
Günler günleri kovaladı. Birkaç kez buluştuk. Her şey mükemmeldi. Arkadaştık, arkadaştan daha fazlası. Birbirini anlayan iki ruhtuk. Aşk diye saçmalayan, günah dolu bedenlerin arasında yırtık ruhlardan farklı, sevgide birbirini tamamlayan iki kaybolmuş ruhtuk biz.
Güneşli bir ilkbahar günüydü. Buluşmak için sözleşmiştik. Hava mükemmeldi. Her şey sanki bizim için dizayn edilmişti. Dağınık kumral saçlarıyla uzakta belirdi. Yakınlaştıkça yüzüne oturan gülümsemesi cenneti ayaklarımın altına sermişti. Belimden tutup, yanağıma hafif bir öpücük kondurdu. Yanyana yürüyerek, caddeleri geçtik. Arkamızda bıraktığımız şehrin gürültüsünden uzaklaşmıştık. Önümüzde uzanan upuzun yemyeşil çayırların arasında, nefesimiz yettiğince yürüyorduk. Dinlenmek için bir ağacın altına oturduk. Hava o kadar güzeldi ki; adeta ortadan ikiye bölünmüşüm ve içimdekiler dışarı yansımıştı. Uzattığı bacaklarının üzerine yattım. Eliyle saçlarımı okşarken, dünyadan tamamen uzaklaşmıştım. “Artık yalnız değilsin” dedi. Gözlerimin içine bakarken. Uzaklara doğru baktı. O da benim gibi yalnızdı. Ortak bir yalnızlıkta buluşmuştuk biz. Parmaklarını saçlarımda gezdirirken, dünyanın en güzel sesinden dünyayı dinliyordum.
“Bir süreliğine gitmem gerekiyor” dedi aniden. “Neden?” diye sordum sakince. Sanki kalbimi birisi avuçlamıştı atmıyordu. Gitmem gerekiyor.
“Ailemin yanına dönmeliyim ama tekrar geleceğim.” dedi göz kırparak. Gözlerimi kapattım bunun gerçek olmasını umarak. “Bir sorun yok değil mi?” diye sordum. “ Yok hayır, sadece bir süreliğine. Özledim onları da.” dedi. Kafamı salladım.
“Bu sana” dedi, elinde tuttuğu papatyayı bana uzatırken. Papatyaları hiç sevmezdim aslında. “Başucuna koyarsın.” dedi gülümseyerek. Saçlarımı geriye iterek, elinde tuttuğu papatyayı kulağımın arkasına iliştirdi. “Hiç yanımdan ayırmam.” dedim gözlerimi yumarken. Bir anda öksürmeye başladı. Ceketinin cebinden aceleyle çıkarttığı spreyinden içine hava çekti. Derin bir nefes aldı ve gözlerini yumdu. Paniklemiştim. Yattığım yerden doğruldum. “İyi misin?” diye sordum korkuyla. Kafasını salladı. Daha sonra kızarmış gözleriyle gözlerimin içine bakarak yanaklarımı avcunun içine aldı. “Sen benim nefesimsin.” dedi. En çok buna ihtiyacı vardı.
Tekrar dizlerine yatmam için, eliyle dizlerine vurdu. İçim rahatlamıştı. Dizlerine yattım ve gökyüzünü izlemeye başladım.
Gökyüzü bir anda karabulutlarla kaplandı. “Gitsek iyi olacak” dedi. Kafamı dizlerinden ayırıp ayağa kalktım. Koluna girerek yürümeye başladık. O boş, kimsesiz şehire geri yürümeye başladık. Şehre girdiğimizde ilk yağmur damlası saçıma düştü. Kulağımda duran papatyayı, elime aldım. Otobüs durağına geldiğimiz de bana kocaman sarıldı. Ben de ona… Kokusunu içime çektim. Ciğerlerimi onunla doldurdum. Boynumdan öptü. “Seni tekrar göreceğim” dedi ve arkasını dönüp gitti. Yağmurun altında elimde tuttuğum papatya ve gözlerimde tuttuğum yaşlar kalmıştı sadece. O gitmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
