@verahare
|
Sabahın süt beyaz ışığı odalarını aydınlatıyordu. Karısının soluk yorgun yüzünü parmağının boğumuyla okşadı. Zayıflamış olmasını hamilelikten kaynaklandığını söylemişti ama Savaş onu aç bıraktıklarını anlamıştı. Göğsü kederle şişti birden. Yaşanılanların korkunçluğu bir kez daha yıktı Savaş'ı. Dilda'yı Yakup kurtarmıştı. Peki ya Robin'i kim kurtarmıştı? Cevapsız soruları bir kenara bırakıp sadece ikisine ait şimdilik bir fasulye tanesi boyutunda annesinin güvenli rahmine tutunmuş bebeklerini düşündü. Dudakları kıvrıldı birden. Kime benzeyecekti acaba? Kızı olmasını hele ki annesi gibi altın saçlı deniz gözlü olmasını çok istiyordu. Dilda'nın ise bebeklerinin sadece sağlıklı bir şekilde kucağına almak istemesi yüreğini burkuyordu. Belliki ilk bebeği gibi ikinci bebeğinin de doğumda öleceğinden deli gibi korkuyordu. "Canım karım" yüzüne eğilip sarı buklesini yanağından çekip öptü. Sevimli yüzünü inceledi. Dilda'nın huzurlu görüntüsünü izlemeye doyamıyordu. Oğulları birden bire uyanıp ağlamaya başladı. Savaş doğrulup beşiğin yanına gitti. "Gel bakalım babaya" kucaklayıp koltuğa uzandırdı oğlunu. Kötü kokuları duyunca burnunu oğlunun poposuna yaklaştırdı. "Ne yedin sen böyle?" zıbını açtı. Bebek bezini açınca ne olduğunu anlamadan yüzüne çiş fışkırdı. Savaş yüzünü buruşturup "Lan oğlum ne yaptın böyle?" Oğlu işaret parmağı ağzına koymuş dudağının kenarında salyalar akarken güldü. Dilda uyanmış onları izliyordu. Birden kahkahayı bastı. Peçeteyle yüzünü kurularken "Gülün gülün siz" diye somurttu Savaş. Kahkahalarının arasında "Annelik nasıl bir şeymiş anla Savaş bey" dedi Dilda gülmekten iki büklüm olmuşken. Bebeğine dönüp "Aferin oğluma" yataktan çıkıp yanlarına gitti. "Şimdi ıslak mendili al ve yavaş hareketlerle poposunu temizle aşkım" "Ya yine işerse suratıma?" Dilda sırıtıp "Öyle yüzünü ekşitme Savaş bey. Hadi şimdi dediğim gibi yap. Öğren artık canım bunları. İkinci bebeğimiz olacak ben tek başıma yetişemem ki ikisine birden" dedi. Ve kocasının bebek bezini değiştirmesini keyifle izledi. Oğlunu kucağına alıp yatağın kıyısına oturup emzirmeye başladı. "Annesinin küçük çiçeği balı" yüzünü okşayıp sevdi. Birden hüzünlendi. Zihni o kara günlere gitti. Bir yanı umut ederken bir yanı da mahzende oğluyla beraber öleceklerini düşünüyordu. Şimdiyse evindeydi. Kocasına oğluna ve ailesine kavuşmuştu. Artık korkması da gerekmezdi. Nil'de Yakup'da ölmüşlerdi. Yaşanılanlar unutulacak gibi değildi fakat üstesinden gelebilirdi. Hamileliği ona da ailesine de iyi gelecekti. "Doktora gideriz birazdan" Kapı çalınca, "Gel" dedi Dilda. Güneş içeri geçip "Robin'i biraz sevebilir miyim?" "Karnını doyurdum ama gazını çıkarmadım sen çıkarır mısın?" "Tabii az da olsa öğrendim" Oğlunu uzatıp "Hadi bakalım birazda halan sevsin" dedi Dilda. "Halasının balı bu ya. Oyş kurban olurum mis kokuna" yeğenini kucaklayıp odadan çıktı Güneş. Kocasının yanına gidip arkadan sarıldı Dilda. "Banyoya gidelim seni özledim" diye fısıldadı. Karısını kucakladı birden. Burunları sürtündü nefesleri karıştı yüzleri nemlendi. Mavi ve kara gözler birbirine karışmıştı. Soluksuz öpüştüler. Birbirlerine hiçbir zaman doymuyorlardı. Tepelerinde ılık sular akarken karısının kıvrımlarını okşuyordu adam. Kusursuz güzelliğini izledi. Göbek çukurunu öptü. Onu çok özlemişti. Fakat hamile diye kendini dizginlemek zorunda kaldı. Tabureye oturduklarında karısını kucağına oturttu. Yuvasına değen sertlik Dilda'yı azdırdı. Kocasının boynunu tutkuyla öpüp kokladı. Bacaklarının arası okşanınca dudağını dişledi. Kocasının saçlarını okşadı. Sol göğsüne elini dayayıp kalp atışını hissetti. Daha uzun daha tutkulu bir biçimde öpüştüler. Savaş'ın sırtından kayan elleri kalçalarını okşayıp avuçladı. Dokunduğu yalnızca bir ten değildi Savaş'ın . Ruhuna da dokunuyordu. Karısının dudaklarından kopan iniltileri, dokundukça ılıklaşan pembeleşen teni... içindeki düğümleri çözülüyordu adeta. Ceylan'ın Kapadokyayı sevdiğini öğrenen Bahadır. Balayı için Kapadokyayı tercih etmişti. En lüks otellerden birini ayarlamıştı. Akşam yola çıkacaklardı. "Yükseklik korkun var mı senin?" Diye sordu karısına. Ceylan kocasına dönüp "Nasıl yani?" "Uçaktan korkar mısın?" " Daha önce hiç binmedim ama korkacağımı sanmıyorum." Kocasının ses etmeden evden çıkmasına anlam veremedi. Mutfağa geçip sebze kasasından bir elma alıp bahçeye çıktı. Hafif rüzgar güllerin kokusunu getirdi ona. Taze çimlerin üstüne oturdu. Bahadır'ın haları ve yengelerinin kapıdan geçtiklerini görünce yüzü ekşidi birden. "Bahadır yok mu?" Ceylan ilgisizce "Az önce çıktı" deyip ayaklandı. "Nereye gidiyorsun?" " Dinlenmek istiyorum biraz" "Bugün Şehrazat'ın ölüm yıl dönümü mevlit okutulacak" Ceylan büyük halaya alık alık baktı "Şehrazat kim?" Nazire hanım " Allah'ım sabır ver bana." Diye öfkesini belli etti "Şehrazat senin öldürülen kaynanan oluyor. Bahadır sana hiç mi bahsetmedi annesinden? Bahsetmemiş belli ki. Neyse madem artık bir Çakır oldun ki keşke olmaz olaydın. Sende bizimle mahalleye geleceksin mevlide katılacaksın." Ceylan'ın kafası allak bullak olmuştu "Mevlidi neden burada okutmuyorsunuz?" Nazire hanım lafa girecekken kapıda onları dinlemekte olan Lale "Ablamla eniştemin ilk evleri o mahallede Ceylan" dedi anlayışla gülümseyip. Nazire hanım Ceylan'a bakıp yeni bilgiyi sertçe aktardı "Sadece ev değil mahallede bizim" dedi sert bir sesle. "Biz çıkıyoruz. Kocanla birlikte geleceksin sen. Üstüne başına da çeki düzen ver ne o öyle eğilsen kıçın görünecek." "Ne giyeceğime ben karar veririm. Sen Bahadır'ın halasıysan bende karısıyım. Bana emir veremezsiniz siz. Emir alacak olsaydım hizmetçi olarak kalırdım" diye öfkeyle konuştu Ceylan. " Allah bilir nasıl çeldin oğlanın aklını" "Siz öncelikle benimle doğru konuşmayı öğreneceksiniz Nazire hanım. Geldiğinizden beri etmediğiniz hakaret kalmadı. Ben hamileyim ve düşük tehlikesini yeni atlattım. Sizse durmadan üstüme geliyorsunuz. Hizmetçi olmamı Rauf'un kızı olmamı tokat gibi yüzüme vuruyorsunuz. Ben hizmetçi olmak yerine çok daha kolay yollardan da para kazanabilirdim. Ama ben öyle biri değilim. Ben şerefimle çalışıp ekmeğimi kazandım. Hizmetçi olmaktan da hiçbir zaman utanmadım. Sizse sürekli hizmetçileri aşağılayıp duruyorsunuz nedir bu ego? Ben Ceylan Çakırım ve benim hanemde hiçbir emekçiyi hor görmenize müsaade etmem bunu da böyle bilin." "Gelinliğin kefenin olaydı da evlenmez olaydın" Ceylan keyifle gülümsedi "Sizi bu kadar etkileyebildiysem ne mutlu bana kadınlar" dedi. Lale kadınları çıkardı evden. Ceylan ona dönüp "Şehrazat hanım nasıl öldü?" Diye sordu. "Boş ver" "Boş verilecek bir şey değil bu. Lütfen anlatın ablanıza ne olduğunu?" Lale artık ablasından bahsetmek istemiyordu. Çünkü onu andıkça canı daha çok yanıyordu. "Lütfen" diye diretti Ceylan. Beraber koltuğa oturdular. Lale üzüntüyle iç çekip "Babam hakim annem avukattı benim. Modern bir aileydik. Ben sanat okulu okudum Şehrazat hukuk okuyup annem gibi avukat oldu. Çok istedim benimle sanat okulunda okumasını ama Şehrazat avukatlık tutkusundan vazgeçmedi. O gördüğüm en iyi avukattı. Korkusuzdu. Halit'in yani Bahadır'ın babasının bile avukatı olmuştu. Sonra yakınlaşmışlar yürekleri birbirlerine düşmüş. Olacak iş mi bir çete reisiyle avukatın aşık olması? Bizimkiler karşı geldiler tabii Halit kızların babalarına sevgili diye tanıştırılacak bir adam değildi. O tehlikeliydi. Ölümden beladan başka hiçbir şey veremezdi insana" dedi Lale. " Yatakta uzanmış Şehrazat'la sohbet ederken 'Halit'in öyle bir yüreği var ki göründüğünden çok daha başka. İşte ondan vazgeçmememin nedeni bu işte.' demişti. Bizimkilerin rızası olmadan evlendiler. Halit'in ailesi başta istemediler ablamı. Onlara göre ablam havalı bir kadındı. İstanbullu modern bir gelin hele ki avukat olan bir gelini başta benimsemediler. Ama Şehrazat onları sanki efsunlamıştı birdenbire ailedekiler sonra mahalleli onu bağırlarına bastılar. Şimdi mahallede aş evi var Şehrazat girerdi mutfağa kadınlara yemek yapmak için yardım ederdi. Bir bakardın küçük bir kız çocuğunun saçlarını tarıyordu yada bir yaşlıya yemek yedirirken görürdün onu." Komodindeki suyu alıp içti "Sende ablam gibi ol sadece kocanın değil herkesin yüreğinde ol. Seni Bahadır'a layık görmeyenleri utandır kızım." Ceylan korkarak "Ona ne oldu?" Dedi. "Ceylan..." "Anlat lütfen" "Arabasının frenleriyle oynamışlar. Ablamı korkak bir şekilde öldürdüler" Mahalleye geldiklerinde herkesle içten kucaklaştı Ceylan. Kendini bir köşeye çekmek yerine yemek yapan kadınlara yardım etti. Tanımadığı kadınlarla içten sohbet etmeye başladı. Bahadır'ın doğup büyüdüğü evi de gördü. Bahadır'ın anne babasının kucağındayken çekilmiş duvara çerçeveletilmiş fotoğrafına baktı. Şehrazat gerçekten çok güzel bir kadındı. İçten saygı duydu ona. Ölümü göze alarak evlenmişti kocasıyla. Mevlit sokakta okutulmuştu. Şehrazat için hâlâ göz yaşı dökenlerin olduğunu gördü Ceylan. Sevilmek buydu işte. Kocasıyla birlikte mezarlığa gittiler. Şehrazat ve kocası yan yanalardı. Bir sürü çelenk bırakılmıştı mezarlarına. Bahadır mezarlarını suladı. Kaç yaşında olursa olsun annesinin yokluğunun acısı hiç silinmeyecekti. Omzunda karısının elini gördü. Tutup okşadı. "Neden bana anlatmadın?" "Sonu kötü biten hikaye sana ne katar ki?" "Annen hâlâ çok seviliyor. Güçlü kadınmış ki hâlâ kendini sevdirmeyi başarmış" "Annem bambaşkaydı" Robin'i vurulmaktan kurtaran kişinin Bahadır olduğunu anladı Savaş. Teşekkür etmek için evine gitti. Bahadır'ı genç bir kadınla sohbet ederken gördü. Bahadır onu fark edince yerinden kalktı. "Seni iyi gördüm" dedi Bahadır bahçede yürürlerken. "Karın ve oğluna kavuşmuşsun senin adına sevindim" "Robin'i sen kurtardın" " Ben kurtarmadım vesile oldum diyelim" " Peki neden. Bana aileme düşmanken oğlumu neden kurtardın?" Bahadır Savaş'a bakıp "İnsan olmak vicdanını yitirmemektir" dedi. "Şimdi çık git evimden bir daha da buralara geleyim deme" "Teşükkür ederim" Bahadır ses etmedi. Savaş'ın evinden çıkıp gitmesini izledi. Eğer karısına da oğluna da kötü bir şey olsaydı vicdan azabından yaşayamazdı. Ceylan'ı bir kez daha haklı buldu. Onun için çabalamıştı hep. İleride pişman olmaması için uğraşmıştı. Ve çabaları güzel sonuçlar doğurmuştu. Yanına gelen karısına sarılıp başının tepesini öptü. "Kimdi o adam?" "Önemsiz biri" Kocasının dudağını öptü. "Hazırlan Nevşehire gidiyoruz" Kocasına öylece baktı "Bu da nereden çıktı şimdi?" "Balayına gideceğiz" dedi Bahadır. Karısının sevinç çığlığı onu güldürdü. Beline sarılıp onu kendine çekti. Yüzünü okşayıp avuçladı "İnsan olduğumu hatırlattın bana. İyi ki girdin hayatıma" küçük bir buse kondurdu dudağına "Yüreği pamuk gibi kadınsın" Kocasının dudaklarını ateşli bir şekilde öptü Ceylan. Sırtında gezinen elleri sevdi. "Sev beni" diye inledi. Bölüm sonu.
|
0% |