@verbart
|
05.08.2021/ İstanbul,Türkiye
“Hadi” diye bağırdı arabanın içinde direksiyona vururken. Korna sesleri birbirine girmişti. Bu şehrin trafiğinden nefret ediyordu. Özellikle Pazartesi sabahları. Dirseğini camın pervazına dayadı. Dudağını kemiriyordu. Klima açık olmasına rağmen arabanın içerisi fırın gibi yanıyordu. Trafik ilerleyecek gibi durmuyordu. Telefonundan bluetoothla arabanın teybine bağlandı ve hızlıca bir şarkı seçerek radyodaki sinir bozucu şarkıyı geçmek istedi.
Çalan şarkı arabanın içine dolarken telefonundan sosyal medya hesaplarına baktı. Parmağını ekrandan hızlıca kaydırarak göz attı. Her şey sıradandı. Yemek fotoğrafları, Pazartesi sendromları... ama onu en çok sinirlendiren ise tatil fotoğraflarıydı. Ağustos ayına girmiş olmasına rağmen hala tatile gidememişti. Bitmek bilmeyen işlerden kafasını kaldıramamıştı.
Üstüne bu yaz o kadar sıcak geçiyordu ki . Yutkundu. Torpidodan çıkardığı peçeteyle alnını sildi ve gömleğinin düğmesini açtı. Yarım saat geçmesine rağmen trafik ancak 10 belki 15 metre ilerleyebilmişti. Kaza mı oldu acaba? Diye düşündü. Arabanın camını açıp kafasını uzattı. Görünürde bir şey yoktu. Klasik İstanbul trafiği diye geçirdi içinden. Tekrar telefonunu çıkardı.
Trafik uygulamasına baktı. Şaşırmıştı. Bulunduğu yerde trafik gözükmüyordu. Ya güncellemeyi unutmuşlardı ya da başka bir şey vardı. Kafasını kaşıdı. Trafiğin ilerleyeceği yoktu. Kontağı kapattı. Arabanın kapısını açıp dışarı çıktı. Sıcak iyice kendini göstermişti. Arabanın içi serindi fakat dışarısı... Kravatını gevşetti ve daha ileriyi görebilmek için korna sesleri arasında ilerlemeye devam etti. Şimdi görebiliyordu işte. İleride bir kamyon devrilmişti. Trafiğin sebebi buydu. Eliyle dizine vurdu “siktir” dedi. Geç kalmıştı. Hızlıca arabasına doğru yürümeye başladı. Telefonunu bulup hızlı aramalardan asistanını aradı. Terlemiş yanağı ekranı ıslatmıştı. Bir süre bekledikten sonra “dıt.. dıt.” Diye bir ses geldi. “Siktir” dedi. Tekrardan aradı yine aynı ses.
Güne çok kötü başlamıştı. Kafasını direksiyona yasladı. Düşünmeye başladı. Cama vuran “tık tık” sesine kaldırdı kafasını. Gözlerini kısarak baktı. Şaşırmıştı. Hızlıca pencereyi açtı. “Şule?” dedi gülerek. “ Göktürk” dedi kız. Göktürk arabadan hızlıca indi. Terli olmasına aldırmadan sarıldı. “ Ne kadar uzun zaman oldu ya” dedi Şule. Göktürk eliyle alnını ovaladı “ evet öyle” dedi gülerek. “ Otobüsün içindeydim” dedi ilerideki otobüsü göstererek “ Yürürken gördüm seni önce tanıyamadım. Sonradan inip bir selam vermek istedim. Tabii uzun zaman olunca numaralar falan da silindi” dedi. Göktürk güldü.
Daha sonra “ geç istersen gideceğin yere bırakayım seni” dedi. Sonra da trafiği göstererek gülümsedi. “ Olur” dedi Şule. Arabanın etrafında dolanarak diğer taraftaki kapıyı açıp içeri geçti. Göktürk “ Ee teyzemler nasıl? Sen nasılsın?” dedi. Şule “ Hepsi iyi onlar İzmir’deler hala ben de buraya yerleştim” dedi.
Göktürk “çok sevindim senin adına” dedi. Şule gülümsedi. Kısa geçen sessizliği Göktürk tam bozacağı sırada bluetooth kapandı ve teyp radyo moduna geçti. Göktürk hızlıca radyoyu kısarken “ Sahi şu virüs olayını duydun mu?” diye sordu Şule. Göktürk kafasını salladı “ çok önemli bir şey olduğunu sanmıyorum” dedi. Şule “ Deme öyle, baya bir karantina falan varmış” dedi. Göktürk “ kısa sürede bir tedavi bulacaklarına eminim. Sosyal medyada hergün yeni bir teori çıkıyor” dedi gülerek. Şule “öyle öyle” dedi. “
Şu camı biraz kapatabilir misin? Soğuk oldu sanki”. “Hah” dedi Göktürk “ bir iki saniye sonra anlamıştı Şule’nin dediğini. Hızlıca camı kapattı. “Trafik açıldı sonunda. Seni nereye bırakayım?” Şule “ Mecidiyeköy’e gidiyorum” dedi. Göktürk kafasını salladı ve radyoyu kapatarak eski günlerden konuşmaya başlarken trafikte akıp gitmeye başladılar. |
0% |