@verbart
|
14.08.2021 /Astana, Kazakistan "Bu delilik Tölemis! Bu delilik." diye söyleniyordu dairenin içinde sağa sola gezinirken. Tölemis kafasını ellerinin içine almış düşünüyordu. Yavaşça kafasını kaldırdığında, yorgun kırmızı gözleriyle Aybek'e baktı. "Bir çıkış yolu bulmalıyız Aybek." dedi. Aybek tam ağzını açacaktı ki susup kafasını çevirdi. Camdan şehri izlerken gözünden bir damla yaş süzüldü. Hâlâ Bayterek Kulesi'nin tepesinde yanıp sönen kırmızı ışığı görebiliyor, Nur-Astana Camii'nin huzurunu hissedebiliyordu. Bir zamanlar ışıl ışıl olan bu şehir şimdi nasıl da hasta bir çocuk gibi neşesiz ve keyifsiz görünüyordu. Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Evi, yurdu bildiği bu şehir dağılan bir illüzyon gibi kafasında paramparça oluyordu. Şimdi sığınacak neresi vardı ki? Bu kaosun ortasında, kafasında yarattığı şehirler belirdi birden. Kızılın sarıya, turuncuya karıştığı günbatımı ve hafifçe esen bir yaz akşamı rüzgârı. Sonra tekrardan şehrine baktı gülümseyerek. "Ben yapamacağım Tölemis." dedi kafasını Tölemis'e çevirip. Tölemis ayağa kalktı, yüzünde şaşırmış bir ifade vardı. Aybek'i her zaman akılcılığı ve zekasıyla tanımıştı. İlk defa bu yönüyle karşılaşıyordu, o yüzden de ne diyeceğini bilemiyordu. Derin bir nefes aldı. "Burada kalmanın sana hiç bir faydası olmayacağını bilmeni istiyorum." dedi. Aybek kafasını yukarı kaldırdı. Yutkundu. "Ben buraya aitim." dedi. Tölemis bir adım daha yaklaştı. Aybek'in arkasında duran şehre baktı. "Ben de..." dedi. Cümlesini tamamlayamamıştı. Aybek'i ikna etmeye ne gücü vardı ne de onu ikna edebileceğini düşünüyordu. "Bu şehirle beraber yok olmak istiyorsan bu senin seçimin." dedi. Arkasını döndü kapıya doğru yöneldi. Bir kaç adım attıktan sonra durdu. "Ama daha da silinip gitmeden önce bu şehri hafızana böyle kazıyıp ömür boyu bu şekilde hatırlayabilirsin Aybek." dedi. Aybek sessizce önündeki koltuğa oturdu. Ellerini dizine koydu. Yerdeki İran işi halının kusursuz işlemelerine bakmaya başladı. Tölemis çıkmak için hazırlandığında kafasını kaldırdı. "Tölemis!" diye seslendi. Tölemis arkasını dönüp, koltukta oturan Aybek'e baktı. Aybek bir şeyler söylemek istiyor gibiydi. Bir süre öylece bekledi. Şu an beyninin ve kalbinin bir savaş içinde olduğunu biliyordu ve o kesinlikle bu savaşın içinde yer almak istemiyordu. Sessizce sırtını duvara yaslayarak bekledi. Aybek bu savaştan canlı çıkmalıydı. Gözünün önünde sessiz ve kansız bir savaşa tanık oluyordu. Savaşların en zorlu olanlarından. Aybek , gözünü diktiği halıya bakıyor ve o an muhtemelen kendini psikolojik baskı altında hissediyordu. Tölemis'in bir cevap beklediğini ve onunda hızlıca bir cevap vermesi gerektiğini biliyordu. Tölemis Aybek'i iyi tanıyordu. O yüzden de sabırla onu bekliyordu ve verdiği her karara saygı duyacaktı. Aybek'in anıları çocukluğundan başlamış, gözünün önünden bir bir geçiyordu. Lise yılları geldi aklına. Merkez parkta yaptığı akşam gezintileri. Yüzüne bir gülümseme kondu, vücudu sallanırken. Anılar, tekmelediği o tozlu çuvaldan tek tek etrafa yayılıyordu. Tölemis ise bu tozdan boğulmak üzereydi. Kendi anılarını elinden geldiğince bloke etmeye çalışıyor ve başka bir savaş çıkarmamak için direniyordu. Daha fazla dayanabilir miydi buna emin değildi. Aybek'i o şekilde görmek , onu da anı çemberinin içine çekiyordu istemsizce. Tölemis sırtını dayadağı duvardan kendini öne iterek Aybek'e doğru yürümeye başladı. Yanına oturup elini omzuna koydu. Aybek kafasını yavaşça Tölemis'e çevirdi. Tölemis'in dudakları kıvrıldı. Aybek'e sarılmayı istese de şu an için onun savaşında onun taraf tutmasını sağlamaktan başka hiçbir şeye yol açmazdı. Sadece sırtını sıvazlamakla yetindi. Aybek ise aradığı desteği bulamamanın verdiği hayal kırıklığıyla, saçlarının geriye atarak gözlerini ovaladı. Dizlerine vurarak ayağa kalktı. "Ben hazırım gidebiliriz." dedi. Tölemis duraksadı. "Peki o halde, ben seni burada bekleyeceğim. Eşyalarını topla istersen." dedi. Aybek kafasını iki yana salladı. "Hiç bir şey almak istemiyorum." Dedi. Tölemis ellerini iki yana açtı. "Nasıl istersen." dedi. Daha sonra aklına bir şey gelmiş gibi baş parmağını havaya kaldırdı. "Kimlik, pasaport gibi belgelerini almayı unutma." dedi. Aybek kafasını sallayıp salondan ayrıldı. Odasına gidip çekmecesini açtı ve içinden, üzerinde Kazakistan'ın ambleminin olduğu gök mavisi pasaportunu sırt çantasının ön gözüne koydu. Komodinin üzerinde duran, anne ve babasıyla Ak Orda Sarayı'nın önünde duran resmi eline aldı. Resme hafifçe dokundu. Yatağın üzerine oturdu ve resmi göğsüne sıkıca bastırdı. Şu an resimde tek ayakta duran şeyin kendisi olduğunu bilmenin verdiği ağırlığın altında eziliyordu. Belki de onu virüs yıkmamıştı ama kendi düşünceleri onu yok etmek üzereydi. Çerçevenin arkasını çevirip klipslerinden açarak fotoğrafı içinden çıkarıp çantasına koydu. Odadan çıktı. Portmantoda asılı kol çantasının içinden cüzdanını ve kimlik kartını aldıktan sonra Tölemis'e seslendi. Tölemis yavaşça oturduğu yerden kalktı ve kapıya geldi. Aybek kafasını hafifçe aşağı doğru eğerek gitmek için hazır olduğunu belirtti. Tölemis elini kapının koluna attığında Aybek son bir kez geçmişine baktı. Eşyalar boynu bükük bir şekilde ona veda ederlerken Aybek yakında karanlığa gömülecek bu şehir için ışığı bile söndürmeden evden çıktı. |
0% |