Yeni Üyelik
15.
Bölüm

Kırk çıkarma

@verahare

Sabaha daha mutlu ve umutlu uyandı Dilda. Bugün annesiyle konuşacaktı. Acele etme demişti annesi. Savaş'ın kendisini gerçekten sevdiğini hastane odasında öğrenmişti. Sevmese onun için gözyaşı dökmez soyadını vermek istemezdi. Ne hevesti ne de geçiciydi Savaş'ın aşkı. Sapına kadar içtendi sevgisi. Ona aşık olması kadınlık gururunu okşamıştı. Kaderin ona nasıl bir yol çizdiğine şaştı kaldı. Eğer oğlu doğumda ölmeseydi Robin'in süt annesi olamaz Savaş'la hiçbir zaman tanışmazdı.

Yanı başında uyuyan huzurunu seyretti. Robin'e gülümsedi öptü başının kenarından. Sevdi minik ellerini. Birbirlerine iyi geliyorlardı.

 

Rima evden çıkmadan önce Ezman'ı kaynanasının kucağına verip kocasıyla beraber arabaya binip kırlara doğru gittiler. Robin'in kırk uçurma banyosu için kırlardan kırk tane ayrı çiçek topladı. Sonra kırk tane taş.

"Benim güzel karım ceylanım gün geçtikçe daha bir seksi oluyorsun" eğilip çiçek toplayan karısını arkadan süzdü Azat.

Kocasının niyetini anladı Rima. Evin dışında da birlikte oluyorlardı. "Azat sakın biri falan görür rezil oluruz herkese"

"Perdeler çekikken mi?"

Rima kocasına döndü "Arabayı yatak yaptık resmen Azat" diye söylendi.

"Bence insan eşiyle kurduğu fantezilerini gerçekleştirmeli tıpkı senin isteğin üzere samanlıkta birleştiğimiz gibi"

Rima kızardı. Çapkınca gülümsedi. "Kocam değil misin"

"Karım ne istedi vermedim karım ne dedi de yapmadım"

Kardeşi arayınca uzunca konuştular. Aile özlemi içini yakıp kavuruyordu.

"Affetmek bu kadar mı zor." diye sordu kardeşine. "Kimsesiz bıraktınız beni. Ailem var ama onlar için ölüyüm neden sevdiğim adamla evlendim diye. Kötü yola düşmüşüm gibi sildiniz beni. Ben sadece sevdim sevdamın arkasında durdum. Pişman da değilim. Kocam bana aşık çok şükür çocuklarımda var huzurum da. Yalnız ailem yok.

"Keşke yanına gele bilsem dokuzuncu ayıma girdim abla neredeyse doğuracağım."

Kardeşinin söyledikleri ağlattı Rima'yı. "Keşke yanında olabilsem kardeşim"

"Annem seni merak ediyor"

"Merak etseydi gelirdi yanıma. Kimsesiz bırakmazdı beni ele güne karşı. Herkesin ailesi yanındayken eltimin ailesi sürekli gelip gidiyorlar birbirlerine sonra görümcelerim ailelerine gidip geliyorlar. Onları görünce ben niye kimsesizim diyorum kendi kendime. Kıskanmıyorum onları ama bende sizi istiyorum. Ailem bana gelsin ben onlara gideyim istiyorum. Anne babamın elleri yine başımı okşasın istiyorum. Derler ki anne babanın evlat üzerinde hakkı vardır. Doğrudur. Ama evladında anne baba üzerinde hakkı vardır. Affedilmek benim hakkım. Azat'ın ailesi kaç defa geldiler beni istemeye vermedi babam beni. Sevmediğim bir adamın yatağına nasıl girerdim sevmediğim bir adamın çocuklarını nasıl dünyaya getirirdim? Azat benim kocam ve ben onun yatağına severek isteyerek giriyorum onun çocuklarını seve seve doğuruyorum" deyip telefonu kapattı Rima.

"Ne oldu?"

Kocasına döndü "Hiç"

"Götüreyim seni Urfaya aileni gör öldürecek değiller ya"

Rima göğsü titreyerek ağladı "İstemiyorlar beni ölüyüm onlar için babamın inadı öldürecek beni bir gün."

Karısına sarıldı Azat. Göz yaşlarını silip yüzünü öptü. Koluna girip arabaya götürdü onu "Gezelim biraz için açılsın." karısı için bir şey yapamamak dert olmuştu ona. Saf aşktan bile nefret ediyordu insanlar. İki insanın birbirini sevmesi kime zarar verirdi ki?

En sonunda olmayacak soruyu karısına yöneltti Azat "Pişman mısın?" diye sordu.

"Bunu bana nasıl söylersin? Ne pişmanlığından bahsediyorsun sen" bütün öfkesinin hedefine kocasını koydu Rima. "Ailemi özlemem normal değil mi? Senin ailen yanında diye özlemden haberin yok senin Azat bey! Urfadan İzmire geldim ben. Buraya alışana kadar hangi zorluklardan geçtim haberin var mı? Başımı hangi yana çevirsem yabancı insanlar var. Bende memleketimi özledim. İki damla göz yaşımı rahatça akıtamayacak mıyım ben biraz olsun derdimi dökemeyecek miyim?"

Arabayı yolun köşesine çekip "Haklısın" diye mırıldandı üzgünce. Karısının çenesini nazikçe tutup "Bak bana Rima." dedi "Özür dilerim seni kırmak istemedim."

Birden kocasının kucağına oturdu. Hırslı hırslı konuştu "Bir daha bana sakın öyle şeyler sorma canımı acıtma Azat." sertçe öptü dudaklarını. Nasıl pişman mısın diye sormuştu aklı almıyordu. Elini yüreğine koyup "Seni sevmesem karın olur çocuklarını doğurur muydum?"

Azat dilini şaklatıp başını iki yana salladı. "Özür dilerim."

Kocasının perdeleri kapatmasını izledikten sonra gömleğinin yakalarını sertçe kavradı birden iki yana açtı ellerini gömleğin düğmeleri söküldü birdenbire. Tırnaklarını göğsüne batırıp göbek çukuruna kadar çizdi. Çizdiği yerde kan çıktı. Elinde olmadan ağladı Pişmansın demişti. "Bir daha benimle öyle konuşursan benden sevdamdan şüphe duyarsan bir an bile tereddüt etmem öldürürüm kendimi anlıyor musun?"

"Rima sen neler söylüyorsun"

Kocasının gözlerinde gördüğü korku onu rahatlattı. Eteğini bacaklarına doğru sıyırdı. Kocasının kemerini çekiştirerek açtı. Eliyle tutup meydana çıkardı "Sus" kocası kalçasını tutup kaldırınca içine inleyerek aldı. Hırsından sertçe öpüp dişliyordu kocasının boynunu. Kocasının elleri çıplak sırtından aşağıya kayıyor pürüzsüz kalçalarını okşayıp avuçluyordu "Bir tane daha çocuğumuz olsun Rima."

"Ezman daha küçük." diye nefese nefes kalmış bir halde konuştu Rima. Terli saçları kocasının yüzüne yapışmış kocasının ağzında ıslanan göğüs uçları delirtmek üzereydi onu. Ter sıcaklık içinde tekrardan birleştiler.

"Öldürüyorsun beni Rima."

"Oh olsun."

"Korunmadığımızın farkında mısın?"

"Korunma yöntemleri hiçbir işe yaramıyor olacağı varsa oluyor."

"Olsun istiyorsun yani" Karısını kalçasından tutup gidip geldi içine. Rima gerçek bir kadındı.

"Ezman daha küçük dedim ya. Biraz büyüsün sonra düşünürüz" diye inledi Rima tırnaklarını kocasının omuzlarına batırırken. Azat'ın başı göğüslerinin arasındayken kasılıp titremeye başladı "A- azat." Karısını üstünden kaldırmaya çalıştı ama Rima çakılıp kalmıştı orda. Birlikte aktılar birbirlerinin içine. Sıcaklığı memnuniyetle aldı içine Rima. Bebek yapmayı şimdi düşünmüyordu ama kocasının verdiği sıcaklık hoşuna gitmişti aklını başından almıştı resmen.

"Rima içine boşaldım hamile kalabilirsin" deyip karsının üzerinden kaldırmaya çalıştı Azat.

"Sakın çıkma içimden böyle kalalım bir süre."

"Ama..."

"Kalırsam da helalimden hamile kalıyorum." deyip kocasının omzuna başını indirdi ter belinin çukurundan akmaya başladı.

Karısının saçlarını ensesinde topladı. Uzun bir süre öyle kaldılar. Sonra kendilerine çeki düzen verdiler. Karısının sütyenini taktı Azat tekrardan sıkıp öptü uçlarını. "Sana doymuyorum bir türlü."

"Bende." dedi Rima "Bana yetmedi bu gece eve erken gideceğiz tamam mı?"

"Tamam benim güzel karım sen ne istedin de yapmadım?"

"Hemen eve gidelim"

 

"Benim güzel oğlumun kırkını uçuruyoruz bugün" deyip güldü Dilda oğlunu koklayıp öperken.

Herkes gelmişti evlerine Sevim'in annesi ve kız kardeşi Sevda hanım Eda Türkan Efsun Nergis teyze...

Güneş Dilda'yı başka bir odaya çağırıp "Abim gönderdi sana bugün giysin dedi." deyip kırmızı paketi Dilda'ya uzattı Güneş "Yengem olacağın için çok sevinçliyim." Dilda kızaran yüzünü yere eğdi. Güneş gülerek odadan çıktı.

Banyo setini salona kurdu kızlar. Rima kırk tane ayrı çiçeği Zahide'ye uzattı sonra taşları.

"Kırk tane ayrı çiçek ve kırk tane ayak değmemiş taş" dedi Zahide su dolu kovaya çiçekleri ve taşları atarken. Cebinden çeyrek altını çıkarıp gösterirken "Güneş gibi etrafına ışık saçsın oğlum" deyip suyun içine attı. Gümüş yüzüğü gösterirken "Karanlık günleri hiçbir zaman olmasın ay gibi parlasın oğlum." suyun içine attı yüzüğü sonra mavi boncuğu. Bozuk paraları çıkarıp suya atarken "Bol kazançlı olsun paşam. " dedi Zahide. Mavi tülle süslediği kırk uçurma sepetini açtı. Küçük cam tıpa şişelere koyduklarını tek tek gösterdi. "Un aksakallı bir dede olup torunlarını görecek kadar uzun ömürlü olsun oğlum. Şeker tatlı dilli olsun diye. yumurta gibi sağlıklı gürbüz bir adam olsun. Pirinç hayatından bereket hiç eksilmesin diye. Tuz tertemiz kolay bir ömrü olsun. Pamuk gibi yumuşak olsun oğlumun kalbi. İp uzun ve sağlıklı saçları olsun diye. Kahve kırk yıllık hatırı olan dostlukları olsun diye. Sabun tertemiz bir alın yazısı olsun diye. Ekmek anne babası elinin ekmek tuttuğunu görüp gururlansın diye. Çörek otu şans hep oğlumdan yana olsun diye. Ayakkabısı ayakları hep hayra gitsin diye. Kalem ilim irfan sahibi olsun diye.

Asmin hanım ve diğer kadınlar dua etmeye başladılar. Zahide kırk tas suyla yıkadı Robin'i. "Su aşağı, boy yukarı! su, aşağı boy yukarı!" dedi birkaç kez. "Su gibi ömrün güzel olsun inşallah oğlum." Savaş'ın aldığı beyaz tulumu giydirdi Robin'e. Dilda oğlunu huzurla izliyordu.

"Hadi bakalım Dilda hanım senin de lohusalığın bitti kırkını çıkaralım."

"Ay utanırım Zahide teyze senden. Sen beni nasıl yıkayacaksın?"

"Tövbe tövbe kız sende benim bir kızımsın hem çok utanıyorsan don atletle yıkarım seni."

Dilda ses çıkarmadan banyoya geçti atletiyle külotunu çıkarmadı Zahide aynı şekilde Dilda'yı yıkamaya başladı dualar eşliğinde. "Su aşağı, boy yukarı!" deyip yıkama işlemini bitirdi.

Dilda odasına geçip kurulandı Savaş'ın aldığı elbiseyi ellerine aldı uzun bembeyaz bir elbiseydi melek kolluydu. Hızlıca giyinip saçlarını kurulayıp taradı. paketin dışında ufak bir kutunun olduğunu görünce ellerine alıp kapağını açtı. Altın, birbirine sarılmış anne bebek desenli kolyeyi ellerine alıp inceledi. Tebessüm ederek taktı kolyeyi.

Odadan çıkıp salona geçtiğinde herkes ona bakıp tebessüm etmişti.

"Maşallah kızıma" dedi Fatma yenge.

"Kendini çimdikle kız" dedi Mihriban.

Yaptıkları pastaları yiyip limonatalarını yudumladılar.

"Kanaman bitti çok şükür" dedi Simal Dilda'nın kulağından çekilip.

"Nihayet"

Janya ve Güneş imalı bakıyordu Dilda'ya

"Robin'in babasıyla çıkıyormuşsun"

Dilda kulağından çekilen kardeşine kaşlarını çattı "Çoluk çocuğun maskarası olduk iyi mi" diye tısladı.

"Ne dedin duyamadık" dedi Sevim Janya'ya

"Hiç öylesine bir şey sordum yenge." deyip odadan Güneş'le beraber çıktı Janya.

Dilda odasına geçip oğlunu emzirirken Savaş aradı.

"Giyindin mi elbiseyi?"

"Giydim kolyeyi de taktım çok güzeller." dedi Dilda.

"Konuştun mu annenle?"

"Şimdi misafirler var kimseler yokken konuşacağım annemle."

"Bir an önce seni kollarıma alıp uyumak istiyorum. O deniz gibi gözlerinden öpmek istiyorum seni Dilda." dedi Savaş "Dışarı çık buluşalım."

"Ama bu sefer benim istediğim yere gideceğiz"

"Tamam."

"Sen mahallenin başına gel beni oradan al."

Dilda odasından çıkarken ablaları ve Rima evin kirlenmiş halılarını sarmış merdivenlerden iniyolardı.

"Ne oldu?"

"Çocuklar yemek döktü halıları yıkayacağız" dedi Rima.

"Sen nereye gidiyorsun kızım?"

Dilda annesine döndü "Savaş'la buluşacağız anne benimle ciddi düşünüyor. Eğer izin verirseniz beni sizden istemeye gelecek."

Kızının hevesini kırmak istemiyordu Asmin hanım ama bir anne olarak kızına nasihatte bulunmak onun göreviydi "Biraz acele etmiyor musun Dilda?"

"Beni seviyor anne biliyorum. Bende onu seviyorum beklemek manasız değil mi?"

"Babanla konuşurum bu gece."

Dilda gülüp annesine sarıldı "İyi ki benim annemsin" deyip oğluyla beraber evden çıktılar.

 

"Kız Rima boynunun hali ne öyle." dedi Rojin. Rima eğilmiş halıyı fırçalarken göğüslerinin ve boynunun kızarıklığı meydandaydı.

"Bende diyorum bunlar neden gecikti." diye kahkahasını bastı Sevim sandalyeye oturmuş oğlunu emzirirken. Hamile diye kızlar ona halı yıkatmamıştı.

Rima omuz silkti "Hamile kalabilirim"

"Korunmadınız mı?"

"Arabanın içinde mi?" diye göz devirdi görümcesinin sorusuna.

"Siz bence artık yedek taşıyın onları cebinizde" diye güldü Simal.

"Arabada nasıl yaptınız kız nasıl bir cesaret sizinki anlamıyorum"

"Kocam değil mi istediğimiz yerde birbirimize karışıyoruz yer ve mekan bize işlemiyor canım" dedi Rima çapkınca gülüp.

"Hiç utanmıyor da." diye sırıttı Sevim.

Rima güldü "Ne için utanıyım canım helalim değil mi?"

 

Arabaya geçtiklerinde Savaş bir şey demeden Dilda'ya sarıldı "Hoş geldin kadınım" dedi alnından öpüp "Kırkınız çıkmış hayırlı olsun"

"Sağ ol." deyip Savaş'ın yüzünde gezinen avucunu alıp öpücüğünü kondurdu içine.

 

Birlikte kitap kafeye gittiler. Onları el ele görünce Barış hiddetlendi. Onlara görünmeden izlemeye başladı onları.

"Nasılsın Salih?" diye sordu Dilda dışarıda köpeği seven Salih'e tebessüm edip.

"İyiyim hoş geldiniz"

Dilda Savaş'ın koluna girip "Bu Robin'in babası Savaş benim de evleneceğim adam." diye gülümsedi.

"Öyle mi çok sevindim."

"Teşekkür ederim."

"Robin'i biraz sevebilir miyim?"

"Tabii"

Savaş'ın itiraz edecek gibi olduğunu görünce kaşlarıyla uyardı onu Dilda. Salih'in arkası onlara dönükken Savaş'ın kulağına eğilip "Salih zararsızdır sevdiği kadın intihar edince böyle olmuş" diye fısıldadı. "Lütfen bırak sevsin Robin'i."

Savaş ses çıkarmadı.

"Barış nerede?" diye sordu Dilda etrafına bakınıp.

"Şimdi buradaydı."

Barış nefretle baktı Savaş'a. İçinde susturamadığı sesler çıktı yine meydana "Karını elinden alıyor çocuğunu da. Sen sonsuza kadar acı çekeceksin Barış." uğuldayan kulaklarına vurmak istedi. Halüsinasyonu gerçek zannediyordu. Karısı ve oğlu trafik kazasında ölmemişti işte başka bir adam tarafından el konulmuştu onlara. Karısını ve oğlunu yabancı adamın elinden ne yapıp edip kurtarmalıydı.

Bölüm sonu.

Loading...
0%