@verahare
|
Evinde son gecesi olduğu için Dilda, annesi, ablaları ve kardeşleriyle birlikte uyumayı teklif etmişti. Birlikte yatakları salona taşıdılar. Gülüştüler sohbet ettiler. "Yine ayırdık seni babamdan anne" diye güldü Rojin. Ardından kızlar gülüşüne eşlik ettiler. "Babamla aranız nasıl anne?" Asmin hanım kıpkırmızı oldu birden "Terbiyesiz. Kime çektin sen böyle bilmiyorum ki." Rojin annesine sarılıp yanağına sulu bir öpücük bıraktı "Kızma kızma. İnşallah sizin gibi yaşlandığımızda da bizim de aşkımız hep diri kalır Fermanla" Kızları annelerine imrendiler. Babaları yıllar geçse de annelerinin saçlarını tarayıp örmeyi bir gün bile ihmal etmemişti. Aldığı fistanların hepsi çiçekliydi. Bir gün bile karısına sesini yükseltmemişti Behram. Eskiden karı kocanın yan yana yürüyüp el ele tutuşmaları, büyükler varken yan yana oturmaları büyük bir ayıp sayılırken, Behram hiç kimseyi umursamadan karısını elinden tutup sokakta yürüyor gezmeye çıkarıyor karısının boştaki eline gül demetiyle süslüyordu. Belki de aşk buydu. Bir gül demetinde, sokaklarda cesurca el ele tutuşmakta, çiçekli fistanlarda, Sıcak bir tebessümde gizliydi aşk. Dilda annesinin yanına uzanıp boynunu kokladı. Anne kokusu ne güzeldi. Huzurlu iyileştirici bir kokuydu. Güvende hissettiren bir şeydi. "Evine, kocan ve oğluna sımsıkı bağlan kızım" dedi Asmin hanım göğsüne başını indiren kızının saçlarını okşayıp. "Olurya insanlık halidir kocan bazen eve sinirli gelir üstüne gitme zıtlaşma. Anlayış göster sakin ol. Öyle şeyler yapmayacağını biliyorum ama yine de nasihat edeyim sana. Şimdilerde tanışma yıldönümü evlenme yıldönümü diye şeyler icat etmişler. Yok nasıl unutursun nasıl olur da bana tek taş yüzük almazsın gibi şeyleri zırvalıyorlar. Aşk böyle olmaz. Sevgi bu değil. Gerçekten aşık olan insan böyle beklentiler içine girmez. Yıldönümü kutlamaları, tek taş yüzük, bunların hiçbiri mutluluk vermez ki insana. Mutluluk huzur, bazen bir tebessümde bazende iki dudağının arasındadır" Kızları sessizce dinliyordu Asmin hanımı. "Anladım anne" dedi Dilda ağır ağır. Ve huzurla uyudular. Sabah oğlunun ağlamasıyla uyandı Dilda. Kucağına alınca Robin'in biraz daha ağırlaştığını ayrımsadı. Tebessümle "Kilo mu almış annesinin küçük çiçeği" deyip öptü minik burnundan. Memesini açıp emzirmeye başladı oğlunu. Karnını doyurduktan sonra altını değiştirdi. Mutfaktan getirdiği birkaç tane biberona sütünü sağdı. Kızlar uyanmış yatakları kaldırırlarken "Robin'e bugün kim bakacak?" "Ben bakarım" dedi Rojin. "Yarın Savaş gelip alır Robin'i bizden" "Yok abla düğün bitene kadar kim bakacak Robin'e diye sordum ben" "Ya sabır. Kız bu gece gerdeğe girmeyecek misiniz. Aklınız başınızda olur mu sanıyorsun sen? Robin'i hatırlamazsınız bile. Ben bakarım Robin'e. Sen birkaç tane daha biberon getir sütünü sağ." Dilda ateş basan yüzünü başka yöne çevirdi. Kan kulaklarında kaynıyordu. Helin ablasının saçını isteği üzerine gevşek örgülü topuz yapmıştı. Zarif, yaprak desenli kristal tacı saçlarına yerleştirip "Muhteşemsin abla" dedi. "Darısı senin başına bir tanem." Helin "Hayırlısı" diye mırıldandı. Dilda'yı beyazlar içinde görünce zor yutkundu Savaş. Kırmızı dudakları gül yaprakları gibi sarılmıştı birbirine. İncecik boynu kuğununkini andırıyordu. Zarif ve asildi. "Abla eniştemin dili tutuldu sana bakarken" diye güldü Janya kuaförün kapısında bekleyen Savaş'a bakıp tekrardan güldü. Dilda Savaş'a döndü. Siyah takım elbise onu daha da seksi göstermişti. Boynundaki belirgin damarları gözüne çarpınca içi titredi. Burun kanatları genişledi. Geceyi beklemek zorunda olduğunu hatırladı birden. Sıkıntıyla nefesini verdi. "DilSav hepimize hayırlı uğurlu olsun arkadaşlar." Dedi Güneş yengesi ve abisinin üstüne gül yaprakları atıp. "DilSav ne kız?" Diye sordu Simal Rojin'e. "Ne bilim ben" Janya kurumlanıp "Bilmiyor musunuz?" "Şimdi terliği ağzına yapıştıracam ha!" Janya öne atılıp Helin'in arkasına geçti. Rojin'e "İndir terliğini de söyleyeyim" dedi "Yoksa söylemem" Rojin terliğini yere attı. "DilSav Dilda Savaş demek isimlerini kısaltıp birleştirdi Güneş." "Bizim zamanımızda öyle şeyler mi vardı sanki ne bilelim biz" dedi Rojin. Dilda baba evine gitti. İlk babasıyla vedalaştı. "İyi ki benim babamsın" deyip babasının elini öpüp okşadı. Sımsıkı sarıldı babasına. Kızının yanaklarını avuçlayıp alnından öptü Behram "Kalbimin incisi kızım. Benim kızım olduğun için hep gurur duydum seninle." Cebinden bir çift altın bileziği çıkarıp kızının bileğinden geçirdi. "Hep mutlu olursun inşallah." dedi Devran Dilda'ya sarılıp. Kardeşinin parmağından altın yüzüğü geçirdi. Azat Dilda'nın ellerini avuçlayıp "Bahtın açık olsun canım bacım" deyip sarıldı. Altın künyeyi bileğine geçirdi. Miran Dilda'ya altın taraklı toka almıştı "Eda'yla birlikte seçtik umarım beğenirsin abla." "Beğenmez olur muyum hiç . Gel buraya sarılayım sana" dedi Dilda. Herkesle vedalaştı. Annesi ona sarılıp kulağına kimsenin duyamayacağı bir şekilde "Bize ikinci torunu verin hemen" diye fısıldadı. Denize karşı bir kır düğününü bütün davetliler beğenmişti. Düğünlerine Salih'de gelmişti. Nikah şahitleri Zahide'yle Türkan olmuşlardı. Nikahları kıyılırken ikiside heyecanlıydı. Örtünün altından el ele tutuşup sıcak sesleriyle 'Evet' demişlerdi. Dilda tanımadığı davetlilere kısaca baktı. Savaş şirketteki çalışanlarıyla tanıştırdı onu. Babasının eskiden iş yaptığı insanları da tanıştırdı. "Gel dans edelim" Karısını elinden tutup dansa kaldırdı Savaş. Oğulları nenesinin kucağındayken ona gülümsediler. "Kalbimi ele geçirdin resmen" diye fısıldadı Savaş karısının ince belini tutup. Dilda hafifçe gülümsedi "Oh olsun." Alnını öpüp "Olsun gönül verenim" dedi Savaş mutlu sesiyle. Gecenin on ikisine kadar düğün devam ediyordu. Rojin'le Simal evden getirdikleri nane likörünü masanın altında doldurup gizlice içmişlerdi. Hafiften sarhoş olmuşlardı. Renas Simal'i arabasına bindirmişti. "Canım çılgınlar gibi dans etmek istiyor Ferman" diye sırıttı Rojin. Karısı ayılsın diye onu lavaboya götürüp yüzüne su çırptı Ferman "Ben sana evin dışında nane likörü içmeyeceksin demedim mi?" Rojin hıçkırdı "Dedin. Gel sevişelim biraz." Kocasının dudağına yapıştı. Elini tutup bacaklarının arasına götürdü "Bak nasıl ıslanmışım görüyor musun?" Ferman zor yutkundu. "Reglim bitti haberin olsun." Deyip yeniden hıçkırdı Rojin. "Hadi evimize gidelim. Çiftleşelim aşkım çok özledim seni." "Böyle konuşunca dayanamıyorum sana Rojin." Deyip karısını kucaklayıp lavabodan çıkardı. Yaz yağmuru atıştırmaya başladı birden. Yağmur hızını arttırınca herkes evine gitmeye başlamıştı. Robin Asmin hanımın kucağındaydı. Islanmasın diye araba geçti. Dilda gidip oglunu kucaklayıp kokladı. Öptü yanaklarını. "Hadi gidin evinize hasta olacaksınız." Dedi Asmin hanım kızına. Dilda ön koltuğa geçti "Ne güzel yağmur yağıyor." Savaş'ın dağ evini ilk kez görüyordu Dilda. "Burası senin mi?" Kapıyı kapatıp anahtarı koltuğun üstüne attı Savaş. Karısının karşısına geçip "Benim değil bizim. Tamam mı? Sen benim karımsın ve burasıda bizim evimiz. Kendini benden ayırma bir daha lütfen." Dilda'nın hoşuna gitmişti bu sözler. Başını usulca salladı. Yatak odasına kadar karısını kucağında taşıdı Savaş. Dilda kocasının sert göğüslerine tutunup yaslandı. Savaş onu biraz daha çekti kenďine. Dilda göbeğine değen sertliği hissedince büyük bir gırtlak yuttu. Başını kaldırıp kara gözlere baktı öylece. Kocası eğilip dudaklarını öpmeye başladı. Dilda altdudağı emiyordu. Birbirlerinin dillerini emdiler. Soluk soluğa üstlerini çıkardılar. Dilda'yı yüz üstü uzandırdı Savaş. Bel çukurunu yaladı. Dilda inledi. Her yerini öptü Savaş. Dolgun kalçalarını emip hafif şaplağıyla vurdu kalçasına. "Taş gibisin" Sırt üstü uzandırdı karısını. Boynunu yaladı sertçe öpüp emdi. Nicedir bu anı bekliyordu. Dilda kocasının kemerini çekiştirdi. Açamayınca ofladı. Savaş kısa bir gülüş patlattı. "Gel buraya." Karısının bacaklarının arasına arzudan dolu gözlerle baktı. Küçüktü pembemsi rengi onu azdırmaya yetmişti. Dilda kısık gözleriyle bacaklarının arasına bakan kocasına tebessüm etti. "Savaş dayanamıyorum artık karına acı çektirme daha fazla" diye inledi Dilda. "Sen o acıyı bana sor Dilda. Seni gördüğüm andan beri içinde olmak istiyorum." Deyip karısını uzandırdı. İç bacağını öptü uzunca. Yaklaştı bacaklarının arasına. Tatlı bir kokuyu duyunca inledi. Avuçladı. Dilda kasıldı birden. Sırtını kaldırıp kocasının eline doğru havalandı. "Jinamin" diye inledi Savaş. Dudaklarını kondurdu yuvasına. Sakallarına karısının zevk suyu bulaştı. Dilda "Ahh!" Diye inledi. Bacakları kasıldı birden. Yuvası emilince gözleri ardına kadar açıldı. Kocasının sert dudakları hızını artırınca Dilda yatak başlığına tutundu sıkıca. İçinde bir şey kopuyordu. Göbek çukurunda bir heyecan dalgası coşuyor gürül gürül akıyordu. Başını yastıktan ayırıp doğruldu. Kocasının saçlarını çekti. "Savaş!" Diye zevkten çığlık attı. Saç diplerinde terler akıyordu. Yorgun başı düştü yastığa. Vücudu kıvrılıyor hazdan inliyordu. Dudaklarını ısırıp "Meremin" dedi nefes nefese. Kocası ayrılıp baktı ona. Dolgun yuvarlak dik memelerini sertçe avuçladı. "Sütünün tadına bakacağım." Dilda itiraz edecek oldu. Tomurcuğu kocasının dudaklarının arasında sıkışmıştı bile. Eli ayağı titredi. Hoşuna gidiyordu emmesi. Kocasının geniş kaslı beline tırnaklarını geçirdi. Memeleri kızarıp kan toplayana dek emilmişti. Dilda bu sefer Savaş'ı yatağa uzandırdı. Kucağına oturdu. Islak sıcacık yuvası kocasının göbeğindeydi. Ateşi kesilecekmiş gibi bastırdı yuvasını. Daha da yandı . İnleyip emdi kocasının sert göğsünü. Karın kaslarını yalayıp öptü. Isırdı hafifçe. "Sana açım." diye mırıldandı. Kemeri çekiştirdi. Açmayı başardı sonunda. Savaş pantolonu çıkarmasına yardım etti. Dilda şortun üstünden okşadı sertliğini. Dudaklarını yaladı. İşte buna açtı. Zaman kaybetmeden şortu her iki eliyle kavrayıp bacaklarına indirdi. Uzun ve kalındı. Baya kalındı hemde. Dilda yutkunmaya bile cesaret edemedi. Esmer, göbek çukuruna doğru kalkmış erkekliğine baktı. Baktıkça daha da büyüdü gözünde. Sızlayan dudaklarını kocasının kasıklarına kondurdu. Utanmayı bir kenara bırakıp tuttu erkekliğini. Belirgin damarları avucundaydı. Okşadı. Savaş inledi. Ter boynundan göğsüne akıyordu. Karısının tatlı acemi tavırları onu iyice azdırmıştı. Bazen can yakıcı bir şekilde sıkıyor bazende kuş tüyü hafifliğinde okşuyordu erkekliğini Dilda. İçinden nasıl geliyorsa öyle davranıyordu. "Ohh!" Kocasının yanına uzanıp bacaklarını ayırdı. Savaş doğrulup dizlerini büküp karısının yuvasına yaklaştı. "Bak bana sakın kaçırma gözlerini." Kocasının dediğini yaptı Dilda. Gözlerini bir an olsun kaçırmadı kocasından. Savaş sürttü erkekliğini. Dilda titredi birden. "Çok güzel" dedi göğsü heyecandan şişerken. Savaş daha fazla dayanamadı. Ağır ağır girdi yuvasına. Sımsıkıydı yuvası. Dilda'nın gözleri kaydı. Dişlerini dudaklarına batırdı. Savaş alnından öptü onu. Bir göğsünü avuçlarında ezerken hızlanmaya başladı. Ondan ayrı kalıp çektiği eziyeti hatırlayınca daha da hızlandı. Dilda'nın zevk çığlıkları onu kendinden geçirmişti. İkisi de ateşliydi. Saatler sonra bile ayrılmamışlardı. Dilda daracıktı bu Savaş'ın ona daha çok sokulmasına sebep olmuştu. Yüzünü karısının boynuna gömüp hırladı Savaş. Tohumlarını karısının yuvasına dağıttı. Karısının göğsüne uzandı. Kollarını karısının incecik beline sardı. Dilda göğsünde dinlenen başı okşadı. " Tadın çok güzelmiş jinamin" diye inledi Savaş. Kocasının nefesi yaktı göğsünü Dilda'nın "Meremin hasretin hasretime karıştı işte" Savaş başını kaldırdı. Karısının dudaklarını öpüp yuvasını okşarken "Hasretimiz her gün karışacak" Dilda safça " Yorulmaz mısın?" Diye sordu. Savaş tebessüm etti. Yeniden sertleşmişti. "Gel buraya." Deyip açtı bacaklarını. Dilda iyice şaşırdı. " Sen yoruldun mu onu de bana?" Başını olumsuzca salladı Dilda. Savaş yanıtı almıştı. Üzerine uzanıp yuvasından göğüslerinin arasına dek yaladı. Dilda doyumsuz olduklarını ayrımsadı. Birleştiklerinde ikiside inledi. Kocasının kollarıyla dirseklerinin arasındaki kalın damarlarını öptü. Kaslarına tutundu. "Durma ne olur Savaş." Terden ıslanmış saçı yüzüne yapışmış onu daha da seksi göstermişti. Islak yuvası kızarmıştı. Dilda'yı doğrultup sırtını kendine çevirdi Savaş. Kalçaları kasıklarına değince uludu birden. Belinden sıkıca tutup yuvasına girdi. Alttan memelerini tutup sertçe avuçladı. Karısının tatlı tatlı inleyişi kendini kaybettirdi ona. Soluk soluğa uzandılar. Karısını göğsüne çekti Savaş. Islak saçlarını yüzünden çekti. Dilda hâlâ inliyordu. Bedeni tir tir titriyordu. Karısına sarıldı Savaş "Şşş" sakinleşinceye kadar saçlarını okşadı. Dilda kocasının göğsünde uykuya dalarken "Yarın yine yapalım tamam mı?" Savaş arsızca gülümsedi "Neyi?" Dilda uykulu, birazda asabi sesiyle "Savaş" dedi kaşları hafiften çatılıp "Biliyorsun." Kocasının göğsünde uyudu. Ceylan'ı özel bir hastaneye götürdü Bahadır . "Doktor!" Diye çığlık attı. Boğazı yırtılır gibi oldu. Koşarak içeri girdi "Doktor!" Diye yeniden bağırdı. Hemşireler yanına koştular. "Hastanın nesi var?" "Hamile. Karnına sert bir darbe aldı. Kanaması var." Dedi Bahadır hızlı hızlı. Hemşirelerle birlikte oda itiyordu Ceylan'ın uzandığı sedyeyi. "Siz giremessiniz beyefendi" Ceylan'ı yalnız bırakmak istemiyordu Bahadır. "Onu yalnız bırakmam." "Bırakında işimizi yapalım." Kapı yüzüne kapandı Bahadır'ın. Saatler geçti. Birkaç doktor içeri geçti. Bahadır resmen deliye döndü. Bebeğine bir şey olursa yaşayamazdı. Artık dayanacak gücü kalmamıştı. Vildan hanım yeğenini arayıp Ceylan'ın durumunu sordu. "Hemen Almanyaya dönüyorsun hala. Geldiğimde hâlâ evde olursan seni öldürmek zorunda kalırım." Diye bağırdı Bahadır. Kapı açılınca yerinden fırladı. Ceylan sedyeye uzandırılmış götürülüyordu. "Neyi var söylesenize" "Hastanın nesi oluyorsunuz?" Bahadır doktora döndü "Sevgilisiyim. Bebeğime ne oldu doktor yaşıyor mu onu söyle bana" "Ceylan hanım ciddi bir kanama geçirmiş. Kanamayı durdurmayı başardık. Onu tam zamanında getirmişsin. Yalnız düşük tehlikesi devam ediyor." "Ama yaşıyor değil mi?" Doktor "Yaşıyor dediğim gibi düşük tehlikesi var. Ceylan hanımın sürekli uzanması gerek. Lavaboya bile çıkmayacak altı bağlanacak. Üzülmemesi gerek. Sağlıklı ve bol beslenmeli." Bahadır sevinçten ağladı. Bebekleri ölmemişti.. Ceylan ağlıyor yüzünü tokatlıyordu "Kanamam oldu benim. Yalan söylüyorsunuz bebeğim öldü değil mi" Bahadır Ceylan'ın ellerini tutup "Ölmedi bebeğimiz Ceylan. Sana sımsıkı tutundu bebeğimiz. Bebeğimiz ölseydi ben bu kadar sakin kalır mıydım?" Ceylan birazda olsa sakinleşti. Bahadır'a inanmıştı. Çünkü bebeklerine bir zarar gelseydi Bahadır deliye dönerdi. Ceylan'ı ambulansla eve götürdüler. Vildan hanım kaçmıştı. "Düşük tehliken var Ceylan. Tehlikeyi atlatana kadar uzanıp dinleneceksin. Tuvalete bile çıkmayacaksın. Altın bağlanacak. Hasta bakıcın birazdan gelir. " "Yeter ki bebeğime bir şey olmasın ben her şeye katlanırım." Dedi Ceylan gözyaşlarını silip. "Özür dilerim Ceylan. Halam gelmeseydi bunların hiçbiri olmayacaktı." Ceylan'ın tek düşündüğü bebeğiydi. "Git buradan beni yalnız bırak Bahadır." Bahadır gitmedi. Ceylan'ın gözyaşları ona bulaştı. Karnını yumuşak bir şekilde okşadı. Ceylan'ı alnından öptü. Doktorun hazırladığı listedeki yemeklerden birini yapmıştı Zühre. Hasta bakıcı yemek tepsisini almaya hazırlanırken "Ben içiririm çorbayı" dedi Bahadır. Mutfaktan çıktı. Ceylan'ın karşısına sandalyeyi çekip oturdu. Tepsiyi dizlerine indirip çorbadan bir kaşık alıp üfledi hafifçe. Ceylan yavaş yavaş içti çorbasını. "Doydum yeter." "Son iki kaşık kaldı bitir çorbanı. Bebeğimizin beslenmesi lazım Ceylan." Ceylan itiraz etmeden bitirdi çorbasını. Yarım saat geçmeden uykuya daldı. Ceylan'ın uyuyan yüzünü sevdi Bahadır. "Seni seviyorum Ceylan" diye fısıldadı kulağına. Bugün anladı onu sevdiğini. Bölüm sonu. |
0% |