Şemle teyze siyah kaftan elbisesinin cebinden çıkardığı tütün tabakasını kırışmış elleriyle açarken. "Kıymetini bilin onların. Bu zamanda hiçbir gelin, kaynana evinde kalmak istemez." diye ekledi sardığı tütün sigarasını yavaşça içerken.

 

"Ablam doğru söylüyor." dedi Zozan teyze yavaş bir sesle. "Zeynep, İpek size şunu söyleyeyim birbirinizle nasıl kardeşseniz, Turna ve Zülüf'e de kardeş olun. Birbirinize ağır işler yüklemeyin. Samimi olun. Gelip geçici dünyada yıpratmayın birbirinizi."

 

Zeynep'le İpek usul usul salladılar başlarını.

 

"Yok yok abla. İpek'de Zeynep'de akıllı görümcelerdir." dedi Buke gülümseyen suratıyla.

 

"Biliyorum." dedi Şemle teyze yeğenlerine sıcak bir bakış atarken. "Benim kızlarım her zaman akıllıdırlar." Gözleri ablasının kendi elleriyle dokuduğu halıya takıldı. Onun yokluğuyla üşüdü içi. Yetmiş yaşında bir kadın olsa bile ablasına olan derin sarsılmaz özlemi bir gram bile eksilmemişti.

 

"Yaw senin hiç arkadaşın yok mu? Normalde böyle günlerde kız tarafı daha kalabalık olur." dedi Şirin Zülüf'ün elbiselerini askıya asarken.

 

Zülüf sırıttı ,"Kafama göre arkadaş yok ki."

 

"Peki Yasemin?" dedi Melek.

 

"O arkadaşım değil ki, kardeşim." dedi Zülüf beyaz yatak örtüsünü paketinden çıkarırken. Başını kaldırdığında ellerinde uzun kanaviçe yastığı kendisine uzatan Zeynep'e sorarcasına baktı.

 

"Bir yastıkta kocayın." dedi Zeynep yastığı Zülüf'ün ellerine koyarken "Annem yapmıştı."

 

Zülüf kırmızı çiçekleri olan kanaviçe yastıktan gözlerini alamadan, "Çok güzelmiş." dedi yumuşak yastığı okşarken.

 

"Başınızı bu yastığı koyup uyuyacaksınız . Küstüm yastıkta değil tamam mı?" dedi Karaca.

 

Zülüf kapının eşiğinde duran Sirac'ı görünce gelincik gibi kızardı. Evet der gibi başını hızlı hızlı salladı.

 

"Küstüm yastık ne be vallaha adında bile meymenet yok ha!" dedi Gülistan omuzları sallana sallana gülerken.

 

Sobanın yaydığı sıcaklık herkesi gevşetmişti. Kadınların bedenlerine tatlı bir yorgunluk gelmişti. Sobanın üzerindeki beyaz emaye çaydanlıktan buharlar yükseliyordu. Çayın yanında İpek'in yazın kendi bahçelerinden toplayıp kuruttuğu dut vardı. Gülistan, Şirin ve Xezal'ı odanın bir köşesine çekmiş onu yakında istemeye gelecek olan çocuğun fotoğrafını telefonundan gösteriyordu. Zülüf beyaz duvarda asılı olan kaynanasının fotoğrafına dalgın dalgın bakıyordu. Hayatında gördüğü en güzel kadının kaynanası olduğuna yemin edebilirdi. Usul boylu, örgülü koyu sarı saçları, bir çift iri parlak zümrüt gözler, yuvarlak yüz, kalın kavisli kaşlar, fındık burun, süt gibi bembeyaz bir ten ve açık pembe renkli etli dudaklarıyla gülümseyen gamzeli tatlı bir çehre. Zülüf bu kadar güzel bir kadının kocası tarafından terk edilmesine şaşırmadan edemedi. Zeynep'in söylediğine göre başka bir kadınla münasebetinden dolayı terk etmişti onları. Aldatmanın güzellikle çirkinlikle bir alakası olmadığını karşısındaki güzeller güzeli kadına bakarken anladı Zülüf. Bir ara Ciwan'ın annesini Yasemin'e ayrıntılı bir şekilde baktığını gördü. Yüzünün gülümseyişinden Yasemin'i beğendiğini anlaşılıyordu. Fırat'la Leyla'nın sobanın hemen yanında oturup el çırpma oyununu oynarken Fırat'ın kazanıp sevinmesi Leyla'nın numaradan ağlayıp itiraz etmesine, Fırat'ın akmayan gözyaşlarına hayret edip oyunu tekrardan başlatmasına istemeden güldü. Sanki yıllardan beri bu ailenin içindeymiş gibi hissetmek ne güzeldi.

 

~~

 

Bordo renkli, İspanyol kol, eteği dizlerinin hizasında olan volanlı kalem elbiseyi giymişti Sultan. Süt beyaz tenine çok yakışmıştı. İnce ayaklarında siyah, kısa topuklu kemeri bileğinde bağlanan ayakkabı vardı. Boynunda altın sarısı renginde kısa ince bir zincir vardı. Siyah saçları zarif bir topuz halindeydi. Yüzündeki makyaj yok denecek kadar azdı.

 

"Harikasın." dedi Canan Sultan'ın yanaklarını sıkarken.

 

"Dur deli makyajımı bozacaksın." dedi Sultan kendini Canan'ın elinden kurtarmaya çalışırken.

 

"Biraz daha burada durursan zaten bozulacak. Hadi gel artık içeri."

 

Sultan heyecandan titreyen nefesiyle "Şu an çok huzursuzum." dedi .

 

"Huzursuz değil heyecanlısın." dedi Canan Sultan'ın kolundan tutup mutfağa götürürken.

 

Sultan Canan'ın doldurduğu çayları midesinde yükselen sancıyla odaya taşıdı. Kapıdan içeri adımını attığı anda bayılacakmış gibi oldu birden. Aynı anda tüm gözleri üstüne çekmek onu fazlasıyla sıkmıştı. Ağzından bir inilti çıkmasın diye dudaklarını sımsıkı birbirine bastırmıştı. En son ki çayı damat adayına verip titreyen bacaklarıyla odadan çıktı.

 

"Şimdi ikiniz başbaşa görüşeceksiniz." dedi Ayşe teyze Sultan'ı mutfaktan çıkartırken. Sultan yardım ister gibi Canan'a baktı.

 

Canan kollarını havaya kaldırıp "Benden bu kadar." dedi gülerken.

 

"Utanma utanma hem sanki ne yaptın da utanıyon?" dedi Ayşe teyze "Zamanında bende sizler gibi utanırdım. Ama bak şimdi mahallede evlendirmediğim insan kalmadı neredeyse." diye ekledi.

 

Orta boylu, etine dolgun, alnı seyrelmeye başlamış kumral saçlı, beyaz tenli ince bıyıklı adama utangaç gözlerle baktı Sultan. Adamın kısık titrek sesiyle konuştuğunu duyunca heyecanlı olanın tek kendisi olmadığını anlayınca içi birazda olsa ferahladı. Adının Mahir olduğunu duyduğu anda isimlerini yan yana getirip içinden söyledi. Tebessüm ettiğinin farkına varamamıştı. Mahir'in sorduğu sorular onu sıkmıyordu. Bir hayalinin olup olmadığını, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını ilgiyle tane tane soruyordu Mahir. Bu da Sultan'ın gerginliğini azaltıp gevşemesine yol açıyordu. Bir süre sonra Sultan çekine çekine sorular sormaya başladı. Derken sohbet tam anlamıyla açıldı. Çaylar ikinci defa içildi. Her iki yüzde gülümseme belirdi. Mahir güzel olduğunu söyleyince Sultan kızardı. Neden bu yaşına kadar evlenmediğini sordu Mahir'e.

 

"Hepsi kuyumcuyum diye evlenmek istedi. Oysa ben bile o kadar önemsemedim kendimi." dedi Mahir yorgunca gülümserken.

 

Sultan lafı ustaca Mahir'in ağzından almak için "Peki ya ben de onlar gibiysem?"dedi.

 

"Eğer öyle olsaydın ilk başta istemiyorum demezdin."

 

Sultan afalladı.

 

"Ayşe teyze kıymetini çok bilmemi istedi." dedi Mahir. "İzin ver kıymetini bileyim."

 

"Neden ilk başta istemediğimi merak etmiyor musun sormayacak mısın bana?"

 

Mahir damağını şaklattı "Ben şimdiki zamana bakarım."

 

"Hiç sıkmadan konuşuyorsun." diye itirafta bulundu Sultan.

~~

 

Turna Karaca'nın kitapları sevdiğini duyunca onu dükkanına götürmüştü. Karaca kitapların içinde yüzüyormuş gibi hissetti kendini. Kocası gittiği her şehirden kucak dolusu kitaplar getiriyordu ona. Ama onları bitireli çok oluyordu. Bebeğide doğunca kitapları neredeyse unutmuştu. Bundan şikayetçi değildi. Hiçbir şey yıllardan beri özlemini duyduğu olması için hastaneden hastaneye koştuğu oğlundan daha önemli olamazdı. Hele Mustafa karnındayken onu da diğer bebekleri gibi düşürmekten korktuğu geceleri ölünceye dek unutmayacaktı.

 

"Bunlara ne dersin?"

 

Turna'nın uzattığı çocuk hikayelerini ellerine aldı Karaca.

 

"Vakti geldi mi Mustafa'ya okursun." Turna kucağındaki Mustafa'ya bakıp, "Okusun mu anne sana?" dedi. Mustafa ellerini birbirine birleştirmiş dişsiz ağzının içinde bebeklere özgü sesler çıkarıyordu minik ayaklarını sallarken. "Ay çok tatlı ya." deyip Mustafa'yı öpüp kokladı Turna. Derken kapı açıldı. Baran ve yanında uzun boylu yapılı, esmer kirli sakallı bir adam vardı.

 

Karaca'nın gözleri büyüdü dudaklarından kısık heyecanlı bir sesle"Yusuf.." sözcüğü döküldü. Baran olmasaydı koşup boynuna sarılırdı.

 

Turna Mustafa'yı Karaca'nın kucağına verip kapıya doğru gitti "Hoş geldiniz." dedi.

 

"Hoş bulduk yenge." dedi Yusuf. Oğluna el sallayıp yanına gitti. Turna'yla Baran arkasında kalırken siyah gözlerini karısına kırpıp oğlunu kucakladı.

 

Kitaplar içinde çaylar içildi. Karaca Turna'nın hediye ettiği kucak dolusu kitaplarla dükkandan çıktı. Oğlu kocasının kucağındaydı.

 

"Bizde çıkalım mı?" dedi Turna.

 

Baran ses etmeden Turna'nın avuçlarını öptü. "Sabaha karşı kabus gördüm yine gidiyordun."

 

Turna ayaklanıp Baran'ın karşısına geçti ."Bak bana." deyip Baran'ın yüzünü ellerine alıp, "Hiçbir yere gitmeyeceğim. " dedi Baran'ın alnını öperken.

 

Alaz sokaktan geçerken Turna'yla Baran takıldı gözlerine. Eti kemiğinden ayrılıyormuş gibi geldi ona. Bir yerlere tutunma isteği duydu. Ağzından bir inilti koptu. Onları böyle görmek ne büyük bir azaptı. Kalbinin bir yanı Baran'a kinle doluydu. Diğer yanı ise Turna'nın sancısıyla kıvranıp duruyordu. Turna'nın bir gün Baran'la evleneceği onun karısı olacağı gerçeğiyle yüzleşmek kalbini sıkıştırıyordu. Kalbindeki feryadı kimsecikler duymuyordu. Sert rüzgarda dalından kopup oradan oraya savrulan kuru yaprağa benziyordu ruhu. Omzunun üstünde hissettiği elle arkasına baktı.

 

"Üşüme " dedi Cemo.

 

"Bura..." dedi Alaz kalbini saklayan göğsünü işaret ederken, "Buradaki ateş hiç soğumuyor, aksine daha da harlanıyor."

 

Cemo ses etmeden Alaz'ın koluna girdi ."Ateşin kimseyi yakmasın." dedi.

 

BÖLÜM SONU.

 

 

Loading...
0%