Yeni Üyelik
54.
Bölüm

Seni seviyorum

@verahare

Sabahın yedisinde uyanmış, içi hamur dolu leğenden belirli ölçülerde hamur koparıp elinde yuvarlıyordu Zülüf. Başını kaldırıp Buke'ye baktı. Kadının başı her tandırın içine girip çıktığında korku doluyordu yüreğine İçinden şimdi içine düşecek diyordu. Buke onun içinden geçenleri duymuş gibi

 

"Düşmemden mi korkuyorsun kızım dedi

 

"Evet."

 

Buke tandırdan çıkardığı sıcak ekmeği yan tarafına serdiği sofra bezine koyup başını kaldırdı. Bir tutam gümüş saç düşmüştü çizgili yüzüne. "Ama insan yürürken de düşüp ölebilir öyle değil mi kızım." diye hafifçe gülümsedi.

 

Zülüf biraz kızardı "Haklısın teyze." diye mırıldandı.

 

"Gittiğinde evde yoktum ben. Pazara gitmiştik kızlarla. Ayaklarım kırılsaydı da gitmeseydim. Evde olsaydım eğer ölsem müsaade etmezdim gitmene." durdu kuru göğsünü derin bir nefesle şişirdi. Zülüf onun gözlerinin buğulandığını gördü. "Elin kadının sözüyle hareket edilir mi kızım." dedi. Zülüf anlamıyorsun diyecekti ki zor tuttu kendini. İnsanların yaşayıp tatmadığı duygular hakkında bulunmaz bir bilgin gibi konuşup akıl vermelerine öteden beri deli olurdu. Sessiz kalması karşısındaki kadının iyi niyetinden geliyordu.

 

İpek evden çıkıp yanlarına geldi. "Hadi gidiyoruz gelin hanım."

 

Zülüf "Siz gidin benim gardırop elbise dolu birçoğunun etiketi bile üstünde duruyor daha." dedi.

 

İpek şaka amaçlı "Ne biçim gelinsin yahu Turna seninle düğün alışverişine çıkmadı mı. Böyle eltilik olur mu kız." diye gülümsedi.

 

"Bu yaşlı kadının hatırı için bari git kızım."

 

"Ekmek bitmedi ki daha."

 

"Ben hallederim. Sen şimdi kalk bir güzel giyin sonra en güzel elbiseleri al kendine."

 

Zülüf "Peki." diyerek ayaklandı. Siyah eteğindeki unları silkip eve girdi.

 

"Ne çok zayıflamış." dedi Buke üzülerek.

 

"Hep Sirac'ın yüzünden." dedi İpek sinirle.

 

Aynanın karşısına geçmiş boynuna mavi fuları takıyordu Zülüf. Yatağın köşesinde oturmuş kocasına bakmadan,

 

"Ne hediye alacağımızı düşündün mü Sirac?" diye sordu ilgisizce.

 

"Ben yalnızca bizi düşündüm Zülüf. Allah aşkına öyle bakma." dedi Sirac yakarır gibi. Tüm bunların hepsini hakkettiğini biliyordu. Ama yine de dayanamıyordu.

 

"Nasıl bakıyorum ki?" dedi Zülüf kapıyı açmaya koyulurken. Sirac birden elini tutup kapıdan çekti. Çevik bir hareketle karısını kucakladı. Zülüf panikleyerek "Ne yapıyorsun Sirac?" dedi. Sirac cevap vermeden onu yatağa uzandırıp yüzüne eğildi. Ne güzeldi karısı. Kendini bulması için Allah'a ne kadar dua edip yalvardığını biliyor muydu acaba? "Nasıl mı bakıyorsun? Sürün öl geber der gibi bakıyorsun Zülüf hanım." Karısının nefesi yüzüne çarpınca içi bir hoş oldu. "Hak etmiyor musun?" diye çıkıştı karısı birden. "Hak ediyorum." dedi Sirac parmaklarını fuların ucuna dolayıp yavaşça çekti. "Kocanın sefil canı bin defa uğrana kurban olsun." diye fısıldadı kulağına. Boynundan ufak bir öpücük aldı. Teni ılık ve tazeydi. Sonra ayaklarındaki yaraya uzandı. Öpüp sevdi onları. Balerin olmayı bırak kendine başka bir meslek seç demeyi istedi ama sonra Zülüf'ün onu haşlayacağını bildiğinden ses etmedi. Kendini tutamayıp yine boynunu öptü. Evlendiklerinden beri ilk defa bu sabah yakındılar birbirlerine. Zülüf onun öpücüklerinden korkmuyordu. Aksine hoşuna gidiyordu. Her nefes alışında göğsü heyecanla kabarıyordu. Bir an ellerini kocasının kemikli sırtında gezdirdiğini fark etti. Kendine inanamıyordu. Kocasının nefesi kulaklarının içinde gezinince karnı alev alev yanmaya başlamıştı. "Nasıl bir kadınsın kılını bile kımıldatmadan etkisiz hale getiriyorsun beni." kocasından duyduğu sözler kadınlık gururunu okşadı.

 

"Öğlen oldu gelin hanım."

 

İpek'in sesi kulaklarına çarpınca yerinde sıçradı. Kocasına baktı utandı. Yerdeki fuları kaptığı gibi odadan koşar gibi çıktı. Terden nemlenmiş yüzüne yapışan saçları çekip düzeltti. Nefes nefeseydi.

 

Turna'yı çarşıya götürdüler. Çeşit çeşit elbiseler aldılar ona. Zülüf leylak renkli şifon balon kollu bir elbiseyi beğenip almıştı Turna'ya. Ayakkabılar makyaj malzemeleri iç giyimler hepsinden fazla fazla aldılar

Zülüf Leyla'yada prenses modeli kırmızı bir elbise almıştı. Zeynep ilerde hamilelikleri için kot tulum elbise almıştı Turna'yla Zülüf'e. Baran ödemeyi yaparken Sirac Zülüf'ü alıp düğün hediyesi almak için kuyumcuya gittiler.

 

Eve geldiklerinde bütün akrabaları evde gördüler. Turna kadınların hepsine sarıldı. Onları gördüğüne sevinmişti. Kızların hepsi Turna'nın evine gitmişlerdi.

 

"Bedeninin ölçüsüne göre diktim. İnşallah beğenirsin." dedi Karaca valizinden Turna'nın kınada giyeceği dışı kiremit rengi iç elbisesi mavi olan kıras fistanı çıkardı.

 

"Çok güzelmiş." dedi Turna.

 

"Bu da kemeri." dedi Karaca mavi taşlı telkari gümüş kemeri gösterirken.

 

Caddede kurulan orkestrayı gördüğünden beri çok heyecanlıydı Turna. Baran'ın onu istemeye geldiği gecede olduğu gibiydi. Avuçları ter içinde kalmıştı. Kızlardan biriyle konuşunca kekelemeye başlıyordu. Gülcan onun saçlarını ince bukleler yapmış taraklı gümüş tokayla saçların bir kısmını toplamıştı. Leyla Zülüf'ün ona aldığı kırmızı prenses modeli elbiseyi giymişti. Saçlarının kıvırcık olmasını istemişti Suzan'dan.

 

"Leyla'ya dikkat edersiniz demi kızlar?" dedi Turna kızlara bakarken.

 

"Merak etme Turna. Leyla hep yanımda olacak." dedi Zeynep.

 

"Teyzenin yanından bir yere ayrılmayacaksın tamam mı tatlım?" dedi Turna Leyla bakarak.

 

"Ayrılmam."

 

Turna'yı kıras fistanın içinde görünce tebessüm etmişti Baran. Bugün bir başka güzeldi. Turna ondan gözlerini alamıyordu. Mavi gömleği, siyah ceketi ve bacaklarına sarılı siyah kumaş pantolonuna bakarken ona yaklaştı. Özenle taranmış sakallarına dokundu.

 

"O kadar güzeliz ki inşallah nazar değmez bize." diye gülümsedi Turna.

 

"İnşallah." dedi Baran Turna'nın ellerini okşarken.

 

Turna'yla Baran'ın kınası çok güzel geçiyordu. kızlar Zeynep'in çayla yoğurduğu kınaya dilek tutup ellerindeki kıtlama şekerlerini atıyorlardı. Kınalara batırdıkları mumları yakıp Gülcanın kuaföründen çıktılar. En başta Karaca vardı yuvarlak kına tepsisini tutmuş Baran'la Turna'nın etrafında arkasındaki kızlarla beraber dönüyordu. Turna'nın yüzü kırmızı duvakla örtülüydü. Karaca uzakta durmuş ona bakan kocasına baktı. Yusuf evet der gibi başını hafifçe salladı gülümseyerek. Ondan sonra kına şarkısnı söylemeye başladı Karaca. Turna tek kelime Kürtçe bilmiyordu. "Anlamanı bilmediğin bir şarkıyı ya da türküyü kulağınla değil yüreğinle dinlersen işte o zaman anlarsın ne söylediğini." demişti Baran bir keresinde. Turna anlıyordu. Karacanın yanık sesi özlemle doluydu. Eskiye götürüyordu onu. Hiç görmediği sesini bile duymadığı babasını deli gibi özledi birden. Ne vardı sanki sağ olsaydı. Duvağın altından gözyaşları döküldü. O anda Baran ellerini kavrayıp "Ağlama kurban olduğum." dedi üzülerek.

 

"Yeter kızımı ağlattığın Karaca." dedi Şemle teyze.

 

"Adettendir teyze." diye güldü Karaca.

 

"Yeter bu kadar yeter."

 

"Tamam." dedi Karaca kınayı Asiye'ye verirken.

 

"Bismillah." deyip parmağını kınaya batırdı Asiye. Turna'nın sıkılı yumruğunu açmaya çalıştı. "Gelin avucunu açmıyor." diye neşeyle sesini yükseltti. Baran'ın önceden kendisine verdiği yarım altını Turna'nın avucuna koydu Buke. Asiye gülerek kınayı Turna'nın avucuna sürmeye başladı. Kenan'da Baran'ın serçe parmağına sürüyordu kınayı. Kınalar sürüldükten sonra herkes aldığı takıları onlara takmaya baslamıştı. Neşeli şarkılar yükselmeye başladı. Baran Turna'yı alıp halayın başına geçti. Bir elinde Turna diğer elinde kırmızı pullu bir yazmayla halay çekiyordu. Az sonra kocaman bir halay oluşmuştu.

~~

 

Baran'ın yüzünde geniş tebessümüyle sandıktan dikkatli bir biçimde çıkarıp yatağın üstüne özenle yaydığı gelinliğe sevinçten içi titreyerek bakıyordu Turna. Yuvarlak yakalı, güpürlü, uzun kollu, elbise tarzı bir gelinlikti. Yatağın köşesine oturup gelinliği ellerinin arasına aldı sandık kokusu sinmişti üzerine. Yüzü eski anıların pırıltısıyla aydınlandı. Ellerinin arasındaki gelinliği lise çıkışında Baran'la kol kola çarşıda yürürlerken vitrindeki mankenin üstünde görmüştü. "Tam istediğim gibi bir gelinlik." demiş büyük bir hevesle gelinliği üzerinde denemişti. Baran'da bir başkası almasın diye gecesini gündüzüne katıp inşaatlarda haftalarca çalışarak gelinliği kısa bir zaman içinde satın almıştı.

 

"Umarım hâlâ en sevdiğin gelinliktir, kehribar." dedi Baran Turna'nın yanına otururken.

 

Turna heyecanlı gözlerini Baran'a çevirdi "Hâlâ en sevdiğim gelinlik." deyip kollarını Baran'ın boynuna dolayıp sımsıkı sarıldı. Burnunu boynuna gömüp teninin mis kokusunu ciğerlerine çekti uzun uzun. Ondan ayrılıp "Bak ne yaptım sana?" deyip ayaklandı. Kapının yanındaki poşeti alıp içinden haki renkli yünlü kazağı çıkartıp Baran'a uzatırken "İlk defa kazak ördüm dolayısıyla bazı yerlerde telleri kaçırdım ama kurtardıklarım da oldu acemiliğime ver bir daha ki sefere daha güzellerini örücem." dedi tebessüm bütün yüzüne yayılırken.

 

Baran ılık elleri büyük avuçlarının içine alıp sevdi. Parmak uçlarını dudaklarında gezdirdi. Kim bilir ne çok yorulmuştular. "Ne kadar kazak örürsen ör hiçbiri gözünün nurunu akıttığın bu kazak kadar güzel olmayacak kehribar." eğilip hasretle öptü yanakları. Sakalları kadının yüzünü gıdıkladı. Turna artık yan yana olacaklarını gecenin geç saatlerinde başı Baran'ın göğsünde onun sesinden şiirler dinleyebileceğini düşündükçe heyecandan göğsü kabarıyordu. İçinde dudaklarının tadının nasıl olduğu konusunda merak uyanıyor nabzının hızlandığını hissediyordu. Bin yığın gelincik açıyordu yüzünde.

 

"Bir daha gözlerimden uzağa gidemeyeceksin."

 

Turna'nın yüreği sıkıştı. Haykıra haykıra ağlamak istedi. Asmin hayatlarını altüst etmeseydi eğer, çoktan evlenmiş evlerinin içi çocuklarının cıvıltılarıyla dolup taşıyor olurdu şimdi. Zaman ne acımasızdı. Gözyaşlarını içine akıtarak Baran'ın kendisine söylediği sözleri yineledi.

 

"Sana kaybolan yılların hepsini telafi edicem." deyip ellerini tuttu.

 

"Ettin bile kehribar. Sen geldin ve ben yine gözlerine bakabiliyorum. Sarılabiliyorum sana. Saçlarına tokalar takıyorum. Varlığın içimi yaşama sevincine boğuyor." yüzünü avuçlayıp "Benim güzel kadınım." dedi alnından öperken "Çok mutlu olacağız. Eskisinden daha mutlu olacağız hemde. Bak Turna..."

 

Leyla birden odaya dalıp "Zülüf yengemle Sirac dayım bana neler almışlar bakın." dedi. Sarı ekoseli takım elbiseyi heyecanla üstüne tutup dönmeye başladı. Baran'la Turna'nın yüzlerindeki gülümseme genişledi. Asmin'in bu hayatta yaptığı tek doğru şeydi Leyla

~~

 

Gülcan'ın kuaförünün kabineninde gelinliği ufak başından geçirirken hala ilk günkü gibi heyecanlıydı Turna. Böyle bir günde anne babasının yanında olmalarını şiddetle istedi. Kapının ardında gülüp konuşan kadının Ayşe teyze değil de kendi annesinin olmasını ne çok isterdi. Babasını onu kollarıyla sarıp göğsü üzerinde sevmesini başını okşamasını. Gözlerinden tuzlu yaşlar döküldü. Göğsü yanıp tutuştu. Kapının kulpuna tutunmasaydı yere düşecekti. Kaç dakika orada öylece durduğunu bilmiyordu. Bir süre sonra gözyaşları dindi. Kapıyı açtığında yüzüne bakanlar ağladığını anlamışlardı. Ayşe teyze yerinden sıçrayıp

 

"Aman Yarabbi bu ne hal? Vallahi sana ağlamak yakışmıyor ne de çirkin oldun. Hadi biraz gül bakim." deyip Turna'yı omuzlarından tutup hafifçe sarstı. Kızlar koro gibi "Hadi gülümse biraz" dediler. Turna'da bitkince gülümsedi.

 

Gülcan'ın işaret ettiği sandalyeye oturdu.

 

Gülcan Turna'nın arkasına geçip aynadan ona bakarak "Gelin hanım hangi modeli azru ederler acaba." diye gülümsedi.

 

Turna ellerini başının yanlarına götürdü. "Şu taraflar örgülü olacak abla. Saçlarımın geri kalanı da ensemde topuz olacak şekilde istiyorum." dedi.

 

Gülcan Turna'nın makyajı yaparken yanındaki sandalyede oturan Xezal heyecanlı bir sesle eğitimine kaldığı yerden devam edeceğini söylüyordu.

 

Turna "Zaten on dokuz yaşındaki bir genç kıza koca eli değil kalem tutmak yaraşır." demişti gururla Xezal'e bakarken.

 

"Dünyanın en güzel gelini

benim ablam." diyordu Leyla Turna'nın yanaklarına sulu öpücüklerini kondururken.

 

Sevdiği kadını beyazlar içinde telli duvaklı kendisine gülümserken görünce yüreğinin ince damarlarına kadar titremişti Baran. Gözlerinden akan yaşlar sakallarının arasına kayarken hasretle alnından öpüp kendi elleriyle buket yaptığı papatyayı Turna'ya uzatmıştı. Mahalledeki en güzel en kalabalık düğün onlarınkiydi. Baran kendi düğününde saz çalıp Turna'yla beraber türkü söylemişlerdi. "Dayımın gelini." diyordu Leyla Turna'nın kucağında kollarını onun boynuna dolarken. Doğa öğretmen Baran'ın Kenan'da Turna'nın nikah şahidi olmuştu. İmzalar atılırken el ele idiler. Turna o kadar heyecanlıydı ki tırnaklarını dişlerine götürdüğünü bile fark etmemişti. "Buka Barane" (Yağmurun gelini) deyip Turna'nın başını alıp göğsünde sevmişti Baran. Turna "Ebediyete kadar birbirimize aitiz." deyip ince kollarını Baran'ın boynuna dolamıştı. Diğer gelin damatlar gibi sandalyelerine çakılıp kalmadılar. Her halaya katıldılar. Cemoyu gördüğünde halaydan çıkıp üstünün başının kirli olmasına aldırmadan ona sarılmıştı Turna. Cemo ona beyaz bir turna kuşu olduğunu söyleyince yeniden ona sarılmış düğünlerinde şarkı söylemesi için ısrar etmişti. Cemo'da onu kırmamış şarkı söylemişti. Düğün fotoğraflarını Zülüf çekmişti.

 

~~

Her gece kocasının kıvrımlı, gür kirpiklerini sayıp sayıp öpüyordu Turna. Her gece karısının saçlarını tarıyordu Baran. Taraktaki saçları atmıyor biriktirip örüyor, Turna'nın sandıkta sakladığı papatyaların yanına koyuyordu onları. Onu izleyen Turna'nın gözleri mutlulukla yaşarıyordu. "Seni seviyorum." diyordu Baran aşk dolu kollarıyla karısını kucaklarken. Turna onun kolları arasında çocuk gibi nazlanıyor "yine söylesene" diyordu. Baran'da susayıncaya dek "Seni seviyorum." diye fısıldıyordu kulağına. Odalarında saat bulundurmazdı Turna. Çünkü Baran işe gitmesi gerektiği saati hatırlatır o da hızla ona göre tabi akıp geçen yelkovana kaşları huysuz bir çocuk çatar ateş püskürürdü. "Aman ne sevimsiz ne lüzumsuz şey" deyip saati kaptığı gibi pencereden bahçeye fırlatmış, heyecanla kocasının boynuna sarılmıştı. Doyamıyordu kocasına. Onu uyurken izlemeye ağzını açmamasına rağmen tebessüm eden yüzüne, sakallarını öpüp koklamaya, arasına gizlenmiş gamzeyi seyretmeye güzel söz söyleyen dudaklarını öpmeye doyamıyordu. Beraberlerken gece ve gündüz kavramını yitiriyordu. Yatakta yüz yüze uyur sabah elleri birbirlerine kenetlenmiş halde uyanırlardı. Bazı sabahlar Baran Turna'dan önce uyanır dirseğinin üzerinde doğrulup karısını seyre dalar boşta kalan eliyle saçları yüzünden çeker dudaklarını yüzüne eğip öpücükleriyle uyandırırdı. Bazen gezmeye diye evden çıkıp Turna'nın evine gidiyorlardı. Akşama kadar başbaşa vakit geçiriyorlardı. Turna Baran'a yemekler yapıp onu kendi elleriyle besliyordu.

 

"Yine söylesene." dedi Turna banyodan yeni çıkmış gürül gürül yanan sobanın yanına soğuktan titreyerek otururken.

 

Baran Turna'nın saçlarını havluyla kurularken "Seni seviyorum." dedi. Ve uzanıp tüm özlemini, tutkularını karısının dudaklarında eritti.

 

BÖLÜM SONU

 

 

Loading...
0%