@verahare
|
Buke sabah namazını kılıp odasından çıkarken,Sirac'ın odasının kapısının yarı açık olduğunu ve içeride bir takım sesler duyunca, kapıya doğru yaklaşıp sesleri dinlemeye başladı. Buke kaşlarını çatıp odaya daldığında gördüğü manzara tam şoke ediciydi.
Zülüf, Sirac'ın elini tutmuş, yatağa çekmeye çalışıyor "Kaybolursun." deyip duruyordu.
Sirac sinirlenip kısık bir sesle "İçmeyi bilmiyorsan ne diye içiyorsun? Her şeyin bir adabı vardır."
Buke sinirlenip Sirac'ın karşına geçip "Benamus! (namussuz) eve kız atmaya mı başladın sen?"
Sirac'ın kaşları hayretle kalktı, "Ne diyorsun sen teyze tövbe tövbe."
Zülüf ani bir kahkaha attı, "Kim bu kadın? Hem benamus ne ya?"
Buke kaşlarını çatıp, dengesizce gülen Zülüf'e baktı, "Kim bu kız? Ne getirdin buraya?"
"Sokakta buldum teyze."
"Sokakta mı buldun?" diyerek Zülüf'e baktı Buke.
Zülüf,işaret parmağını sağına soluna salladı, "Yalan söylüyor mezarlıkta buldu."
Sirac her iki elini başının arasına geçirip, başını tavana kaldırıp sıkıntılı bir nefes verip, "Sen susacak mısın yoksa sokağa götüreyim mi seni?"
Zülüf korkudan olduğu yere sindi. Küskün bir tavırla dudaklarını büküp Sirac'ın yatağına sokularak yorganı kafasına kadar çekti.
Buke,Sirac'ın annesine gittiğini anlamış, odadan çıkarken, "Tandırı yakacam odun ayarla."
Sirac sıkıntıyla Zülüf'e dönüp yorganı başından çektiğinde,Zülüf'ü derin bir şekilde uyuyor bulmuştu. Odadan çıkıp bahçeye geçtiğinde odunluktan odunları alıp tandıra gelip odunları tandıra doldurup yakmaya başlamıştı.
Buke,İpek'in odasına geçti, "Hadi kalk yeter bu kadar uyuduğun." diyerek İpek'i dürtüklemeye başlamıştı.
İpek gözlerini açmadan ovuşturdu, "Daha kargalar bo..."
"Hay o kargalara da sana da bir günde hamuru kendin yoğurup,beni uyandırsan ne olur ha ne olur?" diyerek odadan çıkmıştı Buke.
İpek yatağından sıkıntıyla kalktı, "Bakkalda da ekmek satılıyor teyze." diyerek isyanlara başlamıştı İpek.
Buke,İpek'in sözlerini duyup odaya geldi, "Ben öldüğüm zaman tandırı da yıkarsın o zaman." deyip odadan çıkmıştı.
İpek pişman olup odasından koşarak çıkıp Buke'yi kapıda yakalayıp sıkı sıkı sarılıp gözyaşlarına boğulurken, "Sakın bir daha öyle deme teyze. Allah aşkına bir daha deme"
Buke,İpek'in sırtını okşayıp mahçup bir gülümsemeyle, "Kalkman için dedim."
"Kalkmam için başka şeyler söyle. Ama o kelimeyi ağzına alma bir daha."
Buke ,İpek'le beraber tandıra oturup, yoğurduğu hamuru yufka yaparlarken, Sirac eve girmişti.Buke,Sirac'ın yaptıklarını anlatmaya başlamıştı.
"Ne yani şimdi kız Sirac'ın yatağında mı?" diyerek şaşkınca baktı İpek.
"He öyle Keje ablama gitmiş. Kızı orada bulmuş." dedi Buke.
"Gece vakti mezarlığa gider mi insan? Hadi Sirac'ı anladım o eskiden de gidiyordu. Ama kız..."
Zeynep bir elinde çocuğu, diğer elinde tekerlekli çantasıyla ,sabahın ilk ışıklarında yürüyordu.
"Çişim geldi."
"Oğlum bu kaçıncı?" diyerek durdu . Etrafına baktı. Fırının odunlarını kattığı boş araziye doğru gidip, oğlunun pijamasını indirince,
"Abla ne yapıyorsun ya?"
Zeynep ,alayla söylenen sözlere başını kaldırıp, otuz iki diş gülen suratlara, daha yeni yetişmeye başlayan genç öğrenci kızlara, "Siz evlenin hele, o zaman görecem ben sizi." dedi umursamaz bir tavırla.
Genç kızlardan biri daha da gülmeye başlamıştı.
"Bizde en fazla çocuk yapmayız be abla."
Genç kadın eline sopayı aldı. "Bak hele şunlara"
Genç kızlar gülmeye devam ederek koşmaya başlamışlardı. Genç kadın istemsizce gülümseyip, pijamasını yukarı çekmeye çalışan çocuğunu görünce elindeki sopayı bırakıp çocuğunu pijamasını çekip,
"Hadi gidelim."
Buke ,İpek'in merdaneyle açtığı bir tabak genişliğinde hamuru eline alıp sağ elinden ,sol kolunun üstüne bir iki defa geçirip, hamuru tek kişilik yastık kadar büyütüp, çingile koyduğu suya parmaklarını daldırıp çıkarıp hamura sürüp tandıra korlaşmış ateşe yapıştırmaya başlıyordu. Ekmeğin kokusu mahalleye yayılmaya başlamıştı.
"Peynir getirdin değil mi?" diyerek İpek'e baktı Buke.
"Getirdim teyze çayda hazır."
"Allah rızası için bir sadaka."
İpek, karşılarında birden beliren dilenciyle ürkmüştü. Sinirlenip ağzını açmaya başlayınca,
"Çayı getir." dedi Buke.
İpek daha fazla sinirlenip dilenciye bakarak,
"Ekmek bitmedi daha teyze."
"Poşette getir." dedi Buke İpek'e bakmadan.
İpek sinirlerine hakim olmaya çalışarak aniden kalkıp eteğindeki unları döverek çırpmaya başlamış eve gitmişti.
"Ver parasını gitsin ya değil mi ver gitsin ya."
Baran merdivenlerden inerken,İpek'in kendi kendine konuştuğunu anlayınca mutfağa geçip ,bardakları tepsiye kırarcasına koyan kardeşine,
"Yakışmıyor sana."
İpek,Baran'a döndü.
" Ama abi haksız mıyım? korkutuyorlar beni. Hem verelim parasını gitsin dışarıda yesin. Bilerek aynı gün geliyor. Saatini hiç şaşırmıyor. Neymiş efendim tandır ekmeğini seviyorum."
Baran tebessüm edip İpek'e sarılıp başını okşayıp öpmeye başladı.
"Ben varken hiçbir şeyden korkma."
İpek,Baran'a daha sıkı sarıldı.
"Sen olduğun zaman tabiki de korkmam ama..."
"Teyzemde anasından babasından böyle görmüş İpek."
Baran'la, İpek tandıra geldiklerinde,İpek çayları doldurmaya başlamıştı.Baran,Turna'yı arayıp kahvaltıya çağırmıştı. Turna,Leyla'yla beraber Baran'ın evine tandırın yanına gelmişlerdi.Sirac'da tandırın yanına geldiğinde,Buke sanki yeğenleri büyümemiş gibi davranıp onlara eskiden olduğu gibi kendi elleriyle otlu peyniri ekmeğe sarıp veriyordu. Çay ,tandır ekmeği ve otlu peynir kadar güzel kahvaltı yoktu Baran'ın ailesi için. Buke dilenciye de ekmek arası peynir yapıp vermişti.Dilenci hem çayını içip hemde ekmeğini yeyince, Buke, İpek'in getirdiği poşete beş tane ekmeği ve biraz peynir koyup dilenciye uzatmıştı. Dilenci sanki nefes almadan uzun bir şekilde dua edip çıkmıştı evden. Leyla elinde abaküsle eve girmeye başlamıştı.
Zeynep tandır ekmeğinin kokusunu kendi sokağına girince almıştı.
"Ulan hiç mi şaşırmazsınız gününüzü?" diyerek adımlarını hızlandırmıştı.Evine konağına özlemle baktı. Ne çok özlemişti evini.Tahta kapıdan geçip bahçeye doğru yürümeye başladı. İlk gördüğü şey, baba yerine koyduğu abisiydi. Onu görünce burun direkleri sızlamaya başlamıştı.
"Abi!" deyip çocuğunu elini bırakıp koşmaya başlamıştı.
Baran arkasını döndüğünde, Zeynep'i görmüştü. Zeynep yine eskiden olduğu gibi sanki okuldan dönüyor Baran'a koşarak sarılıyordu .Buke,Zeynep'in sesini duyar duymaz, ayağa fırlayınca siyah elbisesindeki unlar onun yarattığı rüzgarda savrulmaya başlamıştı Zeynep'le Baran öyle çok sıkı sarılmışlardı ki birbirlerine. Zeynep abisinden ayrıldığında göz yaşları içindeydi.Baran kardeşinin gözyaşlarını silip kolunun altına aldı.
"Hoş geldin Zeynebim." diyerek kendisine sanki bir deve bakarmış gibi bakan yeğenine baktı. "Fırat." deyip yeğenini kucaklamıştı Baran.
Zeynep,Buke'nin ellerinden öpüp sarılmıştı.Sonra İpek'e.
"Yaw hala kıvırcıksın abla."
İpek ne kadar ağlamak istese de,soğuk kanlılığını koruyarak,
"Sen kendine bak."
Zeynep gülüp Sirac'a dönerken kaşında ki faça izine bakıp, acı bir gülümseyişle,
"Ablan kurban olsun." deyip sarılmıştı.
"Kimse kimseye kurban olmasın abla."
Zeynep kaşlarını çatıp Sirac'dan ayrıldı.
"Ben sevdiğim için öyle diyorum." diyerek Sirac'ın yanaklarını parmaklarının arasına sıkıştırmaya çalıştı.Ama yapamadı. Eskiden dolgun olan yüzü, kemikli bir çehreye dönüşmüştü. Zeynep,Sirac'tan ayrılıp,Turna'ya gülümseyerek baktı.
"Kız yenge boyun hala kısa kalmış be"
Turna içinden "Sen öyle san görümce. Baran'ın ben de en çok sevdiği şeylerden bir tanesi de bu." diye geçirdi.
"Allah vergisi." diyerek açık sözlü,neşeli,yeri geldiğinde damarına basıldığında,en az Sirac kadar delire bilen görümcesine sarıldı.
Sirac küçük yeğenini kucaklayıp havaya atıp yakalarken, Buke,Zeynep'e ekmeği ayarlayıp içini peynirle doldurup çay vermişti. Baran kahveye giderken,Zeynep,İpek ,Buke ve Turna bahçede oturuyorlardı.Fırat,Sirac'ın kot pantolon paçasına asılarak,
"Hadi kara dayım bir kez daha fırlat."
"Yeter oğlum kusacan artık."
Leyla,Sirac'ın odasına gelmiş yatakta uyuyan kıza hayranlıkla bakıyordu.
"Ne güzel boya!" diyerek yatağa tırmanıp Zülüf'ün çillerine dokunmaya başladı. Bir elinde abaküs boncuğunu diğer uca götürürken, "Bir,iki. üç." diyerek Zülüf'ün çillerini saymaya başlamıştı.
Zülüf başının zonklamasıyla gözlerini yavaştan açtığında, tepesine çıkmış yüzünü ciddiyetle izleyen yeşil gözlerle karşılaşmıştı.
Leyla elindeki abaküsü havaya kaldırırken, "Bir sürü bir sürü! bu boncuklardan daha fazla!"
Zülüf'ün kaşları çatılmıştı. "Ne bir sürü?"
"Yüzünde ki boya bir sürü." diyerek hayran hayran bakmaya devam etti Leyla.
Zülüf hafif gülmeye başladığında başının ağrımasıyla yüzünü buruşturup, "Yüzden fazla."
"Bana da yapar mısın bu boyadan?" diyerek heyecanla Zülüf'e baktı Leyla.
"Onlar boya değil, çil."
"O zaman bana çil yap."
Zülüf'ün başı ağrıdığı için fazla konuşmak istememiş, botlarını giymeye başlamıştı.
Herkes evin kapısından geçmeye başladığında,Leyla'nın sesi evden yükselmişti.
"Evde biri mi var?" dedi Zeynep.
"Bir değil birileri var." dedi İpek.
Eve girdiklerinde Leyla'nın sesi Sirac'ın odasından gelince,Sirac'la beraber herkes hızla odaya geçmişti.
"İyide ben sana bunu yapamam ki" diyerek Leyla'yı ikna etmeye çalışıyordu Zülüf.
Leyla, Zülüf'ü dinlemiyordu. Sirac'ın önde kendilerine baktığını görünce,
"Dayı bu bana boya yapmıyor."
Zülüf önüne döndü. Meraklı gözlere denk gelmişti.
Zeynep,Turna ve İpek, bir Sirac'a bir Zülüf'e, boş boş bakınca, Zülüf utanıp hemen hızla ses etmeden odadan çıkarken Sirac'a çarpmıştı.
"Kim bu direj ? (uzun)" dedi Zeynep.
BÖLÜM SONUNA GELDİK YORUMLARINIZI ,VOTELERİNİZİ LÜTFEN EKSİK ETMEYİN.
|
0% |