Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Ceylan

@verahare

Ablalarıyla birlikte söz elbisesi almaya gitmişti Dilda. Yanlarında Savaş'ta vardı.

Lila renkli, güpürlü kayık yaka, balık modeli elbiseye baktı Savaş. Dilda'ya dönüp "Bunu giymek ister misin?" diye sordu.

Dilda Robin'i Savaş'ın kucağına uzatıp "Denerim" dedi. Elbiseyi askısından alıp kabine geçti. Üstünü değiştirdi. Giyinip çıkıtı kabinden. Rojin ıslık çaldı. Dilda güldü. Savaş bir şey demeden hayranlıkla izledi onu.

"Muhteşemsin Dilda." dedi Simal. Sonra Savaş'a dönüp "Baya zevklisin enişte" diye güldü.

Dilda gülümsedi. Gidip üstünü değişti. Savaş ödemeyi yaptı. Ayakkabıcıya uğradılar. Gümüş renkli tek bantlı ayakkabıyı seçti Dilda. Kuyumcuya geçtiler. Sade bir alyans seçip isimlerini yazdırdılar. Yüzükler kırmızı kurdeleye bağlanıp kutusu kondular.

"Yemek yiyelim" dedi Savaş kuyumcudan çıkarlarken.

Rojin "Zahmet etme Savaş. Biz buradan otobüse biner evimize gideriz" dedi.

"Olmaz öyle şey abla. Zaten yoruldunuz biraz dinlenelim yemeğimizi yiyelim sonra bırakırım sizi eve." dedi Savaş. Avşin bebek ona gülümseyince Simal'e bakıp "Alabilir miyim kucağıma Avşin'i?" diye sordu.

Simal kızını Savaş'a uzatıp "Tabii" dedi.

Sahil restoranlarından birine uğradılar. Savaş bol çeşitli yemekleri istedi masaya. Avşin bebek elini pilava daldırınca Savaş güldü.

"Anlaşılan çok acıkmış kızımız" deyip başının tepesini öptü.

Avşin yağlı elllerini Savaş'ın tişörtüne sürünce "Ay üstünü mahvetti" diye hayıflandı Simal. "Ver bana sen yemeğini rahat ye Savaş."

"Hiç sorun değil abla" dedi Savaş pilavdan Avşin'e yedirmeye başlayıp.

"Bırak abla alışsın Robin'de böyle olmayacak mı zaten" diye konuştu Dilda.

Savaş ona gülümsedi. Dilda'ya bakınca kalbinin atışları hızlanıyordu.

Dilda bir kucağında Robin'i tutuyor iştahla yemeğini yiyordu. "Çok acıkmışım"

"Kendini aç bırakma Dilda. Unutma sen ne kadar iyi beslenirsen Robin'de o kadar iyi beslenir." dedi Rojin.

"Sahi doktor kontrolü nasıl geçti?" diye sordu Simal.

Dilda oğluna tebessüm edip "Çok iyi geçti. Oğlumuz gayet sağlıklı" dedi Savaş'a tatlı tatlı bakarken.

Yemekten sonra Savaş onları eve bıraktı. Dilda Robin'i Rojin'in kucağına verip "Siz inin Savaş'a bir şey soracağım ben" dedi. Ablaları arabadan inince.

Savaş "Gel buraya" deyip hasretle öpüp kokladı Dilda'yı.

Dilda sızlayan dudaklarına dokunup "Anlayacaklar Savaş. Aileme karşı utandırma beni" diye inledi.

Yüzüne değen sıcacık nefes içini serinletti Savaş'ın. Yüzünü avuçlayıp kendine çekip alnından öptü kadınını.

"Az daha sabredelim." dedi Dilda nefes nefese kalmış bir halde. "Kocam olduğun vakit kollarında olacağım hep. Hasretin hasretime karışacak her gün." erkeğinin avuçlarından öpüp "Akşam lacivert takımını giyin düğünde de siyah takımını" diye mırıldandı.

 

Rojin'le Simal Türkan'ın yanına gitmişlerdi. Dilda onları evde göremeyince Fatma yengesi Türkan'ın yanına gittiğini söyleyince Dilda'da onların yanına gitmişti.

"Yeni gelinim diye pek çıkamıyorum dışarı" dedi Türkan. Yaptığı kahveyi dağıtıp "İyi ki geldiniz can sıkıntısından patladım evde"

"Bu halde çıkma da zaten dışarı" dedi Rojin "Her yerinde izler var kız"

"Böyle birden daldık eve Kadir yok değil mi?" diye sordu Simal .

"Siz gelmeden önce çıktı Kadir" dedi Türkan. "Alt tarafım çok acıyor kızlar"

"Ee normaldir canım" dedi Simal. "Bak biz geçen gün birlikte olduk Renas'la hâlâ sancım var."

Rojin birden öksürmeye başladı. Kahve burnundan gelmişti. Dilda Ablasının sırtına vurup "Helal helal" dedi.

"Sen evinin dışında mı birlikte oldun Renas'la. Sen ciddi misin Simal? Hani sen evinin dışında olmazdın kocanla"

"Ne yapayım arkamdan Simal kartça kaçmış çocuğu olmaz ki dediklerini duyunca gözümü karartım. Hele Ahugüzar'ın söyledikleri tamamen çıldırttı beni" dedi Simal. "Öyle bir birleştik ki sesimiz arkamdan konuşan yılanların kulaklarını deldi."

"Aferin ablama" deyip güldü Rojin Simal'in yanağını öpüp. "Bak iyi ki gitmişsin yoksa Ahugüzar kocanı tuzağa düşürebilirdi"

Kahve içlerlerken "Nasıl birden evlendiniz kız Türkan" diye sordu Simal.

Rojin "Ateşleri başlarına vurmuş. Bir de affetmem Kadir'i diyordun Türkan hanım. Oldun mu Kadir'in karısı ne haber"

"Kızgınlık ikimize zarardan başka bir şey vermedi. Aslında bir anda olup biten bir şeydi. Bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemiştik." dedi Türkan. "Eğer o gün evlenmeseydik Kadir teyzesinin ona bulduğu kızla evlenecekti. Bende sevdiği adamı başkasına kaptıracak göz var mı?"

"Yok" deyip güldü Dilda.

"Hemen çocuk yapın. Diğerleri gibi bir iki yıl çocuk yapmayı düşünmüyoruz demeyin" dedi Rojin. "Çocuk evin bereketidir"

Türkan kızardı hafifçe. O da istiyordu memelerinin sütle dolmasını. Kadir'le çocuklarının olmasını deli gibi istiyordu.

"Akşam sözüme gelmemezlik yapma ha"

Türkan güldü "Kocamla birlikte geleceğiz"

 

Sokaktan geçen seyyar tatlıcıyı görünce her iki çırağına dönüp "Kızlar halka tatlı yiyelim mi benim canım çok çekti de" dedi Helin

Pelin'le Nihal birlikte "Olur abla" dediler.

Sokağa çıkıp tatlıcıyı durdurdu Helin. İleride çöpten hurdalık eşya arayan çocukların tatlılara uzunca bakıp iç çektiklerini fark edince "İki taneyi kağıda sarar mısınız?" Helin tatlıların parasını ödedi. Kağıda sarılmış tatlıları çocuklara uzatıp "Gelin beraber yiyelim çocuklar" dedi. Çocuklar koşarak geldi yanına. Tatlılarını iştahla ısırdılar.

"Sağ ol abla"

"Afiyet olsun bir tanem" dedi Helin. Dönüp dükkanına gitmeye başlarken,

Serhad'ın "Helin" diye seslendiğini duydu. Arkasını dönüp ona baktı. Utandı yine. O günkü öpücükten sonra Serhad'ı nerede görse kaçacak yer arıyordu Helin. Şimdi sokakta ona denk gelmişti yine. Hızlı bir şekilde yürüyüp dükkanına girdi.

Nihal "Adet olmuşum abla kan pantolonuma sızmış. Pelin'in gömleğini bağladım idare etsin diye. Pelin'le beraber eve gidip üstümü değiştireceğim" dedi.

"Eğer sancın varsa gelme dinlen kendine" dedi Helin.

"Üstümü değiştirip geleceğim."

Dükkanda tek başına kaldı. Serhad'ın merdivenleri çıktığını görünce mutfağa gitti. Gelsin istemiyordu. Bardakları yıkamaya başladı.

Sırtını mutfak kapısına dayamış bir dizini bükmüş kollarını göğsüne kavuşturmuş Helin'i izliyordu Serhad. Dayanamayıp "Niye kaçıyorsun benden?" diye sordu.

"Niye kaçayım ki?"

"Kaçmıyor musun? O günden sonra yabancı gibi davranıyorsun bana."

Helin ses etmedi. Serhad'ın nefesi boynuna çarpınca huylandı birden.

Tatlı keskin bir koku duydu. Biraz daha eğildi boynuna. "Kiraz çiçeği kokuyorsun" diye mırıldandı Serhad Helin'in boynunu gözleri kapalı koklayıp.

Helin'in nefes alış verişi hızlandı. Göğsü inip kalktı. "Yaptığımız şey doğru değil"

"Neden? Seni seviyorum boynunu öpmemin nesi yanlış"

Bazı gereksiz insanlar o kadar çok aksayan bacağına bakıp Helin'i soru yağmuruna tutmuşlardı ki Helin artık bundan bunalmıştı. Görücüleri bile engellilerden oluşuyordu. Ne kadar onlara dirense bile hasar almadan kurtulamamış olduğunu fark etti. Şimdi Serhad'ın yanında olmasının tek nedenini acımaktan olduğuna inanıyordu. Aksini düşünemiyordu.

Helin içi yanarak "Acıyorsun bana" diye hıçkırdı. Göz yaşları çenesinde çiy damlası oluşturmuştu.

Helin'i kendisine çevirip eğik başını kaldırdı "Bak bana güzelim" diye mırıldandı. Yüzünü avuçladı "Başkalarına inanmak yerine bana inansan ya biraz"

"Çok yoruldum" diye inledi Helin. "Kafamı karma karışık ettiler"

"Ağlama güzelim" deyip dudaklarına eğildi Serhad. Yumuşak tatlı dudakların tadına baktı uzunca. Helin karşılık vermeyince geri çekildi.

Helin ileri atılıp ellerini Serhad'ın göğsüne dayayıp susamış gibi öpmeye başladı dudaklarını. Serhad'ın akımına kapılmıştı.

Serhad "Bu ne güzel koku" deyip koklayıp öpmeye başladı boynunu. Öptükçe öpesi geliyordu. Birden Helin'i kucaklayıp tezgaha oturttu. Köprücük kemiğine indi öpüşleri. Saçlarının arasından gezinen eller onu mutlu etmişti. "

Durmazlarsa geri dönülmez bir yola gireceklerini biliyordu Helin "Duralım" deyip dudağının köşesini ısırdı.

"Bir daha benden kaçmayacağına söz ver"

"Söz" dedi Helin

Burnunun ucunu öpüp "Canım benim" dedi Serhad.

 

Zahide Dilda'yı Savaş'a istemişti. Behram gidip kızına danıştı.

"Ben senin babanım kızım. Mutlu olmanı isterim. O yüzden çekinmeden söyle Savaş'la evlenmek istiyor musun?"

"İstiyorum baba" dedi Dilda. Babasıyla her zaman arkadaş gibi oldular. Dilda birçok kızdan daha şanslı olduğunu biliyordu. Her kıza nasip olmayan bir şeydi babasıyla arkadaş gibi olmak.

Behram gülümseyip kızını alnından öpüp "Annenle tek isteğimiz evlatlarımızın mutlu olması. Siz mutlu oldukça ikimizinde ömrü uzuyor" dedi. Kızının ellerini şefkatle okşayıp "Kahveleri yapmaya başla o zaman" dedi.

"Babasına sarılıp iyi ki bizim babamızsın" dedi Dilda.

Kızının saçlarını merhametle okşayıp "Sizde iyi ki benim evlatlarımsınız" dedi Behram.

Dilda piknik tüpünü masaya koyup altını yakıp cezveyi koydu ateşe. Bir tek Savaş'ın kahvesini yapacaktı. Rojin'e dönüp "Abla sende diğerlerinin kahvelerini yap"

Rojin güldü. "Niye diğer kahveleri de sen yapmıyorsun Dilda hanım?"

"Aman abla kahveleri yapsan ne olur sanki. Ben Savaş'ın kahvesini yapacağım" dedi Dilda heyecanlı bir sesle. Alnında terler belirmişti. İçi kıpır kıpırdı. Savaş'ın kahvesine bal ve şeker koydu.

Herkesin kahvesini dağıtıp en son Savaş'a uzattı kahveyi. Göz göze geldiler. O kısacık bir anda derin bir mana geçti aralarında. Kucağına oturup öpmek istedi adamı. Kahveden sonra yan yana geldi ikisi. Yüzükleri parmaklarından geçirildiği anda bir birine baktılar. Tebessüm oluştu yüzlerinde. Söz ve nişanları bir arada olmuştu.

 

Ceylan her yerde iş aramış sonuç hep hüsran olmuştu. Kimi taciz etmiş kimisi de hiç çekinmeden tek gecelik ilişki teklif etmişti. Ceylan yüzlerine tükürüp küfür edip koşarak çıkmıştı oradan. Şimdi yetimhaneden tanıdığı bir kızın evindeydi.

"Şu kolundaki doğum lekesi olmasa seni tanıyamazdım kız"

Ceylan İclal'e "Çok değişmişsin İclal" dedi

"Ee tabi değiştim kızım"

"Kocan nerede evinizde kalmamı belki de istemez."

İclal'in attığı kahkaha rahatsız etti Ceylan'ı.

"Kız ne kocası boşandım ayol ben. Tek bir erkekle ömür geçer mi?"

Ceylan donmuştu adeta. Ne diyordu bu.

"Severek evlendiğini sanıyordum" diye mırıldandı.

"Ne sevmesi canım iflas edince boşadım"

Çalan telefon konuşmayı böldü.

İclal "Bir dakika canım" deyip çıktı odadan.

Ceylan huzursuzlanmaya başlamıştı. Kanı hiç ısınmamıştı İclal'e. Susayınca su içmek için ayaklanıp çıktı odadan. İclal'in konuşmalarına kulak kabarttı. "Saati beş yüz canım daha aşağısı olmaz. Dur kapatmadan bir şey söyleyeceğim sana canım. Bir kız var evimde görsen tam bir afet. Merak etme kız sahipsiz başına bela olmaz. Payımı verirsen onu sana getiririm."

Kalbi korkudan yerinden fırlayacaktı neredeyse. Ceylan koşmaya başladı. Önündeki komodini görmeden üstüne kapaklandı. İclal sesleri duyunca çıktı odadan.

"Ay ne oldu sana"

Ayağıyla İclal'e rastgele vurup "Bırak beni orospu!" diye bağırdı Ceylan. "Ben senin sermayen değilim tamam mı?!"

İclal sertçe tokat attı Ceylan'a. Üzerine eğilip deli gibi bakan gözleriyle "Bu akşam benim evimde kaldın ya yarın ne olacak? Paran yok gidecek yerin yok. Göreceksin bak kendi isteğinle orospu olacaksın!" saçından tutup sürüklemeye başladı.

"Bırak beni kaltak!" diye bağırdı Ceylan. İclal'in elinden kurtulup "Orospu olacağıma öleyim daha iyi. Beni ne zannettin sen aç kalınca kendimi satacağımı mı sandın. Ölmek yaşamaktan bin kat daha iyi"

Evden koşarak çıktı. Böğüre böğüre ağladı. Saatlerce yürüdü. Bebekken bırakıldığı yetimhanenin etrafında dolaşmaya başladı. Gidecek hiçbir yeri yoktu. Yorulunca kaldırıma oturdu. Tonton tatlı bir kadınla geldi yanına

Nadide hanım genç kızın yüzüne eğildi. Onu tanıyınca dudakları genişledi. "Ceylan kızım" dedi sevinçle.

Ceylan yetimhanenin müdürüne öylece baktı.

"Kızım bu halin ne böyle gir koluma bakayım" diye telaşla konuştu Nadide hanım.

Yaşadıklarını tek tek anlattı Ceylan.

"Mutfaktaki kadınlara yardım edersin sana hademe odalarından bir tanesini ayarlatırım ben" dedi Nadide hanım.

Ceylan bu kadına hep saygı duymuştu. Nadide hanım hiç çocuk doğurmamıştı ama o yüzlerce çoğun annesi olmuştu.

Ceylan hıçkırarak ağlayıp Nadide hanımın eline kapandı "Sağ ol anne çok sağ ol"

Nadide hanım Ceylan'ı kaldırıp "Dur kızım ne yapıyorsun toparla kendini bakayım." dedi. "Senden bir isteğim var

"Söyle hemen yerine getirim isteğini" diye atıldı Ceylan.

Nadide hanım kızın yüzünü merhametle avuçladı "Kendini toparlamanı istiyorum kızım. Kendini sevmeni hayatın yaşanılacak iyi şeylerini de görmeni istiyorum senden. Mutlu olmanı istiyorum. Sende benim bir kızımsın. Seni ilk gördüğümde beyaz bir battaniyenin içinde o kara gözlerinle bana bakıyordun. Gülümsüyordun biliyor musun? O gün hastaneden perişan bir şekilde çıkmıştım. Hiçbir zaman çocuk doğuramayacağımı öğrenmiştim doktordan. Dünyam başıma yıkılmıştı sanki. Yaşamak anlamsız geliyordu. Sonra seni hademelerin kucağında bana doğru getirilirken gördüm. Yüzüne eğilip baktığımda bana gülümsemiştin. O gülüş beni iyileştirmiş kendime getirmişti. Şöyle düşündüm birde. Her annenin üç beş çocuğu varken benim yüzlerce çoğum vardı. Şanslıydım." dedi Nadide hanım. Kızın ellerini avuçlayıp "Şimdi senden güçlü olmanı ve hep gülümsemeni istiyorum kızım"

Ceylan güçlü bir şekilde sarıldı Nadide hanıma. Nadide olmasaydı intihar edecekti. Birden bulantı kapladı midesini. Ekşi bir tat boğazına doğru yükselince yüzü buruştu. Elini ağzıyla kapatıp lavaboya koştu. Öğüre öğüre kusmaya başladı. "Nerden çıktı şimdi bu kusma" diye kendi kendine konuştu.

"Kızım iyi misin?" diye sordu Nadide hanım.

Ceylan kapıyı açıp "İyiyim midemi üşüttüm herhalde." dedi ve yine midesi bulandı. Başını eğip kusmaya başladı tekrar. Adetinin gecikmiş olduğunu bile hatırlamadı.

Bölüm sonu.

 

Loading...
0%