Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Kuşlar yuva yapsın saçlarına

@verahare

Kenan'la,Asiye'nin sözünden sonra herkes evlerine dağılmıştı. Baran ve ailesi evlerine gidiyorlardı.

 

"Sonra görüşürüz." diyerek Yasemin'le Zülüf'e sarıldı İpek.

 

"Tamam arkadaş." deyip gülümsedi Yasemin. Köşeyi dönerken "İyi kız ha." deyip Zülüf'ün koluna girdi.

 

"Hı hı." diyerek kendi sokağına giriş yaptı Zülüf. Sokak kapısının önünde Azrak'ı görünce hemen yanına gidip "Hava çok soğuk. Hem sana söyledim mahallede olacağımı. Neden sana söylediklerimin tam tersini yapıyorsun ki?"

 

Azrak Zülüf'e tebessümle baktı.

 

"Her defasında bunu yapmaktan vazgeç olur mu?" diyerek Azrak'ın nasırlı ve çatlamış ellerini avuçlarının içine alarak hohlamaya başladı Zülüf. "Buz gibi olmuş ellerin." deyip çatık kaşlarla hohlamaya devam etti. Azrak Zülüf için çok değerliydi hem de çok.

 

Azrak gülümsedi. Zülüf'ün doğduğundan beri şakak kemiklerinde bulunan saçlarına dokundu. İşte bunu çok seviyordu Azrak.

 

"Gerçekten mi Zülüf senin şu kahküller bebekliğinden beri var ha?" deyip gülümsedi Yasemin.

 

"Öyle tabi kızım ne sandın?" dedi Zülüf. "Şimdi içeri geçelim hava buz gibi."

 

~~

 

"Hava soğuk gel bir çay içelim seninle." Turna, Baran evine giderken ona bu sözleri yöneltmişti.

 

"Çayın yanında ne var?" diyerek kehribar gözlere baktı Baran.

 

Turna ellerini teslim olurcasına kaldırdı "Vallahi hiç öyle bakma bana. Çay benden, şiir senden." diyerek içeri geçti.

 

Leyla, Fırat'la biraz daha oynamak için Baran'ın evine gitmişti. Akrabalarının çocuklarıyla oynarken maalesef hep dışlanıyor, itilip kakılıyordu. Ama Fırat ona öyle davranmıyordu, olması gerektiği gibi davranıyordu. Onunla oynuyor, gülüyor, bazende aynı sofrada yemek yiyorlardı. Zeynep'le Ali sevgi ile büyütmeye çalışıyorlardı oğullarını. Ve bunu başarmışlardı da. Sevgiyle büyümek bir başkaydı, hemde bambaşka. Şimdi Leyla Fırat'la beraber haki yeşili koltukların minderlerini yere tünel şeklinden dizmiş, birbiri ardınca içinden geçiyorlardı. Zeynep'le İpek yatakları kuruyordu. Buke kendi odasında kocası ve bütün rahmet edenlerin ruhları için Yasini şerif okuyordu.

 

~~

 

"Kitaplar nerede?" dedi Baran koltukta otururken.

 

Turna raftan çay kavanozunu alırken seslendi Baran'a "Odamda sandığın içinde hepsi."

 

"Neden diğerleri gibi rafta değil?" diyerek merdivenlere yönelmişti Baran.

 

Turna tebessüm etti "Çünkü onlar senin bana sevdirdiğin kitaplar. Diğerlerinden farklı, hemde çok farklı."

 

Baran,Turna'nın odasına gelip nenesine ait olan sandığın yanına diz çöküp, sandığı açtığında bir avuç kitap kokusu sardı içini. Hepsini koklamak istedi. Turna çayı demleyen kadar kitapları tek tek koklamaya başladı. Altı çizili satırlara denk gelince durup okumaya başladı. Son kitabı açıp baktığında, beyaz resim kağıdını eline aldı. Resim kağıdının öteki yüzüne baktı. Resimde bir adam ve küçük bir kız yan yana oturuyordu. Ellerindeki oltaları göle daldırmışlar, her ikisinin ortasında kırmızı bir kova vardı.

 

"Buldun mu?" dedi Turna merdivenden seslenirken.

 

Baran resmi katlayıp ceketinin cebine koydu. Birkaç kitap seçip "Buldum." deyip aşağı kata geçti.

 

"Hangi şairden başlıyoruz?" diyerek ellerini birbirine çırptı Turna.

 

Tebessümle küçük kadınına baktı adam.

 

"Sende gördüğümü görecekler diye ödüm kopuyor..."

 

Özdemir Asaf

 

Turna ellerini Baran'ın omuzlarına indirdi. Her baktığında içinin kat kat eridiği bir çift koyu kahvelere baktı ve yine eridi.

 

"Lütfen benden kimseye bahsetme, nasıl sevdiğimi hayal ederler seni... Kıskanırım.."

 

Can Yücel

 

deyip tepside olan çayları kahverengi, çizilmiş eski sehpaya bıraktı Turna. Küçük bir kızın , iri cüsseli babasına sarıldığı gibi sarıldı adama. Sağ elini güzel adamın yüreğine getirdi. Her gün her saniye, her dakika şükrediyordu Baran'ın yanında olduğuna.

 

"Çaylar soğuyor." deyip gülümsedi.

 

"Soğuyan bir tek çay olsun be kehribar."

 

Beraber çaylarını içmeye başladıklarında, Baran Turna'nın saçlarını gevşek bir şekilde topuz yaptı. Elini topuz saçın içini oyar gibi yaptı.

 

"Kuşlar yuva yapsın saçlarına."

 

Baran Turna'nın dizlerine turuncu koltukta uzandı.

 

Turna, siyah kısa saçları her iki eliyle okşadı. Bazende taramış gibi yaparak parmaklarını kısa saçlardan gezdirdi. Teypten radyoyu kısık bir sesle açmıştı. Şiirleri okumaya başladı.

 

Turna'nın saçlarının bir kısmı, Baran'ın burnunun ucunu gıdıklıyor, aynı zamanda yine güzel kokusu sarıyordu hücrelerini.

 

"Kehribar." deyip esnedi Baran.

 

"Hım?" dedi Turna okuduğu kitabı sehpaya koyarken.

 

"O ne güzel Rahmandır ki, bizi birbirimize kılmış."

 

Turna Baran'ın çıkık alnından öptü. Sakalları okşadı, sol göz kapağındaki küçük siyah beni öptü, elini Baran'ın yüreğine getirerek okşamaya başladı.

 

Kehribarın dizlerinde uykuya dalmıştı Baran.

 

"Bir daha gitme olur mu kehribar?" Çocuk gibi uykusunda sayıkladı Baran.

 

Turna'nın içi yandı. "Gitmeyeceğim." deyip bir daha alnı öpüp, saçları yeniden okşamaya devam etti.

 

~~

 

Garip Zülüf'ün odasına geldi. Yasemin'le Zülüf aynı yatakta uyuyorlardı. Her iki kızın başlarını okşadı. Zülüf'ün yanına çöktü. Azrak'ta odaya gelmişti. Kızı bebek gibi uyuyordu. Pos bıyıklarıyla kızının yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Zülüf yüzünü kaşıdı. Garip tebessüm etti. Azrak'a dönerek "Sence iyileşecek mi?" Azrak olumlu anlamda başını salladı. Kızını kucağına yavaşça aldı Garip. Yaşı baya vardı Garip'in. Ama vücudu hala genç bir adamın ki gibi çevikti. Azrak Yasemin'in üstünü örttü. Garip kızıyla beraber arka koltuğa geçti. Azrak arabayı sürmeye başladı.

 

Zülüf babasının kokusunu alır almaz uyandı, etrafına şaşkınca baktı. "Nereye gidiyoruz baba?"

 

"Gidince görürsün."

 

"Yasemin tek kaldı. Ya uyanırsa beni göremezse ne olacak?"

 

"Babamla lunaparka gittik dersin sende."

 

"Gerçekten mi?" şaşkınca babasına baktı Zülüf.

 

Ses etmeden kızının başını öptü Garip. Araba aniden stop etti.

 

"Ne oldu?" dedi Garip. Benzin ışığının yandığını görünce "Ulan ne fakirsin be Garip." deyip güldü.

 

"Niye lan doldurmadın depoyu?"

 

Azrak mahçup bir şekilde Garip'e baktı. Arabadan çıkmaya koyulunca.

 

"Dur dur. Şimdi sen gidip bagajdan bidonu alacak, sonrada benzin istasyonu bulacaksın he Azrak?"

 

Azrak hevesle başını salladı. Garip'e o kadar çok sadıktı ki. Garip "Öl." dese hiç tereddüt etmeden ölürdü. Nankör değildi Azrak. Garip onu çoğu şeylerden kurtarmıştı. Ve en önemlisi de Garip'in yanında insan gibi muamele görmüştü.

 

"Eve gidelim baba, sonra geliriz." Babasını ikna etmeye çalışıyordu Zülüf. Bunun bir işe yaramayacağını biliyordu.

 

Garip arabadan çıktı, siyah paltosunun cebinden telefonu çıkarıp konuşmaya başladı.

 

"Koskoca baba yollarda kaldı ha?" deyip güldü Zülüf. "Sende gülsene Azrak. Ne bu ciddiyet? Anladık hiç gülmezsin. Ama bari gayret et biraz."

 

Zülüf, Azrak'taki varla yok arası tebessümü görünce.

 

"Hah işte böyle ya." deyip güldü. Sonra üstünü işaret ederek "Beyaz pijama, hem de ayıcıklı. Ah Seyran ah hala küçük bir çocukmuşum gibi davranıyor. Allah'tan pembe almamış." deyip kahkaha attı Zülüf.

 

Taksi gelmişti. Garip ıslık çaldı. Zülüf'le Azrak arabadan indiler. Garip öne geçti.

 

"Hadi Azrak, el çırpma oyunu oynayalım seninle parka gidene kadar."

 

"İyi ki varsın evlat."

 

Zülüf hemen şoföre baktı. Sirac'ı gördü. "Rezil oldum." dedi içinden.

 

"Asıl sen iyi ki varsın baba."

 

Azrak'ın kulağına eğilip "Paltonu verir misin?" dedi Zülüf.

 

Azrak çıkardı paltosunu. Zülüf dizlerine kadar gelen siyah paltoyu giydi. Lunaparka geldiklerinde Zülüf babasının koluna girdi. "Salıncağa bineriz değil mi?"

 

"Senle Azrak binersiniz."

 

"İyi de ben üçümüz bineriz diye düşünmüştüm." diyerek durdu Zülüf.

 

"Zülüf..." Garip kızına uyarıcı bir bakış attı.

 

Zülüf sinirlendi. "Neden getirdin ki beni buraya? Anladık koskoca babasın!" diyerek Garip'in kolundan çıkıp sinirle salıncağa doğru gitti.

 

Garip o an pişman oldu. Ve hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Kızının yanına salıncağa oturdu.

 

"Keşke öyle konuşmasaydım Azrak." deyip Garip'e döndü Zülüf. "Baba." diyerek şaşkın bir şekilde sarıldı babasına.

 

"Kimseye söylemek yok tamam mı?" deyip kızının başını öptü.

 

Zülüf babasının paltosundan telefonu çıkardı, kamerayı açtı "Yok." deyip fotoğrafı çekti. Salıncakta her iki ellerini iki yana açtı Zülüf. Azrak'ı aşağıdan kendilerine baktığını görünce "Biliyor musun? Buradan küçücük görünüyorsun Azrak." diyerek güldü.

 

"Çerçeveletmek lazım." muzipçe babasına baktı Zülüf.

 

Kızının başını okşadı Garip "komidinde, yatağın baş ucunda olursa neden olmasın."

 

Zülüf babasının buz mavilerine derin derin baktı. "Kim bilir kaç kişinin kanı var bu ellerde?" diye geçirdi içinden. Dışarıdan görüldüğü gibi değildi Garip. Onu tanımayan tatlı sevecen, şeker gibi adam derdi. Ama öyle değildi. Sirac bile tanımıyordu onu. Gerçek adını bile bilmiyordu. Neden içeride yattığını da.

 

"Ne oldu Zülüf?"

 

"Ha." deyip kendine geldi Zülüf.

 

"Ne oldu dedim?" diyerek kızının yüzünü inceledi Garip.

 

Zülüf sıkıca sarıldı babasına "Öyle dalmışım."

 

"Dalmadın, düşündün."

 

"Zihnimi mi okuyorsun?" diyerek güldü Zülüf.

 

"Okumadım ki, gözlerinde gördüm."

 

"Pamuk şeker alır mıyız?"

 

"Almış bile." deyip aşağı işaret etti Garip.

 

Azrak'ı elinde pamuk şekerler görünce gülmeye başladı Zülüf. Sirac hala gitmemişti.

 

"İçeriden tanıyorsun değil mi?"

 

"Evet."

 

Garip'le Zülüf salıncaktan inmişlerdi. "Gondola bineriz, sonra dönme dolap, atlı karınca hemde beyaz olanına. Bineriz değil mi baba?" hevesle konuştu Zülüf.

 

Garip ağlamamak için zor tuttu kendini. En son ne zaman ağlamıştı hatırlamıyordu. Ağlamak yabancı, hiç bilmediği, yaşamadığı bir duygu olup çıkmıştı onun için. Zülüf onun tek kızıydı. Emel üveydi. Ama Garip hiç bir zaman ayırt etmemişti onları. Zülüf'ü nasıl sevdiyse Emel'i de aynı şekilde sevdi.

 

Birden kızına sarıldı Garip. Yavaş yavaş, iyileşiyordu Zülüf. "Hepsine bineceğiz."

 

"4 liran var mı baba?"

 

"Ne yapacaksın 4 lirayı?" deyip güldü Garip.

 

"Süt mısır alıcam."

 

Garip parayı verdi. Zülüf süt mısırı satan kuyruğa girdi. Önündeki iki tane genç kız konuşuyordu. Şımarık, kendini beğenmiş olduklarını konuşmalarından hareket ve tavırlarından belli oluyordu. Genç kızlardan biri Zülüf'e doğru döndü ve kahkaha atarak önüne döndü. Zülüf sinirlendi.

 

"Komik olan ne?" deyip kızı omuzlarından tutup kendine dön derdi Zülüf.

 

"Ne yapıyorsun be manyak?" diye ciyakladı genç kız.

 

"Komik olan ne diyorum?" diyerek genç kızı omuzlarından itekledi Zülüf.

 

Diğer genç kız, Zülüf'ü baştan aşağıya süzdü "Bi de soruyor musun?"

 

"Sus sen palyaço!" diyerek sinirle güldü Zülüf.

 

"Bana mı palyaço dedin sen?"

 

"Sen den başka palyaço olmadığına göre." diyerek genç kızın yoğun makyajlı yüzüne sırıttı Zülüf.

 

"Sen kendine bak." dedi diğer genç kız. "Mafya gibi siyah palto, birde altına ayıcıklı pijama!" diyerek kahkaha attı genç kız.

 

Zülüf, babasının olduğu tarafa döndü. Sadece Sirac'ı gördü. Sinirle önüne döndü. Garip'le Azrak'ın öğrettiği gibi yaptı. Kendi biraz geri çekti, genç kızlar hala kahkaha atıyorlardı. Ne olduysa o anda oldu. Zülüf'ün iki tane sağlam tekmesi, genç kızları yere sermişti.

 

"Mahmut! Mahmut!" diye inledi genç kızlardan biri.

 

"Ne oldu Mahmut olmadan bir işi beceremiyor musunuz?" diye alay etti Zülüf. "Mahmut ,Mahmut gel de kurtar artık her neyin oluyorsa palyaço surat." diyerek kahkaha atmaya devam etti Zülüf.

 

"Sen görürsün." dedi genç kızlardan biri.

 

Sirac kız kavgası olduğu için karışmıyordu. Gerçi kavga değildi bu. Kavga dediğin iki taraflı olurdu. Zülüf'le kavga edecek kişi yoktu.

 

Ayı gibi adam "Ne oluyor lan?" deyip Zülüf'e koşmaya başlamıştı.

 

Zülüf adama doğru baktı. "Ha sktir." dedi içinden. "Harbi harbi ayı bu."

 

Sirac hızla Zülüf'e doğru koştu.

 

"Öldürürüm lan seni!" deyip Zülüf'ün üzerine yürümeye çalıştı ayı gibi adam.

 

"Ne yaparsın Mahmut?" Adama alayla baktı Sirac.

 

"Bk öldürürsün." dedi Zülüf.

 

O sırada genç kızların her ikisi ayağa kalmıştı. Her ikisi bir olup, Zülüf'ün saçlarından tutup yere sermeye çalıştılar. Ama yapamadılar. Zülüf balerin olduğundan dolayı kolları ve bacakları çok güçlüydü. Bi de Garip'in öğrettiği dövüşlerde üstüne eklenince, ortaya bir şaheser çıkıyordu.

 

Genç kızlardan bir tanesine yine tekme attı Zülüf. "Gel buraya." deyip saçına yapışan kızın, saçından tuttuğu gibi yere serdi. Tokatlamaya başladı. Yumruk atmadı başına iş almak istemiyordu. Mahmut üzerine yürümeye başlamıştı.

 

"Kadına el kalkar mı lan korkak!" diyerek kendisinden baya iri olan Mahmut'un bir yakasından tuttuğu gibi ağzının üstüne yumruk atmıştı Sirac.

 

"Ahlaksızlar, terbiyesizler sizi!" diyordu yaşlı dedenin biri.

 

Zülüf iki genç kızı da mahvetmişti. Siren sesini ilk duyan Zülüf oldu. Hızla ayağa kalkıp Sirac'ın yanı gitti. "Geliyorlar."

 

Sirac boş boş Zülüf'e baktı. Koyu mavilerde yine boğuldu. Onu bırakıp giden de maviydi. Ama hiç bir zaman o mavide boğulmamıştı.

 

Mahmut, Sirac'ın dalgınlığından faydalanarak gözünün üstüne yumruk attı.

 

Zülüf,Mahmut'un yerde olmasından dolayı, kolay bir şekilde koluna tekme attı.

 

Kırmızı ve mavi ışıklar siren sesi eşliğinde lunaparka giriş yapmaya başlamıştı.

 

"Hadi çabuk ol!" diyerek Mahmut'a tekme atmaya çalışan Sirac'ın elinden tuttuğu gibi koşmaya başladı Zülüf.

 

İnsan kalabalığının içine daldılar. "Babamla Azrak neredeler?"

 

"Gitmemiz gerekiyor deyip gitti."

 

Siren sesleri yaklaştıkça daha hızlı koşuyorlardı. Ama sanki hiç koşmamış gibi hissediyorlardı kendilerini. Lunaparkın etrafını ören bariyerlere yaklaştıklarında, ikisi de sevinç kahkahası attı. Birbirlerinin ellerini o kadar çok sıkıyorlardı ki, sanki "Bulmuşum bir daha kaybetmem." der gibiydiler.

 

"Gel." deyip Zülüf'ü kucağına aldığı gibi bariyerlerin ardına bıraktı Sirac.

 

"Yavaş olsana pijama mı yırtın!"

 

"Hey Allah'ım ! Sanki düğündeyiz." diyerek bariyerlerden atladığı gibi Zülüf'ün elini tutup ıssız sokaklara koşmaya başladı Sirac.

 

"Oradan kaçtılar." Sesleri ikisinin de kulaklarında hala çınlıyordu.

 

"Kaçtık." deyip güldü Zülüf.

 

"İyi kaçtık." diyerek kahkaha attı Sirac

 

O kadar çok koşmuşlardı ki, hangi mahallede olduklarını bile bilmiyorlardı. Şimdi nefes nefese sakince yürüyorlardı. El ele oldukları yeni yeni fark ediyorlardı. İlk bırakan Sirac oldu, yürümeye devam etti. Zülüf tekrardan sıcacık eli tuttu. Anlamaz gözle ellerine baktı Sirac.

 

"Ayı Mahmut." deyip çatık kaşlarla akşam karanlığında morarmış göze dokundu Zülüf.

 

Sirac yüzünü ekşitti.

 

"Özür dilerim hepsi benim suçumdu."

 

"Canım sıkıldı dövecek birini arıyordum. Sağ olsun Mahmut çıktı karşıma."

 

Zülüf kahkaha attı, "Sen gerçekten delisin." deyip siyah parlak gözlere yarı açık bir ağızla baktı. "Sana sarıldığım o gece sarhoş olduğum halde kendimi güvende hissettim biliyor musun?"

 

Sirac kaşlarını çattı, "Normaldir insan korktu mu yanı başında kim varsa ona sarılır kendini güvende hisseder."

 

"Peki bir insana baktığında karnında sanki atlar koşuşturur gibi de olur mu?" (Sana bakınca oluyor.) diyemedi Zülüf.

 

"O kadarını sorma bana." diyerek yürümeye başladı Sirac.

 

"Peki kime sorayım? Babama mı sorayım? Yada" diyerek madde içmekten boş arazilerde yatmış gençleri işaret etti Zülüf.

 

"Saçmalama gel buraya." deyip Zülüf'ün elinden tutup yürümeye başladı Sirac.

 

"Babama soracağım oda cevap vermezse, Azrak'a sorarım bende. Herkese sorarım."

 

Sirac bıkkınca "Herkese herşey sorulmaz."

 

"Ee kime sorayım o zaman ben? Sana sordum cevap vermedin."

 

Zülüf çok akıllı ve zeki bir kadındı. Ama aşkın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu. Kimseye bir şey diyemiyor, soramıyordu. Hep Sirac'a sarılmak istiyordu.

 

" Ya o değil de senin taksi lunaparkta kaldı ya." diyerek kahkaha attı Zülüf.

 

Zülüf öyle güzel gülüyordu ki koyu mavilerin den yaşlar akıyordu. Gücü kalmamıştı .Bir elini Sirac'ın göğsüne dayadı.

 

"Bunun nesi komik?" diyerek kaşlarını çattı Sirac.

 

"Özür dilerim ama durduramıyorum ne yapayım. Sence de komik değil mi?" diyerek Sirac'ın gözlerinin içine baktı Zülüf.

 

Sirac yine boğuldu ve hep te boğulmak istedi.

 

BÖLÜM SONU. DESTEKLERİNİ ESİRGEMEYEN GÜZEL İNSANLAR SİZLERE ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM.

 

 

 

Loading...
0%