Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Şarkı

@verahare

Kocasının kırlardan topladığı sarı papatyaları hemen solmasın diye vazoya koyup yatağın yanındaki komodine koydu Dilda. Yeniden geçti yatağa. Bir elini şakağına yaslayıp dirseğinin üstünden doğrulup ikisinin ortasında uyuyan oğullarını izledi. Kollarını iki yanına açmış, minicik göğsünün inip kalkışını seyretmek öyle huzur vericiydi ki. Mutluluktan ağlama isteği geliyordu Dilda'ya. Önce oğlunu öptü sonra kocasını. Bu iki adamı seviyordu. Mutlu olmak için zor sınavlardan geçmek gerektiğini ayrımsadı kadın. Mutlu şeyler öyle bir anda olmuyordu. Bazı zaman acı çekmek, göz yaşı dökmek gerekiyordu. Acıdan ruhumuzun bedenimizi terk etmesini istediğimiz anlarımız olur çoğu zaman. Nefes almak işkenceye dönüşür bazen yapamayız. Kendimizi bir köşede unutulan olarak görürüz bazen.. Kendimizden başka herkesin hayatına devam ettiğini görürüz. Yeniden dirilmek gerektiğini sezeriz. Hayatımızı bu sefer başka bir şekilde yaşamamız gerektiğini anlarız. Ne olursa olsun pes etmemek gerekiyordu. Bazen biz bitti dediğimizde hayatımız rayına oturuyordu. Dilda daha anne bile diyemeyen bir oğlunu kaybetmişti. Memeleri oğlu için sütle dolarken oğlunu emzireceğini düşünürken, ağladığını duyamadan oğlu ölmüştü. Öleceğini acıdan delireceğini düşünürken kader yoluna Robin'i çıkarmıştı. Yeniden evleneceğini aşık olacağını kalbini güm güm attıran bir adamla karşılaşacağını düşünmezken, aşkın kollarında bulmuştu kendisini. Umut her zaman vardı. Koca kayaların dibinde bile filizlenirdi çiçekler. Sabır ve umut etmek lazımdı.

Uzanıp kocasının yanağını parmağının boğumuyla okşadı "Nava dilemin (Canımın içi)" diye fısıldadı. Öptü şakağını.

"Anlamı ne az önceki sözlerin?"

"Uyanık mıydın sen?"

"Çiçekleri vazoya koyduğundan beri"

"Çok güzeller"

"Ver kocana bir öpücük bakim"

Dilda gülüp yanağını uzattı.

Savaş çenesini avuçlayıp dudaklarını çevirdi. Emdi uzunca. Dilda onunkini emip öptü. Yüzleri şehvetten yandı.

"Söylemeyecek misin anlamını?"

"Sana canımın içisin dedim meremin" dedi Dilda yataktan çıkıp.

Savaş yataktan çıkıp karısına arkadan sarıldı. Öptü boynunu uzunca. "Bu ne güzellik ruhum" Kendine çevirip yüzünü avuçlayıp "Sarı papatyam benim." öpmek için uzattı dudaklarını. Ciğerleri nefes alma ihtiyacıyla yanmaya başlayana dek ayrılmadılar. "Hadi gel küvete girelim" Karısını elinden tutup banyonun yolunu tuttu. O sırada Robin uyanıp ağlamaya başladı. Dilda kocasının yüz şekline güldü birden. Gidip kucakladı oğlunu. Öptü doya doya.

"Biz aşağıya iniyoruz"

"Bebek olmasa bilerek yapıyor diyeceğim"

Dilda kahkahayı bastı.

"Gülsen gül. Elbet gece olacak"

Kaşları sorarcasına havalandı Dilda'nın "Gece olunca ne olacak ki?"

"Hasretimiz karışacak"

Refleksle dili dudaklarının üzerinde gezindi. Göğsü heyecanla kabardı birden. Kocası büyük bir adımda dibine girdi. Başını kaldırıp kara gözlere baktı. İçi titredi. Soluğu hızlandı. Çiftleştikleri her an beynine kazınmıştı. Savaş gözlerini çekmeden karısının bacaklarının arasını avuçladı. Dilda kasıldı "Savaş..." diye fısıldadı. Bir an olsun gözlerini ayırmadılar birbirlerinden. Dilda susamış gibi dudaklarını uzattı. Savaş öpmek yerine yuvasını okşayıp avuçladı. Dilda daha fazla dayanamadı. Kocasının sert güçlü eli yuvasını bozguna uğratmıştı. Kocası ona böyle şeyler yapmasa yuvasındaki saklı sırdan asla haberi olmayacaktı. Bir kadın olarak böyle bir şeyden nasıl bi haber yaşamıştı. Anlamadığı şey kocasının bunları nasıl bildiğiydi. Tabii ki kocası eski çapkınlardandı. Görmediği tanımadığı kocasının yatıp kalktığı kadınları deli gibi kıskandı birden. Savaş onlara da mı böyle şeyler yapmıştı? İçi içini yedi. İnledi. Dizleri titredi yere yığılacakken Savaş onu kendine yasladı birden. Dilda göbeğine değen sertliği hissedince zor yutkundu.

Karısının kulağına eğilip "Benimle oynama" diye fısıldayıp çekti elini Savaş.

Dilda sarhoş gibi olmuştu. Bocaladı. Daha fazlasını istediğini söylemeyi gururuna yediremedi. Aklı bir karış odadan çıktı.

"Halasının aşkı" Dedi Güneş Robin'i kucağına alıp severken. "Ay şu yanaklara bak bal gibi bal" öpüp öpüp kokladı yeğenini. "Yenge senin yüzün niye böyle pespembe?"

Dilda daha da kızardı. Kekeledi birden.

Zahide onları fark edip "Kahvaltı hazır hadi gelin"

Masaya geçen kocasına bakmamaya çalıştı Dilda.

"Abi bugün veli toplantısına geleceksin değil mi?" diye sordu Güneş.

"Tabii geleceğim"

"Bende Janya'nın veli toplantısına geleceğim" dedi Dilda.

Aceleyle kahvaltısını edip yukarı çıktı. Robin'i emzirip altını değiştirdi. Mavi tulumunu giydirip saçlarını taradı. Oğlunu yatağın üstüne bırakıp soyunmaya başladı. Gardıroptan beyaz, beli lastikli yarım kollu şifon elbiseyi alıp üstüne tutup aynadan aksine baktı. Giymeye karar verdi. Makyaj masasına oturup saçlarını tarayıp yapraklı gümüş tokayı taktı saçlarına. Yüzüne hafif bir makyaj yaptı. Beyaz sandaletini ayaklarına geçirip oğlunu kucağına alıp odadan çıktı. Merdivenleri inerken kocasının ona büyülenmiş gibi baktığını gördü. Oralı olmadı.

"Valla yenge her halin güzel senin. Kuğu gibisin" dedi Güneş

"Teşekkür ederim canım."

"Tü tü maşallah kızıma" dedi Zahide Dilda'ya.

Savaş'ın göğsü kabardı birden. Böylesine güzel bir kadının onun karısı olması anlatılmaz gurur vericiydi.

Birlikte okula gittiler. Sınıfa geçtiklerinde onlardan başka kimse yoktu.

"Keşke seninle aynı okulu okusaydık. Sıra arkadaşım olsaydın ne güzel olurdu Dilda"

Dilda somurttu. Aklı hâlâ kocasının eskiden düşüp kalktığı kadınlardaydı. Bu kıskançlık birdenbire niye hortlamıştı anlamadı.

"Dilda neyin var senin?"

"Yok bir şeyim"

"Hoş geldiniz Savaş bey"

Dilda iyice kudurdu. Niye bir tek Savaş'a hoş geldin demişti ki öğretmen. Oldum olası Macide öğretmeni sevmemişti Dilda. Ne zaman veli toplantısı olsa annesi Dilda'yı gönderirdi. Macide öğretmenin onu tanımıyormuş gibi yapmasına içerledi. Bacak bacak üstüne atıp baldırlarını sergilemesine delirdi.

"Uzun zamandır katılmıyorsunuz toplantılara"

"Haklısınız"

"Hocam Janya için gelmiştim ben. Diğer velilerin gelmesi uzun sürecek gibi. Görüyorsunuz oğlumda huzursuzlanmaya başladı. Janya'nın durumu nasıl söyler misiniz?"

Macide öğretmen Dilda'ya bakmadan "Janya'nın durumu gayet iyi. Okul birincisi zaten ondan çok memnunum. Siz gidebilirsiniz."

Kıskançlık damarlarını çatlatacaktı neredeyse. Birden ayaklandı.

"Ne yapıyorsun Dilda?"

"Gidiyorum"

Karısının elini tutup "Dilda benim karım." dedi Savaş. "Siz bana Güneş'in durumunu söyleyin gidelim biz. Oğlumuzu görüyorsunuz huzursuzlandı"

Macide öğretmenin değişen yüz şekli Dilda'yı keyiflendirdi. İçinden oh olsun dedi.

Dilda oğlunu pusete koyup emniyet kemerini bağladı. Ön koltuğa geçtiklerinde "Bugün Eda'nın abisinin düğünü var. Babamın evine gideceğim"

"Kıskanç karım benim"

Kocasının keyifle mırıldanması sinirine dokundu "Macide'yi mi kıskanacağım delirdin galiba sen? Kıskanacaksam benden daha üstün bir kadını kıskanırım. Ve ben ortada kıskanılacak bir kadını göremiyorum." kocasının kahkahasına göz devirip "Adam ne gülüyorsun komik mi ha komik mi?"

"Gözümün senden başkasını görmediğini biliyorsun jinamin"

Dilda içinden çok mutlu oldu. Azda olsa sakinleşti. Trafikteyken çiçek satan çocuklar Savaş'ın yanına yaklaştı. Fazladan para verip çiçekleri aldı Savaş. Çiçekleri karısına uzatıp yanağını öptü





Sevgilisinin yaralı elini sarıyordu Eda "Sen niye araya girdin ki ben hallediyordum."

"Duymadın mı orospu çocuğunun ne dediğini?"

"Sıkma şu yumruklarını. Beni düğünde yalnız mı bırakacaksın gelmeyecek misin?"

"Tabii ki seni yalnız bırakmam ama oynamam da"

Eda'nın kaşları çatıldı "Peki ben kiminle dans edeceğim?"

"Keyfim yok Eda"

Birden kucağına oturup yüzünü avuçladı "Birlikte dans edeceğiz" gömleğinin yakalarını kavrayıp kendine çekti "Laz inadını bilir misin sen?"

"Kararım kesindir diyorsun yani"

"Evet öyle diyorum birlikte düğüne gideceğiz ve oynayıp dans edeceğiz Miran bey" Miran'ın bacağı kadınlığına baskı uyguluyordu. Eda istemsizce kendini daha fazla bastırdı. Ateşi kesilsin istiyordu. Vahşi bir açlıkla öptü dudaklarını. Memeleri sertçe sıkılınca ağzının içine inledi. Miran daha sert bir şekilde avuçlayıp sıkmaya devam etti. İstiyordu Eda'yı. Okulu bitirene kadar dayanabilir miydi bilmiyordu. Alın alına buldular kendilerini. Eda yere uzanınca Miran üzerine eğildi. Tişörtünün altından memelerini okşadı. Eda ürperdi. Adamın parmakları tomurcuğunu sıkıştırıyordu. Kalbi yerinden oynuyordu. Dudaklarını dişledi. Boynu öyle bir emildi ki Eda damarlarındaki bütün kanın boynuna tolandığını sandı bir an. Elini uzatıp pantolonunun üzerinden erkekliğini avuçladı. Kadınlığı uyanmıştı bir kere. Miran inleyince acıtmış olabileceğini düşündü. Yinede okşamayı sürdürdü. Avuçlarının içinde gittikçe sertleşiyordu erkekliği "O düğüne el ele gideceğiz" dedi kesin bir dille.

Miran inleyip başını geriye attı "Gideceğiz" dursun istiyordu son noktaya gelmişti artık. Eda'nın içinde olmayı istiyordu. Birden elleri tutup doğrulttu dudaklarını kuvvetli bir tutkuyla emdi.

Kapı vurulunca panikle ayrıldılar.

Helin "Abi ben kuaföre gidiyorum Eda'yla yengesinin saçlarını yapacağım. Gömleğini ütüleyip askıya koydum. Anahtarı kapıdaki saksının altına koyarsın" dedi.

Eda ayaklanıp üstünü başını düzeltti aceleyle. Sevgilisine döndü. "Beni kuaförden alırsın birlikte gideriz düğüne."

"Evlensek ya Eda."

"Okul bitmeden olmaz. Ne zaman o diplomayı aldım o zaman evlilik teklifi edersin"





Düğünden sonra karısını alıp havaalanına doğru yola çıktı Savaş.

"Nereye gidiyoruz biz?"

"Sürpriz o söylemem."

"Sanki başka bir yere taşınacağız üç valizi tıka basa doldurdun bana. Demiyorsun karım düğünde oynayıp yorulmuş biraz dinlensin."

Savaş karısına uzunca baktı. Böylesine bir kadının onunla evli olmasına bir an geliyor şaşırıp kalıyordu. Dilda'ya layık olmaya çalışıyordu.

"Geçen gece hani bana şarkı söyleyecektin de Robin birden uyanıp avaz avaz ağlayınca şarkıyı söyleyememiştin. Merak ettim hangi şarkıyı söyleyecektin?"

"Boş ver zaten sesimde güzel değildir pek"

Karısının elini tutup öptü Savaş "Sesini duymasam yaşayabilir miyim sor hele bir?" Elini bırakmadan arabayı sürmeye devam etti.

Kocasının sözleri içinde çiçekler açtırdı Dilda'ya. Oğlunun başına küçük bir öpücük kondurup şarkıyı mırıldanmaya başladı.

Toprak yağmura,
Ben sana aşık olduk yeniden.
İmkansız gibi görünen bu mesele,
Girdi aklıma her gece, tanıdık bir melodi.
Sen miydin sebebi?
Söylesene.

Bir adam gelir, değiştirir seni,
Alıştığın o sert, kararlı şeklini.
Yüz binlerce yıldır böyledir gider,
Suyun kumsalı vurması gibi...
...vurması gibi.

Ve gök ağladı.
Her sabah ben kayboldum yeniden.
Şu camlardan süzülen tane tane,
Ve hep uykuya dalmadan düşündüm geceleri,
O yazdığım dizeleri,
Ezberimde.

Bir adam gelir değiştirir seni,
Alıştığın o sert kararlı şeklini.
Yüz binlerce yıldır böyledir gider,
Suyun kumsala vurması gibi...
Vurması gibi.

Birlikte tebessüm ettiler.

" Ez ji te hezdikim meremin ( Seni seviyorum kocacım)" diye tatlı tatlı mırıldandı Dilda.

Savaş gülümsedi bu sözlerin anlamını biliyordu " Bende seni seviyorum jinamin"

Havaalanına gittiler. Savaş'ın kendisine ait özel jetine kısaca bakıp " Nereye gidiyoruz biz?" diye sordu Dilda.

"Paris"

Heyecanlı bir gülüş koptu dudaklarından.

" Balayımız bitmedi daha karıcım"

Dilda cam tarafındaydı. Kalbi korkudan titredi " Ya uçak düşerse ne olacak? Bu demir yığınının havada nasıl uçtuğuna bir türlü anlam veremedim zaten"

"Hiçbir şey olmayacak güzelim rahatla biraz"

" Sen kaç defa bindin buna?"

"Çok bindim. Çoğunlukla iş için gidiyorum yurtdışına. Ama bu kez senin için"








Nadide hanım karşısındaki adama korkuyla baktı. Adam resmen ben belayım diyordu.

"Yirmi beş yıl önce kız bebeğini bırakmışlar bu yetimhanenin önüne."

" Kaç tane bebek bırakıldı bu kapıya ben saymayı unuttum artık. Yirmi beş yıl öncesinden bahsediyorsunuz. O kız çocuklarının hepsi büyüdü kimi meslek sahibi oldu kimi anne."

Rauf " Sağ kolunda doğum lekesi vardı. Dirseğinin birazcık yukarısında kalp şekline benzer bir doğum lekesiydi." Dedi.

Ceylan'dan bahsettiğini anladı. Fakat adama içi ısınmadı. Bir şey vardı bu adamda.

Ceylan kapıyı açıp "Ben hazırım anne. Biletimi ver gideyim taksi de geldi zaten." Dedi.

Rauf genç kızı görünce dondu kaldı adeta. Annesinin ikiziydi resmen. Koluna baktı. Aynı doğum lekesi ondada vardı. Onun kızı olduğunu anladı.

"Sen benim kızımsın"

Ceylan geriye doğru bir adım attı "Ne diyorsunuz siz?"

"Benim kızımsın diyorum. Benim."

"Nereden belli senin kızın olduğum?"

"Annenin ikizi gibisin. Doğum lekeniz bile aynı"

Yıllarca kimin kızı olduğunu merak etmişti Ceylan. Kimi çocukların ailelerinin onları almaya geldiklerine şahit olmuştu. Bazılarının istenmeyen çocuk olduğuna da şahit olmuştu. Beynini kemiren şey istenilmeyen bir çocuk mu yoksa mecburiyetten mi yetimhanenin bırakılmış olmasıydı. Hangisiydi?

"Yürü gidiyoruz"

"Bırak beni. Sen kim oluyorsunda..."

" Babanım diyorum. İnanmıyorsan test yapalım" dedi Rauf kızının elini tutup zorla bindirdi arabaya.

" Babam olsan bile hiçbir şey değişmez. Ben kendi kendime yaşamayı öğrendim." Dedi Ceylan.

Özel bir hastanede Rauf ve Ceylan kan tahlili yaptırdılar. Normal şartlarda birkaç gün içinde sonuçlanan dna testi, Rauf'un adamlarının tehditlerinin sonucunda bir iki saat içinde sonuçlandı.

"Teste bile gerek yoktu aslında. Sen benim kızımsın"

" Madem kızındım ne diye yetimhanenin önüne bıraktınız beni?" Diye kızdı Ceylan. Nadide hanım elini tutup onu sakinleştirmeye çalıştı.

" Lütfen sakinleş biraz kızım"

"Ben değil annenin arkadaşı seni bıraktı. Senden haberim olsaydı buna izin verir miydim?"

Birlikte doktorun odasına geçtiler. Ayhan doktor sonuçları inceledi. Baba kız olduklarını açıkladığında Ceylan inanmayıp sonuçları alıp kendi okudu.

Hastaneden çıktılar "Her şey zamanında güzeldir. Benim babam olman bir yabancı olduğunu değiştirmez ki." Dedi Ceylan. Önceden olsa babasının boynuna atlar deli gibi ağlardı. Ama şimdi buz gibiydi. Tek bir şeyi merak ediyordu annesine ne olmuştu. " Annem nerede?"

Rauf gözlerini kaçırdı. Elini yüzüne atıp kaşıdı " Seni doğururken ölmüş." Diye yalan söyledi.

Bir kez daha yıkıldı kadın. Sesini çıkarmadan yürüdü. Adamlar yolunu kesti. Kızgınca Rauf'a dönüp " Bırak gideyim. Benim kendi hayatım var artık. Senden bağımsızım anlasana. Bir anda hortlayıp babanım diyorsun. Kaç defa piç dediler bana haberin var mı? Babaymış ne yapayım babayı. Zamanında yanımda yoktun şimdi bana babalık taslamaya kalkma"

"Sokun şunu arabaya"

Nadide hanım " Bırakın gidelim" dedi telaşla.

Çam yarması gibi adam Ceylan'ı sırtına aldı.

Zayıf elleriyle adamın sırtına vurup "İndir beni indir " diye bağırıp çağırdı Ceylan.




Bahadır'ı salmışlardı. Suçlu olduğunu biliyorlardı. Fakat yeterli delil bulunmadığından onu bırakmışlardı. Onu polislere Ceylan'ın şikayet ettiğini biliyordu.

"Silahları deniz yoluyla gönderin"

"Peki abi"

Soluğu Nadide hanımın yanında aldı Bahadır. " Ceylan nerede?"

"Adamın biri çıkıp babanım deyip onu zorla götürdü."

Bahadır gerildi "Kim?"

"Adı Rauf soyadı Dinçer"

Düşmanının Ceylan'ın babası olmasına inanamadı bir türlü. Sanki birileri ona oyun oynuyordu.

" Nasıl bırakırsın onu"

"Gücüm mü yetti sanki. Git Ceylan'ı bul getir bana. Benim o adamı gözüm hiç tutmadı Bahadır."

Fuhuş ve uyuşturucuyla ilgilenen bir adamın elinde Ceylan'ın halini düşündü Bahadır. Rauf babasının ezeli düşmanıydı. Pusu kurup katletmişti babasını. Bahadır'ı da öldürmek istemişti. Göğsünden vurmuş fakat öldürememişti. Kızının Bahadır'dan hamile kaldığını öğrenirse Ceylan'ı da bebeğini de gözünü kırpmadan öldüreceğini biliyordu o. Bu gerçek kanını donduruyordu.. Zaman durdu hayat bitti onun için. Ceylan şimdi ne yapıyordu acaba.

" Rauf Ceylan'ın hamile olduğunu öğrendi mi ya da Ceylan ona söyledi mi?"

Nadide hanım bir an düşündü "Hayır söylemedi."

Bir an olsun rahatladı Bahadır. Sonunda ölecek bile olsa Ceylan'ı Rauf'un elinden alacaktı.

Bölüm sonu.

 

Loading...
0%