@verahare
|
Zülüf evden hızla çıkmıştı. Kapının önünde arabasını görünce elini cebine attı. Anahtar yoktu. Eve tekrar girmek istemişti. Ama sonra kızların kendisini süzmeleri gözlerinin önünden geçince ,hemen bu fikirden vazgeçip yürümeye devam etti.
Kızlar ne oluyor bakışını Sirac'a yöneltiğinde,Sirac omuz silkip odasından çıkmıştı. Leyla,Turna'ya doğru koşup,
"O çok kötü. Bana boya yapmadan gitti."
Turna,Leyla'yı kucağına alıp bahçeye çıkmıştı.
Zeynep,İpek'e dönerek"Ne oluyor? Bu kız kim?"
"Hele bir salona geçelim." diyerek odadan çıktı İpek.
İpek yanan sobanın karşısında ki koltuğa oturmuş ,herşeyi anlatmaya başlamıştı.Zeynep ,İpek'in söylediklerini ayakta cama karşı dinliyor, Leyla'yla, Fırat'la el ele tutuşup oynayan Turna'ya bakıyordu.
Zeynep camdan gözlerini çekmeyerek "İyi yapmışlar."
~~
Zülüf evinin önünde durmuş arabadan spor aletlerini çıkaran adamları görünce, göz devirip iki katlı olan evlerinin birinci katına geçip içeriyi spor salonu yapmak için kullanmak isteyen babasına "Şaka yapıyorsun değil mi?"
Garip önüne dönmeden "Ne için şaka yapayım ki?"
"Söylesene baba kaç yaşına geldin? Artık genç bir adam değilsin."
"Babanı hafife alıyorsun Kızım." diyerek önüne döndü Garip.
Zülüf babasına doğru koşup sarıldı.
"Seni hafife aldığım falan yok tamam mı ? Bu hayatta elle tutabildiğim tek şey sensin ve ..."
"Baba!"
Baba kız birbirilerinden ayrıldığında. Garip,Sirac'ı görünce,
"Evlat."
Sirac büyük adımlarıyla ilerleyip Garip'e sarılmıştı. Zülüf kaşlarını çatıp, baba ve oğulmuş gibi görünen adamlara baktı.
~~
Buke, Zeynep'e dönerek " Bir daha göndermem seni oraya."
İpek sinirle ayağa kalkıp Zeynep'e "Aptalsın kızım, aptal! Gitme dedik sana o kadar değil mi? Ama sen ne yaptın, dinlemedin. Abi mi dinlemedin.Teyzemi dinlemedin. Amcaymış ne amcası ha ne amcası?"
"Ali öldüğünde dünyam başıma yıkıldı anlıyor musun İpek?" diyerek kestane rengi gözlerini Buke'nin mavilerine çevirdi Zeynep. Onun halinden bir tek Buke anlıyordu çünkü. "Fırat yanımızda büyüsün dediler. Hem amcamdır,hem kayın babamdır deyip kabul ettim. Bunalıma girmiştim. Benim için hiç fark etmiyordu ki. Ha sizin yanınız ha amcamların yanı. Tek başıma sokağa çıkamıyordum bile. Dulsun laf söz eden olur, otur evinde diyordu yengem. Ulan ne olmuş dulsam? İnsanım ben insan. Bir eşya değilim ki kafalarına göre yönetileyim." diyerek eteğinin cebinden sigarasını çıkarıp yakarken içine iki dumanı çekip, başını kaldırıp ciğerlerine dolan dumanı hafif seyrek olan ön dişlerinin arasından ağır ağır salıp, "Hem kadın olup üstüne birde dul olunca vay haline!" diyerek Buke'ye dönüp "Öyle değil mi teyze?" Buke başını ağır ağır salladı. Zeynep devam ediyordu konuşmaya. " İlk defa Ali'ye lanet ettim biliyor musunuz? Neden bizi bırakıp gitti sanki. Fırat'la dışarı çıkacam parka gitmek için. Amcamın dediğine bak, ben götürürüm. Ulan ben kendim oğlumu götürmek istiyorum. Oğlumla baş başa vakit geçirmek istiyorum belki. Sanki bir kusur işlemişim gibi kuşkuyla bakmalar, azar işitmek, gözetlemeler... Dayanamadım bende bastım geldim."
İpek'in sinirleri tavan yapmaya başlamıştı. "O geri zekalılar hala aynı kafadalar mı? bu nasıl bir zihniyettir arkadaş hay ben böyle... " diyerek Zeynep'e sarılıp "İyi ki annem bizi buraya getirmiş. O adamın ailesini görmüyoruz. Onlarla aynı şehirde yaşamıyoruz. Bundan daha güzel hiçbir şey olamaz."
~~
Baran akşam eve geldiğinde ,Zeynep'le odasına çıkıp, olanları anlatmasını söyledi. Zeynep Baran'a üstü kapalı bir şekilde anlatmaya başlamıştı. Baran parmaklarında sigara olan elinin avucunu alnına dayamış, Zeynep'i dinliyordu. Zeynep'in yalan söylediğini biliyordu. Zeynep abisinin susmasıyla ona inanmadığını anlamıştı. Baran ayağa kalkıp kardeşine sarılırken,
"Dut ağacını hatırlıyorsun değil mi?"
Zeynep'in gözleri dolmuştu. "Hiç unutmuyorum ki."
"O zaman annemin sözlerini de hatırlıyorsundur."
Zeynep gülümseyip, "Torunlarımın bile anısı olmalı." demişti.
Baran kardeşinden ayrılıp, "İlk torunu Fırat olduğuna göre." diyerek Zeynep'i cama getirdi. Zeynep akşam karanlığında dut ağacının dalına geçirilmiş seyyar lambanın beyaz ışığının altında ki mavi salıncağı gördüğünde, gözyaşları bu sefer mutluluktan akmaya başlamıştı. Abisine sarılıp çocuk gibi bir sesle,
"Fırat'dan önce ben binsem olmaz mı?"
Baran gülünce,Zeynep'de ona eşlik etmişti. "Allah seni başımızdan eksik etmesin abi."
~~
Sirac ,Garip'in getirttiği spor aletlerini işçilerle beraber taşımıştı içeri. Akşam nasıl olmuştu anlamamıştı. Garip'le konuşunca insan zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu. Spor salonu olarak kullanacak olan evden çıkarken , kapının eşiğinde durmuş. Kendisine kuşkuyla bakan Zülüf'e cebinden arabanın anahtarını çıkarıp ses etmeden uzatınca, Zülüf Sirac'ın eline sonra siyah parlak gözlerine bakarken içinin ısındığını hissediyordu. Ve şuan deli gibi sarılası geliyordu. O hissi yine yaşamak istiyordu.
Sirac, Zülüf'ün anahtarı almamasıyla, Zülüf'ün yüzüne bakmadan "Alacak mısın yoksa ben yere bırakayım mı ?"
Zülüf, Sirac'ın tok sesiyle kendine gelip anahtarı alırken "Sağ ol" Sirac ses etmeden çıkıp giderken Zülüf içinden "Bk mu var bende?"
Garip salonun kapısında duran kızına, "Sirac nerede?" dedi.
"Çıktı."
Garip kızının yüzünü biraz inceledi. Kızına sarılırken, "Rakı içmenin de bir adabı vardır."
Zülüf'ün koyu mavileri iri iri açılmıştı. "Sen nereden..." Garip parmağını şıklattığında Zülüf babasında ayrılıp önünde dönünce dilsiz Azrak'ı gördü. Babasına dönerek inanmayan gözlerle "Peşime Azrak'ı taktın yani? Peki o zaman neden bir yabancının evinde kalmama razı oldun?"
Garip buz mavi gözlerini, koyu mavilere dikip, tatlı sevecen baba görüntüsünü bırakıp. "Yetmedi mi Zülüf? Bir daha gitmeyeceksin oraya. Bir metre toprağın üzerine uzanıp altındaki kemikle konuşmaya başlıyorsun."
Zülüf can çekişiyor muş gibi oldu. "Unutamıyorum. Unutmak istiyorum ama yapamıyorum işte. Karanlıktan korkuyordu. Ona gitmeden, onunla konuşmadan yapamıyorum."
Garip alnını kızının alnına dayayıp "Emel orada değil. Emel gibiler karanlıkta, toprağın altında olmazlar anladın mı?"
~~
Turna gecenin bir vaktinde, üzerinde mavi penye geceliğiyle cama çıkmış. Baran'la karşı karşıya bakan odalarının buğulanmış camlarına yazılar yazıyordu. Bu onların çok eskiden yaptıkları bir şeydi. Leyla,Turna'nın yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Baran cama şu sözleri yazıyordu. "Dünyanın en şanslı herifiyim." Turna tebessüm edip işaret parmağını buğulanmış camdan gezdirip "Neden?" yazdı. Baran gülümseyip "Kapıya çık." yazıp camdan hemen çekilip odasından çıkmıştı. Turna heyecanlanmaya başlamıştı.Odasından çıkıp merdivenleri koşarak aşıp kapıyı açtığında, Baran'a sarılıp,
"Ne oldu?"
Baran Turna'dan ayrılıp yukarı çıkıp Leyla'yı kucaklayıp merdivenlerden inip kapıda duran Turna'ya "Hemen giyin ben geliyorum." deyip Leyla'yı kendi evine götürüp, salona yer döşeklerini kurmuş hep beraber uyuyan teyzesiyle kız kardeşlerinin ve yeğenin yanları gitmişti. Fırat Buke'ye sarılmış halde uyuyordu. Yorganı üzerilerinden yavaşça çekip Leyla'yı Buke'nin diğer tarafına uzandırıp yorganı üzerlerine yavaşça çekip odadan çıkmaya koyuldu Baran. Kapının eşiğinde durup ailesine baktı. Zeynep çocukken olduğu gibi yine İpek'in üzerinden yorganın tamamını kendisine çekmişti. İpek uykusunda üşüyerek yan yatmış, her iki elini dizlerinin arasına sokmuş büzülüp kalmıştı. Baran dönüp İpek'le Zeynep'i birbirlerine yaklaştırıp yorganı alıp her ikisinin üzerine örtüp başlarını okşayıp odan çıkarken, onlarla yeniden bir arada olduğu için Allah'a şükretti. Evden çıkınca, Turna'yı kapıda üstünü giymiş halde bulup elinden tutunca,
"Nereye?" diye sordu Turna.
Baran Turna'nın yüzünü büyük elleriyle avuçlayıp,
"Yürüyelim."
Yağmur yavaştan çiseliyordu.
"Hava soğuk" dedi Turna.
"İnsanlar kadar değil." diyerek Turna'yı elinden tutup ıssız sokaklarda yürümeye başladı Baran.
Turna geçtiği her sokağın evlerinin duvarlarında, Baran'ın maviye boyadığı şiirleri içinden okumaya başladı. Baran durup Turna'nın ıslak saçlarını eline alıp yüzene sürürken, Turna gülümseyip, "Ne yapıyorsun?"
Baran Turna'nın saçlarında tek bir yağmur tanesi kalmayana dek hepsini yüzüne sürmeye devam etti. "Saçının kokusu yere bulaşsın istemem. Sadece ben koklamak istiyorum. Başkaları bilsin istemiyorum."
Turna ağzını açmak istedi ama yapamadı. Baran'ın söylediklerinden dolayı boğazında yumru oluşmuştu. Baran Turna'yı büyülüyordu adeta.
Turna Baran'ın ceketinden tutup kendine çekmeye çalıştı. Baran doksan kiloluk bedeniyle Turna'ya doğru eğildi. "Gözlerini kapat." Baran Turna'nın söylediğini yaptı.
Turna Baran'a çekildiğini hissediyordu. Hava buz gibiydi . Hemde dişleri zangırtatacak kadar. Ama Turna içinin alev aldığını hissediyordu. Islak elleriyle sakalları okşayıp koklamaya başladı. Yine öptü sakalları. Gözlerini kapadı. Baran'ın Göz kapağındaki bene küçük dudaklarını değdirince ne muazzam şey diye geçirdi içinden. Kaç defa öptüğünü bilmiyordu. Öptükçe sakin, dingin bir huzur kucaklıyordu kendisini. Sonra bir anda gözlerini açtı Turna. Baran'ın arkasında uzakta durmuş şeytanı andıran bir siluet belirdi Karşısında. Gözlerini kapadı. Nişanladığı akşamın sabahında gördüğü kabus gibi silueti de kabus saydı. İçinden şimdi gözlerimi açacağım ve sadece Baran'ın sonsuz huzur veren tablosuyla karşılaşacağım dedi. Ve gözlerini açtı. Ama şeytan oradaydı işte. Hemde sinsi ve nefret dolu bir sırıtışla, kendilerine bakıyordu. Gözleri bir alevin kızgınlığı kadar kırmızıydı. Turna'nın gözlerinden yaşlar sessizce akmaya başlamıştı.
Baran Turna'nın uçurtma uçurduğu gün arabada söylediği sözlerini anımsadı. Mutlu olmaktan korkuyorum deyişini. Bu söz şimdi Kulaklarında çınlamaya başlamıştı. Korkmak mutlu olmaktan korkmak. İnsan hiç mutlu olmaktan korkar mıydı deli gibi mutlu olmak isterken? Ama korkuluyordu işte. Çünkü onların mutluluğu kolay değildi. Kolayca kazanılmış bir zafer değildi onların ki. Sefayı sürmeden cefayı çektirmişti hayat onlara. Baran bile korkmaya başlamıştı şimdi.
BÖLÜM SONU.
|
0% |