@verahare
|
Sirac, ranzasının tavanına içeriye düştüğünden beri, attığı çizikleri saymaya başlamıştı.
"Bin üç yüz bin... Bin bilmem kaç." deyip ayağa sıkıntıyla kalktı. Duvardaki saate baktığında sabahın dördüne geliyordu. Özgürlüğüne beş saat daha vardı. Demir kapıya başını çevirip baktı. O kapıdan ilk girdiğinde on sekiz yaşındaydı .Şimdi ise yirmi üç yaşına gelmiş bir adamdı. Mahallenin delibaşı, Sirac buraya ilk düştüğünde adını unuttuğu, fakat sözlerini istese de unutamayacağı bir adamın sözünün hatırladı.
"Delikanlılık başa beladır evlat. Erkek adamsan işin zor oluyor,£ hayata bir sıfır yenik başlıyorsun. Hiç beklemediğinden, o yapmaz dediğinden tokadı yiyorsun. Dedim ya delikanlılık başa beladır. Ve sen hep bu belayla yaşayacaksın evlat. Çünkü delikanlısın."
Sirac'ın yüreği sıcaklık kapladığında , kirden krem renge dönüşmeye yüz tutmuş lavaboya geçip musluğu açıp yüzüne avuç avuç soğuk suyu çırpmış, başını kaldırıp aynaya baktığında sol kaşının tam ortasında bulunan faça izine baktı.Saçını üç numara tıraş ettiği için faça izi daha çok belirgin olmuştu. Gardiyan ona tahliye olacağını söylediğinde ,ceza evinde bulunan imkanlarla yapılmış olan damacanalardan yapılmış ağırlığı kaldırıyordu. Gardiyanın sözlerini duyunca bir an için durmuş ,siyah gözleri parlamış ama hiç bozuntuya vermeden sporuna devam etmişti. Boş volta atıp köşesine çekilip tesbih çekmemişti. Sirac aynadan yüzünü hemen çekip paslı ranzasının tavanına attığı çizikleri zaman geçsin diye yeniden saymaya başladı.
~~
Baran sabah Turna'ya telefon etmişti. Turna cevap vermeyince ,birkaç kez daha aramıştı.Baran ters giden bir şey olduğunu anlayıp acele edip, Turna'nın kapısına gelmişti. Kapıya vurup seslenmişti cevap gelmeyince, Turna'nın pekte sağlam olmayan tahta kapısına tekme atıp açtığında merdivenlerden rüzgar gibi çıkınca, Turna'nın sesinin duymuştu.
Turna boğuşuyordu. Üzerine bir karabasan çökmüş onu kabusundan uyandırmıyordu. Baran'ı gördü Turna. Bu sefer Baran gidiyordu. Turna ne kadar çok ağlayıp yakarsa da Baran gidiyordu. Zifiri karanlık bir gecede onu bırakıp gidiyordu .Gözleri donuk bakıyordu yüzünde hiç bir anlam ifadesi bulunmuyordu.
"Gitme Baran, ne olur gitme"
Baran ,Turna'nın odasına geldiğinde ,Turna'nın gözyaşları yüzünü yıkamış haldeydi. Kabus görüyordu bir şeylerle boğuştuğu belliydi. Vücudunu bir o yana bir bu yana dönderiyor fakat bir türlü uyanmıyordu. Baran, Turna'yı sarsmaya başlamıştı.
"Turna uyan, uyan Turna."
Turna birinin onu kollarından tutup sarstığını hissediyordu. Baran onu zifiri karanlıkta bırakıp giderken, bağırarak.
"Gitme Baran!" deyip gözlerini açtığında Baran karşısındaydı. Hıçkırarak kollarını Baran'a doğru uzatıp boynuna sıkı sıkı sarılmıştı. Baran ,Turna'nın saçından sırtına kadar okşayıp,
"Şşş geçti kehribar, geçti."
Turna daha çok ağlamaya başlayıp,
"Gidiyordun Baran, beni bırakıp gidiyordun."
Baran ,Turna'nın belindeki gamzelerin hizasında biten kahverengi saçlarının ucunu öpüp Turna'yı kendinden ayırıp gözyaşlarını silip,
"Burdayım bir yere gittiğim yok."
"Ama gidiyordun Baran. Hemde sana yalvarıp yakarmama rağmen beni zifiri karanlıkta bırakıp gidiyordun."
"Bak sadece kabustu tamam mı?"
"Bir daha hiç uyumayacağım yoksa yine görürüm diye korkuyorum."
Baran tebessüm edip,
"Hadi gel yüzünü yıkayalım." diyerek Turna'yı kucakladı.
Turna iki elini Baran'ın boynuna dolamış eklem yerleri beyazlamaya başlayıncaya kadar sıkı tutmuş bırakmıyordu Baran'ı.
Baran ,Turna'yı lavaboya getirip aşağıya indirince, Turna'yı bir kolunun altına alıp, musluğu açıp soğuk suyu bir iki defa yüzüne çırpmaya başladı.
Turna irkilip,
"Buz gibi Baran! ne olur yapma."
"Seni kendine getirmesi lazım kehribar." deyip bir kaç kez daha soğuk suyla yüzünü yıkayıp, Turna'yı odasına götürüp yatağın üzerine bırakıp,
"Sen giyin ben seni aşağıda bekliyor olacağım."
"Kolumu kaldıracak halim yok Baran, sen giydir."
Baran çekmeceden Turna'nın istediği kıyafetleri alıp karşısına geçip, gözlerini kapatıp Turna'nın üzerini çıkarmaya başladı. Turna ,Baran'ın yüzünde tek bir tane olan göz kapağındaki bir nokta kadar küçük bene baş parmağıyla dokunup,
"Çok güzel... Çok gizli duruyor. Sen gece yanımda uyuyunca her zaman oradan öpeceğim. Sadece ben görebileceğim."
Baran ,Turna'nın kıyafetini giydirip gözlerini açtığında, Turna'nın saçlarını karıştırıp,
"Sokağa böyle çıkılmaz değil mi?" deyip çekmeceden sarı tarağı alıp, Turna'nın saçını sanki okşuyormuş gibi hiç incitmeden tarayıp yıllar önce aldığı fakat bir türlü zaman bulup ta veremediği yaprak şeklindeki altın sarısı olan iki tane saç tokasını saçlarını yandan tutup takmıştı. Turna kalkıp aynadan kahverengi saçlarındaki ışık saçan sarı tokalara baktı. Baran'a dönüp,
"Çok güzel." deyip Baran'ın elinden tutup yataktan kaldırıp ayaklarının ucundan kulağına yükselip, "Bu kadar güzel olmak zorunda mısın KARA ha? keşke yüzün çirkin ,vücudun çelimsiz olsaydı. Yüreğini ben biliyorum zaten."
Baran sıcacık gülümseyip,
"Kıskançsın."
Turna ,Baran'ın gömleğinin yakalarını her iki eliyle kavrayıp ayaklarından biraz daha yükselip sakalları burnunun ucuyla gıdıklayıp,
"Aklının alamayacağı kadar hem de." deyip Baran'ı serbest bırakıp, onu beklemeden aşağıya inmişti. Gördüğü kabus onu çok sarsmıştı. Baran merdivenlerden inip Turna'ya baktığında Turna ayakkabılarını giymişti bile.
"Nereye böyle?"
"Dolaşıcam. Bugün dükkanı açmak istemiyorum. Kafam dağılsın istiyorum Baran. Daralıyorum. Belki biraz dolaşırsam geçer."
"Tamam o halde gel."
Turna'yı elinden tutup sokakta yürümeye başlamıştı Baran. Cemo'yu sokaktaki köpeğe selam verdiğini görünce ikisinin yüzünde tebessüm oluşmuştu. Hele ayağında çorap olmadan sokağa çıkmış boya kovalarını ters çevirip fırının odunlarını aşırıp kovaya vurup kendilerince bir ritmik oluşturmaya çalışan çocuklar Cemo'yu görünce daha içten vuruyorlardı kovalarına. Cemo ,Turna,ile Baran'ı görünce Turna'ya bakıp,
"Dur bakalım Turna kuşu senin için bir şarkı söyleyecem."
Turna gülümseyip başını Baran'ın koluna yaslayıp,
"Söyle be Cemo abi."
Cemo, Turna'ya o güzel sesiyle şarkı söylemiş çocuklar ona eşlik etmişti.
Şarkı bittiğinde Turna, Cemo'nun üstünün başının kirli ve kokuyor olmasını umursamadan ona sarılıp,
"Çok güzeldi Cemo abi ama lütfen düğünümüzde de söyle olur mu?"
Cemo utanıp başını eğip birşey söylemeden çocuklara dönerken, Turna çocuklara da teşekkür edince ,Baran,Turna'yı kolunun altına alıp sokakta yürümeye devam edip istasyona getirmişti. Rayın bir ucunda Turna öbür ucunda Baran el ele tutuşup yürümeye başlamışlardı. Baran onu çay bahçesi olan bir şelaleye getirmişti. Turna ağaçlardan toprağa düşüp yerleri renk renk boyamış hale getiren yapraklara baktı. Kimi turuncu,kırmızı, yeşil yapraklardı. Turna içinin üşümesiyle ürperip kollarını göğsünde birleştirdiğinde Baran ceketini çıkarmaya başlamış, Turna onu durdurup,
"Sen üşüyeceksin ama."
"Sen varsın artık üşümem ben." deyip Turna'nın omuzlarına ceketini bırakıp önlerindeki çayları içmeye başlamışlardı. Baran şelalenin durgun suyun da yüzen iki tane kuğuyu Turna'ya işaret edince Turna ayağa fırlamış aşağıdan onları seyretmişti. Baran'a gelmesi için işaret etmişti. Baran yanına gidip baktığında anne kuğunun kanatlarının altındaki yavru kuğuyu görmüşlerdi. Turna'nın sevinci ikiye katlanmıştı.
"Bak !bak! gördün mü ne kadar da küçük savunmasız değil mi?"
"Gördüm kehribar, gördüm."
Kuğular gidince Baran ,Turna'yı mahalleye getirmişti. Turna ,Baran'ın elini o kadar çok sıkıyorduki tırnağı Baran'ın eklemlerini çizmeye başlamıştı. Baran onun sabahki kabusun etkisinde kaldığını anlamış ellerini çizmesine müsade etmişti. Turna'yı kendi evine getirmişti Baran. Evde İpek'le, Buke kahvaltı ediyorlardı. Turna ne kadar istemese de Baran'ın ısrarıyla kahvaltıya başlamıştı. Kahvaltı bittiğinde İpek'le, Buke pazara gitmişlerdi.
"Film izleyelim mi kehribar?"
"Tamam."dedi Turna.
Baran flaş belleği televizyona takıp Turna'nın yanına koltuğa oturmuştu.
"Hangi film? söylemedin."
"Merak etme seveceksin."
Film açılmaya başlayınca,
"Barfi !" diye sevinçle bağırmış Baran'ın yanağında hızla öpmüştü Turna. "Unutmamışsın Baran unutmamışsın."
Baran Turna'nın kendisine sarılmasıyla başının üstünü öpüp,
"Senin baktığın ,sevdiğin ,güldüğün hiç bir şeyi unutmadım ben."
Turna ,Baran'a filmdeki repliği bakarak söylemeye başladı.
"Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur."
Baran, Turna'nın saçlarını okşayıp,
"Yoktur." dedi.
Sirac nihayetinde çıkmıştı içeriden.Başını göğe kaldırıp derin bir nefes çekmiş, ciğerlerine dolan nefesi ağır ağır burnundan salmıştı. Şimdi istediği yere kadar yürüyebilecekti. Bu sefer engel yoktu, duvarlar yoktu önünde. Üzerine geçirdiği siyah eşofmanla küçük siyah sırt çantasını elinin üstünden omuzuna atmış yürüyordu. Mahalleye adımın attığı ilk anda deli Cemo'yu görmüştü. Sonra yanındaki çocukları, Kerim amcanın toptancıdan aldığı içecek kasaları zorlanarak bakkalına taşıdığını görünce hemen yanına gitmiş Kerim amcanın taşımak için eğilip almaya çalıştığı kasayı ses çıkarmadan taşımaya başlamıştı. Kerim amca bağırarak "sağ ol delikanlı" dediğinde Sirac bir şey demeden devam etmişti taşımaya. Kasaları taşıma işi bittiğinde bakkaldan çıkıp giderken Kerim amca soluklanıyordu. "seni bu mahallede ilk defa görüyorum yenimi taşındın buraya delikanlı?" Sirac, Kerim amcanın elini öpüp bir şey demeden uzaklaşmıştı. Kahvenin önünden geçtiğinde Kenan'ın sırtı dönük çay çiçeklerine bakım yaptığını görmüştü. Ses etmemişti Sirac. Biraz daha ilerleyip yolu tamamen kapatmış olan kamyonun yanından geçmeye başladığında, kamyondan koltukları indiren adamları görüp selam verip yürümeye devam etti. Kırılan cam sesini duyunca arkasına dönüp baktığında, on yedi yaşlarındaki geç erkeğin elindeki karton kutu ufak bir göl oluşturmuş ,suya düşmüştü. Çocuk o kadar çok korkmuştu ki, elinin titrediğini Sirac aradaki uzak mesafeden görebiliyordu. Durup baktığında evin bahçesinden kumral saçlı, baştan aşağıya siyah deri kıyafet giymiş olan kız koşarak,
"Ne yaptın manyak kör müsün!"
Deyince çocuk kutuyu toparlamaya çalışıyor özür diliyor, suya düşmüş olan karton kutuyu kendisine çekmeye çalışıyordu.Kız hakaret yağdırıp duruyor, tamamen çamur ve su olan karton kutuyu yırtmadan kendisi çekmeye çalışıyordu. Sirac sinirlenmişti .Çocuktan yaşça büyük olan adam gelip, çocuğa tokat atmıştı.
"Valla usta istemeden oldu."
Adam dinlemiyor. Hem küfür edip, hem çocuğu suya atınca Sirac dayanamayıp,
"Hay ben senin ta..." deyip yürüyüp kızdan özür dilemeye başlayan ustayı kolundan tutup, kendine dönderince, genç kız delirmiş gibi olan adama bakıp ürkmüş, bir iki adım gerilemişti. "Öyle vurulmaz böyle vurulur." deyip adama kafa atmıştı Sirac. Adamın kafası kamyonun kapağına çarpmıştı. Yetmemişti bu Sirac'a. Gelişi güzel bir yumruğu ağzına atınca adamın dişinin kırıldığını anlamıştı. Genç kız onu kolundan tutmuş, kendine bakmasını sağlamıştı.
"Deli misin sen? öldüreceksin adamı."
Sirac, kızın koyu mavi gözlerine, yüzünü tamamen kaplayan çillerine kısa bir bakmış, kızın elini sertçe kendisinden çekip adamı yumruklamaya devam etmişti. Kızın bağırıp, yakarmasıyla tüm mahalle oraya dökülmüştü. Hasan en önde kavgayı izlemiş, yumruk atan adamın Sirac olduğunu kaşındaki faça izinden tanımıştı. Koşarak Baran abisine haber vermeye gitmişti .
Turna ,Baran'la film izleyene kadar el eleydi. kapının vurulmasıyla Turna irkilince, Baran sinirle ayağa kalkıp kapıyı açtığında Hasan'ı görünce,
"Oğlum kapı böyle mi çalınır lan?"
Turna kim olduğuna bakmak için ayaklanıp kapıya geldiğinde, Hasan nefes nefeseydi.
"Baran bir şey mi oldu ?"
Hasan nefesini azda olsa düzene sokup,
"Sirac ...Sirac..."
Baran "Sirac mı?" dedi kaşları çatılırken.
"Evet abi, Sirac abi gelmiş. Şimdi de bir adamı dövüyor. Koş abi yoksa öldürecek adamı."
Baran ,aceleyle ayakkabısını giyip koşarken,
(Kardeşinin bu deliliğine içindeki isyanı dışa vurarak,)
"Lan Sirac... Lan Sirac.... Daha ilk günden mi be oğlum?"
BÖLÜM SONUNA GELDİK LÜTFEN YORUMLARINIZI VE VOTELERİNİZİ EKSİK ETMEYİN...
KENDİNİZE İYİ BAKIN
|
0% |