@verahare
|
Kaybetme korkusuyla şiddetle ağlamaya başladı Dilda. "Bana neden daha önce söylemedin?" "İlk sana söyledim" dedi Dilda pişmanlıkla bakıp "Keşke de söylemeseydim" "Dilda..." "Korktum anlasana. Bu ülkede tacize uğramayan kadın yoktur. Şikayetçi olsaydım ne değişecekti söylesene? Salı vereceklerdi o pisliği. Sonra da ailem o pisliği öldürecekti. Abilerim beni bir pislikten korudular diye hapis yatacaklardı. Adalet diye bir şey yok anlamıyor musun? Eğer gerekli ceza verecekleri bilsem susar mıydım sanıyorsun? Kaç kadın bu travmayla yaşıyor haberin var mı?" "Seni incitenin nefesini keserim!" Savaş'ın gözlerinde sadece ölümü görmüştü Dilda. Belindeki silah gözüne çarpınca gözleri korkuyla büyüdü. Ne zordu kadın olmak. Elini Savaş'ın elini uzatıp sıkıca kavradı. Yalvarır gibi baktı "Seni kaybetmekten korkuyorum. Sen o pisliği öldürürsen ben senden mahrum kalacağım. Keşke hiç gelmeseydim bu dünyaya. Evimize gidelim Savaş yalvarıyorum sana gidelim" Savaş duymadı bile onu. Kulaklarını dünyaya kapatmıştı. Saatlerdir aradığı evin sokağına girdiler. Çöp kamyoneti kalabalık bir grubun ortasında kalmıştı. Ambulans ve polis gelmişti. Yere devrilmiş tekerlekli sandalyeyi gördüler. Akıllarına gelen soruyla birbirine sorarcasına baktılar. İlk Dilda indi arabadan. Çöp kamyonetinin şoförü "Burası çıkmaz sokak çöpleri boşalttıktan sonra geri geri gitmeye başladım. Bey amca birden yolumuza çıktı valla komiserim" dedi titrek bir sesle. Hemşirelere dönüp "Yaşıyor mu?" diye sordu. "Ölmüş" Dilda'yla Savaş çöp kamyonetinin tekerinin altında kalmış pisliği gördüler. Gözleri açık bir şekilde ölmüştü pislik. Dilda derin oh çekti. Kanlar içinde olduğunu görünce içi soğudu birden. Sevinçte çığlık atacaktı neredeyse. Savaş 'ın başı belaya girmeyecek diye öyle sevindi ki birden sımsıkı sarıldı ona "Gidelim artık" dedi kulağına. "Onu ben öldürecektim" Direksiyona vuran ellerini tutup dudaklarına götürüp öptü Dilda. "Öyle çok korktum ki Savaş çok şükür gebermiş pislik. Yoksa senin durmayacağını biliyordum Robin'de bende sensiz ne yapardık sonra?" "Sen iyi misin onu söyle bana?" dedi Savaş Dilda'nın yüzünü avuçlayıp. "İyiyim onun sesini duyunca kendimi kaybettim işte ne yapayım. Öç almak istedim ölsün istedim. Öldü de çok şükür" "Sana o zaman bir zarar verdi mi?" "Beni sınıfa kapatıp zorla öpmek istedi. Bir süre boğuştuk beni öpmesine engel olunca hırsından tokatladı beni. Dalgınlığından faydalanıp bacaklarının arasına tekme atıp koşarak çıkmıştım oradan" dedi Dilda hızlı hızlı. "Atlatamadım travmayı o pislik yüzünden çok sevdiğim okulumdan oldum. Öyle bir olayı yaşamasaydım Bedir'le hiç karşılaşmaz onunla evlenmezdim bebeğimde ölmezdi" göz yaşları sicim sicim akmaya başladı. Savaş nefes almakta zorlandı. Dilda ne zor şeyler yaşamıştı böyle. "Psikoloğa götüreceğim seni" "Gitmek istemiyorum" "Bir tanem atlatmamışsın olayları. Yardım alacaksın bu seni daha da iyi edecek inan" "Ben iyiyim Savaş o pisliğin geberdiğini görünce kuş gibi hafifledim birden" "Lütfen Dilda dinle beni sana yardımcı olacak olduğundan daha iyi olacaksın" "Hastaneye gitmek istemiyorum" "Hastaneye değil özel kliniğe götüreceğim seni" dedi Savaş arabayı sürmeye başlayıp. Dilda utandı birden. Psikoloğa nasıl anlatırdı derdini. Dilda'yı anladı Savaş "Güzelim doktorun kadın merak etme anlatmak istediğin her şeyi anlat." "Robin çoktan uyanmıştır eve gidelim" "Robin uyanırsa bizi arayacaklar." "Savaş..." "Boşuna direnme" Beyaz boyalı deniz karşısındaki özel kliniğe girdiler. Savaş bizzat doktorun kendisiyle görüştü. "Saatim doldu beyefendi ayrıca randevu almalısınız" dedi doktor Esra. "Bakın nişanlımı zor bela buraya getirdim. O yıllar önce tacize uğramış ve bunu atlatamamış. Bugün tam anlamıyla kendini kaybetti doktor hanım. Bizi eli boş çevirmeyin" Doktor Esra bir kadın olarak görmediği hastasına acıdı "Nişanlınızı getirin buraya" dedi. "Çok sağ ol" dedi Savaş sevinçle odadan çıkıp sandalyede büzülmüş Dilda'nın yanına gitti "Esra hanım seni bekliyor" Dilda isteksizce kalktı. Savaş ona içeriye kadar eşlik etti. Esra doktor kalkıp dostane bir tavırla gülümsedi Dilda'ya. Bu gülümseyiş Dilda'yı rahatlattı. Özel bir klinik olunca doktorlar daha çok ilgileniyorlardı demek ki. "Savaş bey bizi Dilda hanımla baş başa bırakın lütfen" dedi doktor Esra. Savaş çıktı. Dilda çekingen bir tavırla baktı doktora. "Su içmek ister misin içine bir iki damla limon damlattım ferahlatsın diye" "Zahmet olmasa" dedi Dilda. Hastasının suyu içmesi izledi. "Biraz dertleşelim seninle" dedi doktor Esra. "Kahve içeceğim sende içmek ister misin?" "Olur" "Şekerli şekersiz?" "Şekerli" Doktor Esra masadaki telefona uzandı "Bize iki şekerli kahve lütfen." Kahveler gelince, doktor Esra sohbeti açtı. "Bana biraz kendini anlatır mısın Dilda?" "Ne anlatayım?" Doktor Esra tebessümle "Ne istersen onu." dedi. Dilda derin bir iç çekip anlatmaya başladı. Bazen durup kahvesinden bir yudum aldı. Sonra devam etti anlatmaya. Taciz olayını, Bedir'i, ölen bebeğini, Barış'ı... her şeyi ince ayrıntısına kadar anlattı. Omuzları sallana sallana ağladı. Doktor Esra peçete uzattı ona. Çektiği bütün acıları anlattı. Anlattıkça hafiflediğini daha rahat nefes aldığını fark etti. Sonra Robin'den bahsetti doktora "Robin benim mucizem. O olmasaydı şimdi tımarhanedeydim." dedi. Telefondan Robin'in fotoğrafını gösterip "Çok tatlı değil mi?" diye sordu. "Maşallahı var" dedi doktor Esra hafifçe gülümseyip. "Bal gibi bir bebek" "Öyledir" Savaş'tan bahsetmeye başladı "O aşık olduğum tek adam" dedi Dilda. Bir saat sonra "Cuma günü saat üç gibi gel. Yine dertleşelim seninle" dedi doktor Esra. Dilda ayaklandı "Kahve için teşekkür ederim doktor hanım" dedi. "Ben teşekkür ederim Dilda" Dilda hiç böyle olacağını düşünmemişti. Düşündüğünden çok farklı geçmişti seansı. Odadan çıktığında Savaş'ı ellerinde kırmızı gül demetiyle gördü. Mutluluktan gözleri doldu. "Nasıl geçti?" diye sordu Savaş gülleri Dilda'ya uzatırken. "İyi" dedi Dilda Savaş'ın elini sıkıca kavrayıp. Gülleri kokladı "Ne güzel kokuyorlar" "Evlendiğimizde gül yapraklarıyla dolu küvette yıkayacağım seni. Her yerin gül kokacak kadınım" dedi Savaş. "Ne güzel seviyorsun beni" Savaş kolunu omzuna sarıp onu kendine çekti. Birbirine sarılırken çıktılar hastaneden. Arabaya geçtiklerinde "İyi ki varsın Gönül verenim. İyi ki benim hayatımdasın" deyip boynuna küçük bir öpücük kondurdu Savaş
"Bahadır beyden hamilesin demek?" Ceylan utancından yerin dibine geçti. Anlattığına bin pişman olmuştu. "Beni ayıplıyor musun Nadide anne?" "Her insan hata yapabilir kul hatasız olmaz. Ama madem hamilesin bebeğinin babasıyla birlikte yaşamalısın kızım" "Olmaz" diye atıldı Ceylan. "O beni sevmiyor. Yalnızca benim sevgim yetmez ki." "Bebeği istiyor musun peki aldırmayı falan düşündün mü?" "Allah korusun!" refleksle ellerini karnına koydu Ceylan. "Anne olmayı her şeyden çok istedim ben." "Sakin ol kızım ben belki Bahadır'dan korktuğun için bebeğini doğuracağını düşündüm" "Hah ondan korkan kim" "Bebek babasız olmaz ki" "Bal gibide olur. Bahadır gibi babaya hiç ihtiyacım yok benim." "Madem seviyorsun onu neden yanında değilsin?" "Çünkü beni sevmiyor. İstediği tek şey bebeği. Ben umurunda bile değilim onun" Emre konuşulanların hepsi duymuştu. Ceylan'la evlenmek istiyordu. Doğacak bebeğine seve seve babalık yapmaya razıydı yeter ki Ceylan yanında olsun. "Ben bebeğine baba sana eş olmak istiyorum Ceylan" Ceylan'la Nadide hanım odaya birden dalıp heyecanla konuşan Emre'ye baktılar. "Sen ne diyorsun Emre?" "Konuştuklarınızı duydum. Seni seviyorum Ceylan bebeğine de seve seve babalık yaparım" "Olmaz" "Ceylan.." "Olmaz dedim sana olmaz anlamıyor musun? Bebeğimin zaten bir babası var. Ne öz babayı ne de üvey babayı istemiyorum. Kimseye ihtiyacım yok benim. Korunmaya muhtaçmışım gibi davranmanız delirtiyor beni" öfkeyle bağırıp çıktı odadan. Midesi fena bulanıyordu. Bu gidişle mutfakta falan çalışamayacaktı. Odasına geçip yatağın kıyısına oturdu. Nadide hanım odaya girince göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. "Benim evimde yaşayacaksın bundan sonra seni hamile hamile çalıştıramam" "Sığıntı gibi yaşayamam ben. Çalışmaya alışmışım bir kere. Kendi paramla yaşamayı istiyorum" "Keçi gibi inatçısın" diye sesini yükseltip odadan çıktı Nadide hanım. Bahadır'ın ona doğru yürüdüğünü görünce yanına gidip koluna girdi "Gel benimle seninle konuşmam gereken şeyler var" Bahadır'ı odasına götürdü. "Ceylan'ı hamile bırakmışsın. Peki hamile bıraktığın kadını nasıl olur da sevmezsin?" "Bakın ben.. "Sözümü kesme. Kızı ortada bırakmışsın. Bugün hademelerden biri evlenme teklifinde bulundu Ceylan'a" Bahadır damarlarında dolaşan kanın hızlandığını hissetti. Yüzü seğirdi birden. "Doğacak bebeğin babası olurum dedi" diye sözünü bitirdi Nadide hanım. Gözleri yaşadığı şaşkınlıktan irice açıldı Bahadır'ın. Kalbini derin bir öfke sardı. Kendine ait olan bebeğine şimdiden bir baba adayı çıkmıştı. Ellerini farkında olmadan yumruk yapmıştı. Burnundan saldığı nefesi tıslamayı andırıyordu. "Kim benim bebeğime babalık yapmak istiyormuş?" "Ceylan'a da kocalık yapmak istiyor" Bahadır iyice delirdi. Ceylan'ı başka bir adamın yatağında düşünmek... Düşünmesi bile delirmesine yetmişti. "Kimse benim kadınıma kocalık yapamaz!" diye sesini yükseltti. Düşünmeden konuşmuştu. Dün Ceylan'ı istememişti. Bugünse onu deli gibi sahiplenmeye başlamıştı. Odaya dalar gibi giren Bahadır'a "Çüş be!" diye kızdı Ceylan bornozunun kuşağını sıkıca bağlayıp. "Gel buraya" bileğine sıkıca yapıştı. "Bırak beni hayvan!" "Benden başka hiç kimse bebeğime babalık yapamaz Ceylan hanım duydun mu beni" Bahadır'ı ilk kez böyle görüyordu Ceylan. Yeşil gözlerinin akları kana bürünmüştü resmen. "Kim o piç söyle bana?" koridorda elinden tutmuş Ceylan'ı kolundan çekiştiriyordu Bahadır "Emre değil mi Emre tabii" Islak saçları yüzüne yapışmış elini Bahadır'ın elinden kurtarmaya çalışırken "Sana ne kimse kim ne yapacaksın?" "Ne mi yapacağım?" Bahadır'ın belindeki altıpatları çıkardığını görünce Ceylan panikledi. Birini öldürecek kadar değerli miydi Bahadır için? "Delirdin mi sen ne yapıyorsun Bahadır?" elindeki silaha asıldı birden Ceylan. "Bırak" "Bırakmam sen kazandın Bahadır" "Gelecek misin benimle?" "Silahı indir geleyim. Birazdan çocuklar yemek salonuna gidecekler seni böyle görürlerse korkarlar sok şunu beline hemen" Çocuk gibi "Evlenmeyeceksin değil mi?" diye sordu Bahadır. "Evlenmeyeceğim Allah'ın cezası." Birden kucakladı Ceylan'ı. Arabaya götürdü hızlı bir şekilde. "Evlenmemi istemiyorsun anladık tamam. Ama beni de istemiyorsun. Sen aslında ne istediğini de bilmiyorsun Bahadır" "Sen adamı katil edersin" Çiftlik evine gittiler. Ceylan'ı bornozuyla indirmeden "Dönün arkanızı hemen" diye bağırdı Bahadır erkek işçilere. İşçiler sırtlarını onlara çevirince Ceylan'ı indirdi arabadan. "Ceylan!" diye sevinçle bağırdı Ece "Bana masal okumaya mı geldin?" Kendisine sıkıca sarılan Ece'nin saçlarını merhametle okşadı Ceylan "Evet bir tanem yine ben okuyacağım sana masalları." Bahadır onu yukarıya kendi odasına götürdü. "İzin verseydin bari giyinseydim" diye somurttu Ceylan "Bornozla herkese rezil oldum zaten" Gardıroptan siyah tişörtünü ve beyaz şortunu çıkarıp yatağın üstüne attı. "Giy şunları hemen" "Çık da giyineyim" "Karnını öpmek istiyorum" "Bahadır.." "Önceleri seve seve karşımda soyunurdun şimdi ne değişti Ceylan?" "Aklım başıma geldi Bahadır." Bornozun kuşağını kendi elleriyle çözdü Bahadır. Özlemişti Ceylan'ı. Kendine bile itiraf edemiyordu. Yuvarlak dik memelerini avuçladı. Ceylan geri çekildi birden "Sadece karnımı öpecektin" Okşadı karnını. Bebeği şu an hangi noktada duruyordu acaba? "Bizim bebeğimiz" diye fısıldadı. "Şimdilik bir dut tanesi kadar" dedi Ceylan yumuşak bir sesle. Karnında Bahadır'ın dudaklarını hissedince eli ayağı titredi birden. "Bebeğimize iyi bakarsın değil mi? Çağla gibi onu öldürmeyeceksin değil mi?" Ceylan korkarak baktı Bahadır'a "Bebeğimi nasıl öldürürüm sen delirdin mi Bahadır? Beni bir daha Çağla'yla karıştırayım deme sakın. Bebeğim doğacak ona sütümü vereceğim öyle çok seveceğim ki bebeğimi insanlar anneliğime imrenecekler" diye ağladı birden. "Ben en çok anne olmayı sevdim. Bahadır." midesi bulanınca kendini lavaboya attı. Öğüre öğüre kusmaya başladı. Bahadır'ın eli sırtını okşayınca çok sevindi birden. "Gel yüzünü yıkayalım" dedi Bahadır suyu açıp avuçlarını su doldurup Ceylan'ın yüzünü yıkamaya başladı. Odaya geçtiklerinde "Canın ne çekiyorsa söyle bana" "Canım bir şey çekmiyor ben müştemilata gidiyorum yarın işe başlarım" "Ne müştemilatı ne çalışmasından bahsediyorsun sen Ceylan?" "Çalışmayacak mıyım?" "Çalışmayacaksın müştemilatta falan da kalmayacaksın. Benim yatağımda yatacaksın" "İstemem senin yatağını" "Önceden can atıyordun ama" "Pislik" Birden içinden gelerek alnından öptü Ceylan'ı. "Şimdi uyu dinlen biraz" Bahadır ilk kez onu alnından öpmüştü. O gidince kendini yatağa bıraktı. Çarşafın altına girip gözlerini kapayıp düşünmemeye çalıştı. Bahadır'ın kokusu burun deliklerinden ciğerlerine süzülünce uyku girdi gözlerine.
Ceylan'a bir gardırop dolusu elbiseler almıştı Bahadır. Ceylan'ın sevdiği yiyeceklerden fazla fazla almıştı. Birden Ceylan'ın sevdiği yiyecekleri nereden bildiğini sorgular oldu. Onunla ilgili her şey beynine kazınmıştı sanki. Gece eve döndüğünde direk odasına çıktı. Ceylan melek gibi uyuyordu. Saçları yüzüne yapışmıştı. "Ne diye bağlamadın ki saçlarını?" Gidip saçlarını yüzünden çekti. Masum yüzünü inceledi. Gerçekten seviyor muydu onu sevmese eğer hamile kalır mıydı ondan? Gider başka bir adamla evlenir kocasından hamile kalırdı. Bunları düşünmeyi bırakıp Ceylan'ın tişörtünü göğsüne çekti. Yine öptü sıcacık karnını. Bir an önce bebeğini kucağına almayı istiyordu. Ceylan'ın mis kokusunu duyunca yanına uzandı. Öptü dudaklarından. İçinde olmak istedi ama hamile olduğu için belki sakıncalıdır diye korktu.
Bölüm sonu.
|
0% |