Yeni Üyelik
55.
Bölüm

Siz gülünce çiçek açar yüreğim

@verahare

Hikayemi beğenip okuyan herkese çok teşekkür ederim.

 

Asiye Kapadokya'dan aldığı balon dekorasyonlu kanvas tabloyu salondaki duvara asıp, sandalyeden indi. Kenan'ın Elif için beğenip aldığı balon tasarımlı rengarenk taşları olan gümüş kolyeyi kutusundan çıkarıp, Elif'e gülümseyerek uzattı.

 

"Kenan abin aldı. Turna'yla Baran'ın düğün telaşından dolayı unuttu sana vermeyi. Gördüğün gibi hâlâ unutmuş. Gel takayım sana."

 

Asiye'nin boynuna taktığı kolyeyi eline aldı Elif "Yakıştı mı?"

 

"Senden başkasına yakışmayacağını söylemişti Kenan."

 

Elif'in yüzündeki gülümseme genişledi. "Teşekkür ederim."

 

"Akşama babamın evine gidiceğiz. Annem yemeğe davet etti."

 

"Ben evde kalırım." dedi Elif. Asiye'nin annesini görmek istemiyordu.

 

"Annemden hoşlanmıyorsun."

 

"Ama ilk önce o benden hoşlanmadı. Hemde beni görmeden." diye savunmaya geçti Elif.

 

Asiye güldü "Haklısın. Ama evde yalnız kalamazsın. Biz gelene kadar Turna'nın evinde kalmak ister misin?"

 

"Kalırım." deyip salona geçti Elif.

 

Asiye aldığı hediyeleri paketlerine koyarken avlu kapısının sesini duyunca gidip pencereden baktı. Kenan'ın geldiğini görünce gidip kapıyı açtı.

 

"Sen bana her gün böyle kapıyı açsan ben erir biterim gülüm." deyip karısının alnından öptü Kenan. Asiye dudaklarını kirli sakallı yanağa değdirip geri çekildi. Salına salına odasına gitti. Kenan salona geçtiğinde Elif'i saçlarını tararken gördü.

 

"Ben tarayayım." deyip tarağı elinden aldı. İncitmemeye özen gösterip, saçları taramaya başladı.

 

"Sende geleceksin değil mi?"

 

"Hayır. Ben Leyla'nın yanına gideceğim."

 

"Bizimle gelmeni isterdim. Ama seni istemediğin bir şeye de zorlamam Sarı kız."

 

Elif birden başını Kenan'a çevirdi. Kolyeyi eline alarak "Bana almışsın. Düğün telaşından dolayı unutmuşsun vermeyi."

 

Kenan'ın kaşları havalandı. "Sahi ya unutmuşum. Beğendin mi?"

 

"Beğendim." deyip Kenan'a gülümsedi Elif. "Teşekkür ederim."

 

~~

 

"Sakın o deliyi evime sokma." deyip, merdivenin başında durmuş elleri kalçasındayken ateş saçan gözlerle kocasına baktı Funda. Cemo'ya tiksinerek bakıp, "Maazallah bitlerini falan bulaştırır uğraşamam sonra."

 

Cemo saf saf Funda'ya baktı. "Bit yok bende."

 

"Kolu kırılmış görmüyor musun? Onu bu halde nasıl bırakayım." diye terslendi Yaşar. Bazen bu kadınla evlendiğine deli gibi pişman oluyordu. Gençliğin verdiği hevesle evlenmişti Funda'yla. Güzelliğine aldanmıştı. Şimdi ki aklı o zaman olsaydı Funda'yla yan yana gelmeyi bile istemezdi. Arada kızları olmasaydı eğer, şimdiye kadar çoktan boşanmış olurlardı.

 

"Onu evimde istemiyorum."

 

Sultan Funda'nın arkasında durmuş, olanları izliyordu. 'Cemo'yla ben ilgilenirim.' demek istiyordu ama bir türlü cesaret edemiyordu.

 

"Ne diyeyim sana ben Funda bilmiyorum ki." diye sesini yükseltti Yaşar. Cemo'nun koluna girip evden çıktılar. Baran'ın evine gittiler. Cemo'yu o halde görünce telaşlandı Baran. Birden ayaklanıp yanlarına gitti.

 

"Ne oldu sana?" deyip Cemo'nun sargılı koluna baktı.

 

"Araba çarpıp kaçmış." dedi Yaşar.

 

"Evime gitmek istiyorum."

 

"İyileşene kadar bizde kalacaksın." dedi Baran kesin bir dille. "Turna sana şimdi çorba yapar." diye "Turna, Turna." diye seslendi Baran.

 

Turna adını duyunca banyodan çıktı, Baran'a görünmeden "İşim var Baran, birazdan gelicem." deyip tekrardan banyoya girdi.

 

Üst kattaki banyoda içi köpük dolu leğende, Turna'nın yardımıyla yıkanıyordu Leyla. Altında beyaz mini şortu vardı. Ve Turna ara ara başını yan çevirerek onu yıkıyordu. Böyle yaparak ona vücudunun özel olduğunu anlatıyordu. Leyla'ya vücudunun bazı özel bölgelerini tanıtmıştı Turna. Kimsenin bakmaması ve dokunmamasını onu endişelendirmeden, utandırmadan, korkutmadan anlatmıştı. Mahremiyet eğitiminin sonunda Leyla vücudunun özel bölgelerini koruması gerektiğinin bilincine varmıştı. Turna'nın Leyla'ya gösterdiği ilgi, onun ilerde müthiş bir anne olacağının kanıtıydı. Doğurmayan kadınlarda bile annelik duygusu vardı. Çünkü her kadın bir parça çocuk, bir parça anneydi aslında.

 

~~

"Babam yaşının adamı değildir. Ondan çekinmene gerek yok." dedi Yasemin. Yalının kapısından geçerlerken.

 

Az sonra büyük bir odada bacak bacak üstüne atmış viskisini yudumlayan adamın karşısındaydı Ciwan.

 

"Kızımı seviyor musun delikanlı?"

 

"Sevmesem anamla babamı memleketten buraya kadar getirtir miyim?" dedi Ciwan. "Kızınızı seviyorum ve ona saygı duyuyorum."

 

"Yasemin benden bahsetmiştir sana. Ben ona babalık yapmadım. Kaçtım ondan. Hani bazı erkek ve kadınların asla çocuk sahibi olmaması gerekir ya, işte benle annesi onlardanız. Bize ait olana bakmadık, kaçtık ondan." ikinci viskisini doldurdu. "Bunu sana niye anlatıyorum biliyor musun? Ona iyi bak diye. Bizim vermediğimiz sevgiyi sen ver ona. Çok sev onu."

 

Akşama bütün akrabalar Yasemin'le Ciwan'ın sözüne gittiler. Pudra renkli yarım kollu abiye giymişti Yasemin. Saçlarını su dalgası yatırmış, sol göğsüne doğru sarkıtmıştı. Babasının aldığı tek taş pırlanta kolye, zarif boynunu süslüyordu. Yüzükleri Ciwan'ın babası takmıştı. Yasemin onun elini öperken, "Bana amca deme, baba de kızım." demişti Ciwan'ın babası. Yasemin gülümseyerek, "Baba." demişti. Öyle içten, öyle özlemle 'baba' demişti ki Yasemin'in babasının içi burkulmuştu. Pişmandı. Zamanı geriye almayı istiyordu. Kızına yapmadığı babalığı yapmak istiyordu. Geç kalmıştı. Hiç bu kadar pişman olmamıştı.

 

"Şükür Allah'a bir kızım daha oldu." dedi Ciwan'ın annesi Yasemin'e sarılırken.

 

Üç gün sonra...

 

Yasemin'i gelinliğin içinde görünce duygulanmıştı babası.

 

"Kanatsız melek." deyip kızına sarılmıştı.

 

"Gözlerin dolmuş." dedi Yasemin şaşkınlıkla. İlk defa babasının gözlerinin dolduğuna şahit oluyordu.

 

"Sana yapmam gereken babalığı yapmadığım için özür dilerim kızım."

 

"Ben sizi olduğunuz gibi kabul edeli yıllar oluyor baba. Özür dilemene gerek yok." dedi Yasemin yorgunca babasına gülümserken. Ciwan vardı artık. Ona 'kızım' diye seslenip sarılan annesi ve babası vardı. Gerçek bir aile...

 

Düğün çok güzel geçiyordu. Xezal ve Melek durmadan fotoğraf çektiriyorlardı Ciwan ve Yasemin'le. Nikah şahitleri Zülüf'le Sirac olmuştu. "Artık aynı soyadı taşıyoruz." diye gülümsemişti Yasemin Zülüf'e. Ciwan'ın annesi Yasemin üşümesin diye omuzlarını beyaz şalla örtmüştü. Dans ederlerken "Gece seni doya doya öpücem." diyordu Ciwan kulağına. Yasemin gülerek, "Keşke yine elektrikler kesilse de seni öpsem." dedi.

 

Düğün bitmiş herkes evlerine dağılmıştı. Yasemin arabayı kullanan kocasına bakıp, "Hayatımda hiç bu kadar mutlu olmadım. Aynı anda iki şeye birden sahip olmak herkese nasip olmaz. " dedi. "Hem kocam hem de ailem var.

 

~~

 

Sirac askere gitmişti. Zülüf her Cuma uçak biletini kesip, Bursa'ya onun yanına gidiyordu. Bursa'yı çok sevmişti Zülüf. Hele masallar diyarı gibi olan Trilye'ye bayılmıştı. Oturduğu on katlı apartmanın sekizinci katını satın almıştı. Apartmanda komşuları bile olmuştu. Kocasının peşinden geldiği için komşuları onu taktir ediyor, "Kalmadı artık böyle evlilikler." diyorlardı. Sirac çarşı izninin hepsini evinde geçiriyordu. Karısının çillerini öperken onu çok sevdiğini söylüyordu kulağına. Aylar geçtikçe Zülüf'ün de duyguları değişiyordu. Artık bedensel olarak da sevmeye başlamıştı kocasını. Dünyanın en güzel annesi olmak istiyordu. Sirac ellerinde çiçeklerle eve geldiği bir günde kapıyı eşsiz gülümseyişiyle açmış, kollarını sımsıkı boynuna dolayıp anne olmak istediğini söylemişti. Sirac ondan ayrılıp, yüzüne kuşkuyla bakmıştı. Zülüf dudağını onunkilere bastırıp, geri çekilmiş elinden tutarak yatak odasına yönelmişti.

~~

Dokuz ay sonra...

 

Karısının önünde diz çöküp önü düğmeli elbisesinin düğmelerini açıp top gibi büyük gergin karnına öpücüklerini konduruyordu Baran. Turna elleriyle onun yüzünü okşuyordu. Gülümseyeceği yerde sessizce gözyaşlarını döküyordu. Hamilelik onu hiç olmadığı kadar duygusal birine dönüştürmüştü. Baran elbisenin düğmelerini ilikleyip başını kaldırdı. Karısını yavaşça yatağa oturtup ıslak saçlarını kurulamaya başladı. Hafif bir rüzgar penceredeki perdeleri havalandırınca Turna'nın vücudu ürperdi. Banyodan yeni çıkmıştı. Artık Baran onu yıkıyordu. Bir gün banyodayken ayağı kaymış, yere düşecekken kapının kulpuna tutunmayı başarmıştı. Düşmekten son anda kurtulmuştu.

 

Baran kalkıp camları kapattı. Tül perdeleri çekti. Güneş huzmesi doğrudan Turna'nın yüzüne vuruyordu. Karısının nemli saçlarını taramaya koyuldu.

 

"Bir kadını sevmeye önce saçlarından başlamalı insan." deyip karısının saçlarını öptü Baran. "Hava çok güzel. İstersen biraz gezeriz."

 

Beraber aşağı indiler. Ağlayan bebek seslerini duyunca Çiğdem'le Asiye'nin geldiklerini anladı Turna. Bahçeye çıktılar. Kenan oğlunu kucağına almış seviyordu. Yanında oturan Asiye gülümseyerek seyrediyordu onları. Çiğdem Kadir'le beraber , ağlayan ikiz bebekleriyle ilgileniyordu.

 

Turna'yı gördüklerinde kızlar kalkıp yanlarına gittiler. Turna Çiğdem'in kucağındaki simsiyah saçlı Zuhal bebeğin başını okşayıp sevdi. "Teyzenizin evine mi geldiniz siz?" deyip gülümsedi. Hasıra oturduklarında Kadir'in kucağındaki Ercan bebeği kucağına dikkatle aldı Turna. "Maaşallah." diyerek Ercan bebeğin koyu yeşil gözlerine baktı. "Aynı annesinin gözleri."

 

"Bakalım sizin bebeğiniz kime benzeyecek?" diye gülümsedi Çiğdem. "Cinsiyetini de bilmiyoruz ki. Vallahi şaşıyorum sana Turna. Bebeğin cinsiyetini nasıl merak etmezsin."

 

"Sağlıklı olduğunu biliyorum. Ayrıca cinsiyetini de merak ediyorum. Ama hem bana hem Baran'a ve sizlere sürpriz olsun istiyorum." dedi Turna. Sonra Kenan'ın kucağındaki Hakan bebeğe bakıp gülümsedi. "Babalık sana çok yakışmış abi." diye baktı Kenan'a. "Allah'ım korusun hepinizi."

 

"Turna, bak korkulacak hiçbir şey yok. Ben iki tane birden doğurdum kızım." dedi Çiğdem odada kızını emzirirken.

 

"Hep o Funda dengesizi yüzünden değil mi?" dedi Asiye oğlunun altını değiştirirken.

 

Turna sessizce ağlayarak başını hafifçe salladı. Funda'nın evlerine gelip sohbet esnasında doğumda hayatlarını kaybeden talihsiz annelerden bahsettiği günden beri huzursuzdu Turna . Doğumunda bir hafta gecikmesiyle bebeği için korkmaya başlamıştı.

 

"Bir şey demediniz mi ona?" dedi Çiğdem.

 

İpek çayları doldururken, "Zülüf 'hamile bir kadınla nasıl böyle konuşursun' diyerek onu kovdu evden." dedi.

 

"Az bile yapmış. Ben evde olsaydım eğer, onun saçını başını yolardım." dedi Zeynep.

 

"Dengesizin teki o kızım." dedi Buke Turna'nın gözyaşlarını silip ona sarılırken. "Allah'ın izniyle bebeğinde sende iyisiniz. Bak söylüyorum sana yıllar sonra bu günleri gülerek anacaksın hemde evladınla beraber."

 

Akşam misafirler gittikten sonra dışarı çıktılar. Serin bir yaz akşamıydı. Sahilde el ele otururlarken dondurma arabasını görünce,

 

"Dondurma alayım mı sana?" dedi Baran karısına.

 

"Limonlu olsun."

 

Beraber dondurmalarını yerlerken Turna başını arkaya çevirdi. Dondurmacı gitmişti. "Bir tane daha yiyecektim." dedi Turna dondurma külahını ısırırken.

 

Baran hafifçe güldü. Çeyreğine kadar yediği dondurmayı Turna'ya uzattı.

 

"Al."

 

"Çok güzelmiş." dedi Turna dondurmayı hafifçe ısırıp yerken.

 

Gece yatağında uyurken şiddetli sancılarla uyandı Turna. Ağzından ufak bir çığlık kopunca Baran sıçrayarak uyandı.

 

"Baran sancım var." diye sıkılı dişlerinin arasından konuştu Turna.

 

"Kızımız geliyor kehribar." deyip hızla gömleğini giydi Baran. O kadar heyecanlıydı ki düğmeleri yanlış iliklediğini fark etmedi. Sancıdan iki büklüm olmuş karısını dikkatli bir şekilde kucağına aldı. Turna kollarını onun boynuna dolamış gözyaşları içinde uğunuyordu..

 

"Teyze kalkın Turna doğuruyor." diye ev halkını uyandırdı Baran merdivenden inerken. Odalarından ilk çıkan Zülüf'le Sirac oldu.

 

"Allah, amca oluyorum be!" dedi Sirac hızla Baran'ın arkasından giderken.

 

Baran Turna'yla beraber arka koltuğa geçti. Buke önde oturmuş başını arkaya çevirmişti. Turna'nın elini tutup, "Korkma kızım." dedi. Sirac direksiyona geçip arabayı hastaneye sürdü.

 

"Hadi, hemen binin." dedi Zülüf direksiyona geçerken. Zeynep'le İpek yarı uykulu olan Fırat'la Leyla'yı kucaklarında taşıyıp, arabaya bindiler.

 

Az sonra herkes hastane koridorundaydı. Buke hem Turna'ya hemde bebeğine kötü bir şey olmasın diye dua ediyordu.

 

Baran Turna'nın yanındaydı. Karısının çığlıkları ölünceye kadar kulaklarından gitmeyecekti. Turna, ellerini tutmuş kocasının avuçlarını tırnaklarıyla yaralamıştı. Boyun damarları gerilmiş, kopacakmış gibi olmuştu. Terden sırılsıklamdı. Var gücüyle ıkınıyordu. Baran karısının başını öpüp, "Biraz daha dayan kehribar." dedi sakin bir sesle. Dışı sakindi ama içinden Allah'a yakararak dua ediyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Turna'nın çığlıkları arasında, "Başı göründü!" diye bir ses duydu Baran. Doktor Ela, "Hadi Turna, ıkın." dedi cesaret verici bir sesle. Turna kendisine söyleneni yaptı. Son bir kez daha var gücüyle ıkındı. Vücudunun bütün kemikleri kırılmış gibiydi. Karnı sönen bir balon gibi oldu. Az sonra ağlayan bir bebeğin sesi duyuldu. "Nazlı kızımız geldi." diye sevinçle güldü Ela doktor. Turna yarı açık gözleriyle kızına baktı. Kısada olsa kızını onun kucağına verdiler. Gözyaşıyla teri birbirine karışmıştı. Baran kızını görünce yüreğinin en ince damarlarına kadar titremişti. "Hoş geldin kızım." dedi Baran sevinç gözyaşları sakallarının arasında kaybolurken.

 

İki gün sonra...

 

Turna yatağında kızıyla beraber uyuyordu. Baran sessizce onları izliyordu. Yanlarına uzanmak istiyordu ama onları uyandırmaya kıyamadığı için izlemekle yetindi. Kızı uyanınca yanına çömeldi. Kızını seyre daldı. Nar renkli minicik dudakları, ufacık başı, sık kahverengi saçla örtülüydü. Kehribar gözlüydü kızı. Adını Azize koymuştu. "Aziz tutulan." diyordu kızına. Kızı için mahallenin hepsine tatlı dağıtmıştı.

 

"Dayı." deyip yavaşça odaya girdi Leyla . Bebeği izlemeye başladı. "Çok tatlı dayı. Aynı şeker gibi."

 

"Evet." deyip Leyla'nın başını okşadı Baran.

 

Kızını emzirirken başını hafifçe okşuyordu Turna. Baran yanına oturup, karısının yanağını öptü.

 

"Allah'a şükürler olsun."

 

"Dünyanın en güzel duygusu bu." dedi Turna. Diğer göğsünü açıp kızını kucaklayıp, emzirmeye devam etti. Azize iştahla sütünü emiyordu.

 

"Azize hanımın misafirleri var." diye odaya girdi İpek. "Herkes gelmiş."

 

"Emzirdikten sonra gelicem." dedi Turna.

 

Karısını ve kızını öpüp, "Ben aşağıdayım." dedi Baran.

 

Kızının karnını doyurduktan sonra Baran'ın aldığı beyaz yazlık elbiseyi giydirdi kızına. Azize'yi yatağa uzandırıp dolaptan beyaz kayık yaka elbisesini giyip, saçlarını taradı.

 

"Gel anneye." deyip kızını kucaklayıp odadan çıktı. Aşağıya indiğinde mahallenin hepsi evindeydi sanki.

 

"Maaşallah size." dedi Ayşe teyze.

 

"Hoş geldiniz." deyip yanlarına gitti Turna.

 

"Ver bakayım torunumu."

 

Turna gülerek Azize'yi Ayşe teyzenin kucağına verdi.

 

"Allah'ım nazarlardan korusun." deyip çeyrek altını Azize'nin elbisesine ilikledi Ayşe teyze.

 

"Ne zahmet ettiniz." dedi Buke.

 

"Zahmet olur mu kız?" diye gülümsedi Ayşe teyze. "Hele bir büyüsün daha nice hediyeler alacağım torunuma."

 

"Teşekkür ederim." dedi Turna.

 

"Birazda bana ver." dedi Aysel Azize'yi kucağına alırken. "Allah analı babalı büyütsün." deyip çeyrek altını Azize'ye taktı.

 

"Amin." dedi Turna.

 

Asiye ve Çiğdem'de çeyrek altın takmışlardı. Sirac'la Zülüf 'Azize' yazılı künye almışlardı. Zeynep piknik sepetini; ördüğü elbise, yelek, süveter ve patiklerle doldurup süslemişti. İpek üç tekerlekli bisiklet almıştı. Turna en çok Zeynep'le İpek'in hediyelerini beğenmişti.

 

"Evlilik ne zaman İpek hanım?" dedi Ayşe teyze.

 

İpek karşı koltukta oturan Sidar'a bakarken, "Çok yakında." diye gülümsedi.

 

Cemo'yu görünce ayaklandı Turna.

 

"Hoş geldin Cemo abi." dedi.

 

Cemo kaldırımdan toplayıp, demet yaptığı çiçekleri Turna'ya uzattı. Diğer elinde pembe 'lak lak' vardı.

 

Turna çiçeği alırken, "O 'lak lak' Azize için mi?" dedi.

 

"Evet." dedi Cemo. Sonra Azize'ye baktı. "Hayırlı olsun."

 

Turna Cemo'ya sarıldı. "Teşekkür ederim." deyip Aysel'in kucağından Azize'yi alıp, Cemo'nun yanına geldi. "Azize'yi kucağına almak ister misin?"

 

Cemo başını hafifçe salladı. Turna kızını Cemo'ya verdi. Baran odaya girdiğinde,

 

"Baran'la sana benziyor." dedi Cemo.

 

"Bebeğiniz hayırlı olsun." dedi Sultan kocasıyla el ele odaya girerlerken.

 

Turna başını çevirdi. "Teşekkür ederim. Hoş geldiniz." deyip Sultan'a sarıldı. Sultan Azize'yi sevip Turna'nın kucağına geri verdi.

 

"Kaç aylık?" dedi Turna Sultan'ın top gibi karnına bakarken.

 

"Altı." deyip Çiğdem'in yanına oturdu Sultan. Çiğdem'in bebeklerine bakıp, "Allah bağışlasın Çiğdem." dedi içtenlikle.

 

"İnşallah sende hayırlısıyla kucağına alırsın bebeğini." dedi Çiğdem.

 

"İnşallah." dedi Sultan. Asiye'nin bebeğine bakıp, "Kenan abiye benziyor." diye gülümsedi.

 

Gülcan kucağında oğluyla girdi odaya. "Zeynep, soğuk su getir öldüm sıcaktan." diye oturdu koltuğa. Turna gidip ona sarıldı.

 

" Maşallah annelik çok yakışmış sana Turna." dedi Gülcan. Azize'ye üç takım elbise almıştı.

 

~~

 

Bazı günler elini kızının kalbine götürür minicik kalp atışlarını hissedince çocuklar gibi mutlu olurdu Baran. Azize'de dişsiz ağzının içinde işaret parmağıyla babasının gülüşlerine, gülümseyerek karşılık verirdi. Sol yanağında babasından aldığı gamzesi vardı. Baran dayanamayıp kızını kucaklar, "Baban kurban olsun sana." deyip kahverengi saçları okşardı. Turna bir sepet dolusu kızına ait zıbınları ütülerken başını kaldırır ütünün buharında nemlenen yüzüne geniş minnet dolu sıcacık bir gülümseyiş yayılır, ölmeden cenneti görmüş gibi olurdu. Allah'a bu günleri gösterdiği için huşu içinde şükrederdi.

 

"Siz gülünce çiçek açar yüreğim." diye kızını öper, karısına sarılırdı Baran.

 

Turna kitapçı dükkanını kitap kafeye çevirmişti. İkinci el kitapların fiyatlarını beş liradan üç liraya indirmişti. Çaylar Baran'dandı. Gençlerle beraber edebiyat hakkında konuşup sohbet etmek güzeldi. Gençlerin özellikle klasik edebiyata yönelmeleri ayrı bir mutluluktu. Turna kitap satışlarından pek bir şey kazanmıyordu. Bundan şikayetçi değildi. 'Edebiyatta ticaret olmaz.' diyordu bir keresinde. Kazandığı paranın bir miktarıyla sokak hayvanlarına mama alıp merhamet duyguları gelişsin diye Leyla ve Fırat'la mamaları ve suları kaplara doldurup, sokaklara bırakıyordu. Leyla uzun saçlarıyla övünüyor okula başlayacağı zamanın bir an önce gelmesini istiyordu.

 

~~

 

Bütün mahalle göle piknik yapmaya gitmişlerdi. Yemekten sonra Baran karısı ve kızıyla beraber ormana gittiler. Taze yemyeşil çimlerin üzerine oturdular. Papatyadan taç yapıp kızının başına taktı Baran. Azize on aylık olmuştu. İkinci tacı karısına yapmaya başladı Baran. "Kaç gündür rengin soluk Turna. Yarın ilk işimiz hastaneye gitmek olacak." dedi Baran.

 

"Baba."

 

Baran birden Azize'ye baktı. Azize gülümsedi. Az önceki sözleri yineledi.

 

"Baba." dedi işaret parmağı ağzındayken.

 

Baran yüreğine kadar titredi. Papatyaları bırakıp, kızını kucakladı. Başını öpüp okşadı. Göğsünü göğsüne yaslayıp, sevdi kızını.

 

"Duydun mu Turna kızımızı?"

 

Turna gülümsedi. Kızını öpüp, kocasına sarıldı. Kulağına bir tane daha çocukları olacağını fısıldadı...

 

SON...

 

 

Loading...
0%