@verahare
|
Gece Parise vardıklarında uyuyan karısının yüzünü sevdi Savaş. Yükseklik korkusundan yakınmış gözlerini sıkıca kapayıp uykuya dalmıştı. Burnunun ucunu öpüp sevdi. Hostesin geldiğini görünce, "Oğlumu siz alın." dedi. Dilda'nın emniyet kemerini çözdü. Yavaş bir hareketle kolunu omzuna atıp kucakladı. Piste getirilen arabasına bindirdi karısını. Hostesin elinden puseti alıp arka koltuğa koyup emniyet kemerini bağladı. Robin birden yavaştan ağlamaya başladı. Savaş aceleyle emzik arayışına girdi. Oğlunun üstündeki örtüyü kaldırdığında emziği gördü. "Şşş anneyi uyandıracaksın oğlum" diye fısıldadı emziği oğlunun ağzına verirken. Direksiyona geçip karısının emniyet kemerini bağladı. Başını cama yasladı Dilda. Rüyasında kocasıyla birlikte oluyordu. "Güçlü kocam seksi kocam" diye mırıldandı. Arabayı sürerken karısına göz attı Savaş. Uyanık olduğunu sandı. Dilda yüzünü ona çevirip. "Yuvamda besleyeceğim seni Savaş. Sana bir sürü çocuk vereceğim" dedi ağırlaşan bir dille. Savaş güldü birden. Karısının başının tepesini öptü. Hiçbir kadını bu kadar istememişti o. Dilda'yla yaşadıkları sadece cinsellikten ibaret olan bir şey değildi. İkisinin arasında farklı bir kimya vardı. Sanki ikisi yapbozun eksik birer parçalarıydı da ancak bir araya geldiler mi anlam kazanıyorlardı. Birbirilerini tamamlayandı onlar. Sabahın geceye gecenin sabaha kavuşması gibiydi onlar. Evlerine geldiler. Önce Robin'i çıkardı arabadan. Hizmetçilere oğlunu yatak odalarına götürmelerini söyledi Savaş. "Gel bakalım" deyip karısını kucaklayıp eve girdi. Yatak odasına geçtiler. Karısını yatağa uzandırıp üstündekileri çıkardı. Valizden mor geceliği çıkarıp onu uyandırmadan giydirdi. Ayakkabılarını da çıkardı. Çarşafı üstüne çekti. Başını okşayıp öptü. "İyi ki varsın Dilda." diye fısıldadı. Yanına uzanıp karısını gözünü kırpmadan seyretti. Elini göğsüne götürüp yüreğinin atışını hissetti. Onun gibi bir adamı sevmesine şaşırmadan edemedi. Aynı şehirde doğup büyümüş birbirlerinden habersiz yaşamışlardı. Dilda'nın komşusu, arkadaşı olmasını çok isterdi. Onsuz geçen hayat hayat değildi. Bunu anladı. Dilda'yı tanımadan geçirdiği anların hiçbir değeri yoktu gözünde, anlamsız tatsız tuzsuz bir şey yaşamış olduğunu anladı. Hayat Dilda'yla anlam kazanıyordu. "Benim gönül verenim" Sabah kocasının kollarında uyandı Dilda. Savaş'ın bir bacağı bacaklarının arasına girmiş yuvasına baskı uyguluyordu. Bir eline de belinin altından dolamış başını karısının göğsüne indirmişti. Kocasının sıcacık nefesi memelerine değiyor uçlarını sızlatıyordu. Buraya ne zaman nasıl geldiğini bilmiyordu. Ellerini saçlarının arasında gezdirmeye başladı. Esmer yüzünü sevdi. "Meremin" diye mırıldandı. Karısının güzel sesiyle uyandı Savaş "Söyle iki gözüm" dedi başını hafif kaldırıp. Dudaklarını büzüp "Hiç öylesine içimden geldi" dedi Dilda. Uzun bir soluk saldı adam "Benimde içimden neler geçiyor bir bilsen gönül verenim" "Neler geçiyormuş bakim?" Yuvasını avuçladı. "Ahh!" Karısının boynundan kulağına dek yaladı "Seni hiç incitmeyeceğim gönül verenim." daha sert okşamaya başladı. Karısı eline doğru havalanıp inledi. Dudaklarını öptü "Seni seveceğim" elini içeri soktu. Islandı parmakları. Dilda'nın nefesi tıkanır gibi oldu. Elektrikler çarptı beyninde "Savaş...Savaş!" parmağını ağzına koyup inlemesini durdurmaya çalıştı. Bunun onu daha seksi yaptığından habersizdi. "Bana bir sürü çocuk vereceksin" Çarşafı avuçlayıp "Vereceğim" dedi Dilda nefes nefese kalmış bir halde. "Senin çocuklarını seve seve doğuracağım meremin" Karşısına geçip külotunu sıyırdı bacaklarından. Göbek çukurunu öptü. Sakalları Dilda'yı gıdıkladı. Kemiklerine kadar ağrıyordu. Sızlıyordu erkekliği. Birkaç saat dayanabilirdi. Karısının kalçasını avuçlayıp başını yuvasına gömdü. Tadını seviyordu. Hayatında tattığı en güzel tattı bu. Dida doğrulup kocasının saçlarını çekiştirdi. Vücudu karıncalanıyor heyecanlı bir dalga yayılıyordu. Kocasının ona uyguladığı tatlı eziyeti seviyordu. Kim istemezdi ki kocası tarafından uyarılmayı. Eyfel Kulesine karşı kahvaltılarını yapıyorlardı. "Ev ev değil saray mübarek" dedi Dilda oğlunu emzirip kahvaltısını ederken. "Büyükbabam babaannem için yaptırmış bu evi" dedi Savaş. "Yaa" "Tabii" "Salondaki fotoğraf onlara mı ait?" "Evet" "Babaannenin boynunda haç vardı" "Babaannem Hristiyandı. Bizim büyükbaba Müslüman olunca kızlarını ona vermek istememişler. Gerçi büyükbabamın anne babası da Hristiyan bir gelin istememişler" Dilda şaşkınlıktan gülümsedi "Nasıl evlenmişler peki?" "Kimseden çekinmeden korkmadan evlenmişler. O zamanlar insanlar şimdi ki insanlara göre daha katıymış. Müslüman bir erkekle Hristiyan bir genç kız nasıl olurda evlenir? Ama bizimkiler tüm ayıplamalara, kınamalara, küslüklere rağmen evlenmişler." "İnsanları dinlerine, ırklarına göre ayırmak saçma. Hatta aptalca bir şey. Aynı dinden olan insanlar sanki çok mu iyiler? Her gün dünyada neler olup bitiyor izleyip görüyoruz? Tecavüzler, savaşlar, soykırımlar... Daha sayamadığım bir sürü kötülükler oluyor. Ve bunları bazen aynı dinden, aynı ırktan olan insanlar yapıyor. Karşılıklı olarak saygı duymayı öğrenmeli insanlar. Kimse dinini, ırkını ötekinden üstün tutmamalı dünya ancak o zaman yaşanabilir hale gelir. Karısının aydın bir insan oluşuna hayran kaldı Savaş. Saatlerce konuşsa bıkıp usanmadan dinlerdi onu. "Bence önemli olan tek şey insanın yüreğinin temiz olmasıdır." diye konuşmasını sonlandırdı Dilda. Kahvaltıdan sonra yatak odasına gidip valizden kırmızı renkli, kolları İspanyol, mini elbisesini çıkarıp ütüledi. Banyoya geçti. "Bende geleyim mi? Dilda güldü birden "Uslu durmazsın sen." "Öyle bir bakıyorsun ki içim kor gibi yanıyor Dilda. Nasıl baktığını bir bilsen böyle konuşmazsın" Oğlunun ağladığını işitince "Savaş ben banyodan çıkana kadar Robin'i pış pışla."dedi Dilda. Yatağın üstündeki elbiseyi görünce kıskançlıktan kudurdu Savaş "Dilda yatağın üstündeki elbise de ne öyle?" "Onu giyeceğim kocacım" "Başka bir elbise giysen olmaz mı?" "Nedenmiş o? Sen şirkete jilet gibi takım elbiseyle gidince o kadınların içinde dolaşınca ben ne hale düşüyorum haberin var mı Savaş bey?" "Şirkete de eşofmanla gidilmez ya Dilda" Kapıyı açıp başını uzattı "Niye şirket senin değil mi? İstediğin gibi giyinip gidersin kim ne karışır? Ama senin niyetin başka tabii." Kocaman bir gülüş koptu adamın dudaklarından "Neymiş niyetim Dilda hanım?" "Beni delirtmek!" deyip kapıyı çarptı Dilda Bir saat sonra kendini de oğlunu da hazırlayıp çıktı evden. Arabasına yaslanmış onları bekleyen kocasına doğru yürümeye başladı. Savaş zor yutkundu. Muhteşemdi karısı nefes kesiciydi. Eyfel Kulesine büyülenmiş gözlerle baktı Dilda "Harika bir şey bu" dedi dalgınca. Savaş oğlunu kucakladı. Kalabalıkta yürümeleri zorlaşmıştı. Asansörle çıktılar Eyfel Kulesine. Dilda manzaraya bayılmıştı. Telefonunu çıkarıp ailesiyle selfie çekti. Kuleden inip Sen nehrine gittiler. Tekneyle turladılar nehri. Daha sonra Notre Dame Katedraline uğradılar. Acıkınca karısını dünyanın ve Parisin en ünlü caddesine Şanzelizeye götürdü Savaş. En iyi restorana gittiler. Fransanın meşhur yemeklerini masalarına istedi Savaş. Dilda yemeklerden birkaç tanesini beğenip yemişti. Yemekten sonra giyim mağazalarına uğradılar. Dilda ailesinin hepsine kıyafet aldı. Robin ve Savaş içinde kıyafetler aldı. Oğlunu kocasının kucağına verip bu sefer kendi için elbiseleri, takıları seçmeye başladı. Arabanın bagajını hatta arka koltuklarını bile elbiselerle doldurdular. "Ne gündü ama" "Beğendin mi?" "Bayıldım. Ama yoruldum yarın yine gezeriz evimize gidip film izleyelim Savaş." "Ben gemiye binip denizde biraz yüzeriz diye düşünmüştüm ama yorulduysan eve gideriz." Yorgunluğunu unuttu Dilda. Yüzme fikrini sevmişti "Bana uyar." Yelkenli gemiye hayranlıkla baktı Dilda. Mavi boyayla Dilda yazdırmıştı Savaş. Adını gemiye yazdırması hoşuna gitmişti. Kocası dümene geçince "Sen gemi kullanmasını biliyor musun?" diye sordu şaşkınlığını gizlemeden. "Büyükbabam öğretti" Kocasına arkadan sarılıp ellerini göğsünde birleştirip "Kaptanım benim" sırtını öptü. Robin'in karnını doyurup gazını çıkarıp onu uyuttu Dilda. Savaş yatağı gösterdi ona. Oğlunu yatağa uzandırıp üstünü çıkardı Dilda. Karısını kırmızlar içinde görünce tüyleri ürperdi Savaş'ın. Birlikte atladılar denize. Yüzdüler. Denizin tadını çıkardılar. Dilda hiç olmadığı kadar mutluydu. Kahkaha atıyor elini denize daldırıp su fırlatıyordu kocasına. Yorulana kadar yüzdüler. Dilda acıktığını söyleyince Savaş önceden temizletip hazırlattığı balıkları çıkardı dolaptan tavaya yağı döküp altını yaktı. "Her şeyi önceden mi hazırlattın?" "Evet" "Bende salata yapayım" "Otur sen elini hiçbir şeye sürme ben hazırlarım" Masaya salatayı ve balığı indirdi Savaş. Ekmekleri acele bir şekilde kesip tabağa koydu. Buz gibi gazlı içecekleri bardaklara doldurup masaya oturdu. Dilda iştahla yemeğini yedi. "Ellerine sağlık bir tanem" Beraber film izlediler. Birdenbire kocasının kucağına oturdu Dilda. Sürtünmeye başladı. Bunu ilk kez yapıyordu. Karısının belini sıkıca tuttu Savaş "Cesur kadınım benim" Altındaki sertliğin giderek kalktığını hissediyordu Dilda. Başını şuh bir edayla arkaya attı. "Ohh sıcacık" mutluluktan gülümsedi. Eğilip kocasının dudaklarını emdi. Ellerini alıp memelerine götürdü. Utanmayı unutmuş gibiydi şimdi. Kocası değil miydi. Onunla en güzel anı yaşıyordu. Utanmak saçma ve yersizdi. "Yuvamda besleyeceğim seni. Bir sürü çocuk vereceğim sana." Daha da bastırdı. Eğilip boynunu öptü "Ateşimi duyabiliyor musun? Ben hiç bu kadar yanmamıştım Savaş. Ahh! Bana yaptığın şeyleri seviyorum. Aklımı başımdan almanı seviyorum. Beni okşarken, dilinle beni mahvetmeni seviyorum." Zevkten gözleri dolu dolu oldu. Pazularına tutundu "Gücünü yuvamda istiyorum." Karısını yanına çekip üstüne eğildi. Külotunu sıyırdı hemen. Bacaklarındaki şortu çıkarıp attı bir köşeye. Vakit kaybetmeden yuvasına sürtündü. Hemen girmedi içine. Dilda altında inliyor adını sayıklıyordu. "Bırak da biraz zevkini süreyim" Dilda hırsla doğruldu "Zevkini yuvamda sür" tutup aldı içine. " Ayy yanıyorum! " ne yaptığını bilmeden parmak uçlarını ağzına koydu. "Gerçekten yanıyorsun Dilda. Sadece seni istiyorum. Yemin ediyorum kemiklerimi bile ağrıtacak kadar azdırıyorsun beni. Kadın diye sana derler" Kocasının karın kaslarını okşayıp "Gel bana. Şifan benim senin" kocasının belini tutup kendine bastırdı. İnledi zevkten çığlık attı. Doymak nedir bilmedi. Yuvasına çarpan testisleri, kocasının ilkel sesleri çıkarması onu iyice azdırmıştı. Karısını doğrultup dizlerini büktü Savaş. Kalçalarına hafif şaplakları indirdi. Dilda altında kıvranıp inledi. Memelerini sertçe avuçlayıp yuvasına girdi. Belinin çukurunu yaladı. Daha fazla hızlanınca Dilda onun adını haykırdı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorlardı. Tek bildikleri birbirlerine hiç doymadıklarıydı. "Gel Dilda gel bana güzelim. Rahatla" Kocasının böyle konuşmasına kayıtsız kalmadı. Zirvenin tepesine ulaşmıştı artık "Savaş... Savaş!" Orgazm oluyordu. Vücudunun her yeri titriyordu. Birlikte boşaldılar. Yatağa yüz üstü devrildi Dilda. Kocası da yanına devrildi. Kocasının adını sayıklayıp inliyordu. Karısını üstüne uzandırdı Savaş. Terli saçlarını yüzünden çekti "Muhteşemsin" Dedi. Dilda kuş gibi hafiflemişti kocasını göğsüne başını indirdi. "Kurban olurum sana kalbin nasıl atıyor öyle Dilda" Dilda "Seninki benimkinden farklı değil"dedi. " üşüyorum ört üstümü" Çarşafı üzerlerine örtüp karısının belini okşadı. Karısı uykuya dalarken " Ne dersin bir daha yapalım mı?"diye sordu Savaş. "Çok büyük Savaş. O şey yani.. içime girince elektrik çarpıyor sanki. Yarın yaparız olmaz mı?" Karısının ondan memnun olması gururla şişirdi göğsünü. Yüzünü öpüp " Sen ne zaman istersen o zaman yaparız güzelim." Şimdi bile yeniden birleşmek istiyordu. Dilda yoruldu diye kendini dizginlemek zorunda kaldı. Bir hafta sonra... Rauf'un nasıl bir piskopat olduğunu öğrenmişti Ceylan. Fuhuştan,uyuşturucudan hepsinden haberi vardı onun. Böyle bir babası olduğu için yerin dibine girmek istiyordu. Hiç sevmemişti babasını. Kaçmak istiyor korumalar engel oluyordu ona. Bahadır'ın gelip onu kurtarmasını bekliyordu. Onu polislere şikayet ettiği için kendini suçluyordu. Dışarda olsaydı onu asla Rauf'a vermezdi. Bahadır öyle bir adamdı. Sevdiklerini canı pahasına korurdu. Hele bebeği için dünyayı yakardı. Rauf Ceylan'ın hamile olduğunu öğrenmişti. " Kendini hemen becerttin öyle mi" Ceylan "Düz gün konuş. Yaptığım şey beni ilgilendirir" diye kızdı. Rauf'un gözü döndü" Babası kim?" " Tanımazsın hem ne yapacaksın ki?" "Sana kim dedim o" "Bahadır." " Yok mu soyadı?" "Bahadır Çakır" " Ne diyorsun lan sen" " Duydun işte. Bırak gideyim artık." " Sen o adamı nereden tanıyorsun?" "Evinde temizlikçi olarak işe başladım" "Bir orospu gibi kendini verdin öyle mi" " Sen bana hesap soramazsın." Sert tokatla sendeledi Ceylan. " O piçini aldıracağım. Gittin düşmanıma becertin kendini. Dünyada başka adam mı kalmadı kahpe" kızının saçından sürükledi. Ceylan ellerini karnına koydu. "Çek ellerini üzerimden. Bırak " Ceylan'ı mahzene götürdü Rauf. Masaya uzandırıp elini ayaklarını bağladı sıkıca. Doktor kürtaj için gelmişti. Bahadır'a hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı. Onu şikayet ettiği için kendine lanetler yağdırdı. Onun emanetini koruyamamıştı işte. " O piçi hemen al." Dedi Rauf doktora. Ceylan acıdan haykırdı. Yalvardı ama boşunaydı "Anneni öldürdüğüm gibi seni de öldüreceğim" "Öldür öyleyse. Bana bu acıyı çektirme " "Cezanı cekeceksin Ceylan. O piçinin acısını hissedeceksin rahminde. Ölüm senin için bir ödül sayılır." Ceylan doktora döndü "Cinayet işliyorsun. Ben kürtaj falan olmak istemiyorum. Bırak o iğneyi." Hayatında hiç bu kadar duygusuz bir doktor görmemişti Ceylan. Acıdan haykırdı. Bahadır şimdi neredeydi. Çıkmış mıydı. Ondan vaz mı geçmişti yoksa onu deli gibi arıyor muydu. "Affet beni bebeğim seni koruyamadım" göz yaşı yüzünden boynuna aktı. Rauf doktora "Acele etme ağır ağır çalış" "Peki abi" "Neredesin Bahadır?" Diye mırıldandı içindeki minicik umuda tutunup. Art arta silah sesleri duyuldu birden. Rauf'un rengi attı. " Ceylan! Ceylan!" Bahadır'ın sesiydi. Mutluluktan ağladı. Onu bulmuştu işte. Bölüm sonu. |
0% |