@verahare
|
Deli gibi ağlayıp,böğürmek istiyordu Zülüf. Mutluluktan çıldırmak üzereydi. Yıllar sonra kendini güvenli bir limanda bulmak ,bu paha biçilmez hissi bir yabancıda bulmak çok garipti.
Sirac kendisine mengene gibi yapışmış genç kızı kendinden ayırmaya çalışarak, "Ne yapıyorsun?"
Muhtaç ve boğuk sesle, "Lütfen... buna çok ihtiyacım var." deyip Sirac'a daha sıkı sarıldı Zülüf.
Sirac, Zülüf'ün deli olduğunu düşündü. "Korkmuyor mu bu saatte bir buralara gelmeye?" diye geçirdi içinden.
Zülüf'ün kollarını tutup kendinden ayırmaya çalıştı.Zülüf ondan ayrılmamak için direnince,Sirac bu sefer sert bir şekilde Zülüf'ü kendinden ayırdı. Koyu mavilere bakarken çamur bataklığına çekiliyormuş gibi oldu.Çamur bataklığına düştüğü zaman insan ,ne kadar çırpınırsa o kadar çekilirmiş. Bakmamak için çırpınıyordu. Çünkü insan bir tek kendisine ait olanın gözlerinin içine bakardı. Yabancı gelmiyordu koyu mavi gözlerdeki muhtaçlık.Bu gözleri çok daha önceden gördüğüne emindi. Hafızasını zorlamaya çalıştı.Ama bu pek mümkün olmuyordu koyu mavilere bakarken. Hiç bu kadar bir mavide boğuluyormuş gibi olmadı. Kendine gelip yürümeye devam etti.
Zülüf korkuya kapıldı. Bu adamı kaybetmek istemiyordu. Yıllarca aradığı,hasret kaldığı tek şey bu adamdaydı. Yolda gelirken büfeden alıp içtiği ilk içkinin etkisinden birden yere diz üstü çöküp yılgın bir sesle,
"Gitme!" diyerek taş betonu her iki eliyle yumruklayıp,hıçkırarak umursamadan giden adama tekrardan bağırdı.
"Sana ihtiyacım var. Allah'ın cezası!"
Sirac durdu. Bu sözler, seste ki çaresizlik yabancı değildi. Yıllar önceki kızın sesine aitti. Bu sefer sözler kendisine yönetilmişti.
Beş yıl öncesi...
İlk açık görüş. Dört duvar ve kocaman bir boşluğun içini dolduran insanlar. Yeni doğmuş bir bebeğin ciyaklaması umudun hala var olduğunun kanıtıydı. Beyaz... onlarca beyaz sandalye ve masalar. Üzerilerindeki yiyecek ve içecekler. Sanırsın bayram havası. Baran onunla konuşurken, Sirac'ın gözleri Baran'ın arkasında olan masadaki kızla mekik dokuyordu.Kendisine yardım eden sırtı dönük adamın, karşısına oturmuş kıza bakıyordu. Hiç bir kadını bu kadar çaresiz ve yılgın görmemişti. Karşısındaki adamın elini tutup konuşmasına, yüzünü avuçlamasına tepkisiz kalıyordu. Yaşayan bir ölü gibiydi o.Gözleri bom boş bakıyordu. Hayattan elini ayağını çekmiş gibiydi. Gözlerinden akan yaşların şakak kemiklerinden sarkan zülüflerine karışmasını çok net görüyordu Sirac. Sessiz bir ağlayış yavaştan hıçkırarak ağlamaya yol alıyordu. Karşısındaki adamın yüzünü avuçlayıp konuşması onu yatıştıramıyordu bir türlü. Elinin üstüne uzatılan eli itip ayağa fırlayıp masayı yere devirirken, delirmiş gibiydi genç kız. "Sana ihtiyacım var Allah'ın cezası!" diyerek kendisine sarılan adama sarılırken durmadan aynı sözü tekrarlıyordu. Titriyordu, bir tür sinir krizi geçiriyordu.
Sirac, kendi babasını hayal meyal hatırlıyordu.Hani sabaha doğru bir rüya görür ya insan, sonra uykusundan uyandırılınca ne gördüğünü unutur. Ne gördüğü hakkında düşünmeye başlar. Görüntüleri azıcık da olsa hatırlar. İşte Sirac babasını o kadar hatırlıyordu. Garip'e baba demişti. Garip gerçek bir babaydı. Ona kol kanat germişti. Kendi babasının vermesi gerektiği öğütleri, Garip vermişti. Ona delikanlılık sözlerini de o söylemişti. Şu an güçlü bir adamsa hepsini Garip'e borçluydu. Kendi babası bir kez olsun merak edipte arayıp sormamıştı onu. Gelecek demişti Sirac. Bu kadar sorumsuz bir baba değildir demişti içinden. Kendi kendini kandırmıştı. Gelmeyeceğini adı gibi bildiği halde, gelecek demişti. Baran için İpek'le Zeynep için olmasa bile benim için gelecek demişti. Belki haberi yoktur, yoksa muhakkak gelir demişti. Ben en küçük evladıyım. babam gelecek demişti. Ama baba gelmedi.
Garip,Zülüf için kızım demişti ona. Sirac arkasını hızla dönerek Zülüf'e doğru gidip yeri yumruklamaktan kan olmuş ellerini sertçe tuttu.
" Manyak mısın ellerin kan doldu."
Zülüf kanlı ellerine boş boş baktı.Sonra Sirac'a.
"Burdasın." deyip histerik bir şekilde gülüp tekrardan sarıldı.
Sirac içki kokusunu alınca,kusacakmış gibi oldu. "Ne içtin be kızım böyle?" diyerek Zülüf'ü kaldırıp kolunun altına alıp yürümeye çalıştı. Ama yapamadı. Zülüf adım atamayacak kadar sarhoştu, "Gel bakalım." deyip Zülüf'ü sırtına alıp mezarlıktan çıkmaya başladı.
Zülüf sarhoşluğun etkisiyle gülerek kollarını her iki yanına açıp, "Ninni gibi geliyor."
"Ne?"
Zülüf gülümsedi, "Baykuş sesi diyorum hani burada ağaçların üstünde öten baykuşlar yok mu? İşte onların sesi ninni gibi geliyor."
Sirac'ın dudakları alayla kıvrıldı, "Demek ninni gibi geliyor ha. Nasıl bir kafa yaşıyorsun sen böyle?"
"Rengi suya benziyordu." diyerek hıçkırdı Zülüf.
Sirac ,Zülüf'ü arabaya bindirip emniyet kemerlerini takıp arabayı sürmeye başladı.
Zülüf camı hohlayarak buğulaştırıp işaret parmağıyla dalga çizerken hüngür hüngür ağlamaya başladı, "Şimdiye kadar neredeydin ha nerede?"
Sirac, Zülüf'e baktı.Garip'i sormak istedi. Onu merak ediyordu.
"Midem bulanıyor." dedi Zülüf elleri ağzında.
Sirac arabayı deniz kenarında durdurunca,Zülüf'ü alıp arabadan indirdi. Zülüf yere diz çöküp bir eliyle yerden destek alıp,diğer eliyle saçlarını tutup böğürerek kusmaya başlamıştı.
Sirac,Zülüf'ün yanına diz çöküp şakak kemiğindeki zülüflerini tutarken, "Derdin neydi be kızım?"
Zülüf kahkaha attı. Ayağa kalkarken zorlanarak sabahın altısında, karton toplayan erkek ve kadınları işaret etti. Sonra yol kenarında arabadan inen hayat kadınlarını.
"Bak şu hayat kadınlarına. Tiksindirici duruyorlar değil mi? Namussuz diyorlar onlar için bazı insanlar. Çok merak ediyorum acaba onlara gidenler içinde namussuz diyorlar mıdır sence?"
Sirac'ın kaşları çatılmaya başlamıştı, "Sarhoşsun sen."
Zülüf başını iki yana hoşnutsuzlukla salladı. İki defa ağzını çık çıkladı.
"Hiç olmadığım kadar kendimdeyim ben." diyerek Sirac'a dönüp ellerini yumruk yapıp Sirac'ın göğsünü yumruklamaya başladı.
"Canımı çok yaktılar! Benden çocukluğumu çaldılar. Sadece yere düştüğüm zaman ağlamam gerekiyordu. Hep yalnızdım. Etrafımda mahşer gibi insanlar varken bile yalnızdım. Hep sahte bir hayat yaşadım."
Sirac,Zülüf'ün kendisini yumruklamasına izin verdi. Midesini nasıl boşalttıysa,içini de öyle boşaltmasını bekledi.
Sonunda Zülüf'ün elleri yorulmuştu Sirac'ı yumruklamaktan.Bir eli tekrar havaya kalkmıştı Sirac'ın göğsüne vurmak için. Ama sonra gözleri aniden kapanıp başını Sirac'ın göğsüne dayamış sızmıştı.
Sirac mahalleye gelene kadar Zülüf yolda ayılmıştı.Yarı uyanık,yarı uykulu bir halde ağlayarak "Kahrolsun erkekler!" Sloganı atıyordu. Ama sonra pişman olup çocuk gibi ağlayarak "Senle babam kahrolmayın." diyordu. Sirac istemsizce gülüyordu. Mahalleye geldiğinde Zülüf'ün evinin hangisi olduğunu hatırlamıyordu. O yüzden kendi evine önünde durup Zülüf'ü sırtına alıp kendi evine girip yatağının üstüne bırakıp,Zülüf'ün siyah botlarını çıkarıp üzerine yorganı çekti. Şakak kemiğindeki saçlarını kulaklarının arkasına geçirip,beyaz yüzü tamamen kaplayan kahverengi çillere baktı. Öyle çok masumdu ki ne o gün kartonu yere düşüren çocuğa hakaret eden kızdı. Ne de bekçiyle tartışan kız. Zülüf sarhoştu ama söylediği şeylerin hepsi doğruydu.
Sirac, Zülüf'ün yanı başından geçerken, Zülüf aniden Sirac'ın elini tutmuştu.
"Bırak." dedi Sirac elini çekmeye çalışarak.
Zülüf gözlerini kapattı,"Bırakırsam kaybolursun."
|
0% |