Yeni Üyelik
46.
Bölüm

Şimdi gözlerinden öpesim var

@verahare

Zeynep tek başına kahvaltıyı hazırlıyordu. Derin tencerede yaptığı un helvasını tandır ekmeğine sürdü.

 

"Bana mı hazırlıyorsun?" dedi Fırat uykulu sesiyle.

 

Zeynep oğluna döndü. Her gün biraz daha boy atıyordu oğlu. Biraz zayıflamıştı da. Ne çok isterdi Ali'nin de yanlarında olmasını. Burun kanatları titredi. Buz gibi mutfak şimdi hamam gibi olmuştu.

 

"Anne beni duyuyor musun?" dedi Fırat yürürken.

 

Zeynep gözyaşlarını içine akıtarak gülümsedi. Oğlunu kucaklayıp göğsüne bastırdı. Küçük ılık kulaklarını öptü.

 

Fırat başını geriye attı. "Anne yapma gıdıklanıyorum." dedi kesik kesik gülerken.

 

Zeynep oğlunu yere yatırıp göbek çukurunu öpmeye başladı "çok mu gıdıklanıyorsun?" dedi gülümseyip başını hafif yana eğerek.

 

Fırat ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. "Çok, çok gıdıklanıyorum anne" dedi heyecanlı sesiyle.

 

"Annen kurban olsun sana." dedi Zeynep oğlunun ellerini tutup kendine çekip başını öptü. "Mis kokuyorsun?" avludan ayak seslerini işitince aya kalktı Zeynep. Pencereden baktığında tıknaz kısa boylu etine dolgun amcasını gördü. Ciwan annesinin koluna girmiş babasının arkasında yürüyordu. Zeynep koşarak kapıyı açmaya gitti.

 

"Amca!" diye sevinçle haykırdı amcasının eline kapanarak. Sonra tombul kısa boylu yengesine döndü Zeynep.

 

"Hoşgeldiniz." dedi yengesinin boynuna sıkı sıkı sarılarak.

 

Emine yenge uykusuz tatlı gözlerini yumdu.

 

"Hoşbulduk." deyip Zeynep'in arkasında duran Fırat'ı yakalayıp kucağına aldı. "Bana sarılmayacak mısın?" dedi.

 

"Kocaman sarılacağım hem de." dedi Fırat tüm gücüyle Emine yengeye sarılırken.

~~

 

Turna geceden Asiye beraber sardıkları yaprak sarmasını dolaptan çıkarıp ocağa pişmesi için bıraktı. Sabahın altısında tatlılar yaptı. Asiye'yle Leyla birbirine sarılmış uyuyorlarken o aşağı katı temizliyordu. Koltuk miderlerini dizerken Baran'ın başını dizlerine koyduğu günler zihninde canladı. Bir anda hiç olmadığı kadar özlediğini fark etti. Kaç gündür başbaşa kalmayınca böyle oluyordu demek. Şimdi onun kolları arasında olmayı dehşetle istedi. Nefesini ensesinde duyar gibi olunca tüyleri elektrik kapmış gibi havaya kalktı içi ürperdi. Tek ihtiyacı Baran'a sarılmak ve öpmekti. Dar pencereden Baran'ın odasına baktı. Şimdi gitse ne diyeceğini de bilmezdi. Koltuğun üstünden telefonu kaptığı gibi sabırsız parmaklarıyla tuşlara bastı. Kendisi gidemiyordu ama Baran gelebilirdi. Tahta kapının yanındaki duvara sırtını yasladı bir eli kapının kolunda götürdü. Leyla'yla Asiye'nin uyanmamasını diledi. İçinden saymaya başladı. Baran'ı severken halden takatten düşüyordu. Yüreği deniz gibi kabarıp dalgalanıyordu. Kapı çalınınca yüreği coşarak kapıyı açtı. Saçları rüzgar değmiş gibi havalandı. İri elleri tutup içeri çekti.

 

"Sen ne yapıyorsun bana böyle ha?" dedi Baran Turna'nın kulağına öpüp öteki kulağının arkasına papatyayı koyarken. Turna'yı kucakladığı gibi mutfağa götürdü sırtıyla kapıyı kapadı. Turna'nın gül yaprağı gibi taze, yumuşak dudakları sakallarında yüzünde geziniyordu. Masanın yanındaki sandalyeye kucağında Turna'yla beraber oturdu.

 

"Ben kaç gündür seninle başbaşa kalmadım biliyor musun sen?" dedi Turna yüzünü sakallara sürerek. Çiçeği koklar gibi sakalları kokladı. Elleri Baran'ın göğsündeydi. Ilık dudakları boynunda hissedince başını geriye attı. Yüreği çarpıyordu.

 

"Gece bir yere götüreceğim seni." dedi Baran Turna'nın yanaklarını öpüp saçlarını ellerinin arasına alarak alnını öptüm "Akşam yemek yeme tamam mı?"

 

Turna usul usul başını salladı. "Birkaç saatliğine de olsa başımı göğsüne dayayıp uyumak istiyorum." dedi sıcak sesle.

~~

 

Çiğdem avuçlarındaki hamilelik testine burukca baktı. Adeti üç gün gecikince, heyecan tıpkı üzerinden çıkarmadığı elbiseleri gibi ona sarılmıştı. Hemen eczaneye gidip hamilelik testini aldığı gibi banyoya koşmamış adeta uçmuştu.

 

"Esmerim neyin var?" dedi Kadir elleri belinde banyo kapısının ardında beklerken.

 

Hamilelik testini sinirli elleriyle çöpe attı Çiğdem. Kadir bu sefer kapıyı çaldı. Çiğdem bezgince nefesini verdi. Ses etmeden ellerini bol sabunla yıkadı.

 

"Neden ses etmiyorsun?" dedi Kadir banyoya girerken. Karısının asık soluk yüzünü öptü. İşaret parmağıyla yanağını okşadı.

 

"Yapma." diye somurttu Çiğdem. Banyodan çıkarken Kadir belinden tuttuğu gibi ayaklarını yerden kesti. Çiğdem çığlık attı.

 

"Madem doğru düzgün konuşmuyorsun e gül o zaman." dedi Kadir Çiğdem'i koltuğa yatırıp kazağını göbeğinin üstüne kadar çekip başını gömdü. Her öpücükte Çiğdem'in gözyaşları kocaman gülen dudaklarına varıyordu.

 

"Yeter ,yeter Kadir!" Çiğdem Kadir'in başını ellerinin arasına aldı kesik kesik nefes verirken Kadir'in boynunu öptü.

 

"Anlatmayacak mısın?" dedi Kadir.

 

Çiğdem başını çevirip, "Hamilelik testi aldım. Sonuç negatif çıktı." dedi kırgın sesle.

 

Karısının başını kendine çevirip çenesinin altını uzun uzun öptü Kadir. Bir yanağını hafiften ısırdı. "Benim güzel karım." dedi ıslak yanağı öperke "Biraz acele etmiyor musun?"

 

Çiğdem doğrulup, "Yarın hastaneye gidelim." dedi umutsuz bakan yeşil gözlerini Kadir'e dikerek.

 

Kadir Çiğdem'in karamsar oluşuna içlendi. İşe gitmekten vazgeçti. Ensesindeki tüyleri kaşıyıp,

 

"Gezelim mi?" dedi.

 

"Dükkana gitmem lazım." dedi Çiğdem ayaklanıp kapının askısından aldığı kırmızı paltoyu giyerken.

 

"Boş ver şimdi dükkanı." dedi Kadir Çiğdem'in arkasından sarılıp, burnunu boynuna sürterek.

 

"Nereye gideceğiz?" dedi Çiğdem Kadir'in kumral saçlarını okşarken.

 

"Sen nereyi istersen oraya." dedi Kadir.

 

~~

 

Genç kızlar Turna'ya beğeniyle bakıyorlardı. Gelinlerinin nadir bulunan bir güzelliği vardı. Biçimli kalın kaşları, onlara neredeyse temas edecek kıvrımlı kirpikleri, geniş yanakları, pürüzsüz yüzü, küçük etli dudakları, hele o ufacık ortaya doğru hafif basık ucu birazcık kalkık burnu görenlerde "keşke benim burnum da böyle olsa." dedirtiyordu. Sıcak bakan iri kehribar gözleri yüzünü ışıl ışıl ediyordu.

 

İçlerinde en büyükleri olan Şemle teyze koltuktan kalkıp halının ortasına oturdu. Genç kızlar altı tane nişan bohçasını onun yanına getirdiler.

 

"Sana layık değiller ama." dedi Şemle teyze bohçalardan birini açarken.

 

Turna utancından ses edemediği için Ayşe teyze onun yerine konuştu.

 

"Hediyeleriniz başımız üstündedir." dedi.

 

Bohçaların icinde ne yoktu ki? Bornoz takımları, gecelikler, sabahlıklar, parfümler, makyaj setleri, gelin terlikleri, kunduralar, babet ayakkabılar, şampuanlar, elbiseler, pijama takımları, mil ve iğne oyası yazmalar, beş şişle işlenmiş patikler, banyo lifleri, kat kat dizilmiş havlular, çantalar, ayna tarak seti ve daha birsürü şey. Yeşil keseye koydukları altı tane reşat altınları kırmızı renkli kıras fistan kumaşının üstüne koyup Turna'ya uzattı Şemle teyze.

 

"Çamsakızı çoban armağını." dedi gülümserken.

 

Turna Şemle teyzenin elini öpüp, "Teşekkür ederim." dedi utangaç sesiyle.

~~

 

Seyran'ın pazardan beğenip aldığı gül kurusu v yaka uzun elbisesini giydi Zülüf. Elbisenin kuşağını yandan bağladı. Babasının aldığı kelebekli gümüş kolyeyi taktı. Saçlarını at kuyruğu yaptı. Seyran dualar okuyup ona üflüyordu.

 

"Tamamdır." dedi Zülüf sandalyeden kalkarken. Aynalı tarağı yüzüne tuttu. Çillerine beğeniyle baktı. Babası onların nazarlık olduğunu söylüyordu. Çillerinin kendisine farklı bir hava kattığını biliyordu. Sirac'ın da çillerini sevdiğini duyunca onları daha çok sevmeye başladı.

 

"Geldiler."dedi Yasemin pencereden çekilirken.

 

"Benle Yasemin karşılarız onları." dedi Seyran.

 

"Ben ne zaman çıkacağım odadan?" dedi Zülüf.

 

"Sorduğu soruya bak." dedi Seyran şalını gergince düzeltirken "Görümcelerin seni merak edip sorduklarında çıkarsın elbet odadan."

 

Zeynep'le Turna bakkaldan aldıkları içecekleri mutfağa götürdüler.

 

"Hani Zülüf nerede?" dedi Zeynep Yasemin'e.

 

"Odasında" dedi Yasemin genişçe gülümserken.

 

"Yemek mi yaptınız?" dedi Turna ocaktaki dört tane tencereye, tezgahın üzerindeki kayık tabaklardaki salataya, tepside hazırlanmış su bardaklarına ve çatal kaşıklara bakarken.

 

Yasemin küçük kız çocukları gibi kıkırdadı. "Evet ama bunu yapmak ne Zülüf'ün nede benim aklıma geldi." dedi. "Seyran sabah erkenden gelip hazırladı bunları. Tabii yemekleri yaparken bizi de bir güzel haşlamayı ihmal etmedi."

 

"Zahmet etmiş." dedi Zeynep, "Bir çay içip hediyeleri verip gidecektik biz."

 

"Acıktım." dedi Leyla dudaklarını büzerken, "Eve gidelim abla." Turna'nın ellerini tutarak sandalyeden kaldırmaya çalıştı.

 

"Şimdi gidemeyiz tatlım." dedi Turna Leyla'nın küçük tatlı yüzünü avuçlarının içine alırken.

 

Yasemin Leyla'yı kalçasına yerleştirerek ocağa doğru yürüdü. Tencerelerin kapağını teker teker açtı.

 

"Nohutlu pilav!" diye sevinçle haykırdı Leyla. "Tavukta var içinde." Leyla'nın en sevdiği yemekti nohutlu tavuklu pilav. Aslında Leyla'nın bu yemeği sevmesinin nedeni Asmin'in de en çok sevdiği yemeğin nohutlu tavuklu pilav olmasıydı. Leyla annesini hiç unutmak istemiyordu. O yüzden annesinin neyi sevip neyi sevmediğini o küçük kafasına kaydetmişti.

 

"Yanında turşu yer misin?" dedi Yasemin yumuşak bir sesle.

 

Leyla yemekten gözlerini çekmeden "Olur" dedi.

 

Genç kızların hepsi gülüşerek mutfağa daldılar.

 

"Hani gelinimiz nerede?" dedi zayıf uzun boylu kızın biri.

 

"Odasında." dedi Yasemin.

 

"Hangi odada ama? Neyse biz kendimiz buluruz?" şen bir kahkaha atarak mutfaktan çıktılar. Zozan teyzenin kızı kapıların hepsini hafiften vurdu. En son ki kapıyı çalma gereği duymadan kapının kolunu indirip içeri girdiler. O sırada Zülüf Sirac'la mesajlaşıyordu. Telefonu yatağa bırakıp ayaklandı. Alnı terden nemlenmişti. Yasemin'in hemen şimdi yanında olmasını diledi. Zeynep'i görünce göğsündeki baskı azaldı.

 

"Bu da ikinci ve son gelinimiz." dedi Zeynep Zülüf'ün koluna girerken. Üç tane birbirine tıpatıp benzeyen yeşil gözlü, esmer uzun boylu zayıf kızları işaret ederek, "Mirza dayımın kızları Fatma, Dijle, Narin"

 

"Memnun oldum." dedi Zülüf.

 

İki tane balık etli, orta boylu, küçük siyah gözlü kızları işaret etti Zeynep. "Bunlar amca kızları Ciwan'ın kardeşleri oluyorlar Xezal, Melek."

 

Kızlar hep bir ağızdan koro gibi "Merhaba." dediler kıkırdayarak.

 

Biri kısa boylu zayıf , diğeri uzun boylu etine dolgun kızları işaret etti Zeynep, "Şemle teyzemin kızları Şirin, Gülistan." dedi.

 

Gülistan uzun kollarını Zülüf'ün omuzlarına dolayarak, "Na haber gelin?" dedi küçük dudakları kıvrılırken.

 

Zülüf bu samimiyet karşında şaşaladı. Dudaklarından "İyi" sözcüğü döküldü.

 

"Bu iki güzel kızda," dedi Zeynep yanakları pespembe, yuvarlak yüzlü kızları gülümseyerek işaret etti "Sinem'le Hüsna. Bayram dayımın kızları oluyorlar.

 

"Kendini çimdikle yoksa nazarımız değecek." dedi Hüsna küçük beyaz dişleri ortaya çıkarken.

 

Kucağında bebek olan, mermer gibi beyaz pürüzsüz yüzü olan kadını işaret etti Zeynep "Bu da Zozan teyzenin kızı Karaca ve minik oğlu Mustafa." dedi.

 

Küçük parmaklarını ağzına götüren Mustafa'ya baktı Zülüf "Ne kadar tatlı." dedi Karacan'ın kucağından Mustafa'yı alırken.

 

"Darısı başına." dedi kızlar hep bir ağızdan.

 

Zülüf kızarmamayı diledi. Ama kanı dalga dalga yüzüne yayılmıştı bile. Gözlerini kaldırmaya cesaret edemedi. Sağırmış gibi davranarak kucağındaki bebekle ilgilendi.

 

"Hadi gel bizimkileri gör." dedi Zeynep.

 

Yaşlı kadınların ellerini tek tek öptü Zülüf. Heyecandan kısık sesle konuşmaya başlamıştı. Sobayı yaktığına lanet etti. İçi zaten hamam gibi olmuştu. Kadınların karşında başı dik gözleri yerde oturuyordu sandalyede.

 

"Teyzene bir bardak su getirir misin?" dedi Şemle teyze.

 

"Getiririm tabii." dedi Zülüf ayağa kalkarken.

 

Zülüf sırtını dönerken kadınların hepsi onu süzdüler. Uzun boylu olmasını beğendiler. Biraz daha kilolu alsa tam güzel olacak diye geçirdiler içlerinden.

 

Bisiklet resimli ahşap yuvarlak tepsiyi su dolu bardaklarla doldurdu Zülüf. Herkese ikram etmenin daha uygun olduğu düşündü. Arkasını dönerken babasıyla karşı karşıya geldiler.

 

"Bir eksiklik yok değil mi?"

 

"Yok baba." dedi Zülüf.

 

Garip salon kapısının eşiğinde durarak bir "Hoş geldiniz." deyip çıkmıştı evden.

 

"Kızın hiç benzemiyor sana Seyran bacı. " dedi Zozan teyze.

 

Seyran muzipçe Zülüf'e baktı. "Zülüf'ün annesi ben değilim." dedi.

 

Zülüf açıklama gereği duyarak, "Annem beni doğururken öldü." dedi ve ayaklandı. Seyran'ın yanaklarını öpüp, "Ama Seyran benim annem gibidir." Seyran'ın yumuşak tombul elini öptü.

 

Yemekten sonra bulaşıkları Zeynep'le Karaca yıkadı. Seyran'la Zülüf Yasemin ne kadar itiraz etseler de onlarla başa çıkamadılar.

 

"Bari tabakları dizmeme müsaade edin" dedi Yasemin.

 

"Olur." dedi Karaca sonra çapkınca gülümsedi. "Sen Ciwan'ın arkadaşı mısın?" diyerek Yasemin'e baktı.

 

Yasemin elindeki ıslak tabağın kaydığını hissedince kendini toparladı. Genzini temizledi, tabağı rafa koyarken, "Arkadaş." dedi utangaç sesiyle. "Zülüf gel de pastaları hazırla." diye sesini yükseltti.

 

"Yüzün saçların gibi kıpkırmızı oldu." diye şen bir kahkaha attı Karaca.

 

"Bohçalar açılıyor." dedi Şirin mutfak kapısının eşiğinde dururken.

 

"Hadi gidip bakalım" dedi Zeynep.

 

Turna'ya getirdiklerinin aynısını Zülüf'e de getirmişlerdi. Ne bir eksik ne bir fazla.

~~

 

"Nereye gideceksiniz peki?" dedi Leyla yatağın üstünde otururken.

 

Turna zümrüt yeşili kadife tulumunu giyerken, "Bilmiyorum ki dayın nereye gideceğimizi söylemedi."

 

"Geç mi geleceksiniz?"

 

Turna mahcupça gülümseyerek omuzlarını kaldırıp indirdi . "İnan bilmiyorum tatlım." dedi.

 

"Telefonun titredi." dedi Leyla yanındaki telefonu alıp Turna'ya uzattı.

 

Turna Baran'dan gelen mesajları okudu.

 

"Ne yazmış?"

 

Turna, "Geç geleceğini yazmış." dedi sönük bir sesle.

~~

 

"Üşüyorsun." dedi Baran ceketini çıkarıp, İpek'in omuzlarına indirdi.

 

"Bizim için konuştular değil mi?" dedi İpek karşısındaki denizden gözlerini çekmeden.

 

"Evet ,konuştular."

 

"Ne dedin onlara?"

 

"Seni, aptal salak bir töreye kurban edecek değilim İpek. Hem böyle şeyler çok çok eskide kaldı." dedi Baran "Kimin kurduğu bile belli olmayan canı çıkası töre umurumda bile değil. Gerçi artık kimsenin umurunda değil." İpek'in başını okşadı. "Halamla dayıma seni istemediğin bir evliliğe zorlamayacağımı söyledim onlarda hoş karşıladılar. İyi düşün taşın. Sidar tam sana göre bir eş. Dün ona senle evlenmem demişsin"

 

"Öyle anlık çıktı ağzımdan." dedi İpek.

 

"Seni tanımak istediğini söyledi bana."

 

"Beni tanımıyor mu şaşkın?"

 

Baran güldü. "Öyle değil. Bir şans istiyor senden."

 

"Beşik kertmesi olarak evlenmem onunla. Bunu hazmedemem. Evlenirsem eğer kendi isteğimle olmalı bu." dedi İpek kararlı bir sesle.

 

"Tam yerinde bir karar verdin." dedi Baran çok sevindiğini belli etmeden. İpek onun canı ciğeriydi yabancı bir adamla evlenmesini hiç istemezdi. Sidar'ın onun için uygun bir eş olduğunu biliyordu. Eğer Sidar'ın huyunu suyunu bilmeseydi İpek'ten önce karşı çıkardı bu evliliğe.

 

"Ben yarın sabah hepsiyle konuşacağım." dedi Baran.

 

~~

 

Gecenin on ikisinde arabanın sesini duyar duymaz cama koştu Turna. Kendi arabaları olduğunu görünce yüreği mutlulukla doldu. İpek'in arabadan inip tahta kapıyı itip içeri girdiğini izledi. Baran'ın arabadan inmeden arabanın farlarını açıp kapadı. Turna heyecanlı bir şekilde yukarıya koştu Asiye daha uyumamıştı. Leyla ağzı açık uyuyordu.

 

"Gidiyor musun?" dedi Asiye pijama takımını giyerken.

 

Turna, "Evet." dedi. "Ben gelene kadar uyumazsın değil mi?"

 

Asiye telefonunu göstererek "Kenan'la konuşacağım." dedi.

Turna gülerek evden çıktı. Yürümeye yeni başlayan bebekler gibi heyecanla coşkuyla gülerek Baran'a koştu.

 

"Nereye gidiyoruz ?" dedi yüreği hoplarken.

 

"Sadece ikimizin olacağı bir yere. " dedi Baran Turna'nın saçlarını omzundan geriye atarak.

 

Arkadan ses gelince Turna başını çevirdi. Sıkı bağlanmamış Poşetten iki tane domates düşmüştü. Diğer poşetlerde ekmek, tavuk , yeşillikler ve birkaç poşet daha vardı. Turna poşetin ağzını sıkıca bağladı.

 

"Tavuğu kızartıp yanına salata yaparız. Ben şahsen çok açım."

 

"Seni bekletmeyi hiç istemezdim."

 

"Sonuçta geldin. Ve başbaşayız." dedi Turna Baran'ın elini okşarken.

 

İki saatlik bir yolculuktan sonra tek katlı, çatılı taştan bir evin önünde durdular. İçeri geçtiklerinde,

 

"Burası kimin evi?" dedi Turna eve merakla göz gezdirirken.

 

Baran ceketini çıkartıp kapının önüne indirdiği poşetleri mutfağa taşımaya başladı. Tezgahın üstüne bıraktığı poşetleri açarken Turna'nın geldiğini hissedince,

 

"Eski öğretmenimin evi. Kendisi şu an huzur evinde yaşıyor."

 

"Kimsesi yok mu?" dedi Turna domatesleri yıkamaya başlarken.

 

"Ben öğrencisiyken nişanlıydı." dedi Baran tavuk butlarını mısır unuyla avcarlarken. "Nişanlısı bir gün kaldırımda yürürken o sırada yanından upuzun bir düğün konvoyu geçiyormuş." Baran sesini toparlamaya çalıştı. "Magandanın kurşunuyla öldü." dedi çatallaşmış sesiyle.

 

Turna neredeyse elini kesecekti. Sorduğuna soracağına bin pişman oldu. Yüreği hiç görmediği iki insan için kabarıp taştı.

 

"Öğretmenini görmek istiyorum." dedi buruk sesiyle.

 

"Sirac'ın düğününe getireceğim onu."

 

Turna dilimlediği ekmekleri ufak yuvarlak sepete doldurup beyaz mermer masaya taşıdı. Tabakları, tuzlukları, çatalları tek tek masaya taşıdı. Mutfağa girerken,

 

"Salataya sirke koyma mı ister misin?"

 

"Olur kehribar." dedi Baran tavaya attığı son butları kızartırken.

 

Sirkeli salatayı şeffaf kayık tabağa koydu Turna. Soyduğu domates kabuklarından iki tane gül yapıp tabağın köşesine koydu. Peçeteleri de alıp mutfaktan çıktı.

 

"Turna ben şömineyi yakana kadar butlara bakar mısın?"

 

"Geldim."

 

Yanan ateşin karşısındaki masada yemeklerini yemeye başladılar. Turna eline aldığı butun büyük parçasını Baran'ın ağzına uzattı.

 

"Ellerinle mi besleyeceksin beni?" dedi Baran ekmek lokmasını salata suyuna bandırıp Turna'ya yedirirken.

 

Turna ekmeği çiğneyip yuttuktan sonra, "Evlenelim gör bak o zaman her zaman ellerimle besleyeceğim seni." dedi.

 

"Şimdi gözlerinden öpesim var."

 

Turna ayaklanıp, ellerini masanın üzerine bastırarak Baran'a eğildi. "öp öyleyse." dedi gözlerini kapatırken.

 

Yumuşak ılık dudaklarını Turna'nın gözlerine kondurdu Baran. "Göğüs kafesinin içinde olan şeyin benim için attığını düşündükçe kafesinden kurtulan bir kuş gibi oluyorum."

 

"Sana böyle hissettirmek ne müthiş!" dedi Turna Baran'dan ayrılıp sandalyesine heyecanlı bir şekilde otururken.

 

Yemeklerin hepsini bitirmişlerdi. Baran İpek'in laptopuna flaş belleği taktı. Turna'yla beraber üç kez izlediği filmi şimdi yeniden izleyeceklerdi. Turna Baran'ın aldığı bülbül yuvası tatlısını tabaklara koydu. Taze kavrulmuş fıstıkları ve badem şekerlerini kaseye döktü. Uzun bardaklara portakal suyunu koyup hepsini tepsiye dizip mutfaktan çıktı.

 

"Turna geliyor musun?"

 

"Geldim." dedi Turna salon kapısında belirirken. Tepsidekileri geniş sehpanın üzerine özenle dizdi. Yatak gibi geniş kahverengi koltuğa oturdu.

 

"Bu akşam ayrı bir renk gelmiş yüzüne." dedi Baran tatlıya uzanırken. "Sesin bile değişmiş."

 

Turna çocukça gülüp, başını Baran'ın sol göğsüne yasladı. Elini diğer göğsüne götürüp okşamaya başladı. Sessizce film izlediler. Uzandılar. Turna Baran'a döndü. Uykulu gözlerini tatlı tatlı yumdu. Elini yüreğinin üstüne koydu.

 

"Sabaha kadar böyle kalalım." dedi sakalları öpüp koklarken.

 

BÖLÜM SONU.

 

 

Loading...
0%