@verahare
|
Uzun zamandır gelmiyorsun bize." dedi Baran, Cemo'ya bakarken.
"Seni iyi gördüm."
"Nasıl?" dedi Baran Karabaşın başını okşarken.
"Önceden yaşıyormuş gibiydin. Şimdiyse tam anlamıyla yaşıyorsun."
"Sebebi Turna'dır. Hadi gel yemek yiyelim."
~~
"Ee aşk olsun Sirac. Tanımadın mı beni?" dedi Canan, Sirac'ın gözlerinin içine bakarak.
"Tanıdım Canan, tanıdım." dedi Sirac Canan'dan ayrılarak.
Yağmur yine yağmaya başlamıştı.
"Bizi eve almayacaksın herhalde?" dedi Sultan gülerek.
"Buyur abla." dedi Sirac eliyle evi işaret ederek.
Canan'la Sultan gülümseyerek eve gitmeye başladı.
"Yemekten sonra geleceğim." dedi Sirac Zülüf'e bakmadan sanki havaya konuşuyormuş gibi.
Zülüf öylece tahta kapının eşiğinde durmuş, burnundan tıslamayı andıran nefesinin sesini dinliyordu. İçinde volkanlar patlıyordu. Saç diplerine kadar ateş basmıştı vücudunu. Kendini kırılmış, paramparça hissediyordu. Yüreği acıyla dolup taşmıştı. Ayaklarını yere sürüyerek kapıdan çıktı. Şimdi Yasemin'e o kadar çok ihtiyacı vardı ki.
"Eskisinden daha çok karizmatiksin." dedi Canan kahkaha atarak.
Zülüf Canan'ın sözlerini duyduğu gibi hemen geri döndü, koşarak avluya geçti. Canan Sirac'ın koluna girmiş tahta kapıdan geçiyorlardı. Sultan çiğnediği sakızı bahçeye doğru fırlattı, eteğini düzeltti ve eve öyle girdi.
"Gerizekalılar." diye homurdandı Zülüf.
"Merhaba." dedi Canan. Hemen gidip Buke'nin elinden öptü. "Nasılsın teyze?"
"İyiyim kızım hoşgeldiniz." dedi Buke bakışları kapıdayken.
"Başka kimse yok." dedi Sultan Buke'nin elinden öperken.
"Zülüf nerede?" dedi Buke Sirac'a bakarken.
Kızların hepsi Sirac'a baktı.
"Geldim." dedi Zülüf dilimlediği limonları tepside getirirken. Hiç kimseye bakmadan limonları servis ediyordu pervasızca, sanki kendi evindeymiş gibi.
Baran gelmediği için yemeğe başlamıyorlardı.
"Ee sizler nasılsınız?" dedi Canan siyah saçlarını tek omuzundan salarken.
"İyi, iyi." dedi Zeynep, Canan'a bakmadan.
"Hayırlı olsun Turna abla." dedi Canan.
Turna işlemeli alyansına tebessümle baktı. "Teşekkür ederim." diyerek telefonu kulağına götürdü.
Sirac Buke'nin yanına oturdu. Canan'da Sirac'ın yanına geçti.
"Geçmiş olsun." diyerek elini Sirac'ın omuzuna kattı Canan.
"Geçti." dedi Sirac.
"Bitti mi okul, kız?" dedi Zeynep.
"Bir senem daha kaldı."
"Ne okuyordun sen?" dedi İpek.
"Moda tasarım." dedi Canan. Sonra bakışları karşı koltukta oturan Zülüf'e kaydı "Arkadaş kim oluyor?"
Zülüf Canan'a saldırmamak için kendini zor tuttu. Ne diyecekti ki ona? Ne kızların arkadaşıydı ne de Sirac'ın. Kendini mal gibi hissediyordu. Dikkatini başka yöne verirken Leyla'yla göz göze geldi. Leyla güldü, ona doğru koştu.
"Sirac'ın arkadaşı oluyor." dedi Zeynep Canan'a bakarken.
Zeynep'in sözleriyle Zülüf'ün yanakları yanmaya başladı. Başını kaldırmaya cesaret edemedi. Gözleri Leyla'nın yeleğindeki tavşanlı düğmelerindeydi.
"Yaa." dedi Canan.
"Zeynep , bu kızda Senin mi? " dedi Sultan.
"Yeğenimizdir."
Zil çaldı.
"Dayım geldi." diyerek odadan koşarak çıktı Fırat.
Baran Cemo'yla beraber içeri geçti .Sirac'ın hafif mor gözünü fark ettiğini belli etmedi. Herkes sofraya geçmişti. Canan yine Sirac'ın yanındaydı.Zülüf her ikisinin karşısındaydı. Yanında da Leyla vardı.
"Dayım yedirsin." dedi Fırat Zeynep'in yanından kalkıp Baran'la Turna'nın ortasına geçti.
"Sende bana yedirir misin dayı?" dedi Leyla Sirac'a bakarak.
"Gel." dedi Sirac bir elini yere hafiften vururken.
"Sen gel."
"Gel bak bende sana yedireceğim." dedi Canan gülümseyerek.
"Zülüf abla yedirsin."
Zeynep, İpek, Yasemin, Turna hepsinin dudakları kıvrıldı. Zülüf içinden pis pis sırıttı.
Sirac kalktı, Zülüf'ün yanına oturdu.
Zülüf'ün duyguları bir anda değşiveriyordu. Heyecan, sevinç, utanç, mutluluk... Ama en çokta Canan'ın kızgın gözlerini görmek... İşte bu ona büyük bir zevk vermişti.
"Aç ağzını." dedi Sirac kılçığını aldığı balığı Leyla'nın ağzına katarken.
Sirac'la Zülüf beraber Leyla'ya yedirmeye başladılar.
"Hadi bak bu son." dedi Zülüf.
"Doydum ki."
"Tamam o zaman." dedi Zülüf Leyla'nın ağzını peçeteyle silerken.
Yemekten sonra Canan çantasından büyük bir albüm çıkardı. "Bunlar lisede çektiğimiz fotoğraflar." diyerek albümü Sirac'a uzattı.
"Peruklu." diyerek güldü Sirac.
"Aynen peruklu, ben takmıştım o hocaya lakabı." dedi Canan. Sirac'ın baktığı fotoğraflara doğru biraz eğildi.
"Yaw o lakabı duyduğumda ne çok gülmüştüm."dedi Sirac albümü çevirirken. "Aha kepçe hocada burada." diyerek güldü, hemde gözleri sulanıncaya kadar.
"İkimiz güzel çıkmışız." dedi Canan işaret parmağıyla fotoğrafı gösterirken.
Şimşek çakmaya başlayınca, Turna irkilmişti. Yavaşça kalkıp Baran'ın yanına geçti.
Canan'ın telefonu çaldı. "Tamam baba geliyoruz." diyerek kalktı. "Hala babam birazdan evde olacakmış."
"O halde biz kalkalım." dedi Sultan.
"Ayy elektrikler gitti." dedi İpek. "Sirac çakmağını yak, löküsü yakacağım."
Sirac çakmağını yaktı, karşıda Zülüf ona dövecekmiş gibi bakıyordu.
"Tamamdır." dedi İpek duvarda asılı olan löküsü yakarken.
"Babam birazdan gelir. Hep beraber çay içelim bizde." dedi Canan Sirac'la beraber avluyu geçerken.
"Ne güzel olur." dedi Sultan.
Canan, Sultan ve Sirac avludan çıktılar. Zülüf avluda onları seyrediyordu. "Ya giderse." dedi içinden. İçi içine sığmıyordu. Birden kendini yere attı. Ve acı dolu nida yükseldi.
"Ahh!"
Sirac'la beraber Canan Sultan arkalarını dönmüşlerdi.
"Ne oldu?" dedi Sirac koşar adım Zülüf'ün yanına çömelerek.
"Ayağımı burktum." dedi Zülüf ağlayan gözlerle. Sahte değil, gerçek gözyaşlarıyla. Neye, niye ağladığını bile bilmiyordu. Yaşadığı travmadan sonra zaman zaman stres bozukluğu yaşıyordu.
"Çok mu acıyor?" dedi Sirac.
"Acıyor tabi!" dedi Zülüf sinirden titrerken.
"Çilli tavuk." dedi Canan önüne dönerken evlerine gitmeye başladılar.
"O nasıl lakaptır kız öyle?" diyerek kıkırdadı Sultan.
"Benekli benekli iyy." dedi Canan yüzünü buruştururken.
"Güzel kız ama."
Canan siyah gözlerini pörtledi. "Hadi canım sende." ~~~~~~~
Sirac Zülüf'ü kaldıracağı sırada, "İstemiyorum, kaldırma beni. Babam gelsin." diyerek Sirac'ın kollarını iteklemeye başladı. Hala titriyordu.
"Allah aşkına ağlama Zülüf." dedi Sirac buruk sesiyle Zülüf'ü kucağına alırken.
Sirac'ın adıyla ona hitap etmesi, Zülüf'ü zevkten dört köşe yapmıştı. İsmini söyleyiş biçimi, sesindeki ahenk, burukluk, ilgi. Hepsi hoşuna gitmişti. Sonra Canan'ın ona sarılması, elini omuzuna atması gözlerinin önünden geçmeye başladı.
"İndir beni. Ben babamı istiyorum." elini Sirac'ın sert göğsüne bastırıp onu uzaklaştırmaya çalıştı.
"Zaten babana gidiyoruz."
"Sen Canan'a git!" dedi Zülüf çemkirirken.
"Canan ne alaka yaw?" diyerek kaşlarını çattı Sirac.
Canan'ın Sirac'a sarılması Zülüf'ün gözünün önünden gitmiyordu bir türlü. O yüzden kollarını Sirac'ın boynuna doladı,bileği şah damarın üstündeydi. Güvende hissediyordu kendini. Başını Sirac'ın boynuna gömdü. Bir elini Sirac'ın boynundan çekerek yüreğinin üstüne getirdi, "Çok acıyor biliyor musun?" deyip uğunmaya başladı gözyaşları içinde. "Yüreğim çok acıyor." dedi bu sefer içinden konuştu.
"Nasıl düştün?
"Avluda kocaman taş vardı ya hani işte ona takıldım."
Zülüf'ün kesik, sıcak nefesi Sirac'ın boynunu yakıyor, ürpermesine yol açıyordu. Zülüf'ü oturduğu caddeye kadar kucağında taşımaya devam etti. Açık olan demir kapıdan geçti. merdivenleri aştı. Tahta kapı açıktı. "Galiba kimse yok." diyerek Zülüf'e baktı Sirac. "Ne ara uyudun?" diyerek içeri geçti. O sırada elektrik gelmişti. Soba yanıyordu. Zülüf'ü beyaz koltuğa yatırdı, başının altına minderi koydu. Deri ceketini çıkardı, botunun bağcıklarını açıp ayaklarından çıkardı. Çoraplarını çıkarttı. Zülüf'ün her iki ayakları yara bere içindeydi. Bir kaç Parmakları sargılıydı. "Bunlar ne böyle?" diyerek tekli koltuğa oturdu. Zülüf'ü izlemeye koyuldu. shag modeli kumral saçı, tıpkı saçlarının renginde olan kumral renkli yay gibi kaşları, İnce burun, pembe renkli nizami dudakları ve en önemlisi çilleri. "Gerçek mi bunlar?" kalkıp, Zülüf'ün başına dikildi ve yüzüne doğru eğilip çillere odaklandı. Bir anda dokunmak istedi. İşaret parmağını yanağına doğru götürdü. Dokunmaya ramak kala elini hızla çekti. Sanki ateşe değmiş gibi. Saatine baktı. İşe gitmesi gerekiyordu. Işığı kapatmadan önce Zülüf'e son kez baktı. Işığı kapatıp salondan çıkıyorken, Zülüf'ün ağladığını duydu. Işığı yakıp, Zülüf'e baktı. Göz yaşları ince ince akıyordu kapalı gözlerinden. Fısıltı halinde konuşuyordu. Sirac yanına çöküp,kulağını onun dudaklarına yanaştırdı. "Emel." Zülüf'ün dudaklarından dökülen söz bu olmuştu. Sonra bir daha Emel dedi acı çekiyormuşcasına. Vücudu kasılmaya ve titremeye başlamıştı hafiften. Sirac Zülüf'ün elini tuttu. O sırada telefonu çaldı "İşim var." dedi Sirac. "Bu iş değil mi?" dedi telefondaki adam, konuştukça konuşmayı sürdürüyordu. Sanki yıllardan beri konuşmamış gibi. Sirac sabrın son raddesine gelmişti. "İşim var lan. Anlamıyor musun?" diyerek telefonu fırlatacağı sırada, Zülüf'ü hatırladı. Telefonunu yavaşça cebine koydu. Zülüf hala ağlıyor, Sirac'ın anlamayacağı kadar fısıltılı konuşuyordu.
~~
"Gelsene bize." dedi Asiye bir elinde telefon, diğer elinde parmaklarının arasında sarı bukleleri doluyordu.
"Grip olmuşum. Yataktan kalkacak halim yok." dedi Kenan elinin ayasını alnına dayarken.
"Hemen geleceğim." dedi Asiye Kenan cevap vermesine müsaade etmeden telefonun kapadı. Mutfağa geçip, tavuk çorbasını yapmaya başladı.
"Ne yapıyon kız?" dedi Aysel.
"Kenan grip olmuş. Ona çorba yapıyorum." dedi Asiye Aysel'e bakmadan.
"Yarın git. Akşam akşam olmaz."
"Lütfen anne bırak gideyim. Hem biz sözlüyüz artık."
"Evli değilsiniz daha.Hem millet ne der canım?"
"Bize ne milletten anne. Bize ne onlardan." Asiye'nin gözlerinde ki yaşlar taştı taşacaktı. "Hasta şu an." dedi boğazındaki acı yumruğu yutmaya çalışarak. "Ben hep iyiyken yanından olamam ki. Hasta olduğu zamanda yanında olmalıyım."
"Ben sadece sana laf söz olmasından korkuyorum o kadar." dedi Aysel kızının gözlerinden akan yaşları parmaklarıyla silerken. "Geçmiş olsun dileklerimi ilet ona. İkizler uyumasaydı bende gelirdim" gülümseyerek baktı kızına.
"İzin veriyorsun yani?" Asiye annesinin önünü kesip, kollarından tuttu.
"Veriyorum."
"Canım anam benim." diyerek annesine sarıldı Asiye. Çorbaya yapmaya koyuldu. Bir süre sonra hazırladığı çorbayla evden çıktı. Heyecanlıydı. İlk defa Kenan'ın evine gidiyordu. Kenan'ın evinin önünde durdu. Tek katlı, mavi boyalı ev. Tahta kapıdan geçti. Demir kapıya doğru elini attı. Kapı açıktı. İçeri geçti. Ara holde halı yoktu. Zemin tozlu ve kirliydi. Televizyon sesinin geldiği odaya geçti. Kenan kollarını göğsünde birleştirmiş, uyuyordu. "Kenan." Asiye elini Kenan'ın alnına dayadı "Yanıyorsun. Kalk hemen." diyerek dürtmeye başladı. Kenan gözleri yarı açtı, Asiye'nin endişeyle bakan yüzüne yorgunca gülümsedi. Sonra yüzünü buruşturdu "Çok soğuk." dedi, titrerken. Yorganı üzerine geri çekti.
"Terlemişsin." dedi Asiye, yorganı alıp yere fırlattı. "Kıyafetlerin nerde?" deyip odalara baktı. Gardıropu açıp atlet ve penye kazağı alıp odaya geçti. "Hadi." diyerek elinden tutup kendine çekti Kenan'ı. Gri kazağının eteklerini tutup çıkarmaya başladı. Sonrada beyaz atletini. Heyecanlıydı. Kenan'a bu kadar yakın olmak yanaklarına ateş basmasına sebep oluyor, burnundan saldığı nefesi bir tıslamayı andırıyordu. Geniş göğüslerinden, göbek deliğine kadar uzanan siyah tüylere, uzun, güçlü kollarına bakmaktan utanıyordu. Ama garip bir şekilde bakmayı istiyordu. Omuzundan boynuna kadar öptü. Atletini giydirip penye kazağını da giydirdikten sonra, alnına bir süreliğine soğuk kompres uyguladı. Kenan azda olsa kendine gelince çorbayı kaseye doldurup, üzerine limon sıktı. "Hadi sevgilim." dedi Asiye, kaseye daldırdığı kaşığı Kenan'ın ağzına uzatırken.
Yorgun yorgun gülümsedi Kenan, "Ne dedin sen?"
"Sevgilim." dedi Asiye, Kenan'a çorbayı içirmeye başladı.
"Çok soğuk Asiye. Ne olur yorganı ört üstüme."
"Ateşin çıkınca ödüm koptu sana bişe olacak diye. Cayır cayır yanıyordun."
"Korktun mu?"
"Hı hı." dedi Asiye kaşığı kaseye daldırırken.
"Yeter."
"Son kaşık vallahi." diyerek bir kaşık daha içirdi Kenan'a.
"Vakit epeyce geç olmuş." dedi Kenan.
"Doğru epeyce geç oldu." dedi Asiye elinde çorba kasesiyle kalkarken salondan çıktı. Eli boş geldi, "Biraz kaysana." dedi Kenan'ın üzerinden polar battaniyeyi çekerken.
"Asiye..."
"Bişe söyleme." dedi Asiye, Kenan'ın yanına uzandı. Yüzünü ona doğru döndü. Gözlerinin içine baktı, "Sevgilim." diyerek Kenan'ın yanağını öpmeye başladı. "Çok seviyorum seni." Kenan'ın başını göğsüne yasladı. Parmaklarını siyah saçlardan gezdirdi. Elini Kenan'ın eline attı. "Hep bu gününün hayalini kurdum."
"Neyin?"
"İkimiz, aynı yatakta el eleyiz." eli öpücüklere boğdu Asiye. "Sen başını göğsüme yaslamışsın, ben saçlarını okşuyorum. Biz evleneceğiz. Allah nasip ederse çocuklarımız olacak. O da bizimle beraber uyuyacak, ikimizin ortasında."
"İkimizin ortasında." dedi Kenan, Asiye'nin çenesini öperken.
Asiye ne kadar utanıyor olsada, kurduğu tüm hayalleri Kenan'a aktarmaya devam ediyordu."Sana benzesin istiyorum. Senin gibi iyi yürekli olsun."
"Baba olmayı becere bilir miyim Asiye?" dedi Kenan yorgun sesiyle.
Asiye gülümsedi. Yan döndü. Kenan'ın kolunu beline doladı, "Hayatımda gördüğüm en iyi baba sen olacaksın." deyip Kenan'ın elini öptü. Az sonrada uyudu.
"Sevgilim." dedi Kenan yarı açık gözleriyle, Asiye'nin ensesinden öptü. Onun kokusunun içine çekerek uyudu.
BÖLÜM SONU.
|
0% |