@verahare
|
Bir hafta sonra... Oğlunun ağlamasıyla uyandı Dilda. Buz gibi betona oturduğundan dolayı soğukluk kalçasını uyuşturmuştu. Memesini çıkardı Robin'i biraz daha yaklaştırdı kendine. Karanlıkta ağzını bulmaya çalıştı. İki defa memesi hedefi şaşırdı. Birinde memesinin ucu alnına, diğerinde yanağına gitmişti. Robin açlıkla memesini çekiştirirken saçlarını okşayıp "Geçecek bir tanem bunların hepsi geçecek" diye fısıldadı. Bulduğu ilk fırsatta kaçacaktı. Açlıktan başı dönüyordu. Fakat yemeği düşününce midesi bulanıyordu. Kasıklarına giren kramplar , halsizlikler onu mahvediyordu. Temiz havayı solumak istiyordu artık. Robin'in öksürüğü, hırıltılı solunumu, nefes almakta zorlanışını görmek onu kahrediyordu. Altını da değiştirememişti. Kirli bebek bezini alıp mahzenin en uç noktasına götürmüştü. Kendi dışkısını da bebek bezini attığı yere yapmak zorunda kalmıştı. Nil ona yiyecek olarak küfle bezenmiş bir ekmek veriyordu. Verdiği su da bulanık ve kokmuş oluyordu. Dilda fareler onlara saldırmasın diye ekmeğinin çoğunu onlarla paylaşmak zorunda kalıyordu. Artık dayanacak mecali kalmamıştı. Dışkı ve rutubet kokulu karanlık bir mahzene dayanamıyordu. "Allah aşkına aç şu kapıyı Nil" Yakup Dilda'nın yakarışını duyunca kararsız kaldı. Nil şehre inmişti. Kapıyı açmamasını söylemişti ona. Dilda'yı duymazlıktan gelmeye çalışıp sigarasını yakıp telefondan müzik açtı. Dilda pes etmeden kapıya vurdu "Yalvarırım açın artık kapıyı" Yakup sonunda dayanamayıp kapıyı açtı. Kadının ve bebeğinin halini görünce dondu kaldı. Gözlerinin feri gitmiş göz halkaları koyulaşmış yüzü solmuş ve zayıflamıştı. Sarı saçları kir içindeydi. Dilda Yakup'u görünce korkudan haykırarak ağladı. İkinci bir saldırıyı kaldıramazdı. "Ne diye yırtınıyorsun ha" "Biraz temiz hava lütfen" "Olmaz Nil de..." "Bebeğimin halini görmüyor musun? Kanı eline bulaşsın istemezsin değil mi" Dilda'yı kolundan çekip dışarı çıkardı Yakup. Temiz hava Dilda'nın başını döndürdü. Yere yığılacakken Yakup onu tutup masaya oturmasına yardım etti. Masadaki tavuk butunu ve pilavı görünce yemeğe saldırdı. Yakup tiksinerek ona baktı "Yabani bir hayvana benziyorsun" diye tısladı. Dilda umursamadan nefes nefese kalana dek yemeği yedi. Uzun süre aç kalıp birden midesine yemeği indirince şiddetli karın ağrısı başladı. "Nil'i anladık peki sen ne istiyorsun benden?" "Senden ne isteyebilirim ki ha söylesene. Derdim sen değilsin kadın." "Benimle derdin yoksa bırak gideyim. Oğlumun halini görmüyor musun?" Yakup ilgisizce "Ölmez merak etme." dedi. Dilda Yakup'un az ötesinde duran paslı, kalın demir çubuğu gözüne kestirdi. Birden ayaklandı. Yakup ayağa fırlayıp onu omuzundan iterek "Otur yerine" "Çeşmenin yanına gideceğim çok susadım" "Kaçmayı düşünüyorsan vazgeç bundan. Ancak Nil istediği zaman özgür kalacaksın" Dilda sabırla "Sadece su içmek istiyorum" diye çıkıştı. "Günlerdir bana kirli su içiriyorsunuz" "Zırlamayı kes te git suyunu iç" diye bağırıp masaya oturdu Yakup. Elinde ağaç dalıyla toprağı çizmeye başladı. Yakup'un onlara bakmadığından emin olup, Robin'i yere uzandırıp demir çubuğu aldı eline. Bir insana zarar verebileceğinden emin bile değildi. Kararsız titrek adımlarla yürüdü. Eğer şimdi bunu yapmazsa buradan ancak ölü bir şekilde çıkacağını sezinledi. Yaklaştı. Nefesini tutup demir çubuğu omzuna değecek bir şekilde havaya kaldırdı. Eli titredi bir an. O sırada Robin ağlamaya başladı. Yakup başını çevirip bakınca Dilda ayağa kalkmasına fırsat vermeden ensesinin biraz aşağısına demir çubuğu sert bir şekilde vurdu. Yakup yere yığıldı. Dilda koşmaya başladı. Robin'i kucaklayıp sıkıca göğsüne bastırıp koşmaya devam etti. Az önce yaptığı korkunçluk deli gibi ağlattı onu. Yalın ayağına cam parçası batınca acıdan haykırdı. Yine de koşmaya devam etti. Tek istediği evine gitmekti. Kendi kendine "Bitti bitti artık" dedi nefes nefese. Koşmaya devam etti. Farkında olmadan anayola çıktı. Dilda birkaç tane arabaya durmaları için kolunu salladı. Hepsi yanından geçip gittiler. Hızlı adımlarla yürümeye devam etti.
Nil önünde hızlı adımlarla yürüyen sarışın bir kadın görünce onun Dilda olduğunu anladı. Gaza bastı. Dilda üzerine freni patlamış gibi gelen arabayı görünce panikledi. Nil için keyifli Dilda için bir azaptı bu kovalamaca. Sonunda sıkılıp arabayı durdurdu Nil. Kapıyı açtı. "Hayır... hayır!" Dilda'yı kan ter içinde görünce gülümsedi "Demek kaçmaya çalıştın" diye mırıldanıp saçını kökünden çıkarırcasına çekmeye başladı. Dilda bu sefer karşılık verdi. Nil'in yüzüne sert bir tokat attı. "Bırak beni sürtük" "Demek karşılıkta vermeye başladın. Şu ağlayan piçini alıp ormana fırlatsam kurtlara yem olur. Bunu yaparım biliyorsun. Önümde hiçbir engel yok neden diyecek olursan çünkü kaybedecek hiçbir şeyim yok." Kolundan çekerek arabaya bindirdi. Eve geldiklerinde Yakup daha yeni yeni ayılıyordu. "Ne biçim erkeksin sen ha! Nasıl dışarı çıkmasına izin verdin?" "Ben..." "Sen ne... sen ne ha! Sürtüğün seni soktuğu hale bir bak. Ben güçlü bir erkek istiyorum. Böylesini değil!" "Özür dilerim" Nil onu duymazdan gelip Dilda'yı sürükleyip mahzene götürdü. Ufacık bir umut kırıntısını da yitirdi Dilda. Nil oğlunu sertçe kucağından çekince delirmiş gibi gözlerle baktı "Ver bebeğimi!" diye haykırdı. Nil damağını şaklattı "Kaçmanın cezasını çekeceksin" "Bırak bebeğimi" Nil dayanamayıp tokatladı Dilda'yı. Yakup gelip mahzenin kapısını sertçe üstüne kapattı.
Kalp atışları hızlandı. Nefes alıp verişi düzensizleşti birden. Vücudu devinmeye başladı. Artık Robin'de yoktu. Üst katta oğlunun ağlayışını duymak ve hiç bir şey yapamamak... Ve kaçınılmaz kriz Dilda'yı yakaladı. Burada ölüp gideceklerdi. Kendini tokatladı. Ellerini saçlarına daldırıp yolup çığlık atmaya başladı. Kapıyı tekmeledi yumrukladı Nil'e ona Robin'i vermesi için yalvardı. "Oğlumu geri ver bana" bağıra bağıra konuştu. Sesi kısıldı. Başı döndü. Gözleri kapanıp yere yığılıncaya dek oğlunu istedi.
Onu öpmeye çalışan yüze tiksinerek bakıp elinin tersiyle itti Nil "Akılsızlığın cezasını çek biraz" "Bu kadarı fazla değil mi? Yani bebekle kadına yaptıkların" "Ben buyum. Acıdan hoşlanıyorum tamam mı? Birinin acı çektiğini görmek beni ayakta tutan tek şey. İşine gelmiyorsa kapı orda" "Seni bırakıp hiçbir yere gitmem" "Beni yalnız bırak." "Reglin hep böyle düzensiz midir yani ne zaman bitecek?" diye sabırsızca konuştu Yakup "Eğer benimle oyun oynamaya kalkarsan sonuçları senin için çok ağır olur Nil. Beni bir kukla gibi kullanmana izin vermem." "Tehdit mi ediyorsun?" "Acıdan hoşlandığını söylemiştin." Bir eliyle beline sarılıp onu kolundan çekip dudaklarını kanatırcasına öptü. Nil'in çırpınması Yakup'un onu daha sert öpmesine neden oldu. Onu duvara sertçe yapıştırıp boynuna gömüldü. Bir ısırık aldı. Memelerini nasırlı avuçlarına alıp Nil'i nefessiz bıkana dek sıktı. "Ohh çok güzelsin" diye zevkten inledi. Kalçalarına sert şaplaklar indirip okşayıp avuçladı "Kendini bana vereceksin. Senin için her şey yaptım ben" delici bakışlarını kadının gözlerinden çekmeden konuştu. Yeniden sıktı memelerini. Yakup'un ona dokunması midesini bulandırıyordu. Bir çok erkekle cinsel yaklaşımda bulunmuştu ama böylesini ilk kez görüyordu. "Yeter dur artık. Bu azgınlıkta ne böyle kendini dizginlemeyi öğrensen iyi edersin" "Konu sen olunca kendimi dizginleyemem. Kaç yıl cezaevinde kaldım haberin var mı senin. Bir anda karşıma çıktın beni efsunladın."
Yakup çıkıp gittikten sonra pencereyi açıp öğüre öğüre kusmaya başladı. Kokusu sinmişti bir kere içine. "Pislik herif." diye nefretle konuştu Nil. Bebekten ses çıkınca yanına gitti. Savaş'ın ikiziydi resmen. Üstüne eğilip inceledi bu garip varlığı. Elini ağzına sokup emmesini çatık kaşlarla seyretti. Havayı döven ayaklarına baktı. Bebeklere özgü sesler çıkarıp gülümsemesini tahammül edemedi. "Annen salağın teki. Babansa tam bir şerefsiz. Beni duyuyor musun. Bokunda leş gibi kokuyor. Boşuna ağlama seni annene vermeyeceğim" gidip masadan en kuvvetli alkolü alıp içti. Bebek ağladıkça çıldıracak gibi oldu "Sus artık sus. Domuz yavrusu gibisin" İçki şişesini alıp evden çıktı. Bebeğin ağlaması sinirine dokunuyordu. İçkiyi kafasına dikti. Zil zurna sarhoş oldu.
Asmin hanıma serum takılmıştı. Ne konuşabiliyor ne de yemek yiyebiliyordu. Ev taziye evini andırıyordu. Janya Savaş'ı arayıp evde abilerinin olmadığını ona telefonda söylemişti. Korktuğundan değil yeterince dertleri vardı diye Dilda'nın abileriyle karşılaşıp kavgaya tutuşmak istemiyordu. Zayıf güçsüz eli okşayıp öptü Savaş "Sana söz veriyorum kızını da torununu da getireceğim sana anne" Asmin donuk gözleriyle baktı ona. Konuşacak gücü kalmamıştı artık.
Almanyaya gidip Nil'in amcasıyla görüştü Savaş. "O hastaneden kaçtı Savaş. Türkiyeye kaçak yollarla giriş yapmış." dedi Tarık bey. "Doğrusunu istersen ona ne olduğu artık umurumda bile değil. Nil insan kılığına bürünmüş bir şeytan. Bu kız kötülükten besleniyor ve hastayım diye savunmaya geçiyor. Karşısındaki insanı manipüle edebiliyor. Karına ve oğluna olanlara üzüldüm." "Yani Nil birine zarar vermek istese bunu nerede yapar?" "Burada da rahat durmadı. Ve zarar verdikleri insanlar ormanda bulundular." dedi Tarık "Bak endişeni anlıyorum ama eğer Nil karını ve oğlunu öldürmüş olsaydı bundan haberdar olurdun. Yeğenimle yıllarca beraber yaşadık onu tanıyorum Savaş." burada elini omzuna attı "Karın da oğlunda yaşıyor. Nil'in tek istediği senin acı çekmen. Seni cezalandırmak istiyor onu terk etmeni hazmedemedi bir türlü." "Bu dayanılmaz bir his. Karımla oğlum yaşıyorlar mı yoksa..." boğazı düğüm düğüm oldu. "Elimden hiçbir şey gelmiyor. Çaresizlik içimi kemiriyor" diye acıyla inledi Savaş. Tarık bey yeğenini aradı. Nil cevap vermedi ona. "Gördüğün gibi telefonlarıma bakmıyor." salondan çıkıp Nil'in akıl hastanesindeyken tuttuğu günlüğünü komodinin çekmecesinden alıp Savaş'ın yanına döndü. "Nil planladığı her şeyi günlüğüne aktarır." Sigarasını yaktı. Bir tane de Savaş'a uzattı. "Nil gerçek bir kötü onu anlamaya çalıştım derdi neyse beraber çözelim istedim ama o bence hasta falan değil. İnsanın sınırı olmalı Savaş. Nil ise sınırsız olduğunu sanıyor." Günlüğü alıp evden çıktı Savaş. Şoföre gitmeleri için işaret verdi. Tarık beye teşekkür etti. Tarık bey üzülerek "Bunu söylemeyi istemezdim ama umarım Nil daha fazla insana zarar vermeden ölüp gider. Çok çabaladım ama her seferinde hüsrana uğrattı o" Arka koltuğa oturup günlüğü okumaya başladı. Telefonu çalınca kaldırdı. "Alo?" "Sesini duymayı özlemişim" diye hıçkırdı Nil. Sarhoştu. "Karımla oğluma ne yaptın neredesin Nil?" "Onlar iyi" diye mırıldandı Nil uyuyan bebekten gözünü çekmeden. "Oğlun tıpkı sen" "Nerede olduğunu söyle konuşalım" diye heyecanla atıldı Savaş. "Konuşmak... sen benimle konuşmadın ki kolumdan tutup evinden attın beni. Senin için gelmiştim ben. Peki sen ne yaptın bana bir çöpmüşüm gibi davrandı adi herif!" Nil'in sarhoş olduğunu anladı Savaş. Onun suyuna gitmeye başladı "Özür dilerim Nil. Çok özür dilerim bir tanem nerede olduğunu söyle bana" "Artık bir önemi yok ki." hıçkıra hıçkıra ağladı "Senden sadece beni sevmeni istedim. Sen beni görmek istemedin bile. Beni o akıl hastanesine kapattıklarında bile arayıp sormadın. Herkese zarar verebilirdim ama sana asla. Sen bu dünyada sevdiğim tek varlıktın." "Özür dilerim" "Boşuna özür dileme ne karını ne de bebeğini vermeyeceğim sana Savaş. Sevdiğin bir insanı kaybetmek nasıl bir şeymiş anla." "Onlar iyiler mi?" "Yaşıyorlar ama ölmekten beter durumdalar" Sinirle dişlerini sıktı Savaş "Karşı karşıya gelelim konuşalım" "Beni değil Dilda'yı tercih ettin. Benden bebek yapacağına gittin Çağla'dan yaptın. Kendini herkes paylaştın bana geldi mi yüz çevirdin" Öfkeyle konuştu Nil "Baykuşların cırcır böceklerinin seslerini duyabiliyor musun kasvetli kapkaranlık bir orman..." Telefon aniden kapandı Savaş telaşla yeniden aradı ama ulaşamadı. Nil'in Dilda'yı ormanda sakladığını öğrenmiş oldu. Nil her zaman karanlık ıssız ormanları sevmişti. Günlüğünü açıp okumaya başladı. Bölüm sonu. |
0% |