Yeni Üyelik
1.
Bölüm

İLK HAMLE

@verasis

17 HAZİRAN 2020

 

Akan zamana rağmen kendimi olduğum yerde sayıyormuş gibi hissediyordum. Zaman geçiyorken, yelkovan ve akrep sürekli yer değiştirirken ben yönümü kaybetmiş gibi sürekli başladığım noktaya geri dönüyordum sanki. Ne bir adım ileri ne de bir adım geri gidebiliyordum. Sonsuz bir döngüde sıkışmış bir acınası insandan başkası değil gibi.

 

Olduğu yerde sayan ben, kim miyim?

 

Ben Eflal,

 

Eflal Soylu.

 

Ne kadar soyadım Soylu olsa da ben hayatımı bir soysuz olarak yaşamıştım. Sayılarca kez ölmüş ardından dirilmiştim. Defalarca yara almış ve onları sarmayı başarmıştım. Kabuk bağlayan yara gibi defalarca kanamış ardında kabuk bağlamıştım. Bu kısa hayatta başıma gelebilecek en kötü şeyleri mıknatıs gibi çekmiştim.

 

Ben Eflal Soylu,

 

Satranç Örgütünün oyuncularından biriyim. Türkiye'nin en büyük suç örgütünün oyun kurucusuyum. Ben aslında sadece basit bir piyonum. Savaşlarda ilk öne sürülen, kaybedilmesinin anlamı olmayan o taş parçasıyım ben.

 

Aslında ben insanlığın geldiği bu boktan durumun sonuçlarından sadece bir tanesiyim.

 

Görevim oyun yazmaktı. Örgütün daha fazla kazanç sağlamasını sağlayacak senaryolar yazar ve onları sahaya göre uyarlardım. Birçok şey kazandırır ve kendimden birçok şey kaybederdim. Bugünde o görevler uğruna normalde adım bile atmayacağım bir otelin bulunduğu alana gelmiştim.

 

Satranç için yeni hedefler belirlemiş ve onları elde edebileceğim yollar aramıştım. Ardından kendimi bu ucuz yerde bulmuştum. Alacağımız sadece bir telefondu ama kazanacağımız şeyler o telefondan çok daha önemliydi.

 

"Eflal!" kulaklığımdan gelen ses tüm dikkatimi oraya vermemi sağlamış, beni düşüncelerimden ayırmıştı. "Sağ tarafından sana doğru geliyor. Telefonunu alabileceğine inanıyor musun?" sesi tedirgindi.

 

Aslında haklı sayılırdı. Şu an gereksiz bir tehlikenin içine girmiştik ama buna ihtiyacımız vardı. Hissediyordum o telefonun içinde işimize yarayacak birçok bilgi vardı. Eğer onları alabilirsek puan hanemizi artırabilirdik.

 

Onu görmesem de beni gördüğünü bilerek başımla onayladım. Tedirginlikten avuç içim terlemişti. Sahnede olmak bana göre değildi. Ben sadece oyun yazabilirdim, kolay bir şekilde oynayamazdım.

 

Sessizce nefesimi verdim ve odaklanmaya başladım. Plan oldukça basitti aslında. Adama çarpacak ardından ceketinin sol tarafına koyduğu telefonu alacak ve bir şey olmamış gibi özür dileyerek uzaklaşacaktım. Buğra beni iki blok ötede araba ile bekliyordu.

 

"Geliyor. Hazırlan." Sezgin benden daha heyecanlıydı bunu ses tonundan anlamıştım. Tırnaklarımı avuç içime geçirdim ve açtım. "3, 2,1, Eflal çık." Hemen köşeyi döndüm ve adamla çarpıştık. Elim anında cebine giderken ikimizde sarsılmıştık. Bu kadar sert çarpışmayı beklememiştim. Telefonu alarak kendi iç cebime attım ve adamın üzerine düşmekten son saniye kendimi kurtardım. Kendimi ters yöne bıraktığım için yalpalayarak geriye düştüm. Bunun hiçbir önemi yoktu, şu an önemli olan oldukça hızlı bir şekilde adamdan uzaklaşmaktı. Her şey birkaç saniyede gerçekleşmişti.

 

"İyi misiniz?" adamın sesini duydum ve tedirgince ona baktım. Elini bana doğru uzatmıştı. Yardım alarak kalktım.

 

Onu ilk kez görüyordum. İstemsizce onu inceledim. Loş ışıktan rengini tam anlamasam da koyu saçları dağınıktı, çarpışmanın etkisinden olduğunu düşündüm. Biçimli kalın kaşları altında ki gördüğüm en güzel kahverengi olabilecek gözleri şaşkındı. İrisleri irileşmiş Kahveleri azalmıştı. Kavisli burnu sık sık nefes alıyordu. Üst dudağına göre daha kalın alt dudağı vardı ve aralanmıştı dudakları. Rengi belki de soğuktan bu kadar parlak bir kırmızıydı. Çenesini sıkmıştı ve kemikli çenesi daha da kemikli gözükmüştü.

 

Duraksadım bir an neden burada olduğumu unuttum. Ben gerçekten niçin buradaydım?

 

"Hanımefendi?" sesini tekrar duydum ve aptalca ona baktım. Sesi cennette yankılanmış gibiydi. Bana ne oldu böyle? Anında silkelendim ve hala avucunun içinde olan elimi çektim.

 

Yanaklarım alev alev yanıyordu, kalbim sanki bir maratondaymış gibi atarken yutkundum ve ona baktım.

 

"Üzgünüm." diye mırıldandım endişeli bir tonda. "Bir anda öyle köşeyi dönmemeliydim." Yüzümdeki ifade oldukça utanmış göründüğüne emindim.

 

"Siz iyiyseniz sorun yok." Sözleri ile gülümsedim.

 

"Kusura bakmayın acelem var." Diyerek anında uzaklaşmaya başladım. Eğer bunu yapmasaydım saatlerce onun önünde oturur ve onu seyrederdim. Allah kahretmesin bana ne olmuştu böyle. Yaptığım şey beni zaten yeteri kadar geriyorken adamla konuşmak ve sesini duymam beni bitirmişti. Saçmalamıştım ama artık bir önemi yoktu. Kaçmalıydım!

 

"Ya sen Kral. " ben Buğra'ya koşar adım ilerlerken Sezgin'nin sesini duymak beklediğim bir şey değildi. Onu bir anlığına unutmuştum. Aklım hala bana endişe ile bakam kahvelerde kalmıştı. "Birde ben saha adamı değilim diyordun."

 

"Ödüm bokuma karıştı." Diye mırıldandım. "Kalp krizi geçirecektim az kalsın."

 

"Yalan söyleme kızım. Resmen yüzünde ki o ifadeye ben bile kandım." Güldü ve ben o sıra Buğra'nın arabasına bindim. "Sen var ya az pezevenk değilsin." Bir an o ifade zaten gerçekti diye bağırmak istemiştim.

 

Telefonu cebimden alarak Buğra'ya uzattım. Dünyayı kurtarmışım gibi bana bakmasına kaşlarımı kaldırdım. Umarım içimde kopan fırtınaları anlamazdı.

 

"Yapamam dediğin şeyleri ilk seferde yapman hangi mükemmel özelliğine ait?"

 

"Bence onlar anlamadan buradan hemen gitmeliyiz." Diyerek konuyu dağıttım. Eğer bunu yapmasaydım aklım gene o kahvelere gidecekti.

 

Başı ile beni onayladı ve arabayı çalıştırdı. Kendimi toparlamaya çalıştım. Bir daha karşılaşmayacağım birinin beni bu kadar sarsmasına izin veremezdim. Yaşadığım duygular neydi bilmiyorum ama doğru olmadığına yemin edebilirdim.

 

Aldığımız telefonda üst grupların görevleri vardı. O görevler bize verilen görevlerden daha fazla puan getiriyordu ve bizim buna ihtiyacımız vardı. Oldukça hızlı ilerlemeliydik artık. Kaybettiğimiz her dakika geriye dönmek için yalvaracağımız şeylere yol açıyordu.

 

Ve son olarak;

 

Ben Eflal Soylu, sonu olmayan bir yola çıkıyordum. Yanımda bana güvenen 5 arkadaşım ile sisteme ihanet etmek için sistemin kendi olmaya çalışıyorduk. Bu sistemin kazançları uğruna harcanan çocuklar için her şeyi göze almıştık.

 

Ben Eflal Soylu artık ruhumu Şe

ytana satmayı bırakmış ,Şeytanın ta kendisi olmaya karar vermiştim.

 

Loading...
0%