@verbart
|
14.08.2021 / İstanbul, Türkiye "Bu durumu sevmeye başladım" dedi Göktürk gülümseyerek. Şule anlamamış gibi kafasını kaldırıp Göktürk'e bakarken, çatalındaki zeytini ağzına götürüyordu. Şule göz kırparak kafasını salladı. "Hangi durum?" diye sordu. Göktürk "İşe gitmeme durumu." dedi. Şule, ağzından zeytin çekirdeğini çıkarıp güldü. "Katılıyorum sana." dedi, "Bir ay sonra okullar açılıyor. Umarım o zamana kadar biter." diyerek ekledi. Göktürk lokmasını çiğnerken elini salladı . "Merak etme o zamana kadar biter. Bu son senen değil mi?" diye sordu. Şule kafasını salladı. Kafasını çevirip ilerideki pencereye baktı. Dışarıda güneş yükseliyor ve İstanbul'un semalarında yerini alıyordu. Şule gülümsedi. Bu şehre her bakışında bir kez daha aşık oluyordu fakat şehrin bu sessizliğine henüz alışamamıştı. Göktürk telefonuna bakıyordu. Dudaklarını büzdü. "Ne olacak sence böyle?" diye sordu. Ses tonunda bir ciddiyet vardı. Şule daldığı düşüncelerden kafasını kaldırıp boş gözlerle Göktürk'e baktı. Omuzlarını silkti. "Onu bunu bilmem ama bugün eve gitmem gerekiyor Göktürk." dedi. Göktürk kafasını salladı. "Tamam ben seni götürürüm." dedi. Şule ellerini öne uzatarak salladı. "Hayır hayır hiç gerek yok cidden." diyerek reddetti. Göktürk kafasını yana eğerek Şule'nin taklidini yaptı. Şule güldü. "Ciddiyim." dedi. Göktürk doğruldu "Ben de!" dedi. Güneş ışıkları yavaş yavaş beyaz renkli tüllerin arasından geçip yemek masasının üzerine vururken Göktürk sandalyesini geriye itip ayağa kalktı. Önündeki tabakları birbiri içine geçirerek toplamaya başladı. Şule saçındaki tokayı çıkarıp ağzına götürdü ve boynunu eğerek dağılan ince, kestane rengi saçlarını hızlı bir şekilde toplayıp tokayı geri yerine taktı. Ayağa kalktı ve önündeki bir kaç tabağı alarak siyah, mermer mutfak tezgahının üzerine bıraktı. Göktürk "Bırak sen, hadi hazırlan çıkalım hemen" dedi . Şule "Akşam olmasını beklesek mi ?" diye sordu. Göktürk siyah kaşını kaldırdı. "Neden?" diye sordu. Şule "Bilmem belki daha güvenli olabilir." Göktürk tıslayarak gülümsedi gözlerini yukarı kaldırarak anlamamış gibi bir ifade takındı. Şule "Yani çevirme falan olursa ceza yiyebiliriz." dedi. Göktürk " Bu acil bir durum ama" dedi gülümseyerek. Şule "Tabii tabii ne demezsin" dedi. Göktürk bulaşıkları makinaya dizdikten sonra kapağını kapattı. Tezgaha yaslanarak kafasını kaldırdı. Düşünceli bir hâli vardı. Gürültüyle çalışan bulaşık makinasının sesi evdeki sessizliği bölmüştü. Göktürk kafasını kaşıdı. Gözlerini kısarak dışarı baktı. Sokaklar bomboştu. İçini bir tedirginlik kapladı. Derin bir nefes aldıktan sonra elleriyle yaslanmış olduğu tezgahtan kendini ileri iterek salona doğru yürümeye başladı. Şule, krem rengi kadife koltuğun üzerine eğreti bir şekilde oturmuş çantasını toplarken Göktürk ona bakıyordu. Kapının eşiğinde dikilmiş, kollarını birbirine kenetlemiş kapının kirişine omzunu yaslamıştı. "Annenleri aradın mı?" diye sordu. Şule kafasını kaldırıp Göktürk'e baktı. "En son üç gün önce konuştuk" dedi. Göktürk "Aramamı ister misin? Ben de teyzemle konuşayım. Uzun süredir konuşmadım." dedi. Şule kafasını salladı. Göktürk cebinden telefonunu çıkardı. Telefon birkaç kez çaldı. Göktürk derin bir nefes aldı. "Açmıyor, sanırım duymadı." dedi. Şule "Muhtemelen" diye yanıtladı düz bir ses tonuyla. Çantasının fermuarını çektikten sonra ayağa kalktı. "Ben hazırım." dedi Göktürk'e doğru yürürken. Göktürk "Tamam, anahtarları alıp geleyim, çıkalım." dedi. Şule kafasını salladı. Göktürk kapının eşiğinden ayrılıp içeri doğru giderken Şule, elleriyle alnına düşen saçları geri itti. Havasız odanın içine dolan güneş ışınları onu terletmişti. Terleyen avuç içlerini mavi kotunun üzerine sildi. Bu onu iğrendirmişti. Hızlıca lavaboya yöneldi. Çeşmeyi açıp ellerini sabunla yıkadıktan sonra yüzüne su çarptı ve aynadaki yansımasına baktı. Yüzünden süzülen su damlaları beyaz granitin üzerine düşerken içeriden gelen Göktürk'ün sesiyle kendine geldi. Hızlıca yüzünü kuruladıktan sonra tuvaletten çıktı. Göktürk kapının girişinde onu bekliyordu. Elinde tuttuğu maskeyi Şule'ye uzattı. Şule gülümseyerek "Bu nedir?" diye sordu. Göktürk "Maske" dedi alaycı bir ses tonuyla. Şule "Biliyorum da nereden çıktı onu soruyorum" dedi. Göktürk "Bazen şantiyeye gittiğimizde tozdan korunmak için kullanıyoruz." dedi. Şule dudaklarını büzerek etkilenmiş bir şekilde baktı. "Hmmm, eserinin yapılışını izleyen bir mimar. Çok etkileyici." dedi gülerek. Göktürk de güldü. "Birilerinin izlemesi gerekiyor" dedi. "Hazırsan çıkalım mı?" diye sordu. Şule kafasını salladı. Apartmanın kapısını açıp asansöre doğru ilerlediler. Düğmeye bastılar fakat asansör çalışmıyordu. İlerideki merdivenlerden aşağıya inip otopark katına geldiler. Otoparkın ışıkları yanmıyordu. Göktürk telefonunun flaşını açarak arabayı aramaya koyuldu. "Işıkların yanmaması çok ilginç" dedi. Anahtarın kumandasına bastığında ileride yanıp sönen kırmızı ışıkları gördüler. "İşte orada." dedi Göktürk dikkatli adımlarla arabaya doğru yaklaşırken. Arabaya bindiler. Göktürk arabayı çalıştırdı ve otoparkın çıkışına geldiler. Güvenlik kulübesinde kimse yoktu. Göktürk, kırık olan bariyeri geçtikten sonra binadan ayrıldılar.
|
0% |