Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Seninim

@verahare

Pastaneden aldığı yaş pastayı dayısının evine götürdü Helin.

"Hoş geldin canım"

Yengesine gülümsedi "Hoş buldum yenge. Pasta aldım size çikolatalı."

"Serhad'ın en sevdiği pasta" dedi Nazlı pastayı alıp.

Helin "Ya" deyip şaşkınca baktı yengesine.

"Berdan hadi çıkalım geç kalıyoruz hastaneye."

"Hayırdır yenge?"

"Önemli bir şey değil canım ilaç yazdıracağım kendime."

Dayısı odadan çıkarken "Helinim hoş geldin benim güzel kızım" dedi.

"Hoş buldum dayı. Madem hastaneye gideceksiniz çıkayım ben o zaman."

"Serhad odasında kitaplarını diziyor" dedi Nazlı. "Pastanızı yiyin dolapta meyve suyu da vardı"

Dayısıyla yengesi evden çıktılar. Serhad'la yalnız olmanın verdiği heyecan içini bunalttı. Kasılan midesine elini bastırdı. Serhad'la telefonda konuşmak daha rahattı en azından. Yüz yüze göz göze bakmaya çekiniyordu. Evden hem çıkmak istiyor hem de Serhad'ın odasına gitmek istiyordu. İçinden ne olacak sanki deyip hızlı adımlarla yürüdü. Kapıyı çalmadan açtı. Serhad'ı altında kot pantolon üstü çıplak görünce

"Hih!" diye bir ses döküldü dudaklarından. Başını yere eğip "Özür dilerim özür dilerim " telaşla konuşup kapıyı hızla kapattı.

Serhad gülerek tişörtünü başından geçirip hızla kapıyı açtı. Helin kapıyı açmış çıkmaya hazırlanıyorken,

"Helin!" diye seslendi.

Helin başını çevirip ona bakmadan "Efendim?"

"Gidiyor musun hemen?"

"Pasta getirmiştim dolaba bıraktım yersin"

Helin'in utangaç halleri onu içinden güldürdü. "Kitaplarımı dizmeme yardım eder misin?" diye sordu.

"Ederim de sen müsait misin? Odana pat diye girdim kusuruma bakma"

Serhad anlayışla gülümsedi "Hadi gel." deyip odasına gitmeye başladı.

"Senin kitapların benimkinden çokmuş"

"Ben sende olanları sende bende olanları okursun."

Beraber kitapları dizerken Helin'in gözlerinin önüne az önce gördüğü Serhad'ın geniş omuzları, göğsündeki seyrek kumral tüyleri geliyordu. İçi kaynıyor garip bir istekle yeniden onu öyle görmek istiyordu. Ela gözleri arsızca süzüyordu onu.

"Şiirleri bu tarafa dizelim.

"Şiirde mi okuyorsun?"

"Sen okumuyor musun?"

Helin başını iki salladı "Şiirden pek anlamam"

"Halbuki kadınlar daha çok şiir severler"

Helin dudaklarını büzdü. Şiir kitabı elinden düşünce eğilip aldı.

"Sakın kapatma rastgele şiir okuyayım sana belki seversin." deyip pencerenin yanındaki masaya oturdu. "Hadi gel otur."

Helin gidip karşısına oturdu. Serhad'ın kitabın içine bakıp gülümsediği görünce "Ne oldu niye gülümsedin?"

Serhad tebessüm etti. Şiirin adım ela gözlümdü.

"İşte ben hep böyle garip mahzun, Bir şey beklermişçesine yaşıyorum. Bazan öyle günlerim oluyor ki, Elâgözlüm, Ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum.. Bazı bilmem, gün nasıl başladığında, Kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan. Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor, Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman.. Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de ara sıra, Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende. Bu bir nimet, bu bir nimet, bu Elâgözlüm, Bu yaşamak bir şiir; harikulâde. Sen ki, saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin, Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce Yaşadığın için güzelsin.. İşte böyle yeşil bulutlar misali senelerce, Oradan oraya elinde kaderin. Kim bilir kaç kere üstünden geçtim, Şarkılar söyledim karşısında Bir gün bana mezar olacak yerin.. Gerçi şimdi çağımız değilse de Elâgözlüm, Bu bir kötü̈ tecelli ki, nasıl diyeyim. Bir gün bir kara gölge görürsen gözlerimde Akşamsa beni uyut.. ........ Bir nefis sabahsa eğer, ölümü̈ Ellerin ellerimde bekliyeyim... "

Turgut UYAR

Helin utangaç gözlerini yere indirdi. Serhad ne diye okumuştu ki şiiri? Dudaklarını içine çekip "Güzelmiş" diye mırıldandı.

Yeniden kitapları dizmeye başladılar. Serhad'la grafik tasarım hakkında sohbet ettiler.

"Yarın iş görüşmesine gideceğim."

"Ne işi?"

"Kitap matbaası eğer anlaşırsak kitap kapağı yapacağım."

"Hayırlısı olsun."

"Sen niye okumadın Helin?"

"Okuyup işsiz kalanları gördükçe en iyisi kuaför olayım dedim kendime. Liseden mezun olduktan sonra okumadım halimden memnunum iyi para da kazanıyorum istediğim vakit açıp kapatıyorum dükkanımı rahatım yani"

"En iyisini sen yapmışsın." deyip son kitabı da rafa koydu "Bitti gidip pasta yiyelim biraz."

Mutfağa geçtiler Helin dolaptan çıkardığı pastayı kesip tabaklara koydu meyve suyunu bardaklara boşaltıp masaya oturup birlikte pastalarını yediler.

"Şuranda pasta kalmış"

Helin elini yüzüne götürüp "Nerede?" dedi.

Baş parmağını Helin'in çenesine götürüp çikolatayı silip ağzına götürdü parmağını. "Güzelmiş tadı"

Konuyu değiştirmek için "Bana çizimlerini gösterir misin?" diye sordu Helin.

"Tabii"

 

Asmin hanım bahçede oturan kocasının yanına gitti. "Seninle Dilda hakkında konuşacağım Behram"

"Ne olmuş Dilda'ya?"

"Telaş yapma hemen kötü bir şey yok. İsteyeni var da."

Behram kim diye soracakken mahallede silah sesleri ve polisin sirenleri yankılandı. Silah sesleri yakınlaşınca Asmin hanımla kocası bahçede koşuşturan torunlarına doğru koşup ellerinden tutukları gibi eve koştular. Asmin hanım pencereye koşan gelinine "Çıkmayın dışarı çocuklar yanımızda!" diye bağırdı. Dışarıdaki çocukları için dua etti.

Dilda kucağında Robin'le koridora geçti. "Anne!" diye bağırdı.

"Dilda çıkma geliyoruz yukarı" diyen Asmin hanım ve kocası torunlarını yukarı çıkardılar. "Korkmayın yavrularım." deyip sakinleştirmeye çalıştı torunlarını.

"Neler oluyor?"

 

Efsun'la Türkan çarşıdan gelirken çatışmanın ortasında kalmışlardı. Çöp konteyrenin arkasına saklandılar. "Geri zekalı ne çekiyorsun." Türkan kardeşinin kafasına vurup azarladı. Tişörtünün yakasından tutup kafasını sakladı. "Kafamıza mermiyi yiyince görürsün çekmeyi." Büyük bir kalabalık sopalı, taşlı ve silahlı kavgaya tutuşmuştu.

"Türkan gelin buraya"

Sesin geldiği yöne baktılar Devran'la Sevim arabanın içindeydiler.

"Çabuk olun"

Türkan önce Efsun'u gönderdi. Kendisi de arkasından gideceği sırada yavru bir kedinin başının kanadığını görünce emekleyerek yanına gitmeye başladı. Kavga edenlerden biri eline basınca acıyla bağırdı.

"Delimi bu ne yapıyor?" Sevim kafasını camdan çıkarıp "Türkan gelsene buraya" diye bağırdı. Büyük bir taş ön camı çatlatınca Devran arabayı geriye doğru sürdü. Arabada karısı oğlu ve Efsun vardı. En azından onların hayatını tehlikeden kurtarması gerektiğini biliyordu. Onları eve bırakır bırakmaz Türkan'ı almaya gelecekti.

"Türkan'ı almadan gidemeyiz"

"Devran abi indir beni ablamın yanına gideceğim."

"Eğer durursak ikinci taş camı parçalar gerisini siz düşünün artık. Sizi bıraktıktan sonra Türkan'ı almaya geleceğim."

 

Yavru kediyi avuçlarına aldı Türkan. Gözlerinin önünde herifin birinin bıçaklandığını görünce korkudan olduğu yere sindi.

Kadir'de kavganın olduğu sokağa gelmişti. Büyük bir kalabalık kavga edenleri izliyor ayırmaya cesaret edemiyorlardı. Kadir kavga edenlerin kendi ailesinden olmadığını görünce dönüp gidecekti ki korkudan duvarın dibine sinmiş Türkan'ı görünce kimseyi umursamadan yanına gitmeye başladı.

"Türkan."

Başını kaldırıp adama baktı. Sol yanı acıdı. Korkudan hareket edecek cesareti bulamadı. Kadir'in bir hayal olduğunu düşündü. Gözlerini kırpınca kaybolacağını düşündü. Her şeyi göze alarak dokundu ona. Gerçekti. Kendini kaybetmiş gibi bir kolunu boynuna dolayıp sarıldı. Başı omzuna düştü. Başı dönüyor midesi bulanıyordu. Sesleri duyuyor ama kimseyi görmüyordu. "Götür beni" kendinden geçerken dudaklarından bu sözcükler dökülmüştü.

Kadir Türkan'ı ve yavru kediyi kucağına alıp kalabalığın arasından geçmeye başlamıştı. Polis ve ambulans sokağa girmişlerdi.

Kadir avlu kapısından geçince herkesi avluda gördü. Fatma şaşkınca oğluna baktı. Sonra kucağındaki Türkan'a.

"Ne oldu?"

"Bayıldı" dedi Kadir kendi evine geçip.

"Sen ne zaman geldin?"

"Anne sonra soru sor kızın halini görmüyor musunuz?"

Miran yaralı yavru kediyi alıp veterinere götürdü. Kadir kaçak işçi olarak çalıştığı için sınır dışı edildiğini ailesine açıklamıştı.

"Boş yere gittin oğlum burada işinde vardı."

"Haklısın baba."

Rojin birden sesli güldü. Aklına Türkan'ın Kadir için beddua ettiği gün gelmişti.

"Bu kavga edenler kimmiş?" diye sordu Asmin hanım.

"Başka mahallede oturuyorlarmış hırsız çetesiymiş parayı bölüşme konusunda ters düşünce birbirini yemeye başlamışlar" dedi Devran.

"Allah korusun ya birine zarar gelseydi" dedi Sevim "Hele o taş cama geldiğinde ölecektim neredeyse."

"Polisler tam zamanında geldiler" dedi Azat.

"Hadi çıkalım biz Türkan biraz temiz hava alsın birazdan kendine gelir kızcağız." dedi Asmin hanım.

Herkes gittikten sonra sevdiği kadını izledi Kadir. Esmer yüzünü sevdi. Kara kirpiklerine dokundu. Kara saçlarını ensesinden çekip yana doğru yatırdı. Keşke ona kızıp gitmeseydi. Pişman olmuştu. Onu kendinden bile daha çok sevdiğini anlamıştı gittiği gün. Gereksiz yere gurur yapmamış olsaydı alttan alsaydı Türkan'ı ne olurdu sanki. Ellerini sevip öptü. Türkan'ın gözlerinde gördüğü korku, özlem içini parçalamıştı. Dayanamayıp dudaklarından öptü. Yumuşak dolgun dudaklarının tazeliği sarhoş gibi ediyordu onu. Onu öpmeyi özlemişti.

Dudaklarının üzerinde gezinen dudakları hissedince irkildi Türkan. Sertçe doğrulup Kadir'e inanmayan gözlerle bakıp tokadını yüzüne indirdi "Beni nasıl öpersin sen." diye tısladı.

"Sevgilim değil misin hem önceleri seni öpmeme doyamazdın"

"Arsız arsız konuşma ayrıca sevgili falan değiliz seninle bitti o iş"

"Türkan dinle beni bi."

Kadir'in ellerini kollarından çekip "Sen gittin beni bırakıp gittin"

"Kırmayalım artık birbirimizi."

"Kırılan benim sen değilsin. Anneannenin beni için söylediklerini unutmadım senin hiçbir şey demediğini de unutmadım tabii"

"Beni hiç mi tanımadın sen? Irkların önemli olmadığını daha kaç kez söyleyeceğim? Önemli olan tek şey iyi ya da kötü. İki insan birbirini sevdikten sonra ırkları dinleri ayrı olmuş kimi ne"

Kadir'in ırkçı bir insan olmadığını biliyordu Türkan. Sadece anneannesi yüzünden onunla tartışıp onu terk edip gitmesini hazmedemiyordu. "Sen anneanneni korudun Kadir. Elimden tutup beni karşılarına çıkarıp Türkan'la evleneceğim diyemedin"

"Ben senden başka kimseyi korumadım. Sadece anneannem hastaydı diye onu üzmek istemedim bana kırgın bir şekilde ölsün istemedim Türkan."

"Gözün aydın anneannen sana kırgın bir şekilde ölmedi kına yakarsın artık."

Kadir Türkan'ı bileklerinden yakalayıp sarıldı ona.

Türkan geri çekilmek istedi "Bırak."

"Yeterince kırılmadık mı Türkan?"

"Beni nasıl bıraktın Kadir hiç mi özlemedin?" hıçkıra hıçkıra ağladı.

"Özür dilerim."

Ayrılıp adamın kahve gözlerine baktı "Özür dilemekle geçecek bir şey değil bu" diye tısladı yüzüne.

 

Birlikte lüks bir mağazaya gidip Robin için kıyafet alışverişi yaptılar.

"Annen konuştu mu babanla?"

"Tam konuşacakken mahalde silah sesleri yükseldi. Robin o zaman sütümü emiyordu. Canım benim nasıl korktu bir görseydin."

Savaş endişeli gözlerini Dilda'ya çevirip "Kimseye bir şey olmadı değil mi? Sen iyi misin"

"Telaşlanma biz iyiyiz. Hırsız çetesiymiş kendi aralarında parayı bölüşürken kavgaya tutuşmuşlar." dedi Dilda "Neyse boş verelim bunları annem bu akşam konuşur babamla"

"Razı gelirler değil mi?"

"Babam öyle bir adam değil. Her zaman çocukları mutlu olsun ister. İnsan gönlüne düşmeyenle bir yastığa baş koymamalı der hep. Sevdaya saygısı sonsuzdur babamın"

Birlikte mağazadan çıkarken "Sana da bir elbise alalım."

"Elbisem var benim"

"Kırma beni"

Dilda sesini çıkarmadı. Savaş'ı takip etti. Şık elbiselerle dolu mağazaya girdiler.

"Sana çok yakışacak"

Savaş'ın elinde tuttuğu siyah şık elbiseye baktı Dilda.

"Ben bunu nerede giyeceğim?"

"Seni akşam yemeğine çıkardığım gün giyersin."

Dilda tebessüm etti Robin'i Savaş'ın kucağına verip elbiseyi alıp kabine gitti. Üstünü çıkarıp elbisenin fermuarını açtı. Yavaşça giyindi. Arkasındaki açık fermuara eli yetişmedi bir türlü.

"Dilda giyinmedin mi?"

"Fermuarı kapatamıyorum." diye seslendi Dilda.

Savaş oğlunu bebek arabasına koyup çalışan kızlara döndü "Oğluma bakar mısınız?"

Her iki kız bir ağızdan "Bakarız" deyip Robin'in yanına gittiler.

"Aç kapıyı Dilda fermuarı kapatayım"

Dilda kapıyı açtı. Savaş'ın yüreği hopladı nefes kesilir gibi oldu.

"Yakıştı mı?"

"Vazgeçtim bunu hiç giyme"

"Neden?"

"Şimdi başka erkekler görür falan kıskançlıktan ölür giderim ben."

Dilda kıkırdadı "Saçmalama" deyip arkasını döndü.

Muhteşem bir manzara sunmuştu Dilda Savaş'a. Parmağının boğumunu sırtında gezdirmeye başladı. Yanlarından göğüsleri az da olsa görünüyordu. Öptü sırtından. Dilda irkildi Birden. Eli ayağı titredi yine. Kendini tutamıyordu bir türlü. Bacaklarının arası arzuyla kavruluyordu. Kalçasını avuçlayıp sıkan elleri tuttu.

"Biri gelir rezil oluruz"

"Kimse gelmez"

Kendini kaybetmiş gibi kadının boynunu öpüp dilini gezdirmeye başladı. Elbiseyi bacaklarına doğru çekip çıplak kalçalarını avuçladı sertçe. Dilda inleyince bir fena oluyordu. Dudaklarını alnına değdirip "Dayanamıyorum Dilda. İçine girip bir daha hiç çıkmamayı istiyorum" diye inledi.

"Seninim ben" dedi Dilda Savaş'ın dudaklarını öpüp geri çekildi. Savaş elbisenin açıkta bıraktığı göğüsleri avuçlarına alıp öpücüklerini kondurdu. "Karın olacağım çocuklarını doğuracağım" dedi Dilda Savaş açlıkla göğüslerini öperken kendinden geçmişti.

Yemin eder gibi "Seninim" dedi Savaş kısık sesiyle.

 

Bölüm sonu.

Loading...
0%