Yeni Üyelik
24.
Bölüm
@verahare

"Gamzeli kızılım benim"

Eda arkasına dönüp çınar ağacının altında motoruyla bekleyen sevgilisini görünce ona koştu. Beline sarılıp çıplak omzuna küçük bir öpücük konduran sevgilisine "Bize bakıyorlar" dedi utangaç bir sesle. Daha çok kızların baktığını görünce kıskançlık damarları kabardı. "İlla motorla gelmek zorunda mısın sen?" diye çıkıştı ayrılırken.

"Bisikletle mi gelseydim?" diye güldü Miran.

Eda kendini tutamadı. Dudaklarından koptu gülümseme.

"Hadi atla gezdireyim seni biraz"

"Bizimkilerin haberi var senden" dedi Eda.

"Ee"

Eda omuzlarını silkip "Onay vermediler anlayacağın" diye mırıldandı. Test etti yüzünü.

Miran inandı ona "Yaa" diye şaşkınca mırıldandı. "Vazgeçmem ki senden isterse tüm dünya karşımda olsun vız gelir bana"

Eda gülüp koluna şaka yollu vurup "Şaka yaptım be!" dedi "Hemen de inandın"

"O kadar ciddi bir şekilde söyledin ki kim olsa inanırdı."

"Doğrusu bizimkilere söyledim çok göze batmayın dediler. Abim seninle konuşmak istiyor"

"Konuşuruz"

Eda Miran'ın arkasına geçti.

"Motor sesine alışık değilsin" Miran kulaklığını Eda'ya uzattı. Telefonundan bir şarkı seçti.

Bulutların üstünden
Bıraktım ben kendimi
Sonunu düşünmeden
Duygular sarınca beniGizlice tuttum elini
Yüzüne baktım usulcaGözlerin fısıldadı, ah
Mutluluğu yavaşça
Gözlerin fısıldadı, ah
Mutluluğu yavaşçaÇiçeklerin kokusu
Dalgaların şarkısı
Rüzgârın fısıltısı
Bir sana bir de bana
Bir sana bir de banaBahçede hanımeli
Gökyüzünde yıldızlar
Yağmurun narin sesi
Şimdi bir anlamı varAşk nasıl da kırılgan
"Sus" dedim, ama olmadıKalbimden ismin geçti, ah
Kimseler duymadı
Kalbimden ismin geçti, ah
Kimseler duymadıÇiçeklerin kokusu
Dalgaların şarkısı
Rüzgârın fısıltısı
Bir sana bir de bana
Bir sana bir de banaBir sana bir de bana

 

"Ne güzel bir şarkı" diye yüksek sesle konuştu Eda.

"Sende güzelsin"

Duydukları sevinçle kabarttı göğsünü.

Miran arkadaşlarıyla tanıtmıştı Eda'yı.

"Bu Karaca"

Uzun boylu zayıf kıza içtenlikle gülümseyip "Memnun oldum" diye mırıldandı Eda.

"Bende memnun oldum hoş geldin Eda." dedi Karaca.

Hippi tarzı giyinmiş gözleri sürmeli albino hastası genç kızı işaret edip "Bu Aslı" dedi Miran.

"Merhaba hoş geldin Eda" dedi Aslı.

"Hoş buldum" dedi Eda.

"Bu da Aslı'nın arkadaşı Tufan" dedi Miran.

Kara kıvırcık saçlı adama "Memnun oldum" dedi Eda.

"Caner Karaca'nın kocası oluyor"

"Hoş geldin Eda nasılsın?" diye sordu Caner.

"Teşekkür ederim"

Eda semt pazarındaki atılmış sebze meyveleri toplayanlara bakıyordu şaşkınca. Miran eline poşet alınca yanına gidip "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu merakla.

"Bak sevgilim buradaki yere atılmış ama yenilir durumda olan sebze ve meyveleri topluyoruz arkadaşlarla. Manav ve marketlerin atıklarını da topluyoruz. Yenilir durumda olanları tertemiz yıkıyor yemek yapıyoruz. Yenilmeyecek durumda olanları ise gübreye çeviriyoruz"

Eda kızların yanına gidip "Bana da poşet verin" dedi. Uzatılan poşeti alıp Miran'ın yanına gitti. yerdeki sebzeleri toplamaya başladı. Bir saat sonra topladıklarını küçük bir pikabın arkasına koydular. Eda Miran'ın arkasına geçti. Başka bir mahalleye geldiklerinde önünde durdukları dükkana baktı Eda. Aşevinin önündeydiler. Leziz yemek kokusu burnundan içeri süzülünce

"Miss gibi yemek kokuyor"

İçeri geçtiler. Eda'yı aşevinin kurucusuyla tanıştırdı Miran. "Altın ablam buranın kurucusu. Kalbide altın gibidir ha"

Eda orta yaşlı tatlı kısa boylu yanakları tombul kadına gülümsedi "Memnun oldum."

"Hoş geldin Eda. Miran senden çok bahsetti. Dediği kadar varmışsın"

Eda'nın kaşları merakla çatıldı. Acaba Miran ne anlatmıştı ona.

Altın içinde geçenleri duymuş gibi "Çok iyi ve tatlı biri olduğunu söyledi" dedi. "Burada ihtiyaç sahiplerine yemek veriyoruz kızım. Yaşlı olanlara ise yemeklerini evlerine gönderiyoruz. Sağ olsun Miran dağıtıyor yemekleri."

Eda sebzeleri kızlarla ayıklamaya başlamıştı. Hepsi de kendisi gibi üniversiteliydi kızların.

"Miran Karadenizli bir gelin getirdi bize" diye konuşup gülüştü kızlar.

Eda kızaran yüzünü yere eğdi. Miran'la evlenmeyi hiç düşünmemişti. Acele etmek istemiyordu. Kızlarla birlikte yıkamaya başladı sebzeleri. Birlikte patates soymaya başladılar. Altın kazanın başına geçmişti. Diğer kadınlarda ona yardım ediyorlardı. Sulu patates ve bulgur pilavı yapmışlardı. Sokağa masalar kurulmaya başlamıştı. Eda kızların ekmek dağıtmaların ayardım etti. Parasız öğrenciler, kimsesizler, herkes gelmişti sofraya.

"Bende seninle geleyim" deyip Miran'ın arkasına geçip yemek poşetini kucağına yerleştirdi Eda. Başka bir mahalleye gittiler.

Yıpranmış bakımsız genç bir kadına "Merhaba abla" deyip "Altın ablanın selamı var sana" dedi Miran poşeti uzatıp.

"Allah razı olsun sizden. Sizde olmasanız açlıktan öleceğiz. Çocuğum hasta zihinsel engelli onu bırakıp işe gidemiyorum. Evde nikah şekeri paketliyorum ama geçinmemize yetmiyor. Kocam terk etti beni başka bir kadınla evlendi. Siz kocamdan daha çok düşünüyorsunuz kızımı. Altın ablanın gönderdiği kıyafetleri hâlâ giyiyor kızım o kadar çoklar ki..."

Yemekleri dağıttıktan sonra "Bici bici yer misin?" diye sordu Miran.

"O ne ki?" diye sordu Eda.

Miran hafifçe gülüp "Adanaya ait serinletici bir tatlı türü. Akdenizde meşhurdur bu tatlı" dedi "Buranın sahibi de Adanalı bir abla."

Karşılıklı taburelere oturdular. Bici biciden bir kaşık aldı Eda. "Imm çok soğuk içimi buz gibi yaptı" diye güldü.

"Karıştır karıştır ye" dedi Miran.

"Sen nereden biliyorsun bu tatlıyı?"

"Askerliğimi Adanada yaptım" dedi Miran "Karsambaçta yer misin?"

Karsambaçın ne olduğunu merak edip "Yerim" dedi Eda. Bici bici içini serinletmişti doğrusu. Karsambaç getirilince önüne kaşığını daldırdı. Tattıktan sonra "Bu da güzelmiş" dedi.

"Bizimkiler hep gelirler buraya"

"Miran Altın kim?"

"Annesi açlıktan ölmüş bir kadının kızı. Altın ablada açlıktan ölecekken bulunmuş."

"Annesi açlıktan mı ölmüş? Ne korkunç!" Eda'nın gözleri iradesinin dışında açılmıştı.

"Kendisi hakkından bu kadar bilgiye sahibiz. Altın abla kendisi hakkında konuşmayı pek sevmez de" dedi Miran.

 

Dilda'nın amcaları, yengeleri ve kuzenleri Kadir'in düğünü için gelmişlerdi. Evleri kalabalıklaşmıştı.

"Robin'i kontrole götürmemiz gerek. Genel sağlık durumu kontrolü yaptırmamız lazım" dedi Dilda telefonda kendisini dinleyen Savaş'a.

"Hazırlan gelip alacağım seni"

"Yok sen gelme memleketten amcalarım geldiler şimdi seni görürlerse soru yağmuruna tutarlar beni" dedi Dilda "Mahallenin çıkışında buluşalım"

"Tamam"

Oğlunu güzelce giydirdi Dilda. Kendisi de beyaz elbisesini giyindi. Savaş'a güzel görünmek istiyordu.

"Dilda yemek yapmamıza yardım eder misin kızım?"

"Robin'i kontrole götüreceğim anne"

"Erken gel öyleyse sende git kuaföre Helin senin de saçını yapsın"

"Tamam"

Dilda sokağa çıktığında orkestra ekibinin gelmiş olduğunu gördü. Gençler pikaptan masa ve sandalyeleri indiriyorlardı. Mahallenin çıkışına kadar yürüdü. Savaş'ı arabasına yaslanmış gördü. Genç kadınların ona bakıp kulaklarına yaklaştığını görünce kıskandı birden. Hemen gitti yanına.

"Ne diye dışarıda bekliyorsun arabada otursana nasıl bakıyor kadınlar sana görmüyor musun? Sen beni kıskançlıktan çatlatmak mı istiyorsun yoksa!"

Savaş güldü "Gözümün senden başkasını gördüğü yok ki. Kadınların farkında bile değilim ben."

"Yaa"

Arabaya geçtiklerinde tutkuyla öpüştüler.

"Düğüne geleceksin değil mi?"

"Geleceğim"

Hastaneye gidip Robin'in sağlık kontrolünü yaptırdılar. Robin gayet sağlıklıydı. Dilda bunu duyunca gülümseyip oğlunun başını öptü.

"Beraber yemek yiyelim mi?"

"Bugün düğün var eve gitmem lazım"

"Fazla geç kalmayız çok özledim seni"

Birlikte dağ evine gittiler. Ahşap bir evdi. İçeri geçtiler. Yemek masanın üzerinde hazırdı. Savaş önceden hazırlatmıştı bunları. Dilda önce Robin'i emzirdi.

"Kurban olurum senin eşsiz kokuna" oğlu memesini emerken havaya kalkan parmağını avucuna alıp öptü Dilda. "Annesinin çiçeği" Robin'in karnını doyurup gazını çıkardı. Kucağında pış pışlamaya başladı. Robin uyuyunca Savaş'ın gösterdiği yatağa uzandırdı onu.

Masaya geçip güzel hafif yemekleri yemeye başladılar.

"Dudağına ne olduğunu söylemeyecek misin bana?"

"Dilda.."

"O adam yaptı değil mi?"

"Düşünme bunları sen"

"Kimdi o adam? Senden ne istiyor."

"Çağla onun bebeğini aldırıp benim bebeğimi doğurunca bana düşman kesildi Bahadır."

"Bu saçmalık!"

"Her şeyden beni sorumlu tutuyor piç herif. Oysa ben Çağla'yı bir sene sonra tanımıştım. Bahadır aksini iddia ediyor Çağla'nın aklını çeldiğimi düşünüyor."

"Çağla'yı sevmiş miydin?"

"Senden başka hiçbir kadını sevmedim ben. Sevemem de" deyip Dilda'nın eline uzanıp dudaklarına götürüp öpücüğünü kondurdu. "Yalnız başına çıkma dışarı olur mu? Dikkat et kendine. O manyakların ne yapacağı belli olmaz. Koruma tuttum sana"

"Ne koruması?"

"Seni senin haberin olmadan takip edecek. Yanıma gelirken bile takip ediliyordun Dilda."

"Gerek yok buna"

"Gerek var. Evlenene kadar bu böyle olacak. Nil sadist biri Dilda. Kan görmeyi seven bir manyak. Nerede ne yapacağı belli olmayan biri o. Dün Robin'e nasıl baktığını bir ben gördüm"

Dilda gerildi. "Korkmuyorum ondan. Nil sadistse, bende anneyim. Canım pahasına oğlumu korurum ben. Kimse oğluma zarar veremez." dedi ciddi bir sesle.

Dilda'yı ilk kez böyle görüyordu Savaş. Bir anneyi evladıyla tehdit etmek, kendi sonunu hazırlamak demekti.

Kadir'le Türkan'ın kına gecesi baya kalabalıktı. Türkan mavi bindallığı giyinmişti. Kocasının eline girmiş halay çekiyordu.

Dilda'yı uzaktan izliyordu Savaş. Kırmızı elbisenin içinde muhteşemdi.

Dilda'nın amca kızları Savaş'a bakıyor "Birbirinize çok yakışıyorsunuz" diyorlardı.

Dilda duydukları karşısında gülümsedi. Savaş halaya girince utanmayı bir kenara bıraktı. Robin'i annesinin kucağına verdi. Savaş'ın eline girdi. Hasretle baktılar birbirlerine. Uzun bir aradan sonra yan yana gelmiş gibiydiler. Sessiz bakışlarıyla konuşuyordu ikisi de. Birbirlerinin gözlerinde kendi yansımalarını gördüler. Söz istemeyen haller vardır ya bazen. İşte onlar tam bu anı yaşıyorlardı. Serçe parmakları sıkıca kenetlenmişti birbirlerine. Dilda'nın dudakları kıvrıldı. Kolay bir şekilde kavuşamayacaklarını bugün anladı. Hem Bahadır hem Nil vardı karşılarında. İkisinin de çok tehlikeli olduklarını öğrendi. Umurunda değildi onlar. Dilda olabilecek her şeye kendini hazırlamıştı. Bugün Savaş'ın yanından ayrıldıktan sonra 'seni öldüreceğim Dilda!' diye bir mesaj gelmişti telefonuna. Nil olduğunu biliyordu. Bundan Savaş'a bahsetmedi. Ölümse ölüm savaşsa savaş bunlardan kaçamazdı ki. Dimdik durdu. Ölmekten korkmuyordu. Savaş'ın kadını Robin'in annesi olmuştu. Güzel şeyler yaşamıştı. Ve inanıyordu ki daha bir sürü güzel şeyler yaşayacaktı.

Bölüm sonu.

Loading...
0%