Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Tiyatroya biletim var

@verahare

Evdeki bütün eşyaları avluya taşıdılar. Karo zemine gazete sayfalarını serdiler. Üçününde ortak kararıyla evi beyaza boyamaya karar verdiler. Ahşap pencereler ise mavi boya olacaktı. Boya fırçasını üç el birden boya kovasına soktular. Heyecan ve sevinç yüzlerine yansımıştı.

 

"Hadi bismillah." dedi Kenan iki elinde tuttuğu fırçayı boyası aşınmış duvara sürürken.

 

"Kar gibi bembeyaz." dedi Elif sevinçten zıplarken. "Dişimi daha fazla sıkamayacağım." deyip lavaboya koşmaya başladı. "Ben gelene kadar sakın boyama tamam mı?"

 

Kenan sesli güldü "Tamam."

 

Asiye tebessüm edip Kenan'a baktı "Seni çok seviyor."

 

 

Üç oda, bir hol, küçük bir mutfak, banyo ve lavabodan ibaretti Kenan'ın evi. Asiye tavanın köşelerinden sarkan örümcek ağlarını fırçayla tek tek temizledi. Mutfaktaki bütün bulaşıkları torbaya doldurup eskiciye sattı. Yalnız ufak emaye tencereleri yazın çiçek ekmek için avluya bıraktı. Elif'in yanlışlıkla boyalı elleriyle açtığı buzdolabını ikinci defa sildi. Kadir'in yaptığı mavi beyaz mutfak dolaplarını temizledi. Yağlı ve kenarları sararmış olan tezgahı temizlik malzemelerini karıştırarak sarı eldivenli elleriyle pasparlak olana kadar ovaladı. Alnından sicim sicim terler aktı. Kolları uyuştu. Beli ağrıdı. Bacakları yoruldu. dinlenmek istedi. Fakat daha içten daha hızlı temizliğe devam etti. Yerleri paspaslarken annesiyle beraber yaptığı temizlik günleri yorgun gözlerinin önünden geçmeye başladı. "Hayatımda hiç bu kadar çok temizlik yapmadım anne." diye şikayet eder yakınıp dururdu. O gün sadece camları silmiş, yerleri paspaslayıp, çamaşırları serip, banyo ve lavaboyu temizlemişti. Kovanın üçüncü suyunu banyoya boşaltırken, hayatında yaptığı en uzun temizliğin bugün olduğunu anladı. Fakat yakınmadı, şikayet etmedi. Burası artık onun eviydi. Ölene kadar burada yaşayacak, Kenan'dan önce kalkacak, çayı ocağa koyup sobayı yaktıktan sonra kahvaltıyı hazırlayacaktı. Elif'in başını okşayıp, yavaşça kollarından dürterek fısıldarcasına konuşacaktı. Kendi odasına gidip Kenan'ı bir süre izledikten sonra, yüzünü ve boynunu öperek uyandıracaktı. Kahvaltılarını ettikten sonra Elif'in beslemesini hazırlayıp, onu avlu kapısına kadar götürüp her gün adet haline getirdiği öpücüklerini yanaklarına kondurduktan sonra okula yollayacaktı. Ve bir gün akşam çayında, Kenan'ın gözleri televizyondaki maçtayken, Elif salonun ortasındaki yuvarlak ahşap masada, bir türlü kendisini ve derslerini sevemediği birleşik çatık kaşları olan öğretmenin verdiği dersleri yapmaya çalışırken, her ikisinin karşısına geçip elini karnına götürüp, içinden sonsuz şükürlerini Allah'a sunarken sıcacık gülümseyip haberi verecekti. Bebek haberini aldıktan sonra, o zaman annesi ilk defa kızının evine adımını atıp her şey konusunda onu uyaracaktı. "Sakın ağır bir şey kaldırma. Sıkı giyin, koşar gibi de yürüme. Canın ne çekiyorsa ne istiyorsa bana hemen söyle tamam mı?" diyecekti.

 

"Yoruldun artık bırak şunu."

 

Asiye Kenan'ın sesiyle daldığı hayalden çıktı. Paspası elinden almaya çalıştı. "Ver çok az bir şey kaldı zaten."

 

"Hadi gel salona bak." Asiye'yi elinden tutup salona getirdi Kenan. "Nasıl?"

 

Üç tane mavi boyalı ahşap pencerelere, beyaz boyalı çıplak duvarlara, yanağında beyaz boya damlacıkları olan Elif'e bakınca yorgunluğu kuş gibi uçup gitmişti. Göz pınarları sulandı.

 

"Çok güzel." deyip Kenan'ın boynuna sarıldı. "Her şey çok güzel olacak." Elif'in soğuk bakışlarına karşılık sıcacık gülümsedi. Göz kırptı. "Daha yapılacak çok işimiz var. Elif'in odasını hazırlamak lazım. Sonra, çeyizimin bugün dizilmesi lazım."

 

Beraber evden çıktılar. Elif'e ranza ve tekli karyola aldılar. Kendilerini de baza ve karyola aldılar. Elif'in yatak örtüsü sade maviydi. Beyaz halısının üzerinde rengarenk minik kelebekler vardı. Deniz çapası ve ağaç dallarına sıralanmış kuş stickeri aldılar. Kadir'in yaptığı çalışma masasının üzerine çelik rengi lamba aldılar.

 

"Şimdi nereye gidiyoruz?" dedi Elif ön koltuğa geçerken.

 

"Bit pazarına. Koltuk ve gardırop almak lazım." dedi Kenan.

 

"Benim eşyaları niye oradan almadık ki?"

 

"İnsan bir defa çocuk olur, Elif." Bir eli direksiyondayken Elif'in başını okşadı.

 

~~

 

"Bunlar kimin için?" dedi Leyla Turna'nın süslediği pakete koyduğu kitaplara bakarken.

 

"Elif için." dedi Turna "Bilirsin hediyeler insanın ayaklarını yerden kesecek kadar mutlu eder."

 

"Peki bu tost makinesini ne yapacaksın?"

 

"O Asiye ablana aldığım çeyiz hediyesi."

 

"Şimdi herkes hediye almıştır değil mi?" diye mırıldandı Leyla. "Keşke bende bir şey alabilsem. Kumbaramda ne kadar para birikmiştir acaba?"

 

Turna masanın altına eğilip iki tane kırmızı renkli hediye paketini Leyla'ya uzatıp "Biri senin için istersen diğerini de Elif'e hediye verebilirsin." diye göz kırpıp, paketi süslemeye devam etti.

 

Leyla bir çırpıda paketleri açtı. Beyaz renkli tavşanlı içeri terlikleri eline alırken ağzı kulaklarındaydı.

 

"Şimdi biri benim diğeri de Elif'in öyle mi?"

 

Turna tebessüm ederken gözlerini yumup, başını hafiften indirip kaldırdı.

 

Leyla sevinçten zıplamaya başladı "İlk defa birine hediye vereceğim."

 

Asiye Kenan'la beraber Elif'e odasını dizmesi için yardım etti. Temiz karoya yepyeni halı serildi. Ranzanın üzerine karyolayı koyduktan sonra. Kenan'la Elif yatak örtüsünü sermeye başladılar. Yatağın karşısına çalışma masasını koydular. Asiye kendi parasıyla aldığı mavi ve beyaz renkli balon baskılı perdeyi korneje geçirmeye başladı. Stickerler yatak başlığının hemen üzerine yapıştırıldı.

 

"Kimse yok mu?" Çiğdem Kadir'le beraber kapı eşiğinde durdu.

 

"Gelin, gelin." dedi Asiye perdeyi takıp odadan çıkarken.

 

"Nasıl gidiyor?" dedi Çiğdem.

 

"Kitaplık." dedi Asiye demir kapının eşiğinde kitaplığa koştu. Kadir'e minnetle baktı.

 

"Bak bu Kadir abin. Bu da karısı Çiğdem." dedi Kenan ellerini Elif'in omuzlarına indirirken. "İkisi de benim kardeşlerim. İstersen amca yada teyze diye hitap edebilirsin onlara."

 

Elif ses etmeden başını olumlu anlamda salladı. Büyük insanlardan o kadar çok bıkmıştı ki onların sahte gülüşlerinden, sahte sevgilerinden ölesiye tiksinmeye başlamıştı. Şimdi Kadir'le Çiğdem'in içten sıcacık gülümsemeleri bile ona sahte geliyordu. Böyle hissetmesi onun suçu değildi. Onu evlatlık alırken de böyle gülüyorlardı. İçten sıcacık karşılık beklemeden sevgi gösteriyorlardı. Daha birkaç gün geçmeden maskeleri düşüyordu. Onun hayatını kurtardığını, nankör olmamasını, her çocuğun böyle zengin hayatı istediğini tokat gibi yüzüne vurandaydı suç.

 

"Memnun oldum efendim." diye mırıldandı.

 

"Bak Kadir abin senin için kitaplıkta yapmış." dedi Asiye "Kapının önünde gel bak istersen."

 

Kitaplık sözünü duyunca elinde olmadan gülümsedi Elif. Asiye'nin uzattığı eli tutmadan odadan çıktı. Asiye yinede gülümsemeye devam etti. Pes etmeyecekti. Elif okşamaya başladı kitaplığı. Kadir'le Kenan kitaplığı odaya taşırken Kadir'e bakıp;

 

"Teşekkür ederim." dedi.

 

"Teşekkürlük bir şey yok."

 

Leyla zıpkın gibi odaya fırladı. Elif'in elini sıkıca tuttu. "Bu senin." arkasına sakladığı paketi Elif'e uzattı.Açsana."

 

Elif yavaşça paketi açtı. Eline aldığı beyaz tavşanlı terliklere baktıkça kanı kaynamaya başlıyordu.

 

"Beğendin mi?" dedi Leyla yüzü ışıl ışılken.

 

Elif eğilip Leyla'ya sarıldı. "Hemde çok beğendim."

 

"Sıra bende." dedi Turna hediye paketini Elif'e uzatırken. "Tam bir kitap kurdu olduğunu biliyorum küçük hanım." deyip Elif'i öptü.

 

Kitapları Leyla'yla beraber dizmeye başladı Elif. Kenan'ın aldığı kar küresini bir kez daha sallayıp kitaplığa koydu. Zeynep'le İpek'in beraber yaptıkları kırmızı bere, eldiven ve atkıyı askıya astı. Eve yeni gelen Yasemin'le Zülüf'ün hediyelerini de çok sevdi. Yasemin'in verdiği küçük hayvan heykellerini okşayıp dizmeye başladı. Zülüf'ün uzattığı içinde sayamayacağı kadar çok poz olan fotoğraf makinesini kitaplığın orta rafına koydu. İstediği kadar fotoğraf çekebilecekti. Poz bittiğinde çekinmeden Zülüf'e gidecekti. Çünkü Zülüf öyle söylemişti. Baran'ın kara kaplumbağası alacağını duyunca içi kıpır kıpır oldu.

 

Çeyiz için kapıda bekleyen kamyona bindiler. Asiye hem gergin hem heyecanlıydı. Kamyondan inince annesinin kapalı pencereden kayıtsızca bakan yüzünü gördü. Perde kapanınca yüreği sıkıştı. Boğazına kuvvetli bir yumruk oturdu. Vücudundaki her bir tüy diken diken oldu. İrkildi. Karnı terden su gibi olmuştu. İlk defa bu kadar çok kırılmıştı. Utançtan kıpkırmızı olmuştu. Perdenin yüzüne kapandığını herkes görmüştü maalesef. Fakat görmemiş gibi davranıyorlardı. Çeyiz sessizce, şaka yapılmadan, sandığın üzerine çocuklar oturtulmadan kamyona taşınmaya başladı.

 

"Bir daha hiç gelemeyecek misin?"

 

Asiye ikiz kardeşlerinin soruyla sarsıldı. "Tabi ki de geleceğim canlarım." her ikisine sıkıca sarılıp öptü.

 

"Öyleyse neden evde kalmıyorsun?" dedi Irmak.

 

"Kafamın içi sorunu cevaplayamayacak kadar dolu." dedi Asiye yüreği ezilirken.

 

 

Akşamın onuna kadar Çeyiz diziliyordu. Herkes hediyesiyle beraber gelmişti. Leyla'yla Elif buzdolabına süsleri yapıştırıyordu. Soba salonun ortasına kurulmuştu. Camlar silinip, yeni perdeler takıldı. Mutfak dolaplarına sade beyaz dantel peçetelerini dizdi Asiye. Kendi yaptığı uğurböcekli, papatyalı tutacakları fırınlı ocağın hemen yanındaki çivili duvara astı. Turna tabakları rafa diziyordu. Çiğdem İpek'le beraber tencereleri kartonundan çıkartıyordu. Ahu yerleri paspaslıyordu. Yasemin'le Zülüf yeni ayakkabıları ayakkabı dolabına diziyorlardı. En son yatak odası kalmıştı. Asiye gülkurusu yatak örtüsünü serdi. Perdelerde yatak örtüsü gibi gül kurusuydu. Kıyafetlerini askıya geçirip dolabın askısına astı.

 

~~

 

Kasvetli bir sabaha gözlerini açtı Turna. Yavaşça kalktı. Leyla Asiye'nin kolunun altında minik ağzı yarı açık uyuyordu. Üzerini değiştirip yavaşça odadan çıktı. Salonun camlarını açtı. Sobanın külünü çöpe döktükten sonra dama çıkıp odunları kovaya doldurup aşağı inip sobayı yaktı. Kahvaltıyı yavaş yavaş hazırlamaya başladı. Çayı demledi. Sofrayı salona, sobanın karşısına kurdu. Çalan kapıyı açmaya gitti.

 

"Tiyatroya biletim var." dedi Baran biletleri hafiften sallarken.

 

Turna genişçe gülümseyip biletleri aldı. Baran Turna'nın avunun içini öpüp, cebinden çıkardığı papatyayı avucuna koydu.

 

"Çoraplarını giy hasta olacaksın."

 

"Vallahi ben bile kendimi bu kadar düşünmüyorum." Papatyayı koklayıp gülümsedi.

 

"Çeyizin hazır mı bakalım?" dedi Baran Turna'ya takılarak.

 

"Vallahi kitaplarımdan başka çeyizim yok." deyip kahkahasını bastırdı Turna. Tebessümle Baran'a baktı "Gerek de yok zaten. Belki her kadın çeyiz ister ama ben istemem. Benim istediğim tek şey karşımda zaten. Ne yapayım çeyizi ben? Hadi gel bir çay içelim seninle." Baran'ın elini tutup turuncu koltuğa yöneldi.

 

~~

 

"Kim bu çocuk peki?" dedi Gülcan kızının utançtan kızarmış yüzüne bakarken, "Onu tanıyor musun?"

 

"Tanıyorum." dedi Ahu zar zor duyulan bir sesle.

 

"Ne kadar tanıyorsun? Kim olduğunu biliyor musun?"

 

Ahu'nun alnında biriken terler şakaklarından akmaya başlamıştı.

 

"Nereye daldın böyle?" kızının buz gibi olmuş ellerini avucunun içine aldı.

 

"Anne biliyorum korkuyorsun." annesine sarıldı. "Bırak bu akşam bize gelsin. Gözünüz tutmazsa, bir daha onunla görüşmem."

 

"Tut ki gözüm tutmadı, yüreğine söz geçirebilecek misin kızım?"

 

Ahu derin bir nefes aldı."Onu seveceksiniz anne. Çünkü o babamla seni görmeden sevdi."

 

~~

 

Zülüf salonda bale çalışması yapıyordu. Düğünden sonraki hafta bale gösterisi vardı. Kuğunun ölümünü canlandıracaktı. Sahnede tek başına gösteri yapmak hem heyecanlı hemde gurur vericiydi. Hele kulakları okşayan alkışları işitince, kabuk bağlamayan yaraların acısını unuturdu.

 

Sirac salonun kapısından geçince, Zülüf'ü parmaklarının ucunda dönerken gördü. Siyah atlet ve siyah tayt vardı üzerinde. Saçları açıktı. Ayaklarında krem renkli pointeler vardı.Gözleri kapalıydı. İzledikçe hayrete düşüyordu. "Ayaklarının ucunda koşuyor." diye fısıldadı. İncecik vücudun yılan gibi kıvrılmasına şaştı kaldı. Ahşap zemine oturup izleyeceği sırada, Zülüf'ün yere düştüğünü gördü.

 

"Kahretsin!" dedi Zülüf. Pointeleri çıkartıp arkasına doğru savurdu.

 

"Ben ne yaptım ki?" eğilip pointeleri aldı Sirac.

 

Zülüf Sirac'a döndü. İstemeden gülümsedi. "Sana mı isabet etti?" sonra dişlerini sıktı. Yarası çok sızlıyordu.

 

"Ver bakayım." Her iki ayağı dizlerine indirdi.

 

"Ya bırak ayaklarımı." Ayaklarını Sirac'ın dizinden kaldırdı Zülüf.

 

"Bide keçilere inatçı derler."

 

"Halla halla." dedi Zülüf gözleri yaralı ayaklarına takılmıştı.

 

"Şimdi sen benim karım olacaksın ya Zülüf."

 

"Eee yani?" başını kaldırmadan konuştu.

 

"Ben her gün yaralarını öpeceğim." deyip bir çırpıda Zülüf'ü kucakladı.

 

"Deli misin sen .Yara öpülür mü hiç?" başını olumsuzca sallarken gözlerini devirdi.

 

"Hem de nasıl öpülür..." eve geçip beyaz koltuğa oturttu Zülüf'ü. "Hep böyle yaralı mı ayakların?" deyip yaralarını merhametle okşamaya başladı.

 

Zülüf istemeden güldü. "Evet çoğunlukla yaralı." Sirac'ın dudaklarını yaralarında hissedince içi huylandı. "Ya dur mikrop kapacaksın. Deli adam." ayaklarını ne kadar çok çekmeye çalıştıysa, öpücükler de o kadar çoğaldı. Zülüf baktı kurtuluş yok, yavaş yavaş bıraktı kendini. Tüm kanı yanaklarına hücum etti. Burun kanatları sızlayıp, açılıp kapanıyordu. Yüzünde terler belirmeye başlıyordu. Her öpücükte içinde sanki bir kuş varda kanatlanıp uçacakmış gibi oluyordu. Göğsü daha hızlı şişiyordu. Ellerini uzatıp başını okşamak istedi. Fakat heyecandan kolunu kaldıracak gücü bulamıyordu. Deli gibi susadığını hissetti. Tatlı bir uykunun ağırlığı gözlerine inmeye başlamıştı. Başını geriye atıp koltuğa yaslanacaktı ki, Sirac'ın sesiyle kendine geldi.

 

"Merhemin nerde?"

 

"Mutfaktaki masanın üzerinde."

 

Yavaş yavaş sürmeye başladı merhemi.

 

"Sirac. Annenle babandan hiç bahsetmedin bana biliyor musun?"

 

Sirac merhemi sürürken parmakları buz kesti. "Babam..." dedi. Konuşabilmesi için boğazına yumruk gibi oturan yumruyu yutması gerekti. Zar zor yutkunduktan sonra "Babam ben küçükken bizi terk etti. Annemde kalp krizinden öldü." bir çırpıda anlattı. Ayağa kalkıp, "Ben aşağıdayım." Zülüf'e bakmadan konuştu.

 

"Annen için üzgünüm." dedi Zülüf Sirac'ın ardından. "Dışarı çıkalım mı? Evin duvarları arasında sıkışıp kalmış gibiyim. Ev çok sesiz ve ben sessizliği hiç sevmiyorum. Eve tıkanıp kalmak istemiyorum. Gezmek, fotoğraf çekmek istiyorum. Elin elimde olsun istiyorum. Yine ıslak kumsalda yürüyelim istiyorum. Eskiden okula gidip çıkışta bazen fotoğraf çeker sonra direk eve gelirdim. Evden dışarı adımımı atmak istemezdim. Fakat şimdi prangasından kurtulmuş mahkûm gibiyim." Nefes bile almadan konuşmuştu.

 

"Giyinmen için on dakikan var." dedi Sirac kol saatine bakarken "Beni çok bekletme tamam mı?" tebessüm etti.

 

Zülüf coşkuyla koştu. Sirac'ın yanağını öpüp "Beş dakika kala çıkmış olacağım." deyip odasına fırladı. "Salonda masanın üzerinde fotoğraf makinesi var onu alır mısın?"

 

Dediği gibi beş dakika kala odadan çıktı. Elinde yuvarlak biçimli ufak bir kutu vardı. "Ver ellerini bakim." dedi Zülüf kutunun kapağını açıp parmaklarını kreme daldırdı "Neredeyse kanayacaklar." pamuk gibi elleriyle kemikli eli kremledi. Siyah lekeler vardı kesilmiş tırnaklarının altında. Sormadı neden olduğunu. "Hadi gidelim." kapının yanındaki ayakkabı dolabından botlarını çıkardı.

 

"Sen bekle iki dakika beni." dedi Sirac Zülüf'ün cevap vermesine müsaade etmeden merdivenleri inmeye başladı "Avluya çık geliyorum hemen."

 

Sirac gittikten sonra Zülüf avluya geçti. Canan'ı görünce yüzünü ekşitti.

 

"Konuşabilir miyiz?" dedi Canan avlu kapısından geçerken.

 

"Senle ben ne konuşabiliriz ki?" deyip gözlerini devirdi Zülüf.

 

Canan derin bir nefes alıp Zülüf'ün yanına geldi. "O gün hani Hatice ablanın dükkanında halamla ben konuşurken sen bizi duydun değil mi? Sirac'ı sevdiğimi söyleyeceğimi, sana çilli dediğimi duydun değil mi?"

 

"Evet duydum ne olacak?" kayıtsızca baktı.

 

"Yani diyorum ki sen sırf bana gıcıklık olsun diye Sirac'la evleneceksin."

 

Zülüf'ün yüzündeki alaycı ifade silindi. Alev topuna dönmüş gözlerini Canan'ın gözlerinin ta içine dikti.

 

"Yani şimdi ben sana gıcıklık olsun diye Sirac'la evleniyorum yani öylemi? Yanlış duymadım demi?"

 

"Doğru duydun."

 

"Şimdi senin o pasaklı saçlarını elime dolayıp, seni yere yapıştırmasını çok iyi bilirim ama yapmayacağım bunu." Sakince gülümsedi. "Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun? İnsan hiç gıcıklık olsun diye sevmediği biriyle evlenir mi? Hangi dünyada yaşıyorsun kızım sen?" Canan ağzını açtı daha konuşamadan Zülüf yumruğunu salladı. "Sus yoksa yamuk ağzına yersin yumruğu." Sinirden tir tir titremeye başladı. "Eğer bir daha Sirac'ın yanında dolaştığını görürsem, inan bana kıyamet koptu sanırsın. Ben öyle hanım hanımcık kızlara benzemem." Canan'ın koluna girdi. Öyle bir sıktı ki, Canan'dan "Ah!" sesi çıktı. "Şimdi Sktir git evimden. Biraz daha durursan elimden bir kaza çıkacak." sokak kapısına kadar çıkıp Canan'ı kolundan savurdu. Sokaktan geçen kadınlar meraklı meraklı onlara bakıp geçtiler. Motor sesini geldiği yöne baktı. Sirac'ı motorun üstünde kendilerine doğru geldiğini görünce,

 

"Aşkım geldi!" diye çığırıp koştu Zülüf. "Siyah motor ne güzel."

 

"Hadi atla." dedi Sirac. Canan'a selam vermek istediyse de yapamadı. Zülüf'ün sözleri kurşun gibi deliyordu kulağını. Şimdi selam verirse, olacakları düşünmek bile istemiyordu. Motora korkuyla bakan Zülüf'e baktı.

 

"Hadi."

 

"Ben hiç binmedim ki buna. Korkuyorum. Arabayla gitsek olmaz mı?" diye çocuklar gibi mırıldandı.

 

"Olmaz." deyip siyah kaskı Zülüf'ün başına geçirdi Sirac. "Sana söz veriyorum hiç hızlı sürmeyecem."

 

Çekine çekine bindi motora. "Bu ilk Leyla'yla Fırat'ı bindireceğin motor muydu?" deyip Sirac'a sıkıca sarıldı.

 

"Evet ama ilk sen biniyorsun. Kimseye söyleme tamam mı?"

 

Zülüf kıkırdadı. Sirac bisiklet kadar yavaş sürdü motoru. Zülüf arkasına döndü. Canan tek başına sokakta onlara bakıyordu. Zülüf önüne dönüp bir kolunu havaya kaldırıp, yapmak isteyip de yapamadığı şeyi yaptı. Orta parmağını köşeyi dönene kadar indirmedi.

 

~~

 

"Ay peşimde dolanmayı kes!"

 

"Babam derdi ki eğer bir kadının kaderin olduğuna inanıyorsan daima peşinden gideceksin."

 

"Eğer bir umut varsa gitmelisin." dedi Yasemin ters ters bakarken.

 

"Yaw çenendeki gamze ne güzel." deyip coşkuyla güldü Ciwan. "Ben seni hayatta kaçırmam."

 

"Kendi kendine gelin güvey oluyorsun."

 

"Yok canım."

 

"Şu ilerideki polisleri görüyorsun değil mi?"

 

"Görüyorum."

 

"İyi. Eğer tek bir adım daha arkamdan atarsan beni taciz ettiğini söylerim onlara." Arkasına bakmadan yürümeye devam etti.

 

"Kırılmış bir kadınsın sen. Yalnızsın. Çok yalnızsın hemde. Çok gülen insan aslında en çok ağlayandır. Sen çok gülüyorsun Yasemin. Keşke bu kadar çok gülmesen. Çocuk gibi bir yüreğin var. İyisin. Etrafındaki herşeyi kendin gibi iyi görüyorsun." burukça konuştu. "Herkesin birilerine ihtiyacı vardır. Seninde birilerine ihtiyacın var; bu ben yada bir başkası olsun hiç fark etmez. Sevilmeye, ama öyle sevgi değil ha. Böyle yani ne bileyim. Annen gibi üzerine titreyecek, baban gibi koruyup kollayacak bir sevgiye ihtiyacın var. Bu ne ayıp, nede zayıflıktır. Ne güzel böyle sevilenlere sevebilenlere."

 

Yasemin huşu içinde kalakaldı. Önüne dönmedi.

 

"İzin versen bana, sana aşktan önce sevgiyi yaşatırım."

 

"Sevgiyi mi?" kaşları istemsizce çatıldı. "İyide erkekler sevmeyi beceremez ki."

 

"Eğer yüreğine kabul edersen beni, incitmeden severim seni. Seni öyle bir severim ki, yüreğin yere göğe sığmaz. Seni öyle bir severim ki dilin lal olur."

 

Avucunun içiyle gözyaşını sildi. Ciwan'a döndü. "Peki benim seni sevmemi sağlaya bilecek misin? Sevmek kolay fakat kendini sevdirebilmek çok zor."

 

Sözlerini duyduğu anda gözleri ışıl ışıl oldu "Bir annenin bebeğini sevdiği kadar, üzerine titrediği kadar seveceksin beni. Çünkü ben seni öyle seviyorum."

 

~~

 

Sirac'la beraber olmak, Zülüf için tarifi imkansız bir şeydi. Onunlayken yaşamaya ne kadar aç olduğunu fark ediyordu. Yüreğinin dili olsa, kalem elinden düşmezdi. Öyle coşkuyla seviyordu ki Sirac'ı. Böyle çocuk gibi oluyordu.

 

"Sen hep gül olur mu?"

 

"Hep gülersem deli derler canım." dedikten sonra bir kahkaha daha attı Zülüf.

 

"Ne derlerse desinler. Başkası ne der, ne düşünür diye düşünürsen eğer, sen hiçbir zaman sen olamazsın. At bir kahkahada kulağımı şenlendir çillerini sevdiğim kadın."

 

Zülüf'de attı kahkahasını. Sirac'ın elini tutup yüzünü öptü. "Hep benimle kal." deyip tekrardan öptü yüzünü. Telefonu çalınca irkildi. "Ne dedin ayağımı kaymış? Ağlama ağlama bir tanem ben hemen geleceğim."

 

"Ne oldu?"

 

"Hemen gidelim."

 

 

Villanın önüne geldiklerinde, Zülüf motordan indi, "Sen gelme." deyip yürüdü.

 

"Neden?"

 

"Çünkü." deyip Sirac'a döndü Zülüf "Anneannem ne dediğini bilmez, kalbini kırar bende katlanamam. Gelmemen daha iyi." deyip villaya koşarak girdi. Mert'i bahçede gördü. Gözleri ağlamaktan balon gibi olmuştu.

 

"Hani annen nerde?"

 

"Şimdi hastaneden geldiler."

 

Gülsüm'ün yattığı odaya girdiler. Herkes Gülsüm'ün başına toplanmıştı.

 

"Ne oldu sana?" Gülsüm'ün yanına çöktü Zülüf "İyi misin? Ayağının kaydığını söyledi Mert."

 

"Bebeğimde bende iyiyiz Allah'a şükür." yorgun yorgun gülümsedi Gülsüm. "Mutfaktayken gözüm karardı bir an. Zeminde kaygan olunca kaymışım. Tam o anda Zümrüt hanım yere düşücekken tutmuş beni." deyip Zülüf'ün ellerini okşadı. "İyiyim valla. Hadi artık ağlama. Hadi Mert çocuk korkudan ağlıyor sen niye ağlıyorsun peki?"

 

"Benim kızım belli etmez ama yüreği yufka gibidir." dedi Seyran Zülüf'e sarılırken. "Hadi bak ağlama artık." deyip mutfağa götürdü Zülüf'ü. "Yemek yer misin?"

 

"Sirac dışarıda bekliyor."

 

"Ay ne iyi. Çağırsana gelsin."

 

"Onu buraya mı çağırayım?" deyip istemsizce gülümsedi Zülüf.

 

"Yukarıya gel konuşalım biraz." dedi Zümrüt hanım mutfak kapısındayken.

 

"Konuşacak bir şey yok."

 

"Benim var ama. Ne ara bu kadar terbiyesiz oldun? Yemicem seni merak etme." deyip odasına çıktı.

 

Zülüf bıkkınca onu takip etti "Ne konuşacaksın?"

 

Gözlerini pencereden çekmeden "Bu mu evleneceğin adam?"

 

"Biliyorsun zaten. Daha ne soruyorsun ki?"

 

"Güzel adammış doğrusu. Yanına yakışır bir tip." keskin bakan gözlerini torununa çevirdi ."Fakat bu yeterli değil ki. Sana hiçbir şey veremez. Giydiğin kıyafetleri bırak almayı, o mağazaların yanından bile geçemez."

 

"Kes artık! Burada daha fazla durup senin saçma salak sözlerini dinleyecek değilim." deyip hışımla odadan çıktı. Sonra tekrar odaya geldi. Delirmiş gibiydi.

 

"Aramızdaki fark ne biliyor musun?"

 

"Ne?"

 

"Sen ölmeyi ben ise yaşamayı seçtim."

 

"Ne ölmesi ne saçmalıyorsun sen?"

 

Dimdik yürüyerek karşına dikildi.

 

"Sırf seninle aynı konumda değil diye gerçek aşkını kendi ellerinle yok ettin. Seni sürekli, başka başka kadınlarla aldatan zengin bir kocayı seçtin. Sen kendine ihanet ettin. Sevdiğin adama ihanet ettin." Yüzünü cama çevirerek Sirac'ı işaret etti. "Beni kendinden daha çok seviyor. Bugün yaralarımı öptü biliyor musun?" Parmağındaki yüzüğü gösterdi. "Ucuz olduğunu söylemene gerek yok. Bunu biliyorum zaten. Fakat öyle değerli ki benim için."

 

"Pişman olacaksın."

 

"Kusura bakma seni daha fazla dinleyemeyeceğim."

 

Avludan geçerken Sirac'a gülümsedi. Yan villadan kırmızı bir topun sokağa uçtuğunu gördü. Yüksek sesli müzik, arabanın gaz sesine karışmıştı. Aynı anda Sirac'ın sokağın ortasına fırladığını gördü. Zülüf yayından fırlayan ok gibi sokağa fırladı. Sirac'ı yolun ortasına fırlayan çocuğu arabanın altından kalmaktan kıl payı kurtardığını gördü. Çocuk yerde Sirac'ın altında kalmıştı. Zülüf buz kesildi. Yüreğine sanki kızgın bir şiş sokulmuş gibi oldu. Öylece kala kaldı. Yan villadaki genç kadının "Oğlum!" diye çığlık atıp sokağa fırladığını gördü. Sadece baktı. Taş kesilmişti adeta.

 

Sirac kalktı çocuğu yerden kaldırdı "İyi misin?" başına, ellerine vücuduna baktı. Çocuk lal olmuş gibiydi.

 

"Oğlum." genç kadın deli gibi ağlayıp oğlunun ayaklarının dibine çömeldi. "İyi misin annecim?"

 

"Topu alacaktım." dedi çocuk annesine sarılırken.

 

Genç kadın ağlamaya devam edip oğluna kucağına aldı. "Teşekkür ederim." dedi oğluna kurtaran adamın yüzüne bakarken.

 

Sirac dondu kaldı. Tam beş yıl boyunca uğrana hapis yattığı kadın, kanlı canlı karşısındaydı. "Beklerim." deyip daha bir senesi dolmadan evlenen kadın karşısındaydı.

 

Genç kadının yüzü çarpılmış gibiydi. Hortlak görmüş gibi geri geri bir iki adım attı. Bayılacakmış gibiydi.

 

"Ne oluyor?" genç kadının yaşlı kocası arabasından inmiş yanlarına geliyordu.

 

"Babam geldi." küçük çocuk gülmeye başladı. "Hadi anne eve gidelim."

 

Sirac saçları bembeyaz olan adama baktı. Fırlak göbeğine, uzun bacaklarına, kepçe kulaklarına. Adam kadının yanında babası gibi duruyordu. Sirac'ın içi kalkıyordu. Hülya'ya baktıkça kusma isteği daha da çoğalıyordu. Hülya'yla kocası oğlu evlerine giderken, bir an Zülüf takıldı gözlerine. Sanki o kıl payı kurtulmuştu arabanın altında kalmaktan. Öyle haraptı ki hali. Can çekişen kuşlar gibiydi.

 

Zülüf'ün şakakları zonklamaya başladı. Saç dipleri ter içinde kalmıştı. Soğuk soğuk terler bel çukurundan akmaya başlamıştı. Heryeri uyuşmuştu. Gözü hafiften kararmaya başladı. Etrafındaki herşey bir top gibi dönüyordu. Sanki yer ayağının altından kayıyormuş gibiydi. Sirac'ın endişeyle büyük adımlarla kendisine doğru geldiğini gördü. Sanki yüksekten zifiri bir karanlığa atılıyormuş gibi oldu. Sertçe yere kapaklandı. Daha da açamadı gözünü.

 

BÖLÜM SONU.

 

 

Loading...
0%