Yeni Üyelik
38.
Bölüm

Rüzgar gülü

@verahare

Ahu erkenden kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya başladı. Telefonundan en sevdiği müziği açtı. "Domatesleri de doğradım mı tamamdır." Mehmet'i düşününce içi sıcacık oldu. Yanaklarının yandığını hissetti. Vücudundaki heyecan dalgası, yüreğinin kuş misali ötmesi, dudaklarındaki tebessüm... daha onu görmeden böyle olmasına şaşırdı. Acaba Mehmet'te düşünüyor mudur beni diye geçirdi içinden. Nasıl düşünüyor? Düşününce nasıl hissediyor, gülümsüyor mu, yüreği kaynamaya başlıyor mu, aynı heyecan dalgası ondada oluyor mu, yoksa öylesine biri gibi mi düşünüyor? şimşek hızıyla bunlar geçmişti aklından.

 

"Kızım."

 

Ahu sıçradı.

 

"Benim kızım, korkma." dedi Engin kızına sarılıp başını öperken.

 

"Dalmıştım." dedi Ahu kendini toparlamaya çalışırken, "Annem kalkmadı mı?"

 

"Gelir birazdan."

 

Beraber kahvaltıya geçtiler. Haşlanmış yumurta kokusu Gülcan'ın midesini alt üst etmişti. Her iki elini ağzına götürmüş zar zor lavaboya yetişmişti.

 

"Anan beni deli edecek."

 

"Niye baba?" dedi Ahu ekmeğine bal sürürken.

 

"Dünden beri hastaneye gidelim diyorum, gitmem diye tutturuyor."

 

Soğuk suyu yüzüne çırptıkça kendine geliyordu Gülcan. Elini karnına götürerek okşamaya başladı "Anneyi çok yoruyorsun bebeğim." okşamaya devam etti. Saçlarını topladı. Banyonun kapısını açınca Engin'le karşı karşıya geldi.

 

"Hadi hastaneye." dedi Engin Gülcan'ı kolundan tutarken.

 

"Dursana Engin." kolunu kurtarmaya çalışıyordu Gülcan, "Bir şey söyleyeceğim size."

 

"Yine vazgeçirmeye çalışıyorsun. Ahu annenin kimliğini getir."

 

"Adam bırak konuşayım." dediği anda midesi bulanmaya başladı. "Çekil kusacağım."

 

Gülcan banyodan çıktığında, Engin'le Ahu çatık kaşlarla ona bakıyordu.

 

"Alışın artık." deyip salona gitti Gülcan.

 

"Neye alışalım?" dedi Engin.

 

Gülcan masaya geçti. Kocasıyla kızına gülümsedi, "Hamileyim."

 

Çatık kaşlarla gülümsedi Engin. Karısının şaka yaptığını sandı, "Yemin et."

 

Gülcan kalktı. Kocasının elini tuttu. Gözlerinin içine bakarak gebelik testini avucunun içine bıraktı.

 

"Hamilesin!" dedi Engin karısının yanaklarını öpücüklere boğarken "Çok şükür Allah'a."

 

"Ayy kardeş geliyor." dedi Ahu elini annesinin karnına götürürken.

 

"Kahvaltıdan sonra hastaneye gideriz." deyip ekmeğe bal sürüp Gülcan'a uzattı Engin, "Bana söylediğin en güzel sözü ikinci defa duymak müthiş bir şey."

 

~~

 

"He başlık istemediler. Babası kendi istedi bizimle beraber yaşamasını." dedi Buke, "Şebeke çekmiyor." salondan çıktı.

 

"Başlık mı kaldı teyze yaw?" dedi İpek yazın kuruttukları dutu yerken.

 

"Sen burada yaşaya yaşaya unuttun her şeyi galiba abla?" dedi Zeynep gülerken.

 

"Unuttuğum falan yok." dedi İpek çayları doldururken, "Sen Ali'ile evlenirken abim başlık istedi mi?"

 

"Söz konusu bile olmadı."

 

"Kalkıyor artık bu adet Zeynep. İyi ki de kalkıyor. Öyle bktan adetin içine edeyim."

 

"Yukarıda abimle Turna yaşayacak. Aşağıda beş tane odamız var. İki oda Sirac'la Zülüf'e ait olacak. Salon haricinde kalıyor iki oda. Benle teyzem aynı odada kalırız. Diğer odada yedek yataklarımız var." dedi Zeynep muzipçe gülümserken.

 

"Peki ben nerede kalacağım imansız."

 

"Sende Sidar'la evleneceksin ya abla." kahkahaya boğuldu Zeynep, "Biliyorsun tayini buraya çıkmış. Sen istersen bizim mahallede yaşar."

 

"Artık sen çok oldun." Zeynep'in üzerine çıktı İpek, "Gıdıklamaya bayılırım."

 

"Yapma!" gözlerinden ardı ardına yaşlar akıyordu, "Kız yapma diyorum." kahkaha atıyordu Zeynep "Yeter vallahi yeter."

 

"Yine mi?" dedi Buke salona geçerken, "Büyümeyecek misiniz siz?"

 

"Eşek kadar olduk teyze daha ne kadar büyüyelim?" dedi Zeynep sırıtırken.

 

"Ama aklınız cücük kadar!" deyip oturdu Buke."

 

"Ne zaman gelecekler?" dedi İpek.

 

"Düğüne buradalar."

 

"Kıras fistan istedin mi teyze?"

 

"Unuttum."

 

"Gerek yok ben gelirken kendimle bir sürü getirdim." dedi Zeynep.

 

"Mor var mı yok mu?" dedi İpek.

 

"İlk onu koydum valizime." dedi Zeynep, "Hatta bakalım bugün."

 

"Önce çeyiz alışverişi yapalım, akşama bakarız." dedi İpek.

 

~~

 

Ahu istasyona doğru giderken, Mehmet'i üç beş tane genç çocukla konuşurken gördü. Karşı kaldırıma geçip yürümeye devam etti. Geleceğinden adı gibi emindi. Hızla yürümeye devam etti. Kucağındaki kitaplara dört elle sarılmıştı. Mahallenin çıkışına gelince arkasını döndü. Mehmet yoktu. Peşinden geldiğini hissetmişti halbuki. Hayal kırıklığıyla istasyona gelince biletini alıp banka oturdu.

 

"Gelir sandım." dedi kısık sesle konuşurken.

 

"Geldim."

 

Sesi duyunca, hızla başını kaldırdı. "Arkamı döndüğümde yoktun."

 

"Kestirmeden geldim." dedi Mehmet gülümserken, "Ahu." gözleri boncukla işlenmiş isime takıldı. İçinden tekrarladı adını.

 

"Tren geldi."

 

"Hoş geldi." deyip güldü Mehmet.

 

Ahu istemsizce güldü. Trene beraber bindiler. Karşı karşıya oturuyorlardı. Kaçamak bakıyorlardı birbirlerine. Heyecan, nefeslerin tıslamayı andıran sesi, yutkunamama, göğüslerin hızla şişip inmesi, saç diplerine kadar terlemek, yüreklerin kuş misali ötmesi... Her ikisi de şaşıyordu kendilerine. Ahu kendine inanamıyordu. Mahallede Mehmet'in kulağına kadar yaklaşmıştı. O gün ki cesaretin yerinde yeller esiyordu.

 

"Deniz kıyısına gidelim mi?"

 

Yutkundu, "Dersim var."

 

"Dersten sonra gider miyiz?"

 

"Hı hı."

 

~~

 

Çeyiz alışverişi başlamıştı. Elbiseler, bluzlar,iç giyimler, makyaj, ayakkabı vb. şeyler almışlardı. Zülüf ne kadar itiraz etse de, kızlar her şeyden fazla fazla almıştı. Zeynep on tane kadar şap taşı kolye aldı. İlkini Leyla'ya taktı. Sonra Turna'ya.

 

"Bu ne?" dedi Zülüf Zeynep'in taktığı kolyeyi ellerken.

 

"Nazar değmesin diye." dedi Zeynep.

 

~~

 

"Artık tamirhanede çalışmayacaksın." dedi Garip salona geçerken, "Burayı işleteceksin ben yoruldum artık. Sakın bir daha bana itiraz etme. Zülüf'e layık olman için büyük fırsat veriyorum sana. Sen çocukları müsabakalara hazırlayacaksın. Ama eğer istersen sende katılırsın müsabakalara."

 

"Sen gerçek bir babasın, baba." dedi Sirac Garip'in elini öperken.

 

"Zülüf yukarıda onu dışarı çıkar." anahtarı verdi.

 

Zülüf Turna'nın beğendiği mavi, kırmızı, sarı çiçekli olan siyah kısa kollu uzun elbiseyi evinde giymişti.

 

"Yavaş yavaş alışacağım size." dedi elbiseleri paketlerine koyarken. Zil çalınca odasından çıktı. Kapı gözünden bakınca hemen geri çekilip aynadan kendine baktı, "Geldim." yüksek sesle konuşmuştu. Kapıyı açınca, yüzü şaşkınlık ifadesini aldı. Gözlere bakmaktan hiç çekinmedi. "Babam aşağıda."

 

"Ben senin için geldim." dedi Sirac, "Gezelim mi?"

 

Kocaman gülümsedi Zülüf, "Gerçekten mi?"

 

"Gerçekten." deyip güldü Sirac.

 

"Üzerime değiştirim geleceğim." hızla yürümeye başladı Zülüf.

 

"Böyle gel."

 

Zülüf Sirac'a dönerek, "Sana bir şey soracağım ama doğruyu söyleyeceksin."

 

"Sor."

 

"Elbise nasıl duruyor bende?"

 

"Arkanı dön elbisenin düğmesini kapatmamışsın."

 

"Söylemedin."

 

"Sahil deyiz mesela. Üzerinde aynı bu elbise var. Saçlarından iki tutamı alıp tel tokalarla onları arkaya bağlamışsın. El ele ıslak kumsalda yürüyoruz. Arkamızı döndüğümüzde sayamayacağımız kadar ayak izlerimizle karşılaşıyoruz. Efil efil rüzgar esiyor birden. Şakak kemiklerinden sarkan zülüflerin uçuşmaya başlıyor. Dalgaların getirdiği beyaz köpüklerle doluyor elbisenin etekleri. Kuğu gibisin be Zülüf." ne kadar çok boynunu öpmek istese de yapmadı. Zülüf'ün kas katı kesildiğini görebiliyordu. İncitmekten ölesiye korkuyordu.

 

"O zaman sahilde yürüyelim." dedi Zülüf Sirac'a bakmadan. Nefesini düzene sokmaya çalışıyordu.

 

"Aşağıdayım."

 

~~

 

Turna'yla Baran ormana piknik yapmaya gelmişlerdi. Baran ızgaraya köfteleri dizerken, Turna biber ve domatesleri yıkıyordu.

 

"Çok acıktım." dedi Turna kilimi sererken.

 

"Seni kendi elimle besleyeceğim." deyip mangalı yakmaya başladı Baran, "Çok zayıfsın."

 

Turna sofrayı sermeye başladı, "O zaman yüz kilo olurum ben." deyip kahkaha attı.

 

"Sen böyle güldükçe ömrüm uzuyor." dedi Baran.

 

Turna'nın içinde çiçekler açıyordu sanki. Sırtını ağaca dayayıp Baran'ı seyretmeye başladı. Tam yirmi dakika boyunca, hiç kımıldamadan seyretti.

 

"Köfteler pişti."

 

"Getiriyorum tabakları." dedi Turna kalkarken.

 

Kendi elleriyle Turna'ya yediriyordu Baran.

 

"Çok güzel olmuş .Ellerine sağlık." dolu ağzıyla konuştu Turna, "Sen beni mutfakta tek geçersin."

 

Yemekten sonra Baran Turna'nın dizine başını koydu, "İşte huzur." dedi Turna'nın alnını öperken.

 

Turna Baran'ın saçlarını okşamaya başladı. Bunu yapmaya bayılıyordu "Biz ne zaman evleneceğiz?"

 

Baran doğruldu. Turna'nın yanağını okşamaya başladı, "Önce Kenan, sonra biz."

 

"Nasıl bir histir acaba aynı yatakta uyumak? Nefes sesinin kulaklarıma dolması kim bilir ne güzeldir. Şu uzun kirpiklerinin gölgesine uzun uzun bakmak, uyurken seyretmek seni. Soğuk havaya rağmen, yarı açık bıraktığımız pencereden soğuk rüzgar esince, sana daha çok sokulmak... sakallarının boynumu sıcacık etmesi... el ele uyurken nabzının atışını hissetmek..." burnunu sakala götürerek yüzündeki tek gamzesinden öptü, "Daha çok uzat sakalını. Yalnız ben göreyim gamzeni."

 

"Kurban olduğum ne güzel seviyorsun öyle." parmak uçlarından öptü. Ceketinin cebinden gümüş, kuş tüyü modeli tarak tokayı çıkardı, "Saçlarına çok yakışacak."

 

"Taksana." arkasını döndü Turna, "Fotoğrafımı çek ama."

 

Saçları öpüp kokladıktan sonra, tokayı taktı Baran. Saçının fotoğrafını çekip Turna'ya uzattı.

 

"Muhteşem." dedi Turna Baran'a sarılırken, "Deniz kıyısına gider miyiz bugün?"

 

"Belki baloncu geçer yanımızdan," dedi Baran Turna'nın açılan kuşağını bağlarken.

 

"Kim bilir belki geçer." dedi Turna muzipçe gülümserken.

 

"Geçmesi için dua edeceğim."

 

~~

 

El ele kumsalda yürüyordu Sirac'la Zülüf.

 

"Bizden başka Allah kulu yok." dedi Zülüf.

 

"Daha iyi." dedi Sirac Zülüf'ün elini öperken.

 

Zülüf kızarmaya başlamıştı. Başını denize dönüp yürümeye devam etti. Ayaklarının altında ezilen kum taneleri, tuttuğu elin sıcacık olması, dalgaların sesi huzur veriyordu ona.

 

"Gözlerin çok güzel." dedi Sirac, "Her baktığımda boğuluyorum."

 

"Güzel olduğum için mi benimle evleneceksin?" dedi Zülüf Sirac'a dönerken.

 

"Seni sevdiğim için seninle evleneceğim."

 

"Neden hapis yaptın?"

 

"Birini yaralamıştım."

 

"Neden?"

 

Sirac iç geçirdi.

 

"Sorularım seni rahatsız ediyor. Ama bilmeye hakkım var öyle değil mi?"

 

"Çalışırken olmuştu. Arkamdan bir müşterinin bana küfrettiğini duymuştum." dedi Sirac Zülüf'e bakmadan.

 

"Yazık etmişsin beş yılına."

 

"Bence çok iyi etmişim."

 

"Sen harbi harbi delisin."

 

"İçeri düşmeseydim, babanla asla karşılaşmaz ve şuan seninle el ele olamazdım Zülüf hanım."

 

"Hiç kız arkadaşın oldu mu?"

 

"Hayır. Peki senin?"

 

"Dur bir dakika." dedi Zülüf parmaklarıyla saymaya başlarken, " Yanlış değilsem altı tane olmuştu."

 

Sirac'ın gözleri iri iri açılmıştı. Durup Zülüf'e baktı. Şaka demesini bekledi. Ama Zülüf'ün yüzünde şaka yapıyormuş gibi bir ifade yoktu. Gözlerini de kaçırmamıştı. Gülmemek için dudaklarını da bir birine bastırmamıştı. Doğruyu söylediğine inanmıştı. Altı tane dedi içinden. Başından aşağıya kaynar su dökülmüş gibi oldu. Bıçak değse kanı akmazdı. İçi içini yemeye başlamıştı. İlk kim tuttu elini? İlk hangi adamın gözlerinin içine baktı... müthiş kıskançlık krizi geçiriyordu.

 

Zülüf Sirac'ın elini bırakıp yürümeye devam etti. Yirmi metre kadar gidince durdu, "Şaka yaptım be manyak!" kahkahalar atıyordu. "Nasılda yutturdum ama sana." gözlerinden ardı ardına yaşlar akıyordu.

 

Yüreğine su serpilmişti, "Şaka yaptın." büyük adımlarla yürüdü Sirac, "Gösteririm ben sana şaka yapmayı. Kaçma!"

 

"Sende kovalama o zaman. Hem ne olmuş şaka yaptıysam?" daha hızlı koşmaya başladı Zülüf, "Keşke o halini çekseydim bakıp bakıp gülerdik o zaman." yine kahkahaya boğuldu.

 

"Yakaladım." dedi Sirac Zülüf'ü kendine döndürüp sarılırken.

 

"Çok mu kızdın?" dedi Zülüf Sirac'a sarılırken.

 

"Ölmeden mezara soktun."

 

"İnanacağını beklemiyordum ki." dedi Zülüf Sirac'ın elini tutup yürürken. "Ayy!" bükülüp kaldı.

 

"Ne oldu?"

 

"Ayağıma bir şey battı."

 

"Kaldır ayağını." dedi Sirac.

 

"Çok acıyor." dedi Zülüf Sirac'ın omuzlarına tutunurken.

 

"Bu batmış." ufak cam parçasını gösterdi Sirac.

 

"Çok kanıyor mu?"

 

"Biraz."

 

"Rüzgar gülü." dedi Zülüf. Sirac'ın parkasının altındaki gömleğin cebinden rengarenk olan rüzgar gülünü eline aldı.

 

"Çok acıyor mu?"

 

"Çıkardın ya acısı hafifledi. Bana mı aldın bunu?"

 

"Yaptım." dedi Sirac arkasını dönerken, "Çık."

 

Zülüf Sirac'ın sırtına çıktı. Rüzgar gülünü havaya kaldırınca, dönmeye başladı. "Yihu!"

 

~~

 

"Bir odayı dolduracak kadar." dedi Turna başını balonlara kaldırırken.

 

"Çay içer misin?" dedi Baran.

 

"Tamam." dedi Turna banka otururken.

 

Baran gidince, Turna banktan kalkıp taşlı alana oturdu. Genç kızın gülmesiyle arkasını döndü. Ahu Mehmet'le el ele banka oturuyordu.

 

"Ahu." dedi Turna.

 

Ahu yeni yeni Turna'yı fark ediyordu. Gerilmeye başladı. Sanki kötü bir şey yapmış gibi Turna'ya kaçamak bakıyordu.

 

"Turna, Fırat ateşlenmiş hastaneye götüreceğim onu." dedi Baran Turna'ya doğru ilerlerken.

 

Ahu daha çok gerilmeye başlamıştı. Turna ayaklanıp Ahu'nun yanına geldi, "Akşama bana uğra olur mu canım?"

 

Ahu hızla başını salladı.

 

"Kimdi o?" dedi Baran.

 

"Ahu." dedi Turna arabaya geçerken.

 

"Yanındaki çocuk?"

 

"Sevgilisiydi. Ahu beni görünce, senin sesini duyunca nasıl kötü oldu bir görseydin."

 

~~

 

Fırat'ı hastaneden getirdiklerinden sonra, Turna evine gitmişti. Kapı çalınca mutfaktan çıktı.

 

"Hoş geldin canım." dedi Ahu'ya sarılırken.

 

"Hoş buldum." dedi Ahu çekinirken.

 

"Hey rahatla biraz." Ahu'nun kolunu sıvazladı Turna, "Çay yapmıştım beraber içeriz diye. Annen nasıl?"

 

"Hamile."

 

"Gerçekten mi?"

 

"Evet." dedi Ahu azda olsa rahatlarken.

 

"Çok sevindim." dedi Turna bardakları raftan alırken, "Dolapta kek var çıkarır mısın?"

 

Ahu keki dilimleyip tabaklara koydu.

 

"Neden yemiyorsun?" dedi Turna kekini yerken.

 

"Anneme söylemezsin değil mi?" dedi Ahu korkulu gözlerle Turna'ya bakarken.

 

"Tabi ki de söylemeyeceğim canım." dedi Turna Ahu'nun saçlarını okşarken, "Bunu söylemek sana düşer, bana değil."

 

"Ben hayatta söyleyemem." diye atıldı Ahu.

 

"Neden?"

 

"Kızar bana."

 

"Söylemediğin için kızar." dedi Turna "Aynı annem gibi."

 

"Annen gibi mi?"

 

"Hı hı. Baran ne kadar söyle dese de, ben annemden sakladım. Taki bizi sahilde el ele görünceye kadar." burukça gülümsedi.

 

"Kızmadı mı?"

 

"Elindeki poşet dolusu elmaların parmaklarının arasından kayıp dört bir yana savrulduğunu hiç unutmuyorum." burun direkleri sızlıyordu. "Hiç bir şey söylememişti bana. Tam bir hafta boyunca hiç konuşmamıştı benimle. Bana kızdığından değil, kendine kızdığından konuşmuyordu. Bu öylesine canımı acıtıyordu ki... bir gün dedemle konuşurken duymuştum sesini. Ben nerede yanlış yaptım baba demişti. Ona anneliğini sorgulattığım için müthiş acı çekiyordum. Bağırsın, çağırsın istiyordum. Ama annem hiç birini yapmıyordu. Bir hafta boyunca ne dükkanı açtı, nede bizle beraber yemek yedi. Odasına tıkanıp kendini sorgulamaya devam ediyordu. Bense onu hayal kırıklığına uğrattığım için vicdan acısı çekiyordum."

 

"Nasıl barıştınız?"

 

Turna gülümsedi, "Küsmemiştik ki. Okul formamı giyip aşağıya geçtiğimde, kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. Mutfakta şarkı mırıldanıyordu. Beni gördüğünde nefesim kesilecekmiş gibi sımsıkı sarılmıştı. Gülümsüyordu. Bana Baran'la arkadaş olduğum için çok mutlu olduğunu söyledi. Ne zaman arkadaş olduğumuzu, başka kimin bildiğini sordu. İlk bilenin o olduğunu söylediğimde göz yaşlarına boğulmuştu. Bu Annemi çok mutlu etmişti. Ne kadar istemeden olsa da, ilk bilen, ilk gören olduğu için çok mutluydu."

 

"Baran abiye hiç bir şey söylemedi mi?"

 

Turna gülmeye başladı, "Beni çok mutlu etmesini söyledi." deyip Ahu'nun elini tuttu. Gözlerine baktı, "Kimse görmeden, kimse bilmeden, kimse duymadan annene söyle canım."

 

"Çekiniyorum. Yani ilk defa bir erkekle çıkıyorum ve bunu anneme nasıl söylerim bilmiyorum."

 

"Çekinmen normal tabi." deyip Ahu'ya sarıldı Turna, "Benim gibi üzülme diye diyorum. Gülcan abla başkasından bilse, annem gibi kahrolur. Bunun olmasını istemezsin demi?"

 

"Tabi istemem."

 

"O zaman yarın konuş."

 

"Tamam." dedi Ahu Turna'ya sarılırken, "Eğer konuşmasaydık, gittiği yere kadar saklayacaktım."

 

Ahu'yu kapıdan geçirdi Turna. Salona geçip annesinin fotoğrafını duvardan aldı. Parmak ucuyla okşadı yanağını, "Keşke zamanı geri alabilsek be anne." dolu doluydu gözleri.

 

"Masal okuyacak mısın?" dedi Leyla merdivenin başındayken.

 

Turna kendini toparlayıp, gülümsedi, "Masal okumadan uyunur mu kız?" fotoğrafı duvara asıp, ışığı kapatıp merdivenleri çıktı. Beraber yatağa uzandılar. Turna masal okumaya başladı. Leyla uyuyunca Turna onun ellerini öptü, "Benim yerime keşke annen okusaydı masalları."

 

BÖLÜM SONU.

 

 

Loading...
0%